Onları olgunlaştıran haz ve acı... kaybetmemiş Demir’in gözleri bu aromayı... tüketilmeyi bekleyen genç bir şarabın durgun sabırsızlığı... yüzüne uzanan sevdiğinin eli dağıtamıyor kaygıyısını... bekleyişi sanki yıllara vardı.
Nefes nefese başladı Asi-Demir’li yaşamları... ya bu anları... nefessiz bırakmıyor mu onları? Kaygı mı o... çekimserlik mi... korku mu...nedir sevdiğini saran? Görmez mi... yüzüne gözüne dolaşan rüzgarı çoktan aldı dudaklarından cevabını. Uzanıyor aşkına, bu anlarında tenleride olmalı...Uzandığı Demir mi... artık hayat arkadaşı... yarışsınlar sözleriyle parmakları...dokunuşu teskin etmekten uzak, sevdiğinin gözlerinde debelenen bakışlarına versin sözleri cevabını... ”Hep bu anın hayalini kurdum... Bütün kalbimle evet...” Sabırsızlığa direnen ifadesinde tepkisi ani ve yansız Demir’in... bir andan bir ana değişiyor dünya... bekleyişi dönüveriyor mutluluğa... bu ana eş bir şey asla olmadı hayatında. Asi... sevdiği... değil mi ki ‘evet’ dedi.... görebiliyor artık onu dağıtan rüzgarı... gözlerindeki denetlenemeyen aşkı... dili varamasa da o artık karısı... Demir’e ait yegane dünyası. Kaldırıyor Asi’yi kendiyle beraber ayağa... yüzyılları yaşamış taşlar bile tanık... itibar etsede duyduklarına... Demir bu... yetmez... yetemez Asi’nin buyurganına... “Bir kez daha söyle!”... demeden duramıyor ona. “Evet, bütün kalbimle evet” geliyor bir kez daha Asi’den... ... ...Demir böyle karşısındayken, ne ehemmiyeti var... bırakıyor görsün yürek çarpıntılarını... heyecanını... sevincini... Gökyüzünü daha mavi... çimenini daha yeşil... hayatını güzel kılan... ona evlenme teklif etti sevdiği adam. ... ... Eziyet gibi duydukları, gördükleri Demir’e... oradaydı ama uzanamadı çünkü sevdiğine. Kırışıyor alnı bir kez de bu sebeple. Ne kadar zaman kaybettiler çaresizce. İçten içe biliyordu hep... her zaman... Asi onundu...beklemeliydi yine de. Aslında o gece Asi’ye evlenme teklif etmek için geliyordu. Sonra dedesinin ani ölümü herşeyi değiştirdi. Eziyetti... bekledi... ama ancak bu kadar dayanabildi... inanabilir mi buna Asi? ... ... Ne denli gereksiz şeyler söylüyor olsa da sevdiği, durdurmuyor onu Asi... Demir’den duydukları el verip çıkarıyor gün yüzüne içinden hissedişlerini... dermansız sandığı yaralarla acırken bile bir an vazgeçmedi inanmaktan yüreği. Beklemekten yorgun... kaygılarla huzursuz... ona ulaşmaya çalışan sözlerinin çıktığı dudaklarda Asi’nin gözleri. Herşeyi... herşeyi biliyor... artık yormasın kendini... “Canım...” deyişiyle Asi’nin rahatlıyor Demir’in de yüz ifadesi... o ‘canım’da biliş ve anlayış gizli. Çokca böyle işte...kelimelere gerek duymuyor sevgileri. Karmaşalara uzandı ama hiç uzanmadı iki eline birden... bu ilki... tutuyor onu da sevdiği.. Peşi sıra gelen sözleri yemine davet gibi... “Hep yanımda olacak mısın? İyi günde... kötü günde?” İkiletmiyor... o yemini... o sözü veriyor sevdiği... “Hep yanında olacağım... iyi günde... kötü günde”... Arkası gelmez bir kavuşma bu... çekiyor Demir onu... bağrına yaslıyor sıkı sıkı... “Senin yerin hep burası”... Muhteşem bu huzur anları. Yüreği gibi bağrıda yıllardır boştaydı... şimdi Asi’yle dolan hayatında eksiklerini bitiriyor... tamamlanıyor... daha iyi anladı. O inatçı kız... o mağrur prenses böyle cana yaslanmışken... onunken... dünya anlam kazanıyor. Ne kadar şanslı! Değecekmiş o senelerce süren yalnızlığa... Demir’i Asi’ye vardırıyor. Ulaştığı bu sıcaklığı seviyor Demir... baş eğmezliğin güvenle omuzuna bırakıverişini seviyor... kollarının çemberinde onun oluşunu... hayallerine can verişini... Bilmiyordu, ondan öğreniyor sevmenin zenginliğini. Sıcacık bir göğse çekiyor sevdiği Asi’yi. Hiç bu kadar