Sample picture
 
Çözülüyor Asi ona... kendini bırakarak yaslanıyor gerisindeki yastıklara... gelsin Demir’de, yalnız bırakmasın Asi’yi orada. Bilinmeze uzanan bir çocuğun girişken korkusu... o asi gözlere bu bakışları davetkar bir tutku koydu. Korkular isteklere ne zaman engel oldu? Sevdiğinin gözleri gözlerinde, soluğu yüzünde, bulsun artık onu.

Bu gerçek değil... hayal değil... ne öylese? Tutkuyla gölgelenen içgüdülerinde... huzursuzluğa tutunan korkulardan çok... ‘gel’ diyen buğu sevdiğinin gözlerinde. Ya demir güç nerede? Her şey boş “burada”... söndürdüler geçmişin küllerini “şu anda”... var olan tek gerçek Asi-Demir, yüreklerinin ufalanıp döküldüğü zamanda... Bir vakitlerin hayalini tersten yaşıyor onunla... her çizgisini ezberlediği Asi’nin, ona eğilişini hayal etmekten çok görmüştü inanmazlıkla... Saçlarının, yanaklarına dudaklarına değişi... Demir’in o dokunuşları birbaşına yaşadığı gecesi... öylesine de kendinin olacak bir gün Asi. Kalbinin üstünde uyutacak sevdiğini. Bu gece değil ama o gece... bu gece “Masum Gece’leri. Yanağında sonlanıyor Asi’ye eğilişi... o yanak sanki hep öncelikli. Biliyor ki bu anın gerçekliğine inanmak için Asi’nin de onu görmesi gerekli... bu ihtiyaca araladığı gözleri ele veriyor sevdiğini. Ona güvenişleriyle huzurlu... öpüşlerine kendini bırakmış bir Asi artık Demir’deki. Bilse onunla ilgili hayallerini... durmaz... itiraz mı ederdi. Güldürüyor bu düşünce Demir’i... yavaşlatıyor kendini. Gerisindeki yastıkların üzerine bırakırken bedenini, çekiyor kendiyle birlikte Asi’yi. Ağırlık bile değil sevdiğinin üzerine getirdiği... o özel akşamlarda sürdüğü yabansı çicek kokusu ile kalp atışlarının düzensizliği. Onun naifliğine zaten hep şaştı. Kendindeki güce eş gördüğü güç özgüveninde saklı. Nasıl geldi Asi onunla bu akşam... nasıl hiç korunmadı... nasıl durmadı. Ama Demir onu hep kollamalı... güven boşa çıkmamalı. Tutkuyla yanmayagörsün insan... lakin Demir yine de orada kalmalı. Haklarını ararken biraz daha, biraz daha birbirine sokulan vucutları... “Bu gece yanımda uyu...” diyor sevdiğine... “sabah kalktığımda seni yanımda göreyim... yeter!”... Asi’yle ulaştığı şu an var ya şu an... mucize zaten.

Hem içi çekiyor... hem hala korku duyuyor. Onunla ilgili hayalleri hep gelip gelip bir yerde dururdu... ama Demir durmuyor. Yüreğinin en gizli köşelerinde katışıksız tutkuyu buluyor. Yara almıyor gururu... istiyor ki bıraksın Demir her türlü sözü, doğruluğu. Hissettiği bu şey, ten sarhoşluğu mu? Bu kayıtsızlık... dünyaya aldırışsızlık... yayıldıkça yayılıyor sarıyor onu. Demir sözlerine sadık kalıyor, tane tane geliyor... yanakları, çenesi, burnu kutsanırken öpücüklerle, neydi dudaklarının günahı, bilmiyor. Neden bu kadar acımasız davranıyor. Onu kavrayışlarını özledi... nasıl görmüyor!.. Demir gülüyor... Asi güveniyor... sevdiğinin onun mutlu olacağı şeyi yapacağını biliyor. Gözlerinde bir kırılma beliriyor... kendisini de birlikte çekip arkasına yaslanıyor. Kuytusuna saklar gibi Asi’yi... kendine yatırıyor. Bedeninde onu hissediyor. Ruhunda onu hissediyor... gözleri gözlerine, nefesi nefesine karışıyor... Bu olanları onlar mı yaşıyor? Demir’in onu istediğini görmek için başka bir şeye gerek duymuyor. Sevdiği kendine de acımasız davranıyor çünkü onu herşeyden çok seviyor. Bu gece onunla uyusun... sabah gözlerini açtığında ilk onu bulsun... Demir’e yetiyor. Onlar aşktan fazlasını yaşıyor.

Odanın gölgeleri çoğalmış... buğulu bakışlar durgunlaşmış... asude bir çift görüntüde. Ruhları sakin, bedenleri de... bir kavuşma bırakılmış geride. ‘İnanmak’ nasıl bir süreçten geçer de gelir bize.? Olanı kalben ve fikren kabullenme... farketme... öğrenilmiş herşeyden belki daha bile öte... daha bile derinde... yapyalın bir ‘bilme’. O süreç aşılmış... onlar Asi-Demir... onlar birlikte. Dünya bir yana, onlar özgür ve korkusuz dokunmakta birbirine. Demir hala sırtüstü yatar halde... bir koluyla sardığı sevdiği göğsünde. Sarmalanmış Asi bu haldeyken Demir’le... tutmuş elinden sevdiği göğsünün üzerinde... Demir tanışıklıklar teninde, alıştırıyor her seferinde biraz daha kendini Asi’ye. “Babanla konuştum bu gün” diyor Demir, şaşırtıyor onu... böyle bir planları yoktu. “Nasıl... bizimle ilgili mi?”... Evet... babasına onunla evlenmek istediğini söyledi. Şefkatle verilen bir öpücük misali, sevdiğinin alnında geziniyor bunu söylerken dudakları, Şaşırtıyor daha da Asi’yi... “Öyle mi... Ne dedi?”... Onların düşündüğünden daha farklı değildi İhsan’ın da söyledikleri... Zamanı değil şimdi. Zaten onlarda böyle düşünüyor ama yine de bilmeliydi, çünkü onun haberi olmadığı için çok rahatsızdı Asi. ... ... Ne çok şey öğrendiler birbirlerinden ve birbirleriyle ilgili. Yalnız verilen her mücadeleden ne kadar farklı birlikte verdikleri. Herşeyle yalnızken başa çıkabiliyor olmak güzel... ama bambaşka böylesi. Yardım aldığını, işine karışıldığını değil... bu müdahalede delice sevildiğini hissediyor Asi. Demir var hayatında artık... onu belki de kendinden çok düşüneni. Ne kadar güzelmiş hissetmek kendiyle birlikte hareket eden Demir’i... Ne iyi geldi gidip babasıyla konuşması, omuzlarından müthiş bir yük kalktı. İçi rahat... uyuyabilir ikisine ait olan bu yerde, İhsan’ın haberdar edilişle sanki burada oluşu bir meşruiyet kazandı.

Daldı gitti sevdiği kollarında... günün heyecanlarıyla yorgun ama mutlu şu anda. Sakin nefes alışlarında kendisinin de onda dalıp gittiğini farketmedi bile o da. Biraz kendini çekerek ondan açığa, rahatça uyuyabilmesine olanak sağladı aklı sıra. Hayatındaki inanılmazları düşünüyor seyrederken onu. Farketmemişti bile daha neyle karşılaştığını Asi’yi istediğini anladığında. Gelip geçiçi miydi... heves miydi... şehrin gizemi miydi yoksa? Alışık değildi bedeni ve ruhu olanlara. Şaşırmıştı dokunuşları kadar Asi’nin sadakatini de arzuladığını hissettiği anda. Bitmiyordu üstelik ondan istedikleri bu kadarla... güvenmeliydi ona... inanmalıydı ona... gözleri Demir aşkıyla yanmalıydı ona her baktığında. Dudaklarının yanına konacak bir öpücüğün hayalini kurmuştu genç ergen gibi aylarca. Öptü onu bu akşam arzuladığınca. Yavaşça uzanıyor yanağına, istediği anda ona dokunabileceği uzaklıkta olmanın verdiği mutlulukla. Bir gurur abidesiyli sevdiği... kendi gibiydi. Şimdi bütünleşen enerjileri savaşmıştı hem kendileriyle hem birbirleriyle çılgınca... zorbalaşmıştı sahip olamayışla. Yağmurla yeniden doğdukları o gece... bedenlerinin birbirini buluşuyla başlayan bu kavuşma... sevdiğini hayallerine kadar getirdi aşama aşama. Asi onunla... yanında... yatağında. Hayatındaki bütün koruyanlardan uzak... inandı ona... güvendi ona... geldi ona. Daha onu ilk öptüğü anda hissettiği bir şeydi bu... Asi’ye gel dese o akşam da... gelirdi Asi onunla... ‘gel’ demesi yetti bu akşam da. Onu, ilkelerini, yetiştiriliş tarzını bilmek... bu ‘geliş’i başkalaştırıyor... büyük bir sorumluluk hissettiriyor aynı zamanda. Asi ona gelmeyi kabul ettiği o andan sonra artık onun koruması altında. Göğsünde birşeyler kabarıp kabarıp duruluyor gözleri onun üzerinde dolaştığında. Gurur duyuyor onunla ve kendiyle biraz da. Nasıl bir kıza aşık oldu Demir... Bu ele avuca sığmaz mağrur kız nasıl da uyuyor masum masum yatağında... teslim olan Demir’ken aslında.

