Sample picture
 
Dalgalar dövüyor... tekrar tekrar sınanıyor kalesi Demir’in... etrafındakileri koruyup kollamayı kendine vazife edinen De-mir, kızını da koruyamadığını farkediyor bu hırçın dalgalar-dan... Nedir diye düşünüyorum Demir’in en büyük zaferi... hiç düşmemesi değil, her düşüşünde ayağı kalkması değil mi?.. Kalkmalı bir kez daha... güven, saygı zamanla kazanılacak şeyler hayatta... zaman ver kendine Demir... zaman ver Asya’na... sana güvenmesi, dayanması için... inanması için zaman ver ona...

Kaklıyor Demir ayağa... “Yerden göğe kadar haklı... bu kadar yalan bize söylense, çoktan isyan etmiştik.” Asya ile konuşmak için daha uygun bir zamanı beklemeye karar veriyorlar birlikte... minik öfke, yüzçeviriyor iki yetişkine... Asya’nın bu tepkisi, bırakıyor Demir ve Asi’ye bir anda aynı cephede... beklemek kolay değil... üstelik Demir kızından uzak durmak da istemiyor... Asya’yı almak istiyor mahkemenin verdiği günlerde... Asi endişeli “sana güveni sarsıldı... ya gelmek istemezse?” Dalgaların onlara usul usul sokuluşu gibi sokuluyor Demir, Asi’ye... “Sen de gelirsen itiraz etmez... alışıncaya kadar yani... ...yardım edecek misin?” Hani ‘yer, gök, deniz, ben ve sen’ ya... denizde saklı Asi’nin cevabı da... serpintileri boylarına ulaşan bir dalgada... “Tamam”...

Demir’in, Asya’ya babasını tekrar sevdirmesi lazım... minik öfke nasılda tavırlı onlara?.. Asi’den almış bu huyunu, kadını-nın yansımaları kızlarında... hem biraz gurur, hem de anlayış var ses tonunda... hiç sakınmaz kendini kadını da... aynı duva-rın ardında titreşen iki yürek onlar aslında... Asi kabul ediyor Demir’in bu görüşünü... ekliyor “... aslında duygularını sakla-maması hoşuma gidiyor... kızdığında senin gibi içine kapan-saydı... işim çok zordu!”... geçmişlerinden pay biçiyor Demir’in güzleri bu sözlere... öğüdünü almış dönüyor bakışları maziye... ama kuvvetten düşmüş yüreği... kuş uçurtmadığı mazisinin bu köşesinde bir kartal kanat çırpıyor olanca kudretiyle...

Aileler merakta, bekliyorlar... ama verilecek bir haber yok... Asi ve Demir söyleyemedi, Asya’ya babası ile ilgili gerçeği... Her iki ailede inatla kendi bakış açılarını koruyor bu arada... merhabalar kesilmiş... çitler çekilmiş... yol uzamış, bağlar kopmuş iki çiftlik arasında...

Demir, sahildeki çekek yerinde bir gezinti teknesi alıyor kendine... garibim isimsiz, bakımsız, zor bir tekne... onda vakit geçirerek, fiziki efor sarfederek unutmak istiyor sorunlarını... birşeyler yapmaya, enerjisini boşaltmaya ihtiyacı var... zor olduğu için istiyor bu tekneyi, Demir... çalışmaya başlıyor teknesinde. Bu arada Süheyla Hanım müdahale ediyor kendince duruma... nasihat edecek Asi’ye aklı sıra... hiç bir şey bilmeden yargılıyor onu ve ailesini... Asi, Demir ile konuştuklarını, Asya için ortak bir yol izleyeceklerini söylüyor Süheyla’ya... ama bu tarz konuşmalara anlayış göstermeyeceğini ifade ediyor açıkça.