sevmedi... sevilmedi... herşey içinde o kadar netki. Gözlerini kapatıp kurduğu hayalleri geride bıraktıran bu gerçek o kadar olması gereken ki... tevekkeli bırakamadılar asla birbirlerini. Bunun dışında herşey yanlış gelişecekti. Zaman bile... yaşam bile ayrı düşüşe direndi. Onu çepe çevre saran kolları gibi o da sarıyor sevdiğini... Demirce verişlerde Asice alışlarla karşılıyor sevdiği adamı. Sevdiği değil artık gururunun muhatabı. Onlar artık bir... onlar aynı. Yekvücut olmuş Asi-Demir herşeyin doğal bir parçası. Asi’yi algılamasındaki istekliliğe şaştığı geçmiş günlerini... ilk günlerini hatırlıyor Demir... Bir hayali... Asi... onun için gerçek olmuşken farkediyor ki bambaşka hayallerde onunla birlikte gerçekleşti. Hiç kimse böylesi onunla olmamıştı... zaten olmasını istememişti ki. Aşk kapladı dünyalarını ama yanısıra “Onun sadakatine... desteğine... çabasına muhatap olmak... nasıl birşey olaki?” diye sorular sorduğu zamanlarda... o muhatabı kıskandığını hissettiği anlarda... en çılgın olanlarda dahi... tahmin edebilir miydi... o kendiydi?... Hazineler yığılsa önüne... şu anı değişir mi? “Gel benimle... sana birşey göstermek istiyorum” diyor Demir. Heyecanlı... Onun için vazifesini yerine getirdi kartpostalları... bu kadar değil sevdiği için hazırladıkları, dahası evde saklı. Lakin Asi için unutmak mümkün değil o beyazlıkları... Demir’in ellerinden kurtulup çöküyor yere, topluyor kartpostallarını. Asi için onlar aşklarının kanıtı. Şehre dönmek üzere arabaya biniyorlar birlikte. Asi kaygıyla bakıyor bu defa, Demir’e. “... ben şimdi evdekilere evlilikten söz edemem... Ne yapacağız?”.. Bekleyecekler... beklemek zorundalar... Şimdi hiç sırası değil, Demir yeni kaybettikleri dedelerini düşünüyor belki ama sorun bu kadar basit de değil. Aldıkları kararlarla, düşüncesizce attıkları adımlarla, her ikisi de İhsan’ın güvenini sarstılar. .. Yine de Demir Asi’den cevabını aldı ya... her uzandığında elleri birbirini buluyor ya... “Beklemek önemli değil” diyor sevdiği kadına.. aklı hala evde onun için hazırladığında. Asi-Demir bir kez daha Kuşlu Ev’in kapısında. Anahtarın yeri değişmemiş. Demir kapının üzerindeki numaralığa uzanarak gizlediği anahtarı alıyor. Bu ayrıntıyı Asi Demir ile paylaştığında gülümseyen yüzüne ilave bir renk geliyor. Ne hatıraları var bu anlamda.... ama yepyeni bir tanesine kapı aralayacak ya, acele ediyor. “Hediyeni beğenecek misin, çok merak ediyorum?” Asi’ninse hatıraları dışında hayalleri de var bu ev ile ilgili. Bu eve her geldiğinde, bir parçası olma isteyişine mani olamadı asla. Nasıl ki intikam yeminleriyle yaklaştığı Kozcuoğlularının bir parçası gibi hissetti, onları korudu, kolladı Demir hep, mani olamadı bu yanına...Asi’de doğaçlama hissedişlerine mani olamadı bu ev konusunda. Bu evin bir parçası oluverdi eşikten adım attığı o ilk yağmur akşamında. Tümlendiler ya... onunla her hayalini, her arzusunu paylaşabilir artık.... “Senden bir şey isteyeceğim...” diye sormakta sakınca görmüyor sevdiği kapıyı açmakla meşgul olsada... Demir’den bir şey isteyen Asi... eritiyor içini... karşısında hayallerindeki Asi... onun için neler yapmak istemez ki... “Söyle yeter...” diyor... Asi... gözleri açık... bir hayalini paylaşıveriyor Demir’le...”Eşikten beni kucağında geçirebilir misin?”