Ya onu bulmasaydı... onsuz yaşadığını bile farketmeyecekti hayatında.

Kapısı yumruklanıyor Kuşlu Ev’in... sessiz gecede, demir kanatların birbirine vuruşuyla artan bir gürültü ile karışıyor yumrukların tok sesleri. Önce Demir.. peşine Asi görünüyor yatak odasının kapısından. Demir kapıyı açtığında hışımla içeriye dalıyor Neriman... Kerim’le Defne’de peşinden... “Burada olacağını tahmin etmiştim!” diye başlıyor anne daha ilk andan. Ne işi var burada Asi’nin... cevap versin ona hemen. Demir’in ona seslenişlerini... sakin olma çağrılarını duyacak gibi değil hiç... kızgınlıkla çıkışıyor... “Sen karışma!” Saniyeler bile etmiyor Demir’e ilgisi... onu gözünde hepten sildi... kızı hedefindeki... “Yanındaki adam dedenin cinayetiyle ilgili şüphelilerden biri. Sen ne biçim insansın.böyle?” Asi’yi Demir’le bulduğu için Neriman kızmakta haklı olabilir ama bu söyledikleri değiştiriveriyor Demir için herşeyi... Neriman sanki kızının burada oluşundan çok babasının ölümünden sorumlu olan Demir’le birlikteliğine karşı sanki. Yalan ifadeleri ortaya çıktığında bu kadının esip gürleyeceği belliydi ama kendisiyle ilgili böyle düşünebileceğini tahmin etmemişti. Hiç mi tanımadı Neriman Hanım Demir’i... “Lütfen sözlerinize dikkat eder misiniz?” dese de tınmıyor bile karşısındaki... Neriman hesaplarını yapmış... çoktan yargılara varmış... söyleyeceklerini sıraya koymuş... “Burda bu adamla yanyana olduğun için utanmalısın ama nerede? Bu da yetmiyormuş gibi bir de evlilik hayalleri kuruyorsun. Boşuna inkar etme kartpostalları gördüm!”... Şaşkın Asi’de Demir’de... üstelik kendilerine özel bir şeye uzanılmış... dokunulmuş... hoş değil bunu böylesi bir tartışmanın içinde öğrenmekte. Asi yatıştırmaya çalışıyor annesini... ama faydasız çabalar... onu saran öfke, kızgınlık, kabullenememe içinde. Bu adamla mı evlenecek kızı... o hayattayken asla olmaz. Neriman kızını bir dinlese... “Demir böyle bir şey yapmaz”... bilse. Ama o ‘biliş’ hali... o inanç yok Demir için Neriman’ın yüreğinde. “Yapmaz mı... Nereden biliyoruz. Kim biliyor bunu? O gece olanları sadece kendi anlatıyor” Demir hatalı olduklarını bildiği için alttan almaya çalışıyor ama yenilir yutulur şeyler söylemiyor bu kadın kızgınlıkla. Susamaz daha fazla. “Haksızlık ediyorsunuz ama hiç bir dayanağınız yokken nasıl suçlayabilirsiniz beni?” Dayanağı yokmuymuş... Demir o gece babasının evinin etrafında ne geziyormuş?... Neriman yarım yamalak bildikleriyle hükmü koymuş. Demir hala Aslan’ı konuşmaya katmama çabasında... susuyor... sadece bu aşağılık suçlama karşısında kendini savunmayı reddediyor. Neriman nezdinde bu onu temize çıkarmıyor. Uzatmanın manası yok... Asi annesini götürmeye çalışırken kapıdan İhsan’ın sesi duyuluyor... karısına sesleniyor. Herkes sus pus... gözler faltaşı gibi açılıyor... Kerim Neriman’a yakalanmıştı, Demir İhsan’a yakalanıyor... Sorun babanın gelişiyle ağırlaşıyor.

İhsan, Neriman üşümesin diye üzerine birşeyler almak için eve girdiğinde arabanın sesiyle kendine geldi... takipde o andan beri de. Ona bu akşam anlatmak zorunda kaldıkları... karısının bulup çıkardıkları... düşünce tarzı... Asi’nin peşine düştüğünü de tahmin etmek zor olmadı. Şaşırmasına mani olamıyor ama Asi’yi Demir’in evinde gördüğünde...”Neden buradasın sen. Defne’de kalacağını söylemedin mi bize?” Mahçubiyetler yerden yere vuruyor iki genci de. Neriman’ın bağırıp çağırması daha kaldırılabilirdi sanki İhsan’dan duydukları inancı sarsılmış yumuşak ses tonuyla mukayese edildiğinde. “Evet baba... ama...”... Güvenlerini suistimal etti Asi... bu azar ağrına gidiyor Demir’in... çünkü onun suçu bu olanlar, onun yüzünden bu sözlere maruz kalıyorlar. Fayda etmiyor “Benim hatam baba” demesi Asi’nin... Demir’de işin içinde... İhsan’dan geliyor zaten “Sende Demir!” peşine... hem de daha bugün İhsan’dan aldığı güven verici sözlerin aksine... Aptal yerine mi koydular bu babayı, bir yere kadar iyi niyette. Yükleniyor Asi’ye, “Nerede yaşıyorsun sen... bu ne cesaret... üstelik seni bu konuda daha önce uyarmışken!” Herkese arabaya dönmelerini emrediyor... derhal. Uslu uslu söz dinliyor herkes... süklüm püklüm terkediyorlar Kuşlu Ev’in avlusunu... sona kalan Asi... “Yarın... konuşuruz” diye fısıldıyor hafifçe Demir’e... ama duyuyor sırtını dönmüş gitmekte olan ihsan bunu... sertçe çıkışıyor bir kez daha “Hiç sanmıyorum Asi!” diye. Neler oluyor... ne demek istiyor İhsan böyle söylemekle... bütün sinirler diken diken Demir’de... gün içindeki ılımlı tavrından vaz mı geçecek bu gece nedeniyle. “Yarın sabah seni karşımda göreceğim” diye talimat veriyor İhsan Demir’e de. Demir’in yarına bırakamayacağı bir konu var ama... seslenip durduruyor İhsan’ı... “İhsan Bey... Lütfen Neriman Hanım ile konuşun. Babasının ölümünden beni sorumlu tutuyor. Haksız olduğunu sizde biliyorsunuz” Herşey birbirine karıştı bu gece... biliyor gerçektende İhsan ama o kadar kızdırdılar ki onu, burada olarak bu gece, Neriman hiç bir şey duyacak gibi değil, kendi de.

Kötülük saf tuttu bu akşam Demir’e karşı Antakya’da... Ali Galip’le karşı karşıya. Parada pulda gözü yok Galip’in, aklında olan nişanlısını bulmak yalnızca. Kanatıyor yarasını sözleri, bu adamla bir ortak yönleri daha var, anlıyor Ali. Koyu renk saçları olan, ne şişman ne de zayıf... Demir olduğundan e.min olduğu birini gördü Galip. İçeri girende, dışarı çıkanda... en önemlisi cinayet silahını saklayan da... oydu. Polise bile vermedi bu son bilgiyi. Zeynep’ı bulması karşılığında söyleyecek Ali’ye Demir’i yakacak olan o silanın yerini. Anlaşıyorlar bu kötü ikili...

Neriman sabır etmiş olmalı yol boyu... patlıyor ama araç çiftliğe gelip avluya park ettiğinde... alıyor payını Neriman’ın çıkışlarından Kerim’de. Ona güvenip kızını evine yolladı, nasıl kendisine emanet edilmiş bir kişiye sahip çıkmadı... bravo vallahi Kerim’e. Kerim nasıl müdahil oldu bu işe? Neden bir anda herşeyin suçlusu o oldu anlayamıyor bile. Görevlerini, sorumluluklarını Neriman ile tartışmayacak. Zaten hala niye buradalar onu da bilemiyor. İhsan’dan onu anlayan bir jest gelse de Defne ile bu konudaki fikir ayrılığını kapatmaları mümkün olmuyor. İki yetişkin insan Asi-Demir, ne isterlerse yaparlar. Kapatsınlar şu konuyu... yürüsün eve gidiyorlar. Herkes ne durumda... nasıl onları bırakıp gider eve Defne... Kerim için olanlar bir bardak suda kopan fırtına ama karısı da şaşıyor onun rahat oluşuna.... Bu kadarı Kerim için fazla... çekip gidiyor Süheyla’ya... ailesini o halde bırakmak istemeyen Defne kalıyor arkada.