İlk telaş... Bay Telaş... nasıl olmasın!... Hızlı hızlı temizlemeye çalışıyor saçlarındaki yağlıboya lekelerini Demir... kızı pasaklı görmesin onu... Heyecanlı... Hakkı var artık bu heyecana, özgürce Asya’nın kapısında olmaya... tıpkı mektubunda yazdığı gib, ne kadar Asya’nın haberi olmasa da. Gece geç vakte kadar teknesinin başında, bir lamba ışığında çalışmış olmalı... yorana kadar kendini ölesiye. Gelip girdi mi yatağına bilmem... alıp vereceği olmaz uykuyla... belki nazı geçti aya, yıldızlara... misafir ettiler onu ve hayallerini açık havada.

İhsan Bey karşılıyor Demir’i çiftliğin kapısında... Bir an için korkuyorum... eyvah... mahkeme günü talep ettiği gibi neden bahçe girişinde beklemediği yönünde laf mı söylecek Demir’e, diye! Neyse ki böyle bir şey hiç konuşulmuyor. Demir anlıyor mu ne eski kayınpederini!.. Asi’yi korumak adına yaptıklarını... onun yokluğunda kadınına, kızına sahip çıkışını.. koruyuşunu... neler hissediyorum böyle... ama dönün ve bakın lütfen Demir’e... sanki emanet bırakmış kıymetlilerini İhsan Bey’e... ‘merhaba İhsan Bey’ derken yüzünde saygılı bir gülümseme... Eski damadını uyarıyor, İhsan, mahkeme saatlerine sadık kalması için... geç geldi, Asya’yı da geç mi bırakacak acaba? Herşey yollu yolunca olacak ya! Ama aslında yol çitle kapalı olduğu için, gecikerek gelebildiğini söylüyor Demir, yoksa kızıyla geçireceği bir saniyeyi bile kaçırmak istemiyor. Çitlerin hoş olmadığını İhsan da biliyor...ama bunu da Demir’e mal ediyor, kendisini Demir’in zorladığını düşünüyor.

Başka bir sözel mücadele ise yukarıda... salonda. Son dakikaya kadar Demir’in gelip , Asya’yı alacağını söylemeyen Asi, sıkışmış durumda... Asya karşı koyuyor... tutturmuş “Gitmiyeceğim... Demir’e küstüm ben”... Direnen kızını birlikte yapacakları bir piknik ile ikna ediyor Asi... Annesiyle piknik yapmayı her zaman seviyor Asya... yalnız onlar gitsinler... ama Asi’nin onları davet eden kişinin Demir olduğunu ve geri çevirirlerse ayıp olacağını söylemesiyle, kerhen razı oluyor Asya “ peki... O da gelsin...” El ele tutuşup iniyorlar İhsan Bey’in ve Demir’in yanına.

Kapıya geldiklerinde Asya’yı Fatma’ya gönderiyor Asi... piknik sepetlerini almak bahanesiyle biraz uzaklaştırmak ve Demir ile konuşmak için... ama babasının ve Demir’in çekilen çit konusundaki sürtüşmesine yakalanıyor... Demir haklı olduğundan e.min... üstlerine gitmekten çekinmiyor baba-kızın... “Burda çit çekmenin hiç iyi karşılanmadığını... toprakların rengine göre sınırlar çizildiğini sizden öğrenmiştim”... ‘ama öyle’ yi görüyorum Demir’in gözlerinde...

Asi daha Demir’e izzah edemeden olup biteni Asya koşa koşa geri geliyor... sepet elinde. “Hadi gitmiyor muyuz?” Demir’in olan bitenden haberi yok... hafiften bir şaşkınlık yüzünde...Asi izzah etmeye çalışıyor ‘piknik’ durumlarını... Derhal anlıyor Asa onun hazırlıksız yakalandığını... ama unutmuş alacağına veriyor... Hiç unutur mu, Demir?... Eğiliyor her zamanki gibi , onunla daha yakından konuşmak için ama Asya bir kaç adım geri çekiliyor... “Sen bir şey kokuyorsun!”... Çocuktan al haberi dememişler boşuna...Demir uzaklaşırken ondan gözlerinde mahçup bir ifade... bir taraftan da anlatıyor nasıl yüzündeki boyaları, boya sökücü ile çıkarmaya çalıştığını.