... Alışık değil Demir bir kadının ruhsal ihtiyaçlarıyla karşı karşıya gelivermeye... buna rağmen alaycı olmayacak yaklaşımı... “Şimdi mi?” diyebiliyor sevdiğine... Şaşıyorum Asi’nin hemencecik bu hassaslarını onunla paylaşmak isteyişine... aşk uzaklaştırmış çekinmeleri görebildiğimden çok da fazla Asi Demir’de... Asi bu yabancı dünyada Demir’in kaybolduğunun farkında, koyveriyor soluğunu bir gülüşün içinde... sertçe... serbestçe... gönlünce... böyle hayalleri kızlar kurar, senin anlamayışın doğal, dercesine... “Hayır... evlendiğimiz gün...” Demir’in gülüşü sönüveriyor... hiç... hiç böyle şeyleri düşünmedi bile... kaşları çatılıyor sürüklendiği yerde... Asi nerede bekliyor onu böyle? Bir içeri bakınıyor bir Asi’ye... “Evimiz burası mı olacak?...” Asi’mi bir şey istemişti Demir’den... oysa geleceği veriliyor Demir’e. “Eğer sende istersen...” diyen sevdiği baba ocağında onunla yaşamış hayallerinde... bu çağrı benzemiyor hiç bir şeye. “Doğduğum evde, seninle yaşamak. Daha ne isterim!”... Demir, bunu her ikisi içinde hayal olmakdan çıkaracak zamanı geldiğinde. “Gir hadi, sana göstermek istediğim şey içerde”. Boyalı kuşların bulunduğu odayı en son çalışma odası olarak görmüştük... değişmiş o günlerden bu güne. Asi’yi elinden tutmuş odaya çeken Demir görüntüye girdiğinde, bir yatak gözümüze çarpıyor odanın orta yerinde ve bir kutu üzerinde... büyükçe... Asi Demir’in peşi sıra giriyor içeriye, elleri hala kenetli biribirlerine, gözleriyse dönüveriyor Demir’e. “Ne bu?” Kollar kavuşuyor göğsünün üzerinde Demir’de... açsın bakalım neymiş... bizde görelim onunla birlikte. En kıymetli hediyeler en küçük kutularda gelmez mi... bu büyüklükte bir şey beklemiyor Asi’de. Yavaşça uzanıyor kutunun üzerindeki bordo kurdeleye. Sabırla açıyor fiyongu...Demir’in onu gözleyen bakışları geride... kutunun kapağı yavaşça geriye doğru kayarken hayallerinden biri daha çıkıyor gün yüzüne. İncilerle taşlarla... dantellerle satenle... sevdiğini hayal ettiği gibi bembeyazı getirmiş gelirken geriye. Asi beyazları bir tek kendi mi hayal etti sanıyordu... o beyazlar Demir’indi de... işte buluştular o renkte. Düzensiz kalp atışları her ikisininde... tıkandı birşey Asi’nin içinde... konuşamıyor... bakabiliyor sadece kutunun içindeki gelinliğe. Kalbini ruhunu vemişti daha önce... ‘gelinim ol’ diyen bu hediyesine diyecek sözü yok... onu giydiğinde söyleyecek söyleneceleri.. o gece. Birbirlerini kabullenişlerinin getireceğı bu dünya daha çok yeni Asi’de. Dokunmaya cesaret edemediği hayallerini getirmiş sevdiği... ürkek henüz gelinliğe de. Başını döndürüp gerisinde onu bekleyen Demir’e bakıyor. Sevdiği sabırsız... “Birşey söylemeyecek misin?” diye soruyor... gelinliğin durgunlaştırdığı Asi’de gözleri de. Bir tebessüm bozuyor o durgunluğu... dönüp Demir’den uzanıyor gelinliğine. Yumuşacık görünüyor Fransız Dantel’i ama hafif bir apre hissediyor aldığında ellerine... saten astarının parıltıları yer yer ulaşıyor desenin seyreldiği yerlerden gözlerine. Dokunuşlarına rastgelen boncuk, payet, inci işlemeleri üşenmeden ulaşmışlar gelinliğin her bir köşesine... Demir’in hep söz verdiği gibi tane tane... satenden bir masum gonca göğüs kesiğinde... Demir gelinliğini onun üzerinden çıkarana dek delice çarpışa eşlik edecek yüreğinde. Biraz kumaş... birkaç parça taş... bir renk... neler yaşatıyor Asi’ye... bunu asla bilemeyecek Demir bile... O hayallerindeyken Demir’i duyuyor hemen arkasında, dibinde... yanaşmış sevdiği, farketmedi hiç...kapatmıyor ama bu kez uzanıp gözlerini de... beyaz hayallerindeki Demir’i anlatırken kendisine, gelinliği alıyorlar birlikte... “Paris sokaklarında yürüyüp duruyordum. Yine seni düşündüğüm bir andı. Birden karşıma bir vitrin çıktı... Bu gelinlik!”... ... ... Demir, kapatsın istemiyor sevdiği gözlerini... Asi’nin gözlerinde izliyor ona anlattığı hikayesini... hayal ile gerçeğin karıştığı bir andı bu yine... öğrendi bu anlara korkusuzca bakmayı artık ikisi... birlikte alıyorlar Paris’ten o gelinliği. ... ... Kadınca endişeler sarıyor Asi’yi biraz durulunca “Ya üzerime olmazsa!”