Bütün aile toplanıyor çiftliğin salonuna. Neriman, babasının ölümüyle ilgili haftalarca yaşadığı belirsizlikten sonra dünden razı Demir’in bu cinayettte yer aldığına inanmaya. Yoksa neden fink atsın o gece konakta... ve Asi gitsin... evlenmeye kalksın bu adamla. Olacak iş mi bu ya? Asi’nin “Demir hiç bir şey yapmadı anne. Nereden çıkarıyorsun bunları?” diyor olması ise düşündüklerine tereddütsel bir yaklaşımla bile bakmasını sağlayamıyor o anda. Ellerini kulaklarına kapayıp kızını duymayı reddeden annesine ne yapabilir Asi? Bir kez olsun sakin olmasını, etrafındaki insanları dinlemesini istiyor. Zaten onun bu tavırları yüzünden saklamak zorunda kaldı Demir’le ilgili herşeyi. Annesinin karşısındak haline... elleri kulaklarında onu doğru yada yanlış her halükarda dinlemeyi reddeden haline daha fazla dayanamıyor... açmaya çalışıyor annesinin ellerini faydasızca... Başka çare yok... o dinlemeyi reddettiği müddetçe... Asi saklamaya mecbur kalacak çaresizce. Demir’i savunacak şeyler söylemesinler sakın Neriman’a. Silahla babasının evine girmiş. Kötü bir niyeti yoksa, niye onlara gelip anlatmadı? Niye sakladı? Söyleseler ya?. Ama söyleyemiyor hiç kimse, Aslan’ın başını belaya sokmasını önlemeye çalışıyordu Demir diye.... Salgın gibi yayılmış çoktan Neriman’ın her düşüncesine ‘o aile’ ile ilgili olumsuzluklar... kendini artık kandırmayacak, baştan beri Kozcuoğlularıyla uğraşıyorlar, sinsi sinsi kendilerini çökertmeye çalışıyorlar. Herkes kör olmuş, içlerinde yaşıyor o sarı yılan... İhsan’ın “yeter” diyen çıkışıyla bölünen konuşmasına Aslan yetişiyor aşağıdan... Neriman henüz bilmiyor elinde tüfek Aslan’ın babasını korkutmak için konağa gittiğinden ama hissediyor Aslan’ın da Demir’in de parmağı var bu cinayette... Bakmasın öyle şeytan şeytan Aslan... defolsun gitsin arazisinden... evinden.

Kerim’i o akşam sevimsiz bir surpriz daha bekliyor. Demir’in çiftliğine gittiğinde Leyla’yı terasta buluyor, huzursuz kardeşi de... İstanbul’a dönmeye karar vermiş düşünüp taşınıp sonunda. Ne kadar e.min olsa da tatsız böyle bir karara varmak. Sevdiklerini de bırakacak çünkü, sevmediği şeylerle birlikte ardında. Ama ‘oraya ait olmadığı, orada istenmediği hissi’ sinsi bir yılan gibi sokuldu ona bir defa... uzatmanın da bir anlamı yok farkında. Bu akşamın olanlarını kardeşinden öğrendikten sonra ona bile öneriyor... belki o da alır Defne’yi döner İstanbul’a... Kerim’in gözleri dalıyor bu akşam ailesiyle kalmayı seçen Defne’ye... ‘Karım benimle gelir’ diyemiyor kardeşine. Bu arada Demir görünüyor bahçe girişinde... “Soru sormayın, zaten canım burnumda” diyerek çıkıyor yanlarına. Ama Kerim’in de canına tak etmiş yaşananlar. Haber vermeden gittikleri için hem kendisini hem Defne’yi çok zor durumda bıraktılar. En azından Kerim’e söyleyebilirdi Demir. Ama olan oldu bir kez... Demir üzgün bu konuda, istemezdi arkadaşını böyle bir durumda bırakmayı, özür diliyor ama hiç bir şeyin durumu kurtaramayacağı şeyler olmaya devam ediyor Antakya’da. Leyla’nın da İstanbul’a döndüğünü söylüyor Kerim. Sorunlarıyla mukayese edilmeyecek bir şey belki ama bu da önemli. Hem dost, hem kardeş... hem işsel alanda bir eksiklik oluşuyor hayatlarında. Yumuşatma çabaları fayda etmemiş Leyla’da. Aslan’ın bu kadar kollanması haksızca ve bu meselelerden yoruldu artık Leyla’da. Tek bir sözü yok Demir’in söyleyecek. Leyla... özgürce olmasada bütün bu karmaşadan uzaklaşacak kararı verebiliyor... geride bıraktıkları pahasına. Terastaki seslere uyanıp yanlarına gelen Süheyla’yı da şaşırtıyor Leyla’nın İstanbul’a dönüşü. Böyle çekip gitmek çözüm olmasa da ne orada kalma ne de çalışma isteği kaldı Leyla’da... Aslan’ın bu uç noktalardaki kayırılışını içine sindiremiyor olup da çalışmaya devam etmesi mümkün değil onun... bağları gitmeyi kolay kılacak kadar zayıf burayla.

Annesi bitiyor kardeşleri başlıyor Asi’de... Defne, Gonca Asi... suratlar asık... gecenin değerlendirilmesi yapılıyor yatak odasında, yatağın üzerinde. Defne yükleniyor Asi’ye. Resmen kaçıp gitmişler, en azından haber verseydiler. Onları da zor durumda bıraktıkları gibi karı koca da birbirine girdiler... bu gece nelere mal oldu, bir bilseler? Ablasının annesinin de kendince haklı olduğunu, kızını korumaya çalıştığını söylemesiyle son buluyor Asi’nin suskunluğu... Neler söyledi anneleri... yoksa duyulmadı mı? Dedelerini Demir’in öldürdüğüne inanmış... nasıl olabilir bu? Bir hayal kırıklığı anı gelen... gördüklerine inanmalı mı... bu birbirine bakıp ona birşey söyleyemeyen kardeşi ve ablası mı? İnsanı en çok da ‘hep’ yanında olacağına inandıkları yıkmaz mı? Gonca dillendiriyor Defne ile ortak fikirlerini... “Annem az bile tepki verdi!”... Kendisini annesinin yerine koysun, öldürülen öz babası ama en son o öğreniyor Demir’le Aslan’ın o gece Cemal Ağa’nın evinde olduklarını. İnanç karmaşası! O odada sanki bunun fiziksel yansıması. Asi yatağın bir tarafında... karşısında Gonca ve ablası. İnanan ve inanmayanın açık arası... ne güne duruyor yaşanmış aynılıklar ama bir anda herşey farklılandı... geride kaldı. Ne demek istiyor ablası? Kimseyi suçlamıyorlar... yanlış anlamasın Asi... ama gerçekten tuhaf, kafaları karıştı. Asi’nin kulaklarına inanamadığı şeyler söyleniyor... duyduklarını doğru mu anladı... gözler bu kadar inançsızken sözler ne kadar yalancı? Onlarda mı böyle düşünüyorlar?.. Demir birini öldürecek... bu mu söylemeye çalıştıkları... akıl nasıl geçer bu yolları... duymak istemiyor bunları. Fırlıyor yataktan... arkasını dönüyor kardeşlerine... Lütfen çıkarlar mı? Israrla düzeltilmeye çalışılan her şey daha da beter kılıyor inançsızlığı... “sevdiğin adam katil demedik ki” demeyi seçmeselerdi keşke ifade etmek için kafa karışıklıklarını. Demir’in bazı şeyleri gizleyişi, hepsini şaşırttı... ama Demir bu gizleyişte yalnız mı? Konuşulmalı... ama bunlar mı?

Aralanıyor Asi’nin yatak odasının kapısı... Neriman’ın başı uzanıyor önce içeriye sonra gelip oturuyor kızının ayak ucuna. Asi yatağına girmiş... geceyi başlattığı andan ne kadar uzak bir yerde bitimine. Yarın şöyle dursun, bu geceyi bile geçindiremiyor umutları... ondalar yine dolu dizgin, öteden beri hep onunla olan gözyaşları. ... ... Herkes, herşey değişiyor... sanki bir Neriman aynı kaldı. O, küçük kızlarıydı... başlarda hep düzeltip durduydu adını... dik başlısı... laf dinlemezi... bildiğini okuyanı... en nihayet onun hepsinden güçlü olduğuna Neriman’da inandı. “Nerede o kız? O doğrucu isyankar kız nerede?” Nasıl biri oldu böyle? İtiraz ediyor bir çırpıda uzanıp aldığı kartpostalları atarak yatağın üzerine, “Ben değişmedim... her zaman aynıyım” diyen Asi’ye. Aynı kapıya çıkıyor bunlar Asi’nin değişmesiyle... Sussun... kandırmasın Neriman’ı... nerelere sığıdırsın bu gece olanları. Sevdiğinden gelen o beyaz aşk sayfalarının yatağa dağılmasına... taviz veremez onlarla ilgili hiç bir önyargıya. Oturur hale geliveriyor aniden yatağında... başlıyor kendi açısından olanları ortaya koymaya. Herşeyi annesine anlatacaktı. Fakat sırası değildi. Beklemek zorundalardı.. Demir dedesinin öldüğü gece ona evlenme teklif etmek için geliyordu ama olaylar yüzünden bekledi o ve aşkı. ... ... Keşke Asi çekip Neriman’ı vurmuş olsaydı... Bu kadar canı yanmazdı. Bırakıp çıkıyor odadan kızını. Asi’nin ailesiyle olan ilişkilerinde yapayalnız kaldığı bir dönem bu. Yalnızlıktan da ötelere atıldığı bir an bu... tek kalışın anlaşılmama ve hayalkırıklıklarıyla harlandığı bir yer bu. Kaybetti sırdaşlarını... babasının güvenini... annesinin inancını... o aile sıcaklığını. Şu an dayanağı aslında belkide eleştirilen, dünyaya karşı alan birbaşınalığı. O hiç bir zaman... tam açılmadı. Çok yakın olmak... sırlar paylaşmak, evet... ama bunun daha ötesinde bir yer varki işte Asi’nin asıl gücünü aldığı... yalnızlığının kalacak bir yere ihtiyacı olduğunda doğalca kapı araladığı... salıncağı, yatağı... ama ‘kendi’ en büyük sığınağı. Görünürde gözyaşları... Asi’yse kavrandı çoktan içte biryerlerde... herkes tarafsız olana dek... korumada kalacağı o yerde.

