Sample picture
 
Sen... ruhuma böyle dokunabilen... söyle bana, gerçek misin,? Olabilir misin... nasıl yettin? Dursak böyle durana dek dünya... gözlerin gözlerimde, ruhun ruhumda... belki nasılını anlayabilirim!.. Ama artık durmayalım... konuş sen de suskun adamım... konuş... aşk aşkına “Evet”lerimizi ard arda duyuralım...

...aşkım... sevgilim... nişanlım... karım... hayallerini göğsümde uyuttuğum kadınım. Canım.. Biliyorsun değil mi, tek bir kelimelik nefesim olsa, seni benim yapan “Evet”e saklarım... Durmayalım artık... durmayalım. Bu yaşamda karı-koca olmak mı karşılığı birbirimizin olmanın... olalım... imzalarımızı atalım.

Mağrur sevgilisinin alnına verdiği öpücükle sahipleniyor aşklarını suskun adam. O ten... o saçlar... kafesi içinde onun için çırpınan bu can... ‘benimsin’ diye çarptırıyor hızlı hızlı Demir’i de. Bir öpücük belki sadece, ne var ki o öpüşün sonrası... helali Asi Demir’e. Koruyacak, kollayacak... onun için endişe duymadığı tek bir an olmayacak.... bundan böyle Asi Demir’den sorulacak. Erkekçe bu sahiplenişi, Asi’nin onu kadınca sahiplenişinden hep daha farklı yaşayacak. Uzanıyor karısının eline... adım adım bitirecekler bu günü... birlikte... her anı hissede hissede Çekiyor onu toprak piste...sarılmak istiyor sevdiğine. Dindirsin biraz arzularını ikisinin de... inandırsın ki artık sona geldiler birlikte. Elleri ellerini bulsun... elleri bedelerini. Mesafeleri dantelle saten olsun... o aşılabilir uzaklığı bel çukurunda okşayıp dursun. Asi’nin omuzundaki tutunuşu kayarken ara ara sırtına... koluna... ona dokunsun. Aralarında bir tek sevdiğinin saçları olsun ... dalgaları bağrına çarpıp durulsun. Dindiriyor mu... canlandırıyor mu... gözlerinde kaybolduğu bir an yine bu onun. Önce Demir ikna olsun... “Asiye Doğan... artık benim karımsın”... bu gerçeği suskun adam söylesin... karısı duysun... Fakat Asi’de mücadeleden yorgun... “Biz sahiden evlendik mi?” ... soruyor sevdiğine... soruyor aşkına... soruyor Demir Doğan’a. Karısı da inanmazlıklarda hala... ve onu böyle kayıp görmek yaşadıklarında... ayaklarını yerden kesiyor bir kez daha. Yüzündeki gülüş bu havalanışın rüzgarıyla... İmzaları attılar diye hatırlıyor... hımmmm, düpedüz yalan söylüyor... aslında pek bir şey hatırlamıyor... “Sana kavuşmak için o kadar sabrettim ki... inanması zor!” Ona eğilen başı Asi’yi dudaklarının ucuna kadar getiriyor... bir uzanışta bir öpücük daha verilmek için can atıyor... Oysa meşgul eli... o olmadan kendine çeviremiyor mahçup sevdiğini... düşünce gücü... tutku... o dudakları kendine çekmeye yetmiyor gibi... bekleyecek bu öpücük verilmek için geceyi. “Dur...” diyor Asi... “...herkes bize bakıyor!” hafifçe çekerek kendini geri.

