funda
Banka borç vermeyince İhsan Bey gibi bir adam gidip tefeciden borç mu alacak? Çok enteresan gerçekten. Demir de tefecilerden geldiği için tefecilerin dilinden iyi anlar onların dilinden konuşup senetleri almıştır
sinem* / 9 Kasım 2007
İhsan Ağa’nın tefeciden borç aldığına çok şaşırdım doğrusu. Eee 300 yıllık topraklar kolay olmuyor… uğraşmışlar çabalamışlar bir şeyler yapmaya çalışmışlar… emek harcamışlar. Sonuçta bu emeğin de pırr diye uçmasına gözü razı gelmedi ama yine de tefeci olayı beni çok şaşırttı. O kadar dürüst kendi doğrularına inanan bir adam! Hadi bakalım hayırlısı!
mss.ecem / 9 Kasım 2007
Ben de şaşırdım ama hiçbir seçeneği olmadığı için yapar diye de düşünüyorum. Çünkü çocuklarına ailesine çok düşkün bir baba.
karafirtina / 9 Kasım 2007
Dizi biraz sonra başlayacak merakla bekliyorum
medsul / 9 Kasım 2007
Evet çok az kaldı… tabi bize saniyeler bile geçmiyor ama
mss.ecem / 9 Kasım 2007
Bu diziyi unutmamak, unutturmamak hatta yeniden anımsatmak büyük bir sevap gözümde... Sanki unutursam büyük bir haksızlık yapacakmışım gibi... büyük bir yanlış... günahmış gibi o iki dolu dolu geçen sene için... Hiçbir oyuncuyu unutmamak, ne projeleri varsa izlemek de görevlerim arasındaymış gibi... Tuba ve Murat'ı daha çok sevmek gerekirmiş gibi...(öyle de oluyor zaten) ''Bir dizi sadece '' ifadesine isyan ediyorum… ‘Hadi be sende’ diyorum kendimden emin bir şekilde... Şimdi televizyonda dönenler diziydi... Bu izlediğimiz bir dizi olamazdı... O burnuma gelen kokuda başkaydı... Toprağın mı aşkın mı sevdanın mı kokusuydu (hangisini dersek diyelim) o hala çıkamadığım büyü... Ne zaman yağmur yağsa Asi ve Demir geliyorsa gözlerimin önüne bu sıra dışı gerçeküstü bir şeymiş... Şimdi daha çok anlıyorum... tubasi / 11 Ekim 2009 |
|
funda
Bu kozmik noktayı, bu kesişmeyi, bu enerjiyi, bu mucizeyi ve adına ne dersek diyelim bu muhteşem ikiliyi... bize yaşattıkları ve hala yaşatmaya devam ettikleri bu eşsiz duyguları... biz asidemircilerden başkası asla anlayamaz…
Aytu / 10 Ekim 2009
Onları her seyredişimde görünenin ardındaki dokunuşları beni etkilemiştir. Birlerinin arkalarından bakarken gözleriyle anlattıkları kafama kalbime kazınmıştır… işte aşk bu. Kelimeler yok ama duygular diz boyu… gürül gürül… Asi Nehri gibi… sevgi saklanamayan tek şeydir hem de gözlerde… iyi ki de öyledir. Asidemir’i aşkın tarifi yapanda bu değil midir… bakışları, beden dilleri, o muhteşem dokunuşları ama önce ruhen sonrada ellerin yüzlerde, kulaklardaki uyumu… burunların, alınların sevgi dolu buluşmaları… Aşkın tarifi benim için asidemir. Onlar artık bir masal kahramanı benim için, asla unutamıyacagım… hep kalbimde özlemle bekleyeceğim bir gün başka bir masalda da olsa yine beni sarıp sarmalasınlar aşkı anlatsınlar diye. Ama bir şeyi üzüntüyle fark ettim ki, ilk bölümleri şimdiki gibi izleyememişim… yani yürekten görünenin ardına bakarak… Gerçi ilk bölümden asidemir güzelliklerine takılıp kalmıştım ama bu kadar derinlerine görünenin ardındakilere bakmak başka bir güzellik katıyormuş asidemirime... İlk bölümlerin tadı bambaşkaymış daha ilk bölümlerde, bakışlar dokunuşlar o kadar güzel ve öylesine işlemiş ki yüreğime şimdi onlardan neden vazgeçemediğimi daha iyi anlıyorum… muratuba da can bulan asidemir ve aşkları benim için ölümsüzleşen bir anı… güzellik artık… demirasiii / 10 Ekim 2009 |