Evden fırlayan oğlunun peşine düşüyor İhsan. Aslan, şehre inen yolda arabasını parketmiş, kaputun üzerine tünemiş, yüzünü akşamın esintisine vermiş. Zaten kendine güvensiz, Neriman’ın suçlayan sözleri onu daha da germiş. Soruyor babasına “Sence ben katil olabilir miyim?” Olamaz elbette. Kimselerin bilemeyeceği bir yerde, taa içinde... biliyor ki elini kana bulamaz Aslan... bulayamaz... ama Neriman’ı da anlamalı şimdi oğlu... izin veriyor gitsin... ortalık yatışana kadar Süheyla’da kalsın... o hayattayken kimsenin onu evinden toprağından atamayacağını da unutmasın.

Yan çiftlikte ayakta bu gece... Süheyla’ya anlatılıyor gecenin diğer olanları... evdeki hesap çarşıya uymadı... şimdi böyle olmazdı, o gece olanlar vaktiyle anlatılsaydı. Kişisel korkularımın bir yansımasını duyuyorum Kerim’den... hep ürkmüşümdür vaktinde çözülmeyen sorunların büyüyerek bana döneceğinden. Acele işe şeytan karışır... ama... vaktiyle çözülmeyen sorunlar hep başa bela olur. Zamanla... yapılan yanlışların bizlerde bıraktıklarıyla ve tabi yaşla bir denge kurulur. Ama Cemal Ağa’nın öldürüldüğü gece belli ki konuyu bilenlerin ortak aklı... kayırmalara yakındı... y aşa başa, tecrubeye bakılmadı... yanlış bir adım atıldı. ... ... Demir’in şehir dışına çıkması yasak. Açılacak otelin kongre programı için İstanbul’a gitmek Kerim’e düşüyor. Aslında Kerim, üzerinde bu suçlamalar varken Demir’i yalnız bırakmak istemiyor lakin yapılacak da bir şey yok... ertesi gün Leyla ile birlikte İstanbul’a gitmesi kararlaştırılıyor. Teyze yeğen yanlız kalıyor terasta Kerim’in içeri girmesiyle... Süheyla biliyor ki Demir’i sıkan ‘Asi’ konusu suçlamalardan önce. Hepsi geçecek... bu koşullarda tabi Asi ile ilgili hayalleri biraz gecikecek... gerçek ortaya çıkana kadar keyfi kaçacak... ama bunları atlatacak güce sahip o, herşeyin üstesinden gelecek... Gülümseyemiyor bile bu sözlere Demir... gözlerinde beliren yüreği yaralı bir ifade. Başında dikilip duruyor sanki belalar... yakın takipte, ona nefes aldırmıyorlar. Tam Asi’ye kavuştu derken... yine uzaklar.

Sabahı sabah ediyor Neriman... belki kendi de farkediyor fevriliğini... daha sakinleşmiş görünüyor ama kararlı en az dün geceki gibi. İhsan’dan bugün yarın balistik raporunun çıkacağını öğreniyor... kendine yeni bir hedef buluyor... bunun peşine düşmeye kararlı uykusuz sabahladığı bahçe duvarından kalkıp içeriye girmek üzere harekete geçiyor. Avluda Asi ile karşılaşıyor... “biraz dolaşacağım” diyen kızının ne yapacağını biliyor... yalan söylemek mecburiyetinde kalmaması için ‘nereye’ diye sormuyor.
Asi’yi görüyorum yine Antigone’de... Yalnız başına bir taşın üzerinde... Sevdiğiyle olmak için gelmeyi seçtiği bu yer çoktan sardı onu Demir yerine. Dün gece onu şu ana taşımak için vardı... katlanamazdı yoksa olan bitene... İçindeki o dirence güç veren adamı arıyor... “Demir, sana çok ihtiyacım var. Ne olur gel!”... Neyin bolluğu bu Asi’de... Aşk... aşk diyorum yine. Şaşkınlık uyandırsa da onun ağzından duyduğum her ‘Demir kabullenilmişlik’ bende ... görebiliyorum temelli yerleşti o Asi’ye. İmkansızlığı tanıyan yürekleri bu yapmacık mesafeleri dert yanmadan ‘öteki’ yapabilecek güçte. ‘Öteki’ler çoğalabilir ama yer edemez Asi-Demirde.

Demir gecikmeden talimat veriyor, atını hazırlaması için Arif’e. Bu arada da hatırlatıyor kahya... gece işçiler geldi, tarlada geceleyecekler, haberi olsun beyininde. Unutmadı zaten Demir, işçilerin kumanyalarını göndermek için harekete geçti bile. Leyla çıkıyor bu arada bahçe girişine, bavulu elinde. Onu döndüremeyeceğini biliyor Demir, yoksa durmazdı bir an bile. Süheyla da onlarla birlikte... Leyla’nın kendisine kızdığını biliyor ama bir gün... anne olduğunda... herkese ve herşeye karşı çocuğunu koruma ihtıyacı duyduğunda... anlayacak bu duyguyu. Leyla’nın hayalkırıklığı da aslında tam da burada... kendisi de bir evladı olduğunu düşünüyordu Süheyla’nın... olmadığını anladı Aslan’ın gerekli gereksiz kayırışlarıyla. Leyla’nın tespitiydi... aslar yedek oldu değil mi Süheyla’nın hayatında.

İhsan tarlada... işçilerin başında. Daha dün buraya Asi’yle evlenmek istediği söylemeye gelen Demir boynu bükük çıkacak bu adamın karşısına. İhsan görüyor onun atıyla yaklaşışını uzaktan... hiç memnun değil yapmak zorunda olduğu konuşmadan. Tarlaları ayıran ara yola kadar giriyor atıyla Demir... sesleniyor İhsan’a... Dün gece konuşalım demişti... konuşabilirler musaitse şu anda. Kendi karşısında... kaçmadı, geldi yüzleşmeye hatasıyla ama zorlanıyor bakışlarını göz altında tutmakta. Lafı gevelemiyor İhsan... “Dün gece olanlar hiç hoşuma gitmedi Demir” diyor ilk anda. Boyun bükülüyor gerçekten de bu lafa... Farkında... “... ama masumca bir istekti... o kadar. Bu kadar büyüyeceğini düşünemedik” diyor İhsan’a. Sözler var sadece bu adamla arasında... inanabilir mi buna... kapris değil İhsan’ın hesap soruşu, “en dikkatli olmaları gereken zamanda” masum yada değil hataydı göze aldıkları... haklı bu baba. Kesin olarak aklanana kadar Asi ile görüşmesi yasaklanıyor. Bu sefer cezasını İhsan kesiyor... sıyrılamaz bundan... bekleyecek o da. Tasayla dönüyor ama gözleri bir yandanda... “Bana inanmıyor musunuz ?” diye İhsan’a. Konu inanmak yada inanmamak değil
Sorumsuzca davrandılar. Anlayışını istismar ettiler. Gece vakti kızının Demir’in evinde olması abesti. Çok farklı tepki verebilirdi... vermedi... Onu durduran... İnsanlara olan inancıydı... Demir’e olan güveniydi. Tıkıyor bu sözler Demir’i... keşke İhsan’da Neriman gibi bağırıp çağırsa hatta onu bir yumrukta yere serseydi. Hiç itiraz etmezdi. Kendini bu derece derin ve içten ayıplanmış hissetmek herşeyen beteri. Buna üstün gelebilecek bir azarlanış olabilir mi? Herşeye rağmen avuntu da yine İhsan’dan geliyor... Demir’in Cemal Ağa’nın ölümüne karışmış olduğunu da düşünmüyor... Babanın vicdanı bu kadarını olsun ona veriyor çünkü onu dövülmüşten beter ettiğini biliyor. Allahtan bu arada Süheyla gelip, zaten bitmiş olan konuşmanın son noktasını varlığıyla koyuyor.

