asiyemm / 14.09.2012
Arkadaşlar forumun yarısı Asi Demir'i af etmesin diye savaş davulları çalıyor. Savaş baltaları çıkmış af ederse Asi’nin, sürünmezse Demir'in kafası uçacak. Yapmayın "Seven af eder" diye bir laf vardır. Asi'de aşık taştan yapılma değil ki. Kalbi, duyguları olan seven bir kadın. Demir çoktan pişman. Daha o laflar ağzından çıkarken pişman. Ama tek çıkar yol olarak gördüğü oyunu sürdürmek zorunda hissediyor kendini. Duydukları karşısında şok olmuş, nasıl Asi’ye sevdiğini göstersin. İçinde sevdiği kadının çok sevdiği babasına karşı büyük bir öfke büyütürken Asi’ye nasıl seni seviyorum der. Hem her şey o kadar yeni ve taze ki. Durumu açıklasın diyenler çıkabilir. Ne deseydi? “Asi senin baban teyzemi kandırmış, deden tecavüz etmiş, sonra bebeğini almışlar öldü demişler”. Bunlar söylenebilecek sözler mi. Demir doğru bildiğini yaptı. Asi’yi kendinden uzaklaştırmaya çalıştı. Asi öncelikle ruhunu açtığı adamın yaptıklarını adlandıramadı. İletişim kurmaya çalıştı. Asi her ne kadar asi ruhluda olsa olayların arkasını irdeleyecek her şeyi gördüğü gibi değerlendirmeyecek bir duygusal zekaya sahip. Ebetteki Demir’in konuşmasına karşılık oda tırnaklarını çıkararak karşı saldırıya geçti. Şimdide doğru şeylerden şüpheleniyor. -Süheyla ve İhsan- sonuca ulaşma gayreti içinde. Aslında aşkına sahip çıkmaya çalışıyor. Direnen bir kadın. Aslında içten içe biliyor ki Demir onu seviyor. Gelelim Demir’e; Demir’i nasıl görürsek içimiz rahat edecek. Şu anda aralarında buzdan duvarlar varken Demir ne yapsın? Önce duvarların kalkması aşkın yine kendini göstermesi lazım. Bence zaten yangın sahnesine kadar biz Demir’in içten içe yandığını göreceğiz. Ama Demir’in alevlere atlaması buzları eritecek. Aşk yeniden ortalığa çıkacak. İki aşık bir birini kaybetme korkusu yaşayacak. Alevlerin arasında iki aşık yeniden yakınlaşacak, iletişim kurabilecek. Bu demek değil ki Asi Demir’i af etti. İşte o noktadan sonra Demir’in Asi’nin kırık kalbini onarmak için çaba sarf ettiğini göreceğiz. Seven, sevdiğini düşünen, direkt olmasa bile hareketleri ile özür dilemeye çalışan, aşkını dile getiren bir Demir olacak sahnede. Böylesi saçma sapan perişanlıktan, uzaklıktan, kıskançlıktan daha iyi değil mi? Sorarım size… tarcin / 20 Şubat 2008 |
TARA / 27.10.2012
Demir... Memleketine intikam almak amacıyla gelen Demir… İçini kemiren bu duygudan sevginin gücüyle kurtulmadı mı? Demir'in nasıl bir psikolojiye sahip olduğunu az çok anlıyoruz. Demir affettiyse (annesi, teyzesi, kanadı kırık Melek'i ve kendisine zarar verdiğini düşündüğü kişileri), Asi’nin de affetmesi gerekmez mi söylediklerinin gönlünden gelmediğini anlayacağı adamı? Kızar, en başta paylaşmadığı için... anlayışlı olur. Anlatması zor olduğuna inandığı için… aasiii / 21 Şubat 2008 |
Asikız