... Demir bu ihtimali de düşünmez mi... gelinliği alırken Melek’den boşuna mı yardım istedi fakat yine de denesin sevdiği... Ama bir gelenek var... Demir gelinliği nikah gününden önce Asi’nin üzerinde görmemeli. Hiç itiraz etmiyor Demir... bu o kadar gereksiz ki... Asi’yi gönül gözüyle hayal edişleri gerçek gibi... hele şimdi sevdiğinin ellerine değen hediyesi dokunuşlarını da taşıyacak Demir’e... istediği kadar saklasın Asi kendini. “Peki ben de görmem...” diyerek çekiliyor geri. Üzerindeki etkisinden hiç haberi olmadığı nasıl belli... Asi sabırsız artık... Demir göremeyecek olsa dahi denemek istiyor... itiştirerek çıkarıyor odadan anlamamazlığa gelen sevdiğini... onu bekliyor gelinliği. Hayran hayran seyrediyor gelinliğini odanın sakinliğinde Asi... neden sonra başlıyor soyunmaya. Acele etmeye hiç niyeti yok bu keyifli anlarda. Demir odanın hemen dışında... söz verdi sevdiğine görmeyecek onu gelinliğiyle ama merak da ediyor... “Oldu mu?” diye soruyor... “Dur, daha giyinmedim!” diyen Asi’nin sesi çok yakından geliyor... sanki şeytan dürtüyor, gözleri kapıya kayıyor... ne toprak ananın tümsekleri, ne elinde tepsisiyle garsonlar... orada yapayalnızlar... Bu sefer odanın eski kapı kanatları bir müziplik yapmış onlara... kapanmamışlar tam anlamıyla...o aralık yetiyor Demir’i yerine mıhlamaya... Asi bluzunu sıyırmaya çalışıyor üzerinden göründüğü kadarıyla... dalga dalga saçları sırtında... gözlerinin kaydığı bu manzara... tarifsiz... yaşıyor o anı yalnızca. Hınzır!... Yaramazlık yapıyor farkında, utanıyor sanki biraz da yaptığına. Yakışmaz böyle davranmak ona. Hangi devirde yaşıyoruz demeyin sakın... Demir böyle bir karakter olarak yaratıldı bu sanalda... Beklentilerimizi boşa çıkarmıyor... sevdiğine böyle uzanmak ondan çok kendini yaralar, biliyor... bakışlarını yere çeviriyor. Haksızlık bu Asi’ye... gözleri ona değdiğinde gözlerinin içine bakıyor olmalı sevdiği de. O anlar... gelecek... Tek taraflı bu seyrediş doyurmaz Demir’i de. Usulcacık yanaşıp aralık kapı girişine, kapatıyor kanadı bir klik eşliğinde. Kuşlu evin kapı tokmağı sertçe çalınıyor, sesler karışıyor aynı anda birbirine. Asi sesle irkiliyor... ilk tepkisi bluzunu omuzlarına doğru çekiştirmek oluyor... dışarıdan sesler geliyor...kulak kabartıyor... Demir kapıda birileriyle konuşuyor... Savcı bey’in emri ulaşıyor... Cemal Ağa’nın soruşturması nedeniyle ifadesine başvurulacak, derhal emniyete bekleniyor. Asi’nin evde oluşu Demir’i tedirgin ediyor. Asi onu eve bırakmasına müsade etmiyor hem zaten haberi getiren memurlar da onu almadan gitmiyor. Bir evvelki gün Galip’i tutuklatarak hayatlarından çıkardıklarını sanan Asi-Demir çok yanılıyor. Cemal Ağa’nın ödürüldüğü gece Demir’i adım adım takip etmiş olan Galip, Demir’le ödeşmenin peşine düşüyor. Cinayet gecesiyle ilgili, duyulan bir el silah sesinden sonra Demir Doğan’ın silahla arabasına binip aceleyle uzaklaştığı yönünde ifade veriyor. Asi-Demir’in emniyete gelmeleri çok uzun sürmüyor... daha merdivenlerde onları bekleyen tatsız bir surpriz var... Aslan’da polislerin eşliğinde kapıda onları bekliyor. Neler oluyor? Onu göz altına aldıklarını sanıyor? Halbuki gözaltı falan yok... ama Aslan tedirgin... durumu zor idare ediyor. Savcı Bey’in ifadelerine başvurmak isteyişi Demir’e bir şey hatırlatıyor... Aslan’a tüfeği teslim edip etmediğini soruyor!.. Hayır etmedi... “Ne demek Hayır... neden teslim etmedin?”... Demir dikleniyor... Aslan’da... Etmedi işte!.. Demir, Aslan’ın gözlerini çözmeyi beceremiyor... sorusunu yinelemekten başka elinden bir şey gelmiyor “Neden ama Aslan?”