Demir atına binip uzaklaşıyor ama hali teyzesinin dikkatinden kaçmıyor... Neler oluyor? Demir neden bu kadar üzgün görünüyor? Dün gecenin özensiz davranışlarının cezasını çekiyor. Demir çok düzgün bir delikanlı... İhsan, olanları tasvip etmiyor, ona yakıştıramıyor. Aklına geliyor mu acaba, ‘genç İhsan’dan ne kadar farklı davranıyor sevdiği kıza. Demir’in, Süheyla ve İhsan ilişkisinde eleştirdiği ‘masum olmayış’ı yaşamasına elvermedi gururu. Bu, kendine yediremeyeceği... bir ‘ihtirasa yenik düşüş’ olurdu. Tersine bir teslimiyet yaşattı o masum akşamlarına... ihtirasın aşamadığı, Asi’yi herşeyden çok sevmesiydi. İhsan’ın Süheyla’yı asla düşünmediği kadar düşündü Demir Asi’yi o akşam Antakya’da.

Gerisingeri çiftliğe dönüyor Demir... toy aşıklar gibi davranamaz İhsan’la yaptığı konuşmadan sonra... Kendisini bekleyen Asi’yi arıyor atını teslim eder etmez kahyasına. Nerede?.. Yolda mı hala? “Şu sıralar buluşmasak iyi olacak galiba, herkesi daha fazla üzmeyelim”... demesini beklemiyor sevdiği... allak bullak oluyor anında Asi’nin yüzü... “Tamam... o zaman biz üzülelim, onlar yanlış düşünüyorlar diye görüşmeyelim”... öncesi sonrası yok Asi’nin asilikte, çıkışıyor Demir’e bile... halbuki biraz sakin olup Demir’i dinlese... Çıkışları devam ediyor aksine aksine... “Bak Demir, beni görmek istemiyorsan açık açık söyle”... O nasıl söz öyle... seçme özgürlüğü olsa, kuş olup uçtuydu Demir çoktan Asi’ye. Orada kendini bekleyen bir Asi var ve gidemiyor ne kadar onu görmek istesede. Babasıyla konuştuğunu söylüyor sevdiğine... “Bir süre görüşmeyin dedi” Demir’e. İhsan’ı dinlemeliler... zaten gereğinden fazla sorun var önlerinde, babasını daha fazla kızdırmak telafisi mümkün olmayan zararlar verecek kendilerine. Asi nasıl bıraksın bu haberi yüreğinde kavuşma bekleyen Demir ümitler yerine... dayanma gücünün zayıfladığını biliyor... kendini kötü hissediyor... evdekiler onlara inanmıyor. Yalnızlığı... onu görme ihtiyacı... dinmiyor. Asi yerine Asi-Demir yanında olmak kahrediyor Demir’i de... sanki alay eder gibi geçmiş istekleri kendiyle. Onun ağzından duyacağı tek ihtiyaç sözüne ömrünü sererdi önüne... ama ömürlük istiyor sevdiğini... kanaat etmesi mümkün değil artık günlük birlikteliklerine... “Babanın güvenini sarsmak istemiyorum. Ne olur anla beni!” diyor onu isteyen Asi’ye. ... Ama niye... onları birbirinden uzaklaştırmaya kimsenin hakkı yok... Asi engel tanımak istemiyor Demir’e... beklenti hala gözlerinde. Hırçın istediğini elde edemeyişle... o uzak olduklarını düşünsede... uzak değiller... Demir onu hep yanıbaşında hissediyor. Öyle içte taşınan bir coşku geçirdi ki Asi ona... bu tanrının ona bağışladığı bir can daha... imkansızlar mucizeye dönüştü Demir’in hayatında... Asi’yi görmeyi bu kadar isterken, muhakkak bir yol bulacak buna... ama şimdi değil... daha uygun bir zamanda... ve kesinlikle daha akıllıca.

Kerim’se eve dönmüş... bavulunu hazırlamış... tam kapıdan çıkmak üzereyken Defne içeri giriyor. Geceden sonra sabah da tatsız bir karşılaşma yaşanıyor. . Otel ile ilgili bir iş çıktı, Leyla ile birlikte Kerim İstanbul’a gidiyor. Üstelik Leyla dönmemek üzere gidiyor. Defne, görümcesinin Süheyla Hanım ile Aslan konusunda yaşadığı gerginliği biliyor ama yinede bu gidişi ‘biraz ani’ buluyor. Kerim için ağız yoklamaya fırsat oluyor... Leyla aslında onların da İstanbul’a gitmesini istiyor... Kerim için düşünmeye değer, iyi bir fikir gibi geliyor. Defne’den gelen tepkiyi hiç yadırgamıyor... ‘ne işleri var onların İstanbul’da... karısı anlamıyor. Bu tartışma için kötü bir zamanlama... Kerim’in vakti yok oyalanmaya. Defne’nin anlamadığı şeyler oluyor... Peki ama o ne olacak... Otel Açılışı’nda kocası onu yalnız mı bırakacak? Herşeyi yalnız yapmak isteyen, kendini kanıtlamak isteyen Defne değil miydi? İşte bir fırsat ona. Ne kadar fark var yalnızlıklar arasında. İşi bitince dönecek Kerim... belki uzakta olması ona iyi gelir, yalnız kalıp düşünme fırsatı bulur Defne‘de onun yokluğunda.

Neriman Emniyet’e giderek Namık Bey ile konuşma imkanı buluyor. Sıkıntılarını savcıyla paylaşıyor. Herkesin ifadesi tekrar tekrar alındı ama kimse ona bir şey sormadı... kuşkuları, şüpheleri var onunda. Demir Doğan ve ailesinin onlarla geçmişten gelen bir husumet içinde olduklarını biliyorlar mı mesela? Ablasının intiharını Kozcuoğlularından bilmiş, buraya öç almaya gelmiş bu Süheyla. Vaktiyle olanların kinini gütmeye devam ediyor. Kendi arazilerinde onların kiracıları durumuna bile düştüler hatta. Teyze ve yeğen intikamdan vazgeçtiler sandı Neriman ama yok... ailesini çökertmeden rahat etmeyecekler anladığı kadarıyla... Hangi birini anlatsın savcı Namık’a. Tek umudu o silahın raporu... ama çıkmamış daha. Zaten gelmiş olsaydı bile bu bilgiyi veremezdi Namık ona. Neriman, emniyette çalışan, annesinin köyünden bir akrabaya rastlıyor bu ziyaret sırasında. Ne zaman başı sıkışırsa, ne zaman yardıma ihtiyacı olursa, ondan yardım istesin... çekinmesin sakın ha. Savcıdan istediğini elde edemeyen Neriman, bu tanıdığın yeni okula başlayan torununa birşeyler alıp, Defne ile birlikte dayanıyor kapılarına. Elinden geleni yapıyor balistik raporun neticesini el altından alabilmek amacıyla.

Ali’nin adamları Zeynep’i Antakya’da bulamıyor. Demir’in kızı İstanbul’daki şirketlerinden birine yerleştirdiğini düşünüyor. Araştırmayı orada sürdürmeye karar veriyor. Havaalanına vadığında Kerim ve Leyla ile birlikte olan Demir’i görüyor. Demir’in şehir dışına çıkması yasak... ne işi var burada, merak ediyor. Demir, Zeynep’in yurtdışında okuyacağı okulun evraklarını Kerim’e vermek ve dostlarını geçirmek için burada bulunuyor. Aslında Ali’yi Kerim’lerle aynı uçakta görmekten o da hiç hoşnut kalmıyor. Ali’nin bir şekilde etrafında oluşu onu rahatsız etmeye devam ediyor. Antakya yolcuları İstanbul’a vardıklarında, akşam yemeği için sözleşiyor... Hem biraz da iş konuşurlar... Ali Kerim’i birlikte çalışmaya ikna bile edebileceğini düşünüyor. Bu akşam yiyecekleri yemek birden fazla şeye hizmet edecek. Paris’den dönmüş olan Melek’de onlara katılacak... onda gördüğü değişiklikler Ali’nin gözlerini parlatacak. Ne kadar kolaymış Ali’yi şaşırtmak. Ama tek şaşıran o olmayacak... İyileşen kolu, yeni giyim tarzı ve bu değişimlerin ona verdiği özgüven ile Leyla ve Kerim’de Melek’i çok farklı bulacak.

Kozcuoğlularında akşam yemeğinde aile efradı... Kerim olmadığı için Defne’de gelmiş anne evine... Neriman savcıya gittiğini söylüyor evdekilere... balistik raporunun peşinde, savcının kendisiyle görüştü hemde. İhsan hiç hoş bulmuyor karısının yaptığını. Makamına giderek raporu sormak... adamı zor durumda bırakmak... bunu nasıl yapar. Gider de... sorar da Neriman... onlara göre hava hoş olabilir ama ölen onun babası. Kimin yaptığı belli olmadan ona rahat yok. Diğerleri nasıl böyle huzurlu olabiliyor... hiç anlamıyor. Oysa hepsi aynı duyguyu taşıyor tek fark sabırla bekleyişlerinden geliyor. Asi sakin olmaya çalışarak olan biteni dinliyor... ama ailesiyle birlikte olmak bu akşam ona mutluluk vermiyor. Hepsinin gözlerinde gördüğü güvensizlik sanki onun enerjisini de tüketiyor. Bu onun ailesi mi... bu konuşan annesi mi... neler oluyor? Kaybolmayı diliyor... Neyse ki bir bahanesi var, bu masada daha fazla kalması gerekmiyor...”Pamuğa gidiyorum ben... İşçilerin başında olmam lazım” diyerek masadan kalkıyor. Neriman esirgemiyor lafını... buluyor daha odadan çıkamamış kızını...Kaçsın bakalım Asi... o çok güvendiği dağlara karlar yağarsa nereye kaçacak?... Herşey o ailenin başının altından çıktıysa ne yapacak? “Ya tersi olursa!” diye soran Asi’ye ise verilecek cevap o masadaki hiç kimse tarafından bulunmayacak. Zaten ne sanalda ne gerçekte yok o cevap...