Yalnız elinde fotoyla görmek çok hoşuma gitti. İlk bölümlerde Kerim Leyla’ya Defne'nin resmini gönderirken yeni yetmeler gibisin Kerim demişti… şimdi elinde resim başucuna koyuyor… aşkaaşık / 21 Şubat 2008 |
el93 / 01.02.2013
Demir’in acı çekeceğini hepimiz biliyoruz. İlk fragman çıktığında zaten aldanmamıştım. Fakat benim istediğim Demir'in Asi’yi özlerken, onun hasretini çekerken yanlışını da idrak etmesi. Kuru kuruya acı çekmesini istemiyorum. Demir Doğan’ın kararlarını da sorgulamasını istiyorum. Bu acı ona hata yaptığını anlatmalı. Yoksa dayanamayıp Asi’den özür diler, araları düzelir ama Demir yine geçmişiyle ilgili bir şey duyduğunda, öğrendiğinde ilk Asi’ye yansıtır bunu. Ben sırf “Vay hain Demir. Kıza ettiği laflara bak. Şimdi Asi’siz kalsın da sürünsün” yaklaşımıyla istemiyorum ki acı çekmesini. Demir yaptığı tercihin, geçmişiyle beslenen öfkesinin Asi ile arasına girmesine izin vermesinin ne büyük bir yanlış olduğunu anlasın istiyorum. Sadece acı çeken ve verdiği yanlış kararı sorgulamadan bu acıya dayanamayıp yeniden Asi’ye yaklaşan bir Demir istemiyorum. Demir elinden gitmesine izin verdiği şeyin önemini de anlasın ve bir daha aynı hatayı yapmasın istiyorum. “Bir daha öfkemin ve kinimin aşkımın önüne geçmesine izin vermeyeceğim” diyerek, bu kararlılıkla Asi’ye kendini affettirsin ve Asi’ye de bunu hissettirsin istiyorum. Asi Demir’in davranışının arkasındaki sebepleri öğrenince belki affeder, belki affetmez bilemiyorum. Ben affetmemesinden yanayım. Geçmişi bir kez daha aralarına sokmayacağına dair güven almadan, Asi bu konuda ona güvenmediğini dile getirmeden ve Demir buna dair güven vermeden Asi’nin Demir’i affetmesini istemiyorum. Asi’nin her zaman görünenin arkasındakileri aramak zorunda kalmasını da istemiyorum. Çünkü Asi de biz de bu seferlik Demir'i affetsek ve anlasak bile, hep görünenin arkasındakileri anlamak ve aramak zorunda kalınan bir ilişkide güvenden bahsedilemez. Güven/güvensizlik kelimelerini ilişkilerinde ilk telaffuz eden Demir'di. Demir'in "güven" kelimesinin anlamını öğrenmesini ve o güveni Asi'ye vermesini istiyorum. Demir ayrılık ve aşk ateşiyle yanıyor. Ama ateş vardır yok eder, ateş vardır hamı pişirir derler. Kor ateşe tutup Demir’e şekil veririz ya hani, Demir de aşk ateşiyle eğilip bükülmeli biraz. Yeni bir şekil almalı. Yoksa bu ayrılık/aşk ateşi her canını yaktığında alması gereken şekli almadan, o ateşte yeterince pişmeden Asi’nin sularına atarsa kendini, hem suyu ziyan eder hem de kendi paslanır. Özetle ne istiyorsam ikisi için de istiyorum. Ne Demir paslansın ne de Asi ziyan olsun istiyorum. FarAndAway / 21 Şubat 2008 |
funda