... vakit yok... ikisi de içeri buyur ediliyor. Bu arada Ali, Neriman’ı çiftlikte ziyaret ediyor. Bu ziyaret sırasında, Cemal Ağa’nın Uydukent Arazi’lerini kızı Neriman’ın üzerine yaptırdığı ortaya çıkıyor. Neriman’ın bundan haberi yok... hatta cinayet açıklanana kadar mirasın açıklanmasına bile müsade etmiyor. Bu durumda Neriman Ali ile ortak olduğunu öğreniyor... oysa ne bu arsaları ne bu ortaklığı istiyor... babasının bu arsalar yüzünden öldürüldüğünü düşünüyor. Ali bu arsaları ondan satın alabilir üstelik acelesi de yok... sadece Neriman Hanım’ı durumdan haberdar etmek, o kendini iyi hissettiğinde bu konuyu tekrar gündeme getirmek istiyor. Ali’nin bütün bu mulayim tavırları Neriman’da olumlu bir izlenim bırakıyor... çiftliği terketmeden, İhsan’ın çalışma odasına girip ailecek resimlerine uzun uzun bakma ihtiyacı hissettiğini görmüyor. Tarlalarda ise durum umutsuz görünüyor... kuraklıktan taban suları bile çekilmiş.. sondaj üstüne sondaj yapılıyor... kimse umudunu kaybetmek istemiyor olsa bile netice değişmiyor. Kuraklık pamuğu tehtit ediyor... Süheyla ve İhsan arazilerin durumu hakkında konuşurken Arif yanlarına geliyor... Demir Bey ile Aslan’ı emniyete almışlar... ne olduğunu kimse bilmiyor... Kötü haber tez duyulur... yıldırım hızıyla yayılmaya başlıyor... Emniyette bir başına Demir’i ve Aslan’ı bekleyen Asi... gelenlerin akınına uğruyor... en başta babası, peşinde Süheyla Hanım ile yanında bitiyor... “Sen nereden duydun?” diye hesap soruyor. Demir’i almaya geldiklerinde yanındaydı, söylemek zorunda kalıyor. İhsan’ın “Öyle mi?”sine cevap veremeden ele ele koşuşturan Kerim ve Defne yetişiyor. “Savcı biraz daha bilgi almak için ifadeye çağırmış... Aslan’da içeride” ... İhsan tamamen karanlıkta olan bitende... şaşkınca soruyor, “Aslan’la ne ilgisi var bu işin?”... Kerim’den geliyor cevap... Aslan neredeyse sorun orada., hep olmadı mı böyle... Galip’ın verdiği ifadeden habersiz herkes de... zaten pek çok kişi bilmiyor o gece eksik ifade verildiğini de... Yine düşünüyorum ne kadar sevunmasız bıraktığımızı sevdiklerimizi bazi şeyleri onların iyiliği için sakladığımızı düşünerek de.
Demir tekrarlıyor ilk ifadesini... Bizde öğreniyoruz böylece o gece neler olduğunu... Cemal Ağa ile konuşmaya gittiğini söylüyor Demir. Avludan girerken silah sesini duydu. Eve girdiğinde Cemal Ağa yaralı yatıyordu. Bu sırada camdan atlayıp kaçan birini gördü. Teşhis edemedi. Hemen polisi aradı. Daha sonrada ambulansı. Ama malesef Cemal Bey ambulans yetişemeden!!!...gerek yok anlatmaya bundan sonrasını. Savcı dinlemesini kesiyor bu noktada... Bir soru yöneltiyor Demir’e ifadesi dışında... “Peki sizin yanınızda silah var mıydı?” Soru değiştiriyor bütünü... eksik ifadenin ötesinde yalan ifade vermeye giriyor bundan sonra söyleyecekleri... başından kaynar sular döküldüğünü görebiliyorum onda... nereden çıktı aylar sonra, neyin nesi bu soru! Diğer odada ise Aslan’ı sorguya çekiyor memurlar... “Demir Bey’in konağa neden gittiğini biliyor musunuz?”... Aslan’ı zorlamaya gerek yok... daha ilk soruda dökülüyor bütün saklananlar. “onun bir suçu yok” diye başlıyor sözleri... kendisi Demir’in konakta bulunmasının sebebi. Tüfeği aldı konağa gitti. Gitti... ama Cemal Ağa meydanı boş sanmasın diye. Maksadı Cemal Ağa’yı korkutmaktı. Onu vurmak yoktu aklında. Zaten Demir çıktı geldi hemen ardına. Sokmadı Aslan’ı konağa... ya “sonra?”