Bu gün gök daha bir mavi, deniz daha bir turkuaz olmalı... Mimoza ağacının altına yayılmış, kızlarıyla piknik yapan Asi ve Demir’in görüntüleri, beni doldurup doldurup taşırmalı. Onla-rı... maviyi, sarıyı... dalgaların sesini... taa içimde hissetmek için tekrar tekrar seyrediyorum üşenmeden bu sahneyi... olmuyor... vermiyor... böyle bir anda, öyle bir ortamda, bu eğretilik, bu uzaklık, beni her zamankinden daha fazla rahatsız ediyor... reddedişim ondan, anlıyorum... dürüst ol diyorum sonunda kendime... yalan yazamıyorsun değil mi? Söyle, ne istiyorsun? Cenderesinden çıkıyor olanca keyfiyle e.min... Ne mi istiyorum...gerçek bir birliktelik ve gerçek bir piknik istiyorum ben. Demir ağaca yaslanmış, Asi’yi kucaklamış... yemek falan kimsenin umurunda olmamış... kızlarını doyurup, annesine o bayırın en güzel çiçeklerini toplaması için müsade etmişler... Demir’in gözleri bir kızlarında bir Asi’de... eller ellerde, Asi kendi çiçeklerini topluyor Demir’de... bir çiçek alıp saçlarına iliştirmek için kalkmak istiyor Demir... “Hayır” diyor Asi... “beni bırakma... benim için bile olsa” Güneş almayan ağaç altı serince. Ürperiyorlar birlikte... soruyor Demir “üşüdün mü”... biraz daha sarılıp kadınına, sıcacık bir çiçeği kendi dudaklarıyla yerleştiriyor onun şakağına. Sizde farkındasınız değil mi?...Nasıl razı gelebilirim bundan azına!..

Asya’nın konuşmalarının hakim olduğu piknikde , iki yetişkinin de gözü üzerinde... Demir’in kızının sohbetine dahil olmak için sorduğu her soruyu duymazdan geliyor Asya... yok sayıyor... nasıl incittiğini bilmeden, kıyıyor babasına... en son ağzını silmek isteyen Demir’in beceriksizliğini yüzüne vurunca Asi dayanamayıp müdahale ediyor... “çok ayıp... bence özür dile”... baba yüreği... affeder herşeyi... üstelik Asya doğru da söylüyor... hiç beceremedi Demir Asya’nın ağzını silmeyi... ama Asi’nin Demir’i koruyan, incindiğini hisseden yüreği, yakalayıveriyor Demir’i... bir an için bile olsa kendisini düşündüğünü hissetmesi yetiyor yüreğini çarptırmaya Demir’in... esirgeye-miyor gözünü, dalıyor sevdiğine... Asya’nın sorusuyla kendine geliyor... “O saçındakiler boya mı?”... hakkı ödenmez o bayanın... küslüğü son buluyor kızının o beyaz boyada... boya yaptığı kayığına davet ediyor Asya’yı Demir... “görmek ister misin?”