Demir'i anlamamakta ısrar neden inanın çözemedim... Demir, Asi'yi üzüntülerden bir şekilde korumak istiyor. Çünkü çok seviyor ve üzülmesini kabul edemiyor. Demir aptal mı? Duygusuz mu? Öptüğü kızın kendisi kadar etkilendiği göremeyecek kadar kör mü? Bunları algılamamıştır, sırf hainlikten yapmıştır diyenler, yazımın bundan sonrasını okumasın... Demir, Asi'yi kendisinden soğutmaya çabalıyor. Bunu anlamak için alim olmak gerekmez. Birisinden nefret etmek isterseniz, en kötü olduğu özelliklerini düşünür ve " O zaten dünyanın en kötü, en karaktersiz, en pis, en ayağı kokan... vs..." der ve kendinizi nefrete hazırlarsınız... Birisinin sizden nefret etmesini isterseniz ki bu genelde gönül ilişkilerinde olur... ( yaşamayan varsa anlamakta güçlük çekebilir ama, yaşayanlar haklılığımı bilir), işte o zaman, sevdiğinizin size kızacağı ortamlar yaratırsınız... Demir'in söylediği "anlıktı" kelimesini kim kabul eder... hiç kimse... kim mutlu olur... yine hiç kimse... amacı ne bunu söylemenin... kendisinden soğutmak, acı çekmesini engellemek... Bunu yaparken Demir mutlu mu? Hayır, Asi daha mı az üzülecek, hayır, ama Demir bunun için çabaladı. Unutulan bir diğer nokta, her iki karakterinde aşkı ilk kez yaşadığı.Hatayı tecrübe engeller... ama en tecrübesiz olunması istenen şey aşktır, herkes karşısındakinin ilk ve tek sevdiği olmak ister... bu kadar zor şartlarda, tarafların doğru kararları, ilk seferde vermelerini beklemek hayalperestlik olur... Üstelik, en büyük sorun, ailelerin ortak geçmişi iken. Tüm bunlar, dizide olduğu gibi gerçek hayatta da var, ve aşkın gücü, birçok engeli ortadan kaldırıyor. Yine hepimizin bildiği bir başka gerçek var ki, evliliklerin çoğu ailevi sebeplerden bitiyor. Demek ki aşk her zaman her güçlüğü yenemiyor... Duygularla hareket etmek güzeldir, mantığı tamamen göz ardı etmedikçe... Mantıklı olmak da güzeldir... duygusuz olmadıkça. qsawe / 21 Şubat 2008 |
SEYDA / 01.02.2013
DERSİMİZ: ASİ KONU: GÜVEN Bu dersi tamamlamadan, Demir, ne kendi tam anlamı ile mutlu olur, ne de Asi. Ama güvende tek taraflı değildir. Sanırım bu hafta, Asi’nin güven dersinden iyi bir not aldığını göreceğiz... En azından özet öyle diyor. Araştıracak... sorgulamak, söylenen kötü sözlere inanmamak güven teşkil edildiği anlamına geliyor. Neyse, bu kısmını da izleyince anlayacağız, umarım yanılmam... (Bu konuda Demir çok daha başarısız, bu da bir gerçek) qsawe / 21 Şubat 2008 |
gün_ay / 04.02.2013
Efendim sayfalardır kim daha haklı kim haksız okumaktan açıkçası bana kal geldi. Kız bizim oğlan bizimim. Nedir derdimiz??!!! Bu forumda yazan hiç kimsenin amanın Demir ne güzel lafın hasını etmiş ne iyi etmiş dediğini okumadım. Nedir bu böyle herkesin kendi fikrini başkalarına empoze etme çabası! Aşkın henüz başında daha duygularını tam olarak tahlil edememiş iki kişi var elimizde. Bu iki kişinin farklı geçmişleri, farklı aileleri ve yaşam tarzları var. Henüz isim koyamadıkları bir duygu için geçmişlerini bir