... tüfeği aldı elinden, gönderdi Aslan’ı da... gerisini bilmiyor o da. Endişeli Demir ve Aslan’ı bekleyenler... tekrar neden sorguya alındılar... niye bu kadar uzun sürdü... neden hala çıkmadılar... hep boşta kalan sorular. Endişelenmekte de aslında yerden göğe kadar haklılar... sorunlu bir dönemin hemen başlangıcındalar. Anlıyor savcı Demir’i... Konağa silahla gitmedi. Ama ya sonradan bir yerden temin etmiş olma ihtimali... neticede konağa girdiğinde silahlı mıydı... değil miydi? ... Herşey bu noktaya nasıl geldi... Demir’in bildiği kadar susma hakkı var. Ayrıca bu tür bir sorgu için avukatının da olması gereli değil mi? Elbette... ama açık konuşacak Savcı Bey’de... gidişat Demir açısından hiç iç açıcı değil. O gün şehir kulübünde herkesin içinde Cemal Ağa’yı tehtit etti. Aynı gece maktülün hanesine elinde bir silahla girdi. Buna şahit olan bir görgü tanığından haberdar ediyor Demir’i. Daha da önemlisi... sakladığı bilgi. “Ne yani... tutuklanacak mıyım?” Şimdilik sadece gözhapsi... Savcının kapısında bekleşenler heyecanla karşılıyor asık suratla çıkan Demir’i. “Her şey yolunda” diyor Demir... ifadesini verdi çıktı... gerek yok daha fazla bilgi vermeye, kimseyi üzmemeli. Ama artık ok yaydan çıktı... mümkün değil değiştirmek verilen hiç bir ifadeyi. Aslan’ın niye alındığı da kocaman bir soru işareti... zaten o da yanlarına geldiğinde patlayıveriyor, saklanmak canına tak etti. Ne olacaksa olsun artık... anlattı bitti. Demir’de korumaya çalışmasın artık kendini. İzzah isterken onlardan İhsan, savcı Namık çıkıyor odadan... biraz gelsin yanına, konuşacak onunla. Kısaca özetliyor olan biteni arkadaşına... Demir’in sakladığı bilgi... Aslan’ın o gece konağa gidişi... neden sakladılar olan biteni? Yalan söylendi... görgü tanığıda Demir’in ismini verdi... Her ne kadar İhsan, Demir’in böyle bir cinayetin içinde olacağına hiç ihtimal vermesede, saklanan başka şeylerde olmasi muhtemel sanki!!!... Savcının böyle olduğunu düşünmesi... normali. Demir ve Aslan’ın sorguda olduğu haberiyle emniyete gelen Defne ve Kerim’in de karışık kafası... merak ediyorlar durumu... anlatsın bakalım şu işi. Aslan rahatlamış artık... “Ben de oradaydım” diyor... cinayet gecesi konaktaydı... Haydaaa... ne demek bu şimdi... İhsan dinledi dinleyeceklerini... şimdi evdekilerden hesap sorma vakti. Soluğu alıyor Demir’in çiftliğinde. Herşeyi bilmek istiyor... anlatıldıkça da daha sinirleniyor. Polisten nasıl bilgi sakladılar... neden sakladılar... cevap istiyor hepsine İhsan. ... ... O gece Cemal Ağa ie karşı karşıya bile gelmedi Aslan... Demir çekti aldı tüfeğini elinden. Hırlaşmalarıyla mimli bir adam... üzerine gelineceği belliydi... fedakarlık yaptı, kollamaya çalıştı Demir onu... ama ayaklarına dolaştı herşey. Daha da sinirlendiriyor İhsan’ı duydukları... eline silah alıp bir eşkiya gibi nasıl ev basar... bu oğlu mu... onu öldürmek aklından geçti mi... dikiliyor Aslan’ın tepesine, bu önemli bir soru. ... ... Yaşlı adam... zarar veremezdi ona Aslan. Bir an aklından geçmiştir belki ama bu olacak iş mi. Asi söze giriyor bu arada. Aslan anlatacaktı herşeyi polise enbaşta. Ama birlikte düşündüler ve bu bilgiyi saklamaya karar verdiler... Ama kim onlar? Kim olduklarını sanıyorlar? Süheyla müdahale ediyor bu sefer... “Ben, Demir ve Asi”... ama en çokda kendisi. Çocukların hiç bir suçu yok, bu fikir tamamen ona aitti. ... ... Olayı bilip sustular, suç ortaklığı yaptılar, bilgiyi sakladılar. Aslan’ı kolladıklarını sanırken onlar, başlarına açtıkları işi nasıl farkında olmazlar. Güvenemez artık hiç birine... hele kızı Asi... görüyorki yalan söyleyebiliyormuş kendisine o bile.. Demir Asi’nin üstüne gidilişine kıyamıyor, müdahale ediyor... Süheyla, Demir’e... o baskı yaptı hepsine. Ama mesele sanılandan daha vahim... “Birinci dereceden şüphelesin” diyor İhsan Demir’e... Bir görgü tanığı elinde tüfek onu konağa girerken görmüş... yalan ifadenin üstüne... nasıl kanıtlayacak suçsuzluğunu... bunu düşünsünler de karar versinler bakalım yine birlikte. Tüfek