Hepbirlikte teknenin yanındalar... Minik bir işçimiz var artık... Asya’nın başında bir kask... elinde spatula... eski boyayı kazı-yor tekneden... Yelkenleri indirdi çoktan... Demir kendi mutluluğu içinde tereddütsüz teklif ediyor Asi’ye “ ben gideyim mi diye bir sor bakalım ne diyecek ”... canı acıyor Asi’nin ... başka bir izzahı yok gözlerindeki ifadenin... Demir’in ona ihtiyacı bu kadar çabuk mu bitecekti?.. Daha fazla oyalanmanın manası yok soruyor alacağı cevabı tahmin ederek... Asya dünden razı annesini işe göndermeye de, Demir’de kalmaya da. Kızının yanıtıyla, ağzı kulaklarında Demir’in... mutlulukla dönüyor Asi’ye... Ancak o zaman farkediyor Demir kızının kaldığını ama Asi’yi gönderdiğini... Asi peş peşe sıralıyor Asya’nın gerekliliklerini ve paylaşıyor annece şifreleri babasıyla . Son uyarılar geliyor Asi’den... “birde eğer uyumakta zorlanırsa... saçlarıyla oyna”... Demir’in gözleri sımsıkı kadınında. Sarılması gerekmiyor değil mi kollarıyla... Ne dediysem olmuyor asi ruhuma... başka bir şey demeye dilim varmıyor onlara ... Ne boşanmışlık ne geçen yıllar... kaç para eder... o bakışlar orada oldukça, öbek öbek ,dalga dalga saçlar hala avuçlarını yakıyorsa, aşk orada... pusuda.

Asi huzursuz... Asya ve Demir’in bu kadar çabuk ve candan kaynaşması onu huzursuz ediyor... gece Demir’de kalmaya itiraz etmemesi de cabası... kızının yavaş yavaş elinden gittiğini düşünüyor... Diken üstünde... eli hep telefona gidiyor. Diğer tarafta günün işleri bitmiş... Asya ve Demir çekek yerinde, tekne kızaklarının üzerine oturmuş sohbet edip günü batırıyorlar birarada... konu yine Demir’in kızıyla, kendi babası... Kerim gelip ”Ne kaynatıyorsunuz” diye sorduğundaysa... sırlarını saklayıp birlik oluyorlar kıvırcık saçlı amcaya karşı... kıkırdaşıyorlar. Akşamları ise yalnız geçiriyor Asya ve Demir’in.. Önce Kerim’in onlar için hazırladığı masada yemeklerini yiyor ve sohbet ediyorlar Asya’nın kimleri daha çok sevdiğinden bahsederek... ardından da yatağında, dalgalarla boğuşan Odysseia’nın masalını okuyor Demir Asya’ya... birde şu aksırmalar, tıksırmalar, akan burun ve baş gösteren nezle olmasa... iyi geceler dilemek için öperken kızını alnından Asya Demir’in ateşi olduğunu farkediyor... ama Demir üzerinde durmuyor hiç... aklı fikri Asya’sında... uyursa iyileşeceğini düşünüyor ama ateşi geçmiyor Demir’in... iyi geceler demek için arayan Asi’nin telefonuna Asya cevap veriyor. Demir’in bir şey duyacak hali yok... Asya konuşuyor annesiyle... Demir’in ateşi var, uyuyor hep... doktor çantasını istiyor annesinden... Asi durabilir mi?... soluğu Demir’in evinde alıyor.

Kapının çalınmasına uyanıyor sonunda Demir... Asi’yi görünce karşısında, şaşırıyor “Ne oldu?”... Mutfağa geçiyorlar birlikte... Telefonu Asya’nın açtığını ve onun hasta olduğunu duyunca merak edip geldiğini söylüyor Asi.... Asya’da iniyor bu arada yanlarına... ama bu geç saatte ayakta kalmasın diye hemen gönderiyor yatağa Asya’yı Asi... Demir’i de oturtarak bir sandalyeye, karşısına da kendi geçiyor... oyalanmadan hiç, alışık hareketlerle parmakları Demir’in boynuna uzanıyor... boğazını kontrol ediyor... beş sene sonra Asi’nin ilk dokunuşları Demir’e... ateşi olmasa bile çıkartırdı e.minim... bu parmaklar söz sahibi o an için Demir’de... ne nezlesi, ne ateşi, bu bir rüya olabilir mi?... Bir kez daha Asi ile diz dize, elleri boynunda... Asi devam ediyor araştırmaya... avucu alnını buluyor Demir’in... nasıl bir ateş almaysa bu, kavrıyor parmaklar alnını ve saçlarının bir kısmını birlikte... parmaklar kıpır kıpır, duramıyor yerinde... hele baş parmağı kendi gibi asi, kaşlarından alnına seviyor dokundukları yeri... birkaç saniyede hatıralar geliyor geri... tanımazlar mı birbirlerini ama anlamazlığa geliyorlar herşeyi... Demir’de , Asi’de aslında biliyorlar birbirlerini nasıl etkilediklerini... Demir yıllarca kendi başının çaresine bakmayı öğrenmiş... davranıyor kalkmak için... “Dur... sen kalkma...” müsade etmiyor Asi, kendisi var şimdi yanında... Asi bakar ona.