kalemde kenara koymalarını beklemek haksızlıktır. Aşk iki kişiliktir. Yüce bir duygudur. Evet, itirazımız yok. Ama hayat denen merhale iki kişiyle yaşanmaz. Bu demek değildir her karşımıza çıkana hayatımıza burnunu sokma hakkı vereceğiz. Demir kendisinin ve teyzesinin acı, ağır geçmişini yüklenmiş bu arada Asi'ye de zarar vermek istemiyor. Kendisinden uzak tutmaya çalışıyor. Gerçi biz biliyoruz, hissediyoruz tutamayacak uzak. "Anlık" lafına takmışız. Anlık lafını Demir eğer hafızam beni yanıltmıyorsa kendisi için kullanmadı bir defa, arasındakilerin hızlı geliştiğini ifade etti. İlk fırsatta tekrar izleyeceğim o sahneyi. Ne yapmasını istiyoruz Demirden ailesini bir tarafa koymasını mı? Asi babasının kısa sürede olsa özgür kalabilmesi için Kenan'ın evlilik teklifini düşünmedi mi? Aynı seçimi Asi yapmak zorunda kalsaydı Asi çok mu farklı davranacaktı! Ağustos Böcüğü / 21 Şubat 2008 |
leylanermin / 14.09.2012
Asi altınını Demir’e geri verdi ama bu sadece bir altını geri vermek değildi. Asi orada, Demir’e inancını, güvenini, köpük köpük umutlarını ve de aşkını geri verdi. Demir’in orda üzüldüğü belliydi. Altını aldı. Aslında almaması gerekiyordu ama Demir altını geri aldığı için ileride bundan malzeme yaparlar… Çünkü nasıl Asi sadece altını değil de bütün duygularını o altınla beraber Demir’in ellerine verdiyse, Demir’in bu altını geriye alması da sembolik olarak, Asi’nin bütün umutlarının, aşkının ve duygularının artık Demir’in ellerinde olduğunu gösteriyor. Demir bu duyguları saklayacak… gözü gibi bakacak… Asi’ye hemen geri vermeyecek… ama yeri ve zamanı geldiğinde en güzel şekilde hem altını hem de Asi’nin o iade ettiği duygularını da geri verecektir. O sahnede de Demir geçmişin küllerinden ufalanan aşkına, içi buruk, duygularına bakıyor çok büyük bir acı çekiyor. O altının onun için çok büyük manevi değeri var… o altın sembolik olarak Asi’nin kalbi… asicik / 21 Şubat 2008 |
iremdnz / 10.09.2009
Bir tohum düşünün... Toprağa attığımız ilk andan itibaren büyümesi daha doğrusu hayata tutunabilmesi için ne kadar emek sarf edilir... Toprakla bütünleştiği ve emekle beslendiği andan itibaren de tüm endamıyla kendini gösterir... İşte emeklerinizin karşılığı bu diyerek... Asi ve Demir'in aşkı da tıpkı bir tohum gibi yüreklerine ekildi... Başlarda kendi içlerinde büyüttüler sevda tohumlarını. Ama iş baş göstermeye gelince o kadar başarılı olamadılar. Peki neden? Çünkü filizlenen aşklarının gerçek görünümüne bürünebilmesi için gereken güneş geçmişin gölgesinde kalırken su da yine geçmişin önüne çektiği setle aşıklara ulaşamadı... Bu nedenle de sevgilerini yüreklerinde yaşamaya mahkum oldular... Asu Ablacığım senin de bahsetmiş olduğun gibi Asi de, Demir de gerçek aşkı ilk defa yaşıyorlar... Gerçek aşkın yüreklerde yarattığı fırtınaya ilk