Demir delice... üstüne geliyor... onu da mı çıldırtmak istiyor... Asi’ye sahip oluşunu böyle hatırlatarak her tarafına alev sardırıyor... daha buna kendi bile inanamazken... o ‘karımsın’ diyor... Asi, olmak istiyor. Geçit vermeyen gelinliği... incecikliği... Demir’le birlikte onu da tutuyor... birbirine dolanmış iki başak misali orada oylece salınılıyor. Savruluşlara ardından kavuşuşlara alışık onların vücutları ama bu gün birbirinden uzaklaşamıyor. Ona eğilen başını... sabırsızlığını farkediyor... Kocasının dudaklarında bir öpücük duruyor. Demir biraz daha eğilse... kendi biraz ona yönelse... kapanacak o zalim mesafe tenlerinde. Bir bilse... nasıl istiyor kendisi de uzanıvermek Demir’e... alıvermek dudaklarından o emaneti... ama durabilirler mi... durabilseler de... geri gelebilirler mi... hiç başlatmasalar daha iyi... üstelik unutmuş gibiler çevrelerini... misafirleri var, bu onların düğünleri. Önce kendini kendine getiriyor... göz atarken etrafına Demir arandığı teması alınlarında yaşıyor... anlık hayallerinden birine daha kayıyor... dursun ne olur... herkes onlara bakıyor...

Böyle yürek yüreğe dans ederken ne hissediyor... bari bunu söylesin Demir’e Asi. Aslında ilk danslarını hatırladı sevdiği... hatırlıyor mu Demir de o geceyi? Ahh Asi... hıncını mı alıyorsun bu adamdan deminin... nasıl unutabilir ki o geceyi. O dans, Demirce ele geçirişlerin en müstesnalarından biriydi... hep tesadüflerle buluşan bedenleri ilk kez nazla birbirine yerleşmişti. Şu an gibi hatırda, ince bluzunu sıyıran elinin onu belinden kavrayıp kendine kenetleyişi. Asi’nin kol boyu yoklayışlarla omuzunu bulan eli... sahiplik denemeleri gibiydi. O günden bu güne hiç bir şey değişmedi.. hala mahvediyor onun gözleriyle dudakları arasında olup bitenler kendisini. Kocaman bir gülüşte gizliyor düşündüklerini... “O zamanlar senden hiç hoşlanmıyordum” diyor karısı... yaptıklarından hoşlanmıyordu gerçekte... ama o zamanda seviyordu Asi Demir’i... “İnatçı keçinin tekiydi... Kabul etmek istemiyordu”... az mı güldürürdü bizi bu benzetişi... Asi’nin bunu ondan ilk duyuşu... kaşlar havalanıyor, çene dikleşiyor... “Hayır sevmiyordum!”... işte... Gerçekleri söylesin Asi... söze gerek duyulmayan, bakışlarıyla direnen Demir kareleri... kaçarı yok, itiraf tek çaresi... “Tamam belkide öyleydi... sadece kabul etmek istemiyordum”... Bu tatlı didişme aralık bile bırakmadı bedenlerinde... etrafıda unuttular yine... onlar kim... kime ne. Nasıl bir sarmaşdolaşlıktalar o anda. Demir’in onu kendine çektiği kadar sarılmış kocasına... eli tırmanmış... kolunu yatırmış kocasının koluna... parmakları kıpır kıpır Demir’in ensesinde oyunlar oynamakta. Defne’nin sesi kendilerine getiriyor yeni evlileri... “Asi... Asi... dans sırası babamda!”... İhsan Bey gelmiş yanlarına... bakıyor öylece onlara...

“Kızımla dans sırası bende” diyor İhsan... ama yüzünün kül rengi dikkatini çekiyor Asi’nin... dansı bıraksınlar da şöyle oturtsunlar babasını sakin bir köşeye... Demir usulca fısıldıyor gayritabiliği farkeden Kerim’e Doktor Rıfat Bey’in davette olduğunu... Medet umulacak ondan ama doktorun yapabileceği hiç bir şey yok İhsan’ın problemine...

Çünkü...

... o sabah... savcıya gelen isimsiz bir ihbar Cemal Ağa’yı öldüren silahın Demir Doğan’ın evinde olduğunu bildiriyor. Bir ekip gönderilip ihbarın doğruluğu tespit ediliyor. Özenle gelin evine yerleştirilen herşey tarumar edilmek pahasına tüfek Demir’in evinde ele geçiriliyor. Evin sahibini hiç aramaları gerekmiyor... nerede olduğu şehirce biliniyor... bu gün düğünü var, Antigone’de davetlilerini ağırlıyor. Namık Bey ve ekibi peş peşe davet alanına varıyor. İhsan usulca bir kenara çağrılıyor. Savcının arkadaşı İhsan’ı ilk uyardığı konu nikahı durdurmanın belki herkes için iyi olacağı mevzusu... çünkü cinayet silahı Demir Doğan’ın evinde bulundu... malesef damadını tutuklamak için burada bulunuşu...