Bütün gece ayazda kalacak... bir şalla peşinden koşuyor Asi’nin Defne... oysa istemiyor kardeşi... “bırak!”... İtekliyor ablasının omuzlarına koyduğu şalı... fayda etmez o şal yüreğini soğutan şeylere... bilindiklerden bağımsız ayazlar yaşanıyor içinde.. Bütün bu olanlara üzülüşü hiç belli değil Defne’nin gözlerinde. Ne olursa olsun bilsin ki yanında Asi’nin ama öyle değil işte. Asi hissetmiyor ‘yanında’lığını... yalancılaşıyor sözler yine... önü alınamaz içteki inançsızlığın da bütünümüze yansımasına. Gerçekten hissettiği bir karmaşa... onu geçiriyor karşısına, düşündüğü tek şey kardeşi olsada.

Aslan babasını dinlemiyor... Süheyla’ya gitmiyor... gün içinde Aslan’ın bilindik bir yerde kalmadığı anlaşılınca İhsan bir kez daha onun peşine düşüyor. Oğlunu şehirde bir arkadaşının evinde buluyor. Telefonunu açsın... annelerini arasın... biraz aklını başına toplasın... üstelik bu süre de fazla uzamasın. ... ... Aslan, Süheyla’yı arıyor aramasına ama akşam olmuş çoktan bu arada... içi de rahat değil annenin hala... Demir’i arayıp ilgilenmesi rica ediyor oğluyla. Aslan altında araba, serseri serseri dolaşıyor sokaklarda. Yine düşünceler içinde, Demir kuzenini bulduğunda. İlk sorduğu balistik rapor, Demir’e... Cemal Ağa’nın konağından birlikte çıktılar ama hiç kimse Demir’in üstüne yürümüyor... varsa yoksa Aslan, herkesin dilinde.... Demir daha kuşkulu durumda ama Aslan’a kesiliyor fatura her seferinde. Demir’i taşırıyor bu sözleri de... ne sanıyor Aslan’... ondan sonra Cemal Ağa’yı vurduğunu mu? Bu nedenle peşinde olduğunu mu? Buraya teyzesi istedi diye geldi... orada burada gezmesin, evine dönsün diye geldi... Dostluk kötü günde sınanır... bu sınavı geçemedi kuzeni.

Bölgeye gelen işçiler pamukta çalışmak için burada... Hep Asi karşılarmış ve ilk günü onlarla geçirirmiş geçmiş zamanlarda... Demir’e satılan, vaktiyle torunun ekip biçtiği Cemal Ağa’nın arazileri bunlar aslında. Gerçi her iki çiftliğin işletmesi de İhsan’dan soruluyor şu anda ama Asi’nin işçilerle ilgilenmesi sağlanıyor bu yılda Arif kahyanın yardımıyla. Çöken akşamla çoktan yakılmış ateşler... mevsimlik işçiler için çadırlar kuruluyor etraflarında... hummalı bir çalışma sürüyor kamp alanında. Asi alışık olanlara... çiftçileri bir an evvel yerleştirmenin telaşı unutturuyor ona sorunlarını bir parça. Farketmiyor Demir’in aracının yanaştığını... fırsat veriyor arkası dönük sırtı onun yanıbaşına kadar sokulmasına. Sevdiği bir çadırın montajında... direğe sabitlemeye çalışıyor çadır bezini telimsi bir malzemeyle... ellerini yara bere içinde bırakacak yine... kıyamaz... uzanıyor ellerine... “Yardım edeyim mi?”... Gece ya o.... gün oluyor Asi’nin gözlerinde... nereye baksın sevdiğinin yüzünde... o kadar özledi ki... ihtiyaçla yandı bütün gün... inanamıyor sanki onu gördüğüne. Okurken kokladığı kitapları gibi Demir... aslonlanın dışında şeyler yaşatır ona gelişlerinde. Bilemez kimse... ıtır kokar o yanındayken heryer Asi’ye... Onu bu kadar tamamlayan şeyi öylece varlığıyla sağlayabilen hiç kimse olmadı yeryüzünde. Sadece Demir değil... kendi de bilmiyor nasıl yaşadı onsuz senelerce. Asi’ye ilişen gözleri usulen olsa bile ayrılamıyor başka bir yere... o gözlerdeki safkan hüznün yerinde aşk dolanıyor şimdilerde... kimseye... hiç kimseye bakmadı Demir öyle.

Demir uzanıyor sevdiğinin eline... Asi’ye gelinen bu akşama şükrediyor yüreğinin ta içinde. Kafasına birşeyler düşmüş olmalı, onca dert başında ama o sanki herşey yolundaymış gibi mutlu dolaşıyor Asi’yle el ele.... bir avuçları... bir parmakları geçiyor birbirine... duramaz gibiler yerlerinde. Sorunları tanımıyor aşk... yazı getiriyor yüreklere. Eğilip alıveriyor bulduğu bir feneri... uzaklaştırıyor kalabalıktan sevdiğini. Sakin bir ağaç altı ‘bizim yerimiz’ oluyor bu gece. Feneri asıp alçakça bir dala sevdiğine döndüğünde... işte o zaman görüyor... gözler yaşlı Asi’de. Bir an düşünmeksizin uzanıyor... elleri korumacı bir tavırla sevdiğinin yanaklarını sıvazlıyor... “Asi... ağlama... ne oldu?”... Gözleri hala yaşlarıyla parlak buluyor Demir’in gözlerini... annesi... çok üzerine geliyor... sürekli Demir’i suçluyor... artık Defne ile Gonca’da onun dediklerinden etkileniyor. Duydukları Demir’in de canını sıkıyor... Asi ve ailesinin yakınlığına tanık oldu hep, bu ayrı düşüşün onu nasıl kötü etkilediğini tahmin ediyor. Sevdiği alışık değil böylesi yalnızlıklara... belkide ilk defa ailesi karşısında. Uzanıp sarılıyor sıkıca. Sabahtanberi yalnızlığının içinde hapsolan sevdiğinin düğüm düğüm olmuşluğunu açıyor kuçaklayışıyla... sıcaklığıyla. Yanlış ifade verdiler ve ödüyorlar bedelini de şu anda. Hep istemez miydi Asi getirsin bütün sorunlarını ona... getiriyor işte... dertlerle uğraşıyor olmak bile kolay... yer yerinden oynuyor çünkü Asi ona böyle açıldıkça. Hafifçe uzaklaştırıp kendinden sevdiğini gözlerinden de güç alsın istiyor sözleri yanı sıra... “Bunların hepsini atlatacağız biliyorsun. İlerde, hatırlayıp gülümseyeceğiz. Senin bana güvenmen yeter de artar bile Asi. Başka bir şey istemiyorum”... sanki bir romanın içinden alınmış satırlar gibi... ama değil... gerçekleri söylüyor Demir... ve böyle olduğunu biliyor Asi. Gözlerindeki yaşları kurulamaya çalışıyor elinin tersiyle... Demir’i bir anda karşısında bulmak bozdu onun dengesini de. Kaskatı tuttuğu birşeyler... kopuverdi yerlerinden içinde... ne kadar gerilmiş dün akşamdan beri, kopmak üzere olan bir tel gibi son kertesindeydi belki de ve tutamadı kendini Demir’le. “Sana destek olmam gerekirken şu halime bak!.. Sen beni teselli ediyorsun”

Bu dizide hissediyorum... aşkı, acıyı, mutluluğu... rüzgarı, soğuğu... kavuran sıcağı, kokuyu... hatta ağızda eriyen balığın tadı sulu sulu... Bitmiyor bu kadarla... ağırlıkları bile yığılıyor sanki dolu dolu... e.min’e bir eleştiri geliyor seneler evvel benzer bir sahneyi yorumlayışından ötürü... “ara sıra olmayanı okumuş yazan kişi”... Öyle midir... e.min algı da kayırışlar içinde olabilir... belki de sanal’ı bu denli ciddiye alışta gördüğü olağanüstülükler saklıdır... haklıdır... Kim bilebilir? Benzer ağırlıklar hissediyorum bu sahnede de üstümde... olası bir ‘ruhsal yığılma’ gibi... Demir’den güç alamazsa ayakta duramayacak sanki Asi. Demir’in yanağına gelen, Asi’nin boynuna binen baskı bende... e.min orada ve yaşıyor her iki bedende. Zor gerçekten tam ifadesini bulması Asi-Demir’in kelimelerle...