defa şahit oluyorlar ve bu yüzden alabora olmaktan kendilerini koruyamıyorlar. Tabi bu fırtınayı destekleyen yan etkenleri de göz ardı etmemek lazım. Belki sadece aşklarını yaşayabilselerdi ve onun getirdiği tecrübesizlikle savaşabilselerdi bu kadar çok hata yapılmazdı herhalde... Bu hatalara düşenlerin başında Demir geliyor... Aslında unutmamak lazım ki aynı Demir değil miydi, geçmişin hesabından vazgeçmek için çaba gösteren... Aynı Demir değil miydi, Kozcuoğlu Aile'si için hayatını tehlikeye atan... Ve yine aynı Demir değil miydi, bana güven ve bekle diyen... Aslında Demir yine aynı... Tek değişen takındığı maske... Çünkü yeni öğrendikleri onun üzerinde o kadar büyük bir baskı yaptı ki bu çirkinliklerin içerisinde güzel bir şeyin yaşayamayacağına inandırdı onu. Bu yüzden de sevdiğini kendi karanlığına çekmemek adına kötü adam olma yolunu seçti. Sırf o ışıkta kalsın ve içindeki karanlığa girmesin diyerek. Bu bakımdan Demir'i de fazla suçlamamak lazım aslında. Hangimiz ailemizin başına gelen olaylara sırtımızı çevirebiliriz ve yardım çığlıklarına kulaklarımızı tıkayabiliriz. Demir’in yaptığı tek şey o çığlıklara kulak vermekti işte... Böylece kendini düşünen bencil bir adam olmak yerine herkesi düşünen kötü adam olma yolunu seçti. Yorumumun başında değindiğim sevda tohumuna geri dönersem eğer; Şuan için Asi ve Demir'in sevgileri yüreklerde büyümeye mahkum olmuş olabilir... Zaten önemli olan da bu... Yaşanan onca şeye rağmen büyümeye devam etmesi. Bir gün gelecek sadece yüreklerde kalmayacak bu aşk... Tüm güzelliğiyle ve heybetiyle gözler önüne serilecek... Gerçek aşk emek ister dercesine... Kara İnci / 21 Şubat 2008 |
asiyemm / 14.09.2012
Aslında Demir’in Asi’yi sevdiğini nasıl bizler biliyorsak Asi de kesinlikle biliyor bunu. Çok iyi anladı bence. Bu nedenle Demir kendisine duygularımdan emin değilim dediği zaman o kadar şaşırdı. Gerçek sevda bence sevdiğinin bu sözlerine inanmamaktır. Bu sözleri neden söylemiş olabilir diye araştırmaktır bu olayın peşine düşmektir. Bu kadar kolay mı Demir’in sevdası, bu kadar basit değildi… bunu Asi de biliyor. Demir’in söylediği sözlerinde gerçekleri yansıtmadığını aside anlamalı. Yani hayır olmaz buna inanmıyorum diye düşünmeli bence. Evet, Demir orda çok ağır konuştu ama bunu asla isteyerek yapmadı ve bunu yaparken Asi’nin yaşadığı acının kaç katını yaşadı. Şu anda kesinlikle Demir Asi’nin yaşadığı acının kaç katını yaşıyor hem sevdasından uzak hem de geçmişin acıları ile boğuşuyor. Asi ise geçmişin acılarını daha yeni yeni öğrenecek . Sizin Asi’den beklediğiniz; ‘bu sözleri bana nasıl söyler’… gurur yapsın o da, Demir’i üzsün. Asi de Demir’e ağır sözler söylesin. Ama hayatım, seven bir insan bence bunu yapıp sevdiğini üzmeyi düşünmektense sevdiğinin hareketlerinin nedenini araştırmalı