Simdi mi... buradan mı alıp götürecek... kızının en mutlu gününde... tekliyor yüreği İhsan’ın dayanamıyor bu habere... nasıl açıklar bu durumu kızına...nasıl bir kader bu böyle. Herkes nikah törenine yoğunlaşmışken bir tek savcının geldiğini babasına haber veren Aslan farkında ters birşeyler olduğunun... takip ediyor onları uzaktan. İhsan’ın fenalaştığını görünce geliyor yanlarına. Taş bloklardan birine oturtuluyor baba, bir bardak su ile kendine gelmesi sağlanıyor... şimdi daha iyi hissediyor...

...ama alkışlar... nikah merasiminin bittiğini, imzaların atıldığını müjdelerken bize... Asiye & Demir Doğan çiftinin mücadelesi başlıyor dizide.

Yeni bir sürece adım atılan 40. bölüm gerçekten de dizinin geçmiş bölümlerine taş çıkartacak oyunculuklarla doludur. Bizlerin uzun süre etkisinden kurtulamayacağı, dönüp dönüp izleyeceği bir bölümdür. Yaşı bayağı geçkin bir Asi dizisi hayranı olarak, normalde hep siteleri dolaşır, paylaşılanları büyük bir keyifle okur, güler, katılır veya itiraz eder ama hep sessiz kalırken... ben bile, bu bölümün üzerimdeki etkilerini ve düşündürdüklerini yazmadan... sizlerle paylaşmadan duramadım. Sessiz kalamadım... Bir adım atıp kendi hayatımda... bu satırlarla ‘e.min yorumlar’ı başlattım. Aslında ben de onlardan farksızım... şu ‘an’ları yaşarken inanması zor bir kavuşma anındayım... Sadece burda ve şu anda... geçmişin emekleyişleri arasında... yüreğim çoktan ufalanıp dökülmüş, sağanaklara yenik düşmüş... zamanı durduramasam da yakaladım. Halkamı kapadım...

Bugün boğazın iki yakası arasında derin bir nefes aldım... Saçlarımı dağıtan rüzgarda tanıdık bir esintiye rastladım... özlemişim... hasretle soluklanmaktan kendimi alamadım. “Herşeyi temel hissedişlerinde bırak... eğrisiyle eksiğiyle... yorumları en saf formuyla muhafaza etmek olması gereken, diye fısıldadı bana serseri rüzgarım... ona hep inandım, ona hep güvendim... oracıkta... bana her gelişi gibi doğalca... bir çırpıda... özgür bıraktım.

... bu andan sonrası... e.min’in Asi-Demir’i ilk soluklanışlarındayım. (12 Ocak 2011)

(29 Ekim 2008) Bölüm bittiğinde, kendime gelebilmem biraz zaman aldı. Gerçekten müthişti. Tuhaf bir şekilde, bölümün güzelliğinden çok, oyuncuların inanılmaz performansları gidip geldi bir müddet kafamda ve şöyle düşündüğümü çok net hatırlıyorum; Bu diziyi yerli yada yabancı hangi aktöler/aktiristler oynayabilirdi ve bana aynı duyguları hissettirebilirdi? Yada bu bölümü daha iyi oynayabilirdi? Aklıma yerli / yabancı tek bir isim bile gelmedi, inanın. Başta akıllara durgunluk veren kabiliyeti ile M. Yıldırım, ardından T.Büyüküstün'ün ve tabi yılların deneyimli sanatçısı Ç.Tekindor sadece bu bölüme değil, bence Türk Dizileri alanına imzalarını attılar. Yukarıdaki mesajlardan birinde "Türk sinamasını aşmış bunların oyunculuğu" yorumunu okuyunca , gülümsemeden edemedim. Bence de öyle... tamamiyle katılıyorum.