Bir tas serin sirkeli su... biraz kokar ama ateşini düşürür De-mir’in... Oturup tekrar Demir’in karşısına , elindeki havluyu bandırıyor suya Asi... Omuzlarından boynuna, oradan sevdiği-nin yüzüne kademelerle çıkıyor Demir’in bakışları... o kendisi-ne bakmazken ona bakmayı seviyor Demir... onu seyretmeyi... hayalleri yerine gerçeğini... gözleri açık onunla ilgili hayaller kurmayı seviyor Demir... Demir’in kendisini seyretmeyi sevmesini seviyor Asi... onun için birşeyler yapmayı, onunla ilgilenmeyi... Demir’i seviyor Asi.

Konuşmaları gerek... Demir farkında... Asi’nin parmakları hala sirkeli suyun ıslağında, havluyla kompres yapıyor Demir’in alnına... “Asya’ya dayanamadın geldin, değil mi?” Sen hasta olmasaydın gelmezdi, Demir. Bütün gece uyumama pahasına da olsa gelmez, sabahı beklerdi. Ama kızını da merak ettiği, hem de çok merak ettiği doğru... “Ne olabilirdi ki, Asi... asıl endişeni neden söylemiyorsun?”... Kaygılarını paylaşıyor açık yüreklilikle Asi... gün içinde Demir’in Asya ile konuşmalarına kulak misafiri olduğunu ve herşeyi Asya’ya anlatmasından korktuğunu söylüyor... Birlikte davranmak üzere karar vermediler mi? Demir bunu neden yapsın? Asi ise tedirgin... onlar iki kişiydi, şimdiyse Asi biriyle birlikte karar vermek zorunda, bütün bunlara hazırda değil üstelik... planları, hayalleri vardı kızı için ve Demir gelerek değiştirdi bütün bunları... Demir ‘biri’ değil ‘Asya’nın babası’... bir kızı olduğunu bilmeden beş yıl geçiren kızgın bir baba üstelik... Kızıyla anlaşabileceğini görüyor, Demir... Asi’nin kızıyla ilgili hayallerine hiç benzemeyen hayalleri var onunda... toprağı öğretemez kızına ama denizi babasından öğrenecek Asya... Onu kazanacağını gördü Demir... bundan Asi’nin rahatsız olduğunu da o an görebiliyor... “Ben umutluyum... sen bu resme girebilecek misin?” Nedir bu resim Demir?... O kadar bulanık ki gösterdiğin resim... Kim var o resmin içinde... Asi bu resimin neresinde?.. “Biliyorsun” deme Asi’ye... sadece gözlerin yetmiyor... bilmek yetmiyor... Asi bunu duymak da istiyor yine... ondan kalben asla vazgeçmediğini duymak istiyor... üstelik sadece kızınız için değil kendiniz için bir resim hayal ettiğini duymak istiyorAsi... Tıpkı senin gibi Demir... tıpkı senin gibi O da sevgi sözcükleri duymak istiyor... onu sevdiğini duymak istiyor.

Hayat devam ediyor... ne kadar vaktimiz kaldı kim biliyor?