bence. Ve şu da kesinlikle çok önemli, seven bu kadar çok seven bir insan kesinlikle sevdiğinin üzülmesini hiç istemez ve Demir Asi’yi isteyerek üzmedi ki. Şimdi Asi de Demir’i gurur yapıp sinirlendirsin veya üzsün. Gerçek seven sevdasının acısı ile o da acı çeker. Asi Demir’in acı çektiğini görmeyecek mi? Görecek, bu zaten bence Demir’in hareketlerinden her bakışından anlaşılıyor. Ve Demir’in sessiz kalması bence her şeyi anlatıyor. Bir insan bunu nasıl anlamaz… Sevdiğin adam seni öyle çekip öpüyor, birbirinden ayrılamıyorsun. Sevdiğin seni öperken kendinden geçiyor öyle heyecanlanıyor ki sanki kalbi yüreğinin içinde değil de dışarda atıyor. Sen bunu hissedeceksin ama sonra sevdiğin gelecek ben duygularımdan emin değilim dediğinde buna hemen inanacaksın… bu olabilir mi? Ben Asi’nin Demir’in hareketlerini sorgulamasını Demir’in bu hareketleri neden yaptığını anlamaya çalışmasını hatta bu olayın peşine düşmesini çok yerinde buluyorum seven insanda böyle yapmalı bence. Yani bu olay sen bana böyle davrandın bende seni süründüreceğim olayı olamaz bence. MİHRİMAH / 21 Şubat 2008 |
el93 / 01.02.2013
Ben de Asi’nin kolay kolay Demir'i bağışlayacağını düşünmüyorum. Ama bu yangın Demir'in ördüğü duvarları yıkacaktır. Böylece tekrar iletişim başlayacak Demir kendini bağışlatma çabasına girecektir. Demir bu kadar uzakken nasıl iletişim kurabilirler ki. Gerçi fragmana bakacak olursak yine her fırsatta beraber görünüyorlar ama. Bu arada şunu da not etmek isterim ki Demir'in Asi'den özür dileyişi yine Demir'ce olacaktır. Demir den perişanım söylemi duymak isteyen arkadaşları hayal kırıklığına uğratacak ama zaten pişman aşık pozisyonu ne Demir'e nede Asi'ye göre. tarcin / 21 Şubat 2008 |
I*EfSaNe*I / 12.08.2009
Hani şu öpücükten sonra ilişkileri hakkında hiç konuşmamışlar diye eleştirmiştik. Bunun sebebini artık anlıyorum. Aralarında bir konuşma olsaydı. Demir'e onca sözü söyletemezlerdi. Bilinçli bir tercihti bu. Aşkı kelimelere dökmemek gerekiyordu. Çünkü bu sahnenin hazırlıkları vardı... Akıllıca olmuş. duar / 21 Şubat 2008 |
seerose / 17.05.2009
|
|
usayken
Hüzün yağmurları hiç bitmeyecekmiş gibi... Baktım olmayacak, Asi'mizi de aldım geldim... Hüzünlerimizi hep birlikte yaşayalım, birbirimizin omuzlarında ağlayalım diye... Hem bakın, o hüzünde bile nasıl bir yan yanalık, nasıl bir tıpkılık ve nasıl bir birbirine yaslanış var aslında...
usayken / 25 Ocak 2010
Bir an benim de gözlerim doldu çok uzaklara gittim ilk bölümlere... O kadar güzel başlamıştı ki her şey 2007...ve şimdi 2010’dayız… 3 sene geçmiş… 1 senesi asi-demirsiz. Bir dizi insanın hayatını bu kadar etkileyebilir mi diye şaşırıyorum bazen... ama o aşk o kadar güzeldi ki artık hangi kelimeyi kullanacağımı bile şaşırıyorum... ama bildiğim tek şey bu efsaneyi asla unutmayacağım.