Asi ve Demir, bir evvelki bölümün bir noktasından beri artık sadece kendilerinin olduğu, başkalarını algılamadıkları bir ortamın içindeydiler. Demir'in Asiyi gelinliğiyle ilk görüşünden itibaren başlayan bir süreçti bu. Ne Aslanın Asi'yi teslim edişinde, ne davulcuya verilen bahşişte, ne arabaya binişte, ne kalıntıların arasından nikah masalarına yürüyüşte, ne attıkları imzada, ve ne de "Doğan" çifti olarak yaptıkları ilk dans ta, kimse yoktu... Sadece onlar vardı. Adeta bir ön sevişmeydi bu süreç onlar için. Her ne kadar Demir apar topar nikah alanından alınıp Asi'den fiziken ayrılmış olsada, gerçek anlamda yaşadığı ortamdan koparılmış olduğunu idrak edişi, emniyete getirilip, sorgu odasında yanlız bırakıldığı andı. Kelepçelerinin çıkarıldığında ellerini aşağıya bırakışı, etrafına bakışı, sadece beden diliyle bizlere aksettirdiği o çaresizlik hissi. Sizde Demir 'le beraber o çarezisliği hissetmediniz mi?

Ardından, koridorda Asi ile Demir'in sarılışları sahnesi... Demir'in, kızına, İhsan'ın yanında sarılırken mahçup bakışı ve çaresiz sözleri "Cinayet silahini evde bulmuşlar. Nasıl olur? Deli olacağım ?" Bunu artık İhsana bakarken söylüyor. Acizlik hissi Demir'in hiç alışık olmadığı bir duygu. Kendi de şaşkın. Zaten Demir'i bir tek bu sahnede bu durumda görüyoruz. Sonraları kendini toparlayacak. Hatta bölümün bitiş sahnesinde, kendisi hapiste olduğu halde, Asi'yle görüşmeyi kabul etmeyeceğine dair sözleri ile içinde bulunduğu ortam neredesi olursa olsun, nasıl duruma hakim olabildiğini görüyoruz.

Avukat, Kerim, İhsan, Asi ve Demir, görüş odasında ... Avukat " Baştan söyleyeyim, işimiz çok zor" derken artık Demir'in dudaklar sımsıkı kapalı hatta çenesini bile sıkı sıkıya kilitlemiş olduğunu hissediyorsunuz nasılsa. Çaresizlik yerini artık akıl yürütme ve isyana bırakmış. Kabullenemeyiş, hala soru işaretleri, en başta da "nasıl olur" sorusu! ..... Derken görüş odasının ikinci perdesi, Asi'nin kendini bir teslim oluşla Demir'e bırakışı, ilk yanlız kalışları. Asi'nin başı Demir'in omuzuna doğru eğilirken vücududa artık eşinin kollarına yığılıyor, sanki Demir'den güç alamazsa yere yığılacakmış gibi. Küçücük bir nüans ama farkedebilenler için müthiş bir yakınlaşma. Gerçek gibi... derken replikler başlıyor ve aslında o anki yakınlaşma bitiyor, taa ki Asi elini Demir'in yüzüne götürene kadar. Demir duvara yaslanmış, elleri arkada kiliti. Asinin dokunuşuyla birlikte yeni bir etkileşim başlıyor. Demir Asi'yi alnından öperken gözlerini sıkı sıkı kapalı. Bizler için beş saniye süren bu öpücüğün izi , Asi odadan çıktıktan sonra bile Demir'in yüz ifadesinde.

Asi elinde Demir'in ceketiyle evlerinin eşiğinden içeri girerken, yüreği burkulmayan, Asi'nin Demir'e , kendisini evlendikleri gün eşikten geçirip geçirmeyeceğini sorduğu anı hatırlamayan tek bir Asi izleyici bile yoktur. Buna eminim. Ve çok saçma gibi gelen ama yaptığımız da bizi rahatlatan bir şey, sevdiğimizin eşyalarını koklayarak onlara ait olduğumuz, yakınımızda olduklarını hissetme güdüsü. Asi bunu eve gelene kadar ve kapıdan girdikten sonra da yapıyor.Çok basit, belki de çocukca bir tepki. Ama ne kadar doğru geliyor ve bizi ne kadar rahatlatıyor.. Derken, bölümün en çarpıcı sahnelerinden biri. asinin gelinliğini çıkarma sahnesi... Bir trio seyrediyoruz. Asinin ilk gözyaşı parlayarak yanığından süzülüyor... annesi parıldayan inci düğmelerini tek tek açıyor... Gelinliği yere yığılırken saten astarın parlaklığı gözümüzü alıyor... ve Trio tamamlanıyor. Bunun için söylenecek artık başka bir söz yok... Kusursuzdu...