Demir’i zorlayan ise Asi’yi görememek... ellerine dokunamamak... Dokunuşlar geliyor anında Demir’e... onu kımıldamaktan, nefes almaktan korkutan dokunuşlar, nasıl hemencekik Demir’e sahiplenmeye alıştılar. Demir’i teninde kıstırıyor yanaklarına uzanan temaslar... parmak uçlarında yaşanan, yaşatılanlar... dünyayı durduran utangaç ve ürkek dokunuşlar... nerelere vardılar? Sevdiğinin gözlerinde bekleşen damlacıklar aşklarının teminatı... yavrusunu korumaya çalışan bir ana gibi koruyor, kayırıyor, seviyor Asi aşklarını. Azarlıyor bile bu genç adamı... bir daha görüşemeyecekmişler gibi konuşmasın sevdiği... Ne keyifle seyrediyor onun kendisiyle ilgili endişelerini... oyunlar oynamak istiyor onunla mutlu olduğu her an gibi. “Baban yasak koydu ne yapabilirim?”... Asi bunu da ciddiye alıyor... “O zaman gizli buluşmaya devam edeceğiz”... Demir darda mı... zorda mı... yoksa duyduklarıyla bulutlarda mı? Bellinden kavradığı sevdiği göğsüne yatırmış teslimiyetçi kollarını... kendi, sabır taşı. Demek herşeyi göze alıyor Asi... Herşeyi... Tamam, artık ağlamasın... geçti... Demir’in kollarında Asi. Demir için hayat Asi ile var olan... ona bunu hissettiren her an... her şey... yaşamı ‘tam’ yapan. İç dünyası tamamlandı Asi’nin onun oluşuyla. Dışdaki dünya ne kadar küçük ve ne kadar boş bunun yanında. O nedenle mani olamıyor yanağındaki dokunuşların herşeyi önemsiz kılışına... ihtiyacı olan herşey onda... karşısında... Görüleri açıktı baştan beri Asi’yle... birbirlerini kabullenişle geçit verdiler bedenlerine de... kalktı o engel tek bir ‘evet’ ile. Birşeyler salınıp sarılıyor... akıp doluyor... gidip geliyor aralarında... bir kozanın içinde sarmalandıklarını hissediyor onunla...

Korunaklı bir ana vardılar artık... Demir, sadece sözleriyle değil varlığıyla da teskin etti Asi’yi. Herşeyle başa çıkabilecek güçte hissediyor gerçektende kendini ve yatıştı bunu hisseden Asi. Gövdesine sırtlarını vererek oturdukları ağaç onları dinliyor... dinlendiriyor... altlarına serili kuru saman kinayeli gülüyor. İstanbullu patronun ayaklarını çamurlardan koruyor... işçi kızı üzerinde uyutuyor... Demir sevdiğini hayallerinde değil gerçeğinde yuvarlıyor. Asi yaslanmış ona... sarınmış sevdiğinin boynundan göğsüne dolanan koluna.... okşuyor yavaşça. Polis incelemelerini yarın öbürgün bitirir. Bu kara bulutlar gider üzerlerinden. Sonra düğünlerini planlamaya gelir sıra. Evren’in işaretleriyle özdeşleştiriyor aşklarını... baksın sevdiği... gökyüzü şimdiden açıldı. Pırıl pırıl oldu... Yıldız dolu. Asi küçükken babasına yıldızları soruşunu hatırlıyor... Ayın ışık olup düşmüş parçalarıydı onlar... kocaman gülücüklerle geliyor Demir’in “İnanmış mıydın?”ına cevap... “Evet”... Demir’e kalsa... hayat pırıltıları onlar... Birden herşey yoluna girecekmiş gibi hessetmeye başladı Asi’de... İyi bir kız oldu... ağlaması durdu... güzellikler hayal edebiliyor yüreğinde... ödüllendiriyor sevdiği onu alından verilen bir öpücükle... Afferin hep böyle olsun... hep inansın Demir’e. Bir yıldız kayıyor gökyüzünde... “Dilek tutacak mısın?” diye soruyor Demir Asi’ye. Hayır... tutmayacak... kendini kaldırıp dönüyor Demir’e... “Dileğim yanımda”... o kahve bakan gözler yaşamında var olduğu andan beri dili ne söylerse söylesin yüreğindeki tek dilek Demir Asi’de. Neden ona bakmalıydı bunları söylerken biliyor Demir... gözleri olmalıydı illaki birbirinde. Hayatının bundan sonraki her dakikasını Asi’nin yanında yıldızları seyrederek geçirebilir... başka hiç bir şeye ihtiyacı yok. Sihirli birşeyler serpilmiş olmalı üzerlerine o çiftlik yolunda birbirlerini ilk gördüklerinde.. Asi de aynı şekilde hissediyor bütün hücrelerinde. Bir Demir şuuru yerleşti Asi’ye... büyülendi sanki Demir’le ve Demir’e karşı hissettikleriyle... “Bu büyüyü kimse bozamaz” diyor sevdiğine... Duymak istercesine, soruyor Demir yine... “Söz mü?”... Bu sözü çoktan verdi Asi... “Biliyor” gözlerinin içine baktığı adam, ‘evet’ inin çok öncesinden bahsediyor kendisi de... Yabancısı oldukları bu disiplin... yada disiplinsizlik... aşk... kesiştiklerinden beri, içlerinde... buna yol, Asi’de Demir, Demir’de Asi sadece... sakınamadılar ve büyülendiler birbirleriyle. Asi’nin uzanıp Demir’i öpüşünde... evrensel bir arayış gizleniyor belkide... alşimi, Demir’i aşka dönüştürüyor yüreğinde...

Sevdiği ertesi güne uykusuz girmesin... Sarıp sarmalamış şalına, yatırmış kucağına biraz kestirsin diye Demir. Ama ne gezer... o kadar değerli ki bu anlar... öylece geçmelerine dayanamıyor Asi. Uyanık kalmalı... her bir anı ve ardını farkederek... katlaya katlaya yaşamalı. İnanılmaz gelişler ara ara saptırıyor gerçeği... Kucağına yatıp seyrettiği Demir mi? Bilmiyor onun aşkından bu kadar e.minken neden bu hallerine inanmanın ona zor geldiğini. Belkide onunla yaşadığı dünyanın fevkaladeliği... bir rüya gibi hissettiriyor gerçekleri... Bu kadar mükemmel, bu kadar iyi olamaz... bu kadar olağanüstü hissettiremez hiç bir şey, birini. Fakat hissediyor işte kendi... ve Demir’den de alıyor aynı şeyleri. Ama şu an başka yerlerde görünüyor, dalmış sevdiği... bazen böyle uzaklaşıveriyor. Demir dikkatini Asi’ye yöneltiyor tekrar... Bir eli sarındığı şalından çıkan Asi’nin elini sıkı sıkı tutarken... diğer eliyle uzanıyor saçlarına... bu okşayışlar ne kadar iyi geliyor ruhuna. Bu uzaklaşışlardan yakınan tek Asi değil... Kerim’de söylenir dostuna. Üstelik, dedesinin öldüğü gece olanları onunla paylaşmadı diye haklı olarak tepkili bu aralar ona. Asi anlamıyor Demir’i... olanları Kerim’den saklamasına gerek yokken, neden anlatmadı ki? Anlatsa ne değişecekti? Sadece onu endişelendirecekti. Asi aynı fikirde değil bu konuda... kaşlarının arası kırışıyor... ona doğru dönüyor... elele tutuşlarına sarınıyor... “Bence insan sevdikleriyle iyi kötü herşeyi paylaşmalı”... Demir böyle yetişmedi... Sorunlarını başkalarını üzmeden, kendi başına halletmeye alıştı. Etrafındakileri koruyup kollamayı vazife edindi. Sanki onun kimseye ihtiyacı olmamalı. Kale gibi olmalı. Ona güvenmeliler... sırtlarını rahatça yaslayabilmeliler. Her ikisi de şu anda koşulların yarattığı Demir’deler... Demir bazen düşünür mü... herşey ne kadar farklı olabilirdi yaşanmasaydı eğer, geçmişteki o kayıplar... kaçışlar... acılar? Hayatta birilerine güvenmek o kadar önemli ki!... Asi ona her zaman güvenecek mi? ... ... Sıkı sıkı tutunduğu Demir’in eli sanki neden gevşemiyor hiç ellerinde ki? Neler yaşadı bu çocuk... bu genç adam... sözleri yüz yıllık yaşanmışlıklar gibi! Onun bu yalnızlığı tarifleyen, güçlü olmaktan başka yol tanımayan sözleri... incitiyor biraz da Asi’yi... Geçmişe yapabileceği bir şey yok...keşke olabilseydi. Demir’in kendine güveni... ayakta kalış nedeni... Sormasına bile gerek yok, ”Her zaman” güvenecek Demir’e Asi...