MuraTubam / 23 Ocak 2010 |
funda
Asi’nin Demir’i Leyla ile bulduğu sahne, içinde bir ‘tercih’i de barındırdığı için de çok incitti... Leyla ile gülen, konuşkan bir Demir ile Asi’yle konuşacak bir şeyi olmayan Demir... Demir’in yüzündeki o ‘yakalanmışlık’ ifadesi. Asi’nin o geceden beklentilerini düşününce, nasıl yıkıldığını daha iyi anlıyor insan. Bu geceye hazırlık aşamasında, oturduğu puf’dan kalkıp aynada bakışı kendine, aklıma geliyor şu an... böyle bir şey yapmaz Asi normalde. Ama Demir gözlerle görmeye çalışıyordu kendini o an... ‘Beğeni’ görmeyi beklediği gözlerde, neler buldu o akşam. Ama bunun acısını alacak İstanbul’daki akşam... Restorandaki karşılaşmaları ise bambaşka bir sahne… gerçekten de işkence... Bu gün bir yazı gözüme çarptı gazetemde... “insanın içindeki o yanan neyse sınır tanımaz. ... onun, bir sınırı, bir kuralı, bir engeli yok” diyor... Demir’in ‘hoş geldin’ i işte o sınırsızlıktı bence... Demir’e rağmen bir hoş geldin o... Demir’in bile mani olamadığı bir ‘hoş geldin’. Kendine hükmedebildiği anlarda ise, dönmedi ardına... bakmadı. e.min / 25 Ocak 2010 |
funda
Dudak Payı
Çay bardağında
Bırakılan dudak payı Kadar bile Uzak kalamam Gözlerine
Yakın olsun isterim
Ellerime ellerin Yanındaki beton binaya Yaslanması gibi Köhne bir evin
Seni bir çivi
Gibi çaktım Çünkü beynime Ve toplayıp Bütün kerpetenleri Attım denize
Sunay Akın
Asi de Demir'e bir dudak payı kadar uzak kalmak istemiyor... O tattan uzak kalmak istemiyor... Elleri ellerinde, elleri yüzünde olsun istiyor... O öpüşle onu beynine çivi gibi çaktı. Kendinden bu kadar yabancı kalmasına nasıl dayanabilir... Asi nasıl kabullensin sevdiğinde gördüğü acıya, karanlığa... Artık o öpüş her şeyi değiştirdi... Artık o Demir’de Demir onda...
Benim de en çok içimi acıtan bölümlerden biri... Hem onu çok isteyip hem de uzak durmak Demir için de zor ama şu anda öncelik sırası henüz kendi değil... Neyse ki sonraki bölümleri biliyoruz da acımız hafifliyor... CEYHAN / 24 Ocak 2010 |
funda
Asi-Demir'e dudak payı uzaklık bile fazla geliyor değil mi? Onların uzaklığına katlanamıyoruz... bize ne oluyorsa! Bu da esrarengiz bir mevzu!
Bir taş ve bir kılıçla başlar her şey Arthur efsanesinde... mitolojik bir disiplinden gelir bu mucize... Bir kadın ve bir erkekle başladı Asi-Demir Efsanesi de... Onların mucizesini yüreklerimize yerleştiren hangi disiplindir... Bilsek çözeceğiz belki bu esrarı... ama şu ana kadar olan her bir gayretimiz nafile... Eğer Asi-Demir çivisini yerinden oynatacak bir şey varsa yine Asi-Demir'dir diye düşünüyorum... Kerpetenleri boş yere atmasınlar denizlere... e.min / 24 Ocak 2010 |
funda
Ne güzel cümleler vardı Cemal Ağa’dan Asi’ den tüm zamanlar için asla eskimeyen. Alıntı: -Birine dokunmak onun ruhuna dokunmaktır... Onlar bize fiziken dokunmadan ruhlarımıza dokunmanın bile ötesine geçtiler. Bu bölümleri hızla geçmek isterim ben de ama böyle güzel yorumları okuyunca kaçırdığım şeyler olduğunu hissediyorum ortak yorum ve düşüncelere katılmak iyi geliyor. "o isteselerdi bile ayarlanamayan yemek" sonrasında Demir'in arabaya binerken arkasına bile bakmadığı sahnede ben de onun Asi’nin altını kendisine geri vermesine incindiğini hissettim. Sanki oradaki yüzünü dönmekten