Bir sonraki çarpıcı sahne, Asi'nin Demir'e eşyalarını götürdüğü bölüm. Artık ilk şoku atlatmışlar, biraz daha olup bitenin farkındalar. Gerçekçi olmaya çalışıyorlar. Yüz ifadeleri daha bir normale dönmüş durumda. Asi'nin elleri yine Demir'in yüzünde, sanki parmakları güç veriyormuşçasına yüzünde dolaşıyor. Ayrılık anı geldiğinde Demir Asi'nin saçlarını okşayarak, onu sevdiğini söylerken artık birbirlerine en yalın halleriyle bakıyorlar. Demir sevdiğini sadece sözleriyle değil, çakmak çakmak olmuş gözleriyle, titreyen sesiyle de söylüyor. Elleri son olarak bir buluşup ayrılıyor, bir buluşup bir ayrılıyor... Oyuncuların, mimikleri, beden dilleri gibi elleride, parmaklarının birbirine teması da çok şey söylüyor.

Mahkeme sahnesi çok tatsız bir sahne, iyiki çok uzatılmamış diye düşünüyorum... Ama artık Demir salondan çıkartılırken, Asi'nin oturduğu yere yığılışı, yutkunuşu ... olanlara inanamayış... beynin olan biteni hemen idrak edemeyişindeki o belirsiz süre, Asi'nin yüzünde. Bu ifadeyi birde Atının ölümü sahnelerinde görmüştük. Başarılıydı. Demir'i hapse götürecek aracın, neredeyse binaya sürtünecek kadar yakından geçişi, geride Asi'nin görüntüsü, dap dar bir alan yaratılarak, Demir'in hapis hayatına bir gönderme yapılışı da inanılmazdı. Yine basit bir efekt ama etkisi çok kuvvetli. Yaşam Asi ile Demir'e de o kadar yer bıraktı işte... Peki ya Demir'in arabadaki o kısa ama tamsahnesi. Sevdiğini geride bırakan, belirsizliğe giden birinin yüz ifadesi ve ruh hali. Eğer böyle bir kaybı yaşamadıysanız, şanslısınız. Ama yaşayanlara Demir bunu tekrar hatırlattı, emin olun. Hem de en acımasız şekilde. Aydınlığın geldiği küçük pencereye doğru kafasını kaldırdığında, M. Yıldırım ne düşünüyordu bilmiyorum ama ben Demir'in Asi ile deniz kıyısında ilk birbirlerine sevgilerini söyledikleri günü hatırladım.