funda
İlk bölümlerden itibaren hem bizim hem de asidemir'in hiç aklından çıkmayan nice sahneler geçmiş bu bölümde de. Köprü üstünde karşılaşmalarında Kerim’in “Asi değil miydi o?” dedikten sonra hep Demir ona sayıklarmışçasına seslendi “Aasi” diye. Hatırlarsınız mutlaka, 19.bölümde Bala'nın kollarında sayıklarken “Aasi” diyen aynı ses tonuydu. Restoran sahnesinde de kendi nasıl heyecanlandıysa Demir, aynı şekilde Asi’nin de elinin ayağına dolaştığını fark etti ve çok sevdiğim yandan gülüşünü koyuverdi hemen akabinde ( ona da ne güzel yakışırdı bu gülüş …) Ya yağmur altındaki dansları… hele Demir’in gelişinden itibaren bir şölendi hepimiz için. Nasıl içer gibiydi Asi’nin yüzünden akan her damlayı. Sonraları hep bu hallerini hatırladı zaten ilk aşık olduğunu idrak ettiği yer bu yağmur sahnesiydi sanırım. Ya Hüseyin’in vasıtasıyla burun buruna nefeslerinin karıştığı ikisini de darmaduman eden yakınlıktaki sahne! Orada da tezahürat yaptığımı hatırladım holigan seyirciler gibi 'öp öp öp ' ama olmadı tabii. Demir İhsan Beylerin çiftliğine gidip de hesap sorduğunda Demir’in Asi’nin gözünün içine bakıp da sonrada bakışlarını yere çevirdiği sahnede, ben hep bir burukluk hissetmiştim hakikaten ama çözemiyordum nedenini… ama dün akşam okudum . Gerçekten de ilk vazgeçişlerinden biri de buydu Demir’in Asi’den. Demir'in bakışları Asi'ye o kadar kuşatıcı, esir edici ve de yakıcı ki bakışlarını çevirdiğinde başka bir yere, Asi’ninde -şahsen benimde -buz gibi olurdu içim. Dün nedenini çözdüm sonunda o burukluğumun. alina / 10 Ekim 2009 |
funda
Anlayamasak da, tamamen anlatamasak da biliyoruz bu vazgeçilmezliğin gerçekliğini, bu mucizelerin su götürmezliğini. Evet, onlardan vazgeçemiyoruz çünkü onları yaşadık. Pek çok kitap, pek çok film vardır yaşamımızda iz bırakan, bizi etkileyen. Etkilenirdik çünkü bir süre için “onlar-mış” gibi yaşardık. Kitaptaki/filmdeki karakterler-mişiz gibi onları düşünürdük ve onlar için üzülür-sevinir-heyecanlanırdık. Sonrasında azalır ve biterlerdi, bizde “kendimiz” olarak devam ederdik yola, aklımıza geldikçe o iz bırakanları ve hayatımıza kattıklarını düşünüp gülümseyerek. Fakat Asi, bambaşka… Çünkü ilk defa “onlar-mış gibi” olmadık da dolaysızca “onlar” olduk. Mucizevi bir şekilde, o an Asi ve Demir ne yaşamış, ne hissetmişse eksiksiz ve -hatta fazlasıyla bile- alıp kalbimize, yaşamımıza koyduk. Geri dönüp baktığımda gördüğüm hiçbir sahne için “izledim” diyemiyorum, “yaşadım” diyebiliyorum anca. Asidemir ile ilgili her şey, hayatımızın "yaşanmışlık hanesine" ekleniyor. Diğerlerini, hatta bazen kendi çevremizdeki kişi ve olayları bile yaşanmışlıktan sayacak kadar benimseyemiyoruz. Asi bu yüzden farklı.
Kendi yaşanmışlıklarından, geçmişim dediği yıllar ve anılar birikiminden vazgeçebilir mi insan? Hele ki bunlar çok güzel, çok özelse… İşte bu yüzden ben de vazgeçemiyorum onlardan, biliyorum ki hepimiz için de aynen geçerli bu durum. Biz bir şekilde hem Asi hem de Demir olduk, ötesi yok, onları onlarla yaşadık. Ve işte bu yüzden bu kadar bağlı, onlardan kopmaya bu kadar uzağız. Çünkü asidemir, biz ne “yaşadıysak” bu süreçte, onun adı oldu artık… Ve diğer durumlardaki gibi “kendimiz” olarak devam edemiyoruz yola, mutlaka bir “asidemir” de ekleniyor yanımıza… Ribelle / 14 Ekim 2009 |