akla geliyor bu sırada...Demir e.min..., temiz çıkacak nasılsa, o tüfek hiç ateşlenmedi gece. İhsan’ın müdahale edebileceği noktayı çoktan geçmiş durum... bırakıp gidiyor sonunda gençleri gitmesine de haklılığı ne kadar ciddi boyutta görecekler ileride... Aslan’sa bekleşiyor bahçe girişinde... bu bekleyiş bir anlayışa... oysa son söz acıyan bir bakış ve “yazıklar olsun!” babasında...demesin işte... demesin böyle Aslan’a. Kızgın babası biliyor ama bir anlasa! ... ... Saatler öncesinde aşkla birbirini bulan gözler... endişeler taşıyor artık Asi-Demir’de. Demir’in gözleri yapılan yanlıştan, Asi’nin ki her sorundan çok sevdiğini tehlikede görmekten tedirgin bakıyor birbirine. Sorumluluk duyguları... çevrelerine duyarlılıkları... hayatı algılayışlarındaki ayakları yere basışlıkları... aynı. Hata yaptılar... olması gerekeni bilmelerine rağmen, günü kurtaran bir çözüme sığındılar ama şimdi daha büyümüşüyle karşı karşıyalar. ‘Keşke’lerinde içten geçtiği o anlarda, yok ama faydası pişmanlıkların. Geç de olsa durumu kurtarmaya çalışmalılar. Demir’in evlenme teklifi hala Asi’nin üzerinde... ama huzursuzlar her ikisi de. Asi evine gitmek, Demir silahla ilgilenmek üzere ayrılırken birbirinden bir tebessülük bile yer yok sanki yüzlerinde. Demir harekete geçiyor hemen tüfeği karakola götürmek için. Aslan da garip bir direnç buna... vermeyecek tüfeği ona. Tuhaf da bir laf ediyor “sen beni korudun, şimdi sıra bende” diye... Neee?.. Tüfekle içeri girdi, suçlayacaklar Demir’i. Böyle yaparak koruyamaz ki... onları temize çıkaracak tek şey o tüfek... derhal polise teslim edilmeli. Aslan tüfeği sakladığı samanlıktan çıkarıyor ama hala sürüyor tereddütleri... “benden günah gitti”leri... sinirlendiriyor Demir’i... ne demeye çalışıyor kuzeni... söylemeye çalıştıkları ondan şüphelendiği mi? Kafası çok karışık Aslan’ın... çok yorgun... günlerdir bu işle gergin gezindi. O gece konakta ne olduğunu biliyorlar, her ikisi de bir şey yapmadı. Cemal Ağa’yı öldüren her kimse, bulmak polisin işi. Sonunda gerçekleşiyor tüfeğin polise teslimi... birkaç güne kadar alabilirler balistik neticeyi. Bu Demir’in bütün beklediği. Fatma Ana’ya düşüyor Neriman’a hatırlatma... toplanmadı babasının eşyaları daha... bir an evvel halletsinler... fakir fukaraya dağıtsınlar... ama bu işi Sarmaşık kendi başına yapamaz... konağa gidiyorlar. Babasının öldürüldüğü odaya giremiyor Neriman... sadece o değil hiç kimse giremiyor... bu vazife yeni şoför’e verilecek, aranıyor. Sarmaşık onu misafir geldiğinde kaldığı konak odasında buluyor... yine uyarılar... yine göze batmaması gerektiği konuşuluyor... şoför değil o ama Sarmaşık’la ilgisi henüz bizce bilinmiyor. O bile söz konusu odaya girmeyi önce reddediyor, sonunda pes ediyor, bütün eşyaları avluya çıkarıyor. Neriman, Gonca ve Fatma Ana... hepsini paketlere paylaştırıyor... çevre köylerin muhtarlarına dağıtılmak üzere şoför ile gönderilmesine karar veriliyor. Depar Holding’in Antakya’da inşa ettirdiği ve işleteceği otelin açılışını Defne organize ediyor...ama işler hiç umduğu gibi gitmiyor... bu ilk işi... en büyük engeli kendisi... en küçük sorunda bile paniklemesine engel olamıyor. Kerim’de yardımcı olmuyor... sanki zaten başarısız olmasını bekliyormuşçasına... her görüşünde “Açılışı tek başına yapabilecek misin?”