Ve son sahneler, tahlil edilmesi güç, neresinden başlayacağıma karar veremediğim... Her seyredişimde farklı bir yönünü keşfediyorum bu sahnenin. Bir seyredişimde gözlerinin, bir seyredişimde sözlerinin, bir seyredişimde bedenlerinin söyledikleri beni hırpalıyor. Hepsini aynı anda algılayamıyorum, fazla geliyor sanki. Gerçekten Asi ve Demir'in birlikte çektikleri müthis bir çalışma. Demir'in sakin bir şekilde salona girişi ama hırçınca Asi'ye sarılarak başını saçlarına gömüşü ve içine çekişi. Ardından yüzündeki rahatlama ifadesi. Vücut ağırlığını ayak değişrirerek yayıyor, biraz daha Asiye yaklaşıyor. Asi inanılmaz gergin. Demir de bunun farkında ve Asi'yi rahatlatmaya çalışıyor. Demir'in ilk karelerdeki düşüncesi, Asi'nin üzüldüğü için böyle bir ruh hali icinde olduğu. Söylemesine gerek yok, "yüzünden akıyor" adeta. Bu o kadar açık ki. Hala gözlerinin içi gülüyor. Asi gerginliğini hiç koparmadan hatta daha da arttırarak hissettiriyor. Gözlerini Demir'den kaçırarak söyleyeceği şeyler için güç almaya çalışıyor. Demir'in dudaklarını açarak yutkunduğu ve Asi'yi masaya konuşmak için yönlendirdiği nokta artık dönüm noktası. Bir şeylerin ters gittiğinin farkında. Yüzü artık manasız bir donuklukta. Kontrollü tepkiler vermeye çalışıyor. Ama Asi konuştukça ve "Kaza ile vurma" konusu üzerinde konuşmayı derinleştirdikçe, yüzü duyduklarına inanmak istemeyen bir ifadeye bürünüyor. Çok az hareket ettikleri, seslerini hiç yükseltmedikleri halde gerilimin inanılmaz bir şekilde yükseldiğini hissediyorsunuz. Sanki "yeter artık Asi, kes şunu" diyesiniz geliyor. Demir "İyi düşünemediğin belli" cümlesini sarf ettiğinde artık iplerin kopmuş olduğunu biliyorsunuz. Hemde geri dönülmez bir şekilde. Demir öfkesini belkide ilk defa bu kadar kontrol altına almayı başabiliyor, ama bu sakinliğin altındaki kırgınlık, hayal kırıklğı inanılmaz boyutta. Asi yine dayanamayıp gözlerin kaçırıyor. Demir artık acımasız bir şekilde saldırıyor. Ve bildiğimiz son, Demir'in ayağa kalkıp Asi'ye "hemen git buradan" derkenki halini anlatacak kelime yok. O an yaşanıyor. M. Yıldırım o anda Demir, T. Büyüküstün o anda Asi olmuş durumdadır. Birdirler , bütündürler, o an yaşanmadan, hissedilmeden öyle canlandırılabilir mi? Bilmiyorum?

Aslında dizideki her kes son bölümde muhteşemdi kendi karakterleri içinde, özellik Ç.Tekindor'un da tek tek incelenmeye değecek , sahneleri vardı. Hepsi, hepsi müthişti ... Hiç çekim izlemedim, nasıl yapıldğı hakkında da bir bilgim yok. Ama arada sitelerin içeriklerini dolaşırken, çekimden fotograflara rastlıyorum. Onca insan etraflarındayken zaten nasıl konsantre olabiliyorlar anlayabilmiş değilim. Bir yönetmen oyuncularına nasıl talimat verir, neyi nasıl yapacaklarını nasıl söyler, tahmin bile edemiyorum. Ama benim dikkat ettiğim detayları dikte ettiriebileceklerini hiç sanmıyorum, bunlar doğaçlama olabilecek şeyler. Asi ve Demir'in birlikte ürettiği sahneler kimsenin müdahale edemeyeceği şeyler diye düşünüyorum. Yine yukarıdaki bir yoruma atıfta bulunacağım , diyorki arkadaşımız " bunlar birlikte oynayınca böyleler". T. Büyüküstün'ün veya M.Yıldırım'in daha önceki dizilerini izlemediğim için başkalarıyla nasıl bir etkileşim içinde dizi çektiklerini bilmiyorum Ama Asi'de yaşananların çok özel olduğunu hissediyorum. Aman tekrar başlama, sen en iyisi, sessizliğine geri dön" diyenleriniz olduğunu duyar gibiyim. Çok haklısınız. Bitiriyorum.

Tanrım, ne kadar yazmışım. Şöyle bir geri dönüp baktığımda inanılmaz uzunlukta bir paylaşım olduğunu gördüm. Daha evvel hiç yazmadığım için bu yazımın tamamı kaydolur mu onu bile kestiremiyorum. Sistemin nasıl çalıştığı hakkında da hiç bir fikrim yok.Aşağıdaki kutucuklara tıklayıp, mesajımın sizlere ulaşmasını bekleyeceğim. Bakalım ne olacak. Herkese iyi akşamlar.