Kalksınlar mı artık. Birazdan gün ağaracak, işçiler tarlaya gidecek... Asi’nin yanlarında olması lazım... Oysa Demir’in elini tekrar kavrayarak ellerinde... sarılıyor bu temasın ona yaşattıklarıyla bir kez daha sevdiğine... Hiç gitmek istemiyor aslında... onu bir an olsun bırakmak istemiyor... asla istemiyor. Demir’de öyle... Geceleri ekliyorlar birbirlerine... masum geceler... uykusuz geceler peş peşe. Hiç bu saatlere kadar uyanık kalmamıştı Asi Demir’den önce. “Yarın görüşebilmek için şimdiden plan yapmalıyız” diyor Asi Demir’e. Onun gelecek beklentisiyle aydınlanan yüzüne bakmaya... saçlarına dokunmaya doyamıyor Demir... kendi yüzündeki de aynı ifade... Bakalım en iyi planı kim bulacak? Gerçi kimin olduğu değil... önemli olan bulunması olacak... Nereden bilebilirdi erişilmez gördüğü bu kız... onunla olmak için böyle cürretkar davranacak. Asi’ye yakın olmak için uğraşıp durduğu... sevdiğinin onu durdurduğu... gururunun mutlaka bir engel bulduğu... o günler, geceler boyu... hayali dahi kurulmayan bir teslimeyetti bu... Bu hali... yanında olmak için çırpınışı... o kadar hoşuna gidiyor ki... Her zaman böyle olacak mı?... Kucağından kalkıp sığınıyor göğsüne sevdiği... yürek yüreğe getiriyor kendilerini... iletişim kurmanın imkansızlığını aştı çoktan bedenleri... ‘hiç’ konuşmuyor Asi... anlıyor anlayacağını ama Demir... belli Asi’nin düşündükleri... hissettikleri... İyiliğin... güzelliğin üzerine doğruyorlar bir kez daha günü.

Günün erkencileri iş başında... Süheyla’nın ve İhsan’ın çocukluklarında gürül gürül çağlayan Asi... cılız bir birikinti halinde ayaklarının altında. Çiftlikler su bakımından darda... idare ettiler ama susuzluk bellerini bükecek, bu ortada. Sondaj yapıp su bulmaları şart. Garantisi olmamasının yanısıra İhsan’ı düşündüren bir de paha. Zar zor ikna oldu zaten sondaj parasını Süheyla’dan almaya...

Defne dörtdönüyor çiftliğin salonunda... önceki akşam hiç iyi gitmedi Kerim ile yaptığı konuşma... Umursamadan çekip gitmesi yetmiyormuş gibi oradan kaçmak yaramıştı kocasına... neşesi yerine gelmişti daha İstanbul’a gittiğinin akşamında. Defne neler yaşıyor bilmiyor... ama bir bir saydı hepsini o kızgınlıkla. Kerim’in keyfini kaçırmış olmak bir başarıysa... başardı da. Demir ile bağlantılı cinayet bilinmezleri ailesini parçalanma noktasına getirmişken, Kerim annesini suçluyor olan biten hakkında... Üstelik açılış konusunda da endişeli. Herşey tamam ama ya son anda bir şey çıkarda mahvederse herşeyi? Bu korkular yetmiyormuş gibi, annesi de reddediyor otel açılışına gelmeyi.

Çiftliğin bütün kadınları dertli... İhsan topluyor çardakta hepsini... Defne’yi Asi’yi... Fatma Ana’yı... hiç biri anlamıyor evin sahibini... İhsan, elbette farkında Aslan’ın ve Demir’in boşuna suçlandığının. Karşı çıkmıyor görünüyor şu anda buna çünkü bıraksın istemiyor yine Neriman kendini... Karısı kızgınlığı sayesinde ayakta durabiliyor... bunu anlayabilirler mi? Asi’nin suskunluğu söylüyor söyleyeceğini. Fatma Ana oğlunun evden kovuluşundan yakınıyor, tanıyamıyor Neriman’ı... Defne’nin kafa karışıklığı devam ediyor... doğru olamaz mı annesinin düşündükleri? Bilinenler yetersizken... bıraksınlar polis görsün işini. ...

Aslan geceDemir’le yaptığı konuşmadan sonra. İyice dağılıyor.. gittiği pavyonda Sarmaşık’la karşılışıyor... Onu bir müşteriden koruyacağım derken... yakınlaşıyor. Sarmaşık... Kimmiş ona aşık?.. Aslan haifiten karışık... O karışıklıkla sabah yanında uyandığı da Sarmaşık. Zor atıyor kendini Konaktan dışarıya sabah... gece olanlar hatırlanmıyor... üstelik yakışıksız.

Çiftliğin şu an için en önemlisi... sulama kuyusu açmak için sürdürülen sondaj işi... bir baksın İhsan ve Asi... Yolda giderken de konuşuluyor... annesi gitmiyor ama onlar otel açılışına gidecekler mi? Tabi... orada bulunmalılar. Anneleri suçluyor olabilir ne var ki onlar Demir’in yanında olduklarını gösterecekler... Hemen sevinmesin ama Asi... değişen bir şey yok, evlilik kararları askıdan henüz inmedi. Sondajın başına gittiklerinde Süheyla’yı da orada buluyorlar... çalışmada 60 metreye kadar inilmiş ama hala su yok... Şehre inmekte olan Neriman görüyor sondajın yanındaki gurubu... Ne yapıyorlar burada? Yanlarına gitmeden durur mu. Laf sokuşturuyor arada Süheyla’ya... herşeylerini aldılar ellerinden... ama geri alacak Neriman’da.

Ali’nin aileye yakın duruşu semeresini vermeye başlıyor... Akşam birlikte yenen yemekte tanık olduğu Kerim Zeynep telefon konuşması sayesinde, Galip’in nişanlısının yeri tespit ediliyor. Adres ve çekilen resimler karşılığında Galip’den silah’ın içeriden hiç çıkmamış olduğunu öğreniyor. Cemal Ağa’nın konağı camiye bitişik... hatta evin balkonu... caminin balkonu aslında. Demir elinde silahla balkona çıktı ve silahsız döndü onu gözlediği akşamda. Hemen bir plan yapılıyor. Neriman’la şehirde bir görüşme ayarlanıyor... Uydukent arazilerinin tapularına ihtiyaç olduğunu söylüyor. Sarmaşık hiç tanımadığı Ali’ye bu tapuları vermeyeceği için Neriman’ın yanında olmasını istiyor. Tapular bahane edilerek girilen konaktan silahla çıkmayı hedefliyor. Neriman Ali’yi de alıp konağa gidiyor. Sarmaşık onlara açılışa gitmek üzere evden çıkarkan yakalanıyor. Böyle telaşe ile evrak falan bulamayacak ertesi gün halletmek üzere sözleşiliyor... Zaten Neriman’da gelen bir mesajla alel acele çıkıyor.

Demir’in gün içindeki ilk işi emniyete uğramak...bir gelişme var mı diye sormak... Bir hayli gelişme oldu olmasına ancak bazı detaylar tamamlanmadan komiserin konuşması doğru olmaz. Bu işin uzamasından kendini sorumlu tutuyor Demir. Daha önce yapmadığı açıklamalar hem kendisi hemde polis için iyi olmadı. Görevlileri asıl zor durumda bırakan, işi yavaşlatan... Cemal Ağa’ya ait olan silahlardan ikisinin henüz teslim edilmemiş olması. Ama bu gün ilgilenemez bu konuyla Demir... açılışta olmalı.

Otel açılışa hazır görünüyor... Defne’de daha lobiye adım atar atmaz kendisine güvence veriyor... “Herşey yolunda... merak etme”... Herşey yolunda öyle mi? Yolunda olmayan birşeyler var ama... karşılıklı güven... onunla ilgili kuşkularından bahsediyor Demir. Defne ise annesinin etkisinde... herkes birşey söylüyor... kafası karışıyor... ne düşüneceğini şaşırıyor. Defne’ye kolay gelsin, işi zor görünüyor. Davetliler gelmeye başlıyor... Savcı Namık Bey’in içeri girişi ise Demir tarafından hemen farkediliyor... kendisini kapıda karşılıyor... içeriye buyur ederken onu teyzesiyle tanıştırmayı teklif ediyor. Namık, çok şey duydu ‘teyze’ ile ilgili Neriman’dan...Süheyla’yı merak da ediyor... ama ona tanıtıldığında duymamış olduğu şeylerde olduğun görüyor... Alımlı bir hanım karşısında duruyor... tam bu sırada otel girişinde beliren İhsan ve kızları Süheyla’nın ilgisini çekiyor... Savcı Namık’ın duydukları... şimdi gözleriyle gördükleri... Süheyla gerçekten hala İhsan’a ilgi duyuyor.

Kokteyl sırasında Demir ile Asi neredeyse köşe kapmaca oynuyor... Demir’in gözleri onu bulduğunda hala sıkıntı taşıyor... Asi saatlerdir onu arıyor... Demir’de ortalarda olmayışından yakınıyor. İhsan buralarda... dikkatli olmaları gerekiyor. Demir cevabını almış sevdiğinden herkese onu nişanlısı, karısı, sevgilisi diye tanıştırmak istiyor.. kısaca ‘asi benim’ demek için çıldırıyor. Oysa bir suçlu gibi saklanıyor. Kuşku dolu bakışların üzerinde gezinmesine dayanamıyor... Çok yakında olacak bütün bunlar... Asi “merak etme” diye sevdiğini teskin etmeye çalışıyor. Fakat Asi-Demir İhsan’ı kollarken Neriman’a yakalanıyor...

Her şerde bir hayır aramak gerekiyor...