... “Yetişecek mi ?” diye soruyor... daha çok iş var gibi görünüyor. Defne yardım da kabul etmiyor... Karısını oteldeki sorunlarıyla baş başa bırakan Kerim, Demir’i telefon ile aramış olmalı. Onu, tüfeği teslim ettiği Emniyet’in önünde bekliyor... Bu yaptığı iş mi Demir’in? Aslan’ı koruyacağım diye kendini ateşe attı... “Pes...” diyor. Her zaman güleç olan Kerim’in yüzünden düşen bin parça... canının sıkıldığı belli birşeylere. Hayatın içinde çözüm bekleyen pek çok sorunla karşılırız hep... ama bazıları sadece çözüm beklemekten öte, eğer dostumuz ile ilgiliyse... Demir’de Kerim için böyle. Bu dostluk, Asi-Demir aşkı kadar iz birakan bir şey bizlerde. Böyle bir dost bulmak yaşamda, aşkı bulmak kadar zor. Ne mutlu Demir’e. ... ... Bu muydu Kerim’in canını sıkan şey... Demir’in kendini tehlikeye atması... ama ne yapsaydı... kuzeni olur Aslan... teyzesinin de kıymetlisi... aileden yani. Bak bak bak şu Kerime... biraz alıngınlık mı gelen sözlerinde... “Bende ailedenim sözde ama....” diye başlayıp kesiyor bir yerde. Sanki Demir halleri bilmiyormuş gibi içlenmiş bu konuyu onunla paylaşmadı diye... “Yaa bırak... en son işiten ben oldum!” diye oturtuyor içerlemişliğini de konuşmalarının merkezine. Demir artık sırıtıyor Kerim’e... Kerim’se hala içindekileri dökme derdinde...”Dış kapının dış mandalıymışım onu anladım!”... çok ciddi bunları söylerken de... geçiştiremeyecek onu Demir kendine gülerek de. “Yakında böyle merhaba, merhaba...” diyecekler neredeyse birbirlerine... ne oldu da saha dışı kaldı anlamıyor, bir de el sallıyor Demir’e. Demir hala onun hassasiyetiyle dalga geçmenin peşinde... “Kalecimizsin sen oğlum... top en son sana geliyor” diyerek geçiştirmeye çalışıyor herşeyi ağzı kulaklarında gülüşlerle... Ama yemezler... söylesin bakalım, başka neler saklıyor içinde. Ya şimdi söylesin, yada sonsuza kadar susabilir öylece. Konuşacak... şimdi konuşacak Demir Kerim’le. Dayandığı arabısından ayrılıp yakınlaşıyor Kerim’e... “Asi’ye evlenme teklif ettim” diyor... Yapmacık bir ilgisizlikte bu sefer Kerim’de... “İyi... hayırlı olsun...” İlk defa birine evlenme teklif etti Demir, bunu da ilk Kerime’e söyledi... bu mu dostunun tepkisi... sevinmedi mi? Sevinecek hal mi kaldı Kerim’de... zaten bu günlerde polisiye durumlar daha bir revaçta... Zeynep meselesi yüzünden az heyecan çekilmedi bu anlamda. Ama sürdüremiyor daha fazla umursamaz tavırlarını... sormadan duramıyor az sonra... “Bunca işin ortasında nasıl olacak bu iş... yani evlilik?”... Bekleyecekler tabi... hoşlanmıyor bu cevabı veriyor olmaktan, ne var ki başka yol yok şu an. “Ama en kısa zamanda nikah masasına oturacağız” diyor Kerim’e... Kerim’i gözünün önünde olup bitti herşey... Demir nicedir aşıktı Asi’ye ama Ali’nin gelişiyle karıştı işler... onunla restleştiler... Keyifle sakallar sıvazlanıyor, bu konuya değinmeden duramıyor...”Ali’yi ekarte ettin demek”.. gerçi Ali’nin de durulmayacağının farkında... adam delirmiştir şimdi, bu sefer karşılaşacakları hangi kulvar acaba.? Demir’i rahatsız eden bir konu bu... “Asi olgun karşıladı” diyor... tabi inanmıyor... bu Demir’in Ali tanımına uymuyor. Üzerine titrediği kızı... Asi’si... hayal kırıklığına uğrattığı İhsan’ı. Çiftik işlerinin iyi yanı, illaki bulunuyor yalnız kalınıp çalışılacak bir alanı. İhsan’da arkla uğraşıyor... sorun olmasın aniden bastıracak bir yağış... şimdiden açmalı. Fiziki bu çalışma onu yorarken, düşünmesine engel değil olanları. Asi ise, babasıyla konuşmalı. Demir’lerin çiftliğinden ayrıldıktan sonra ilk işi babasını bulmaktı. Onun da elinde bir kürek... yardıma geliyor İhsan’ın yaptığı işe...konuşmaya da fırsat bulmalı bir şekilde. Her ikisi de biliyorlar ki bu nedenle orada Asi... şimdi yada sonra değiştirmeyecek gerçekleri... “Bana dargın olduğunda kendimi çok kötü hissediyorum” diye ilk hassasiyetleriyle açıveriyor babaya kendini. Birde babasını düşünsün o zaman, hayatta en güvendiği insan Asi. Mümkün mü kendini onun İhsana’ın yerine koyması... son günlerde tanıyamıyor babası artık kızını... “Demir’