kaçınma sahnesi geçmişin kırgınlığının yansımasından çok Asiye kırgınlığın bir sonucu gibi gelmişti pek de hakkı olmasa bile. Ama kırgınlığı yalnızca aşkı olsa belki de kızgın bile olsa döner iki cümle ederdi. Belki de korktuğunun başına gelmesini istemedi. Ama çoktan gelmişti zaten bu kaçışlar hep boşunaydı öyle değil mi? Muhteşem bir aşk hikayesi onlarınki... Ne zaman bir "DEMİR" işitsem bana hep "ASİ"yi hatırlatacak ve ne zaman birisi "TUBA " dese ben "MURAT" nasılmış diyeceğim. serapSU / 24 Ocak 2010 |
funda
Garip bir şekilde sanki her şeyi o bu noktaya getirmemiş gibi bir çocuk-erkek alınganlığıydı o... ve korkuda saklıydı bence içinde bir parça... yorgundu artık Demir... o gece bedeninde ruhunun çırpıntılarını hapsetmeye çalışmaktan yorgundu. Asi'ye karşı haksız olduğunu bilmenin verdiği bir yorgunluk. Düşmandılar belki ama hala sevgiliydi ruhu Asi'ye... Debelenip durdu zaten gece boyunca içinde. Asi daha güçlüydü ona göre... çünkü haklıydı. O güçle düştü peşine zaten... ama gururu engel oldu ona da sonunda. 'Kaçıyor' olduğunu fark etmedi Demir'in... 'bitiriyor' oluşunu gördü sadece... Gereğinden bile fazla şey gördü gözleri böyle düşünmek için de. Ama Asi-Demir için kaçış çözüm değildi... boşunaydı... e.min / 24 Ocak 2010 |
funda
İlk defa bir dizide kadından çok erkeği anlamaya çalıştık sanırım hepimiz... Demir’in hikayesi, kendi başına yalnız kalışlarında yaşadığı çelişki ve aşkına karşı koymaya çalışı öyle bir yansıyordu ki hepimize…
Belki de dediğim gibi ilk defa bir dizide kadından çok erkeğe hak verir olduk... Asi hepsini görmedi ama biz gördük Demir’in nasıl da içinin yandığını… Bu bölüm de öyle yürek burkucu bölümlerden biriydi… Bunca dert varken mutluluk bana reva değil der gibiydi Demir… Sonraları da çok dedi bunu ama yürek kıpırtısına karşı konulamayacağını sonlara doğru kendine de bize de kanıtladı nihayetinde... Ben de hala sorarım o yürek hala kıpır kıpır mı diye… bir bilsem bunu… Sonunu biliyorum nasılsa... gonc 26 ocak bölüm ardından Asi... bir kadın hikayesi olarak yola çıktı belki... bilemiyorum. Başlangıç aşamasında ilgim, sonrasında da merakım olmadığı için araştırmak aklıma gelmedi hiç. Ama gerçekten de uzun vadede bir erkek hikayesine dönüştü. Asi daha anlaşılabilir, daha kestirilebilir gelirken, belki de kadınsal yaşamışlıklarımızla, Asi’yi ezberden biliyorken, kapalı kutu Demir’in bizim görmemize izin verdiği... o kameranın sadece ona dönük olduğu anlarda ulaşabildiğimiz ‘Demir’i anlamak’ hepimizin daha çok ilgisini çekti. Asi’yi belki de bizler biraz ‘Demir’in hikayesi’ haline getiriverdik. Suskundu... yalnızdı... çelişkiler içindeydi... zordu... ama alt edilmez, boyun eğmez değerleri vardı... Demir peşinden gidilecek bir adamdı. Asi "Demir... durmaz seninle gelirdim" derken, çok haklıydı. Murat Yıldırım, 'Demir' olurken çok şanslıydı. Bunu bir seyirci olarak zamanla daha iyi anlıyorum. Kıpırtılarını ise bilebilmek mümkün mü sevgili gonc... onlar yüreğin ta içinde duruyor... bazen kendi kendine bile itiraf edilmiyor. Ama bir daha, Murat Yıldırım’ı yağarken... Tuba Büyüküstün’ü elindeki çiçeklere rağmen toprak kokarken asla göremeyecek olduğumuzu biliyorum... Bu da beni hüzünlendiriyor. e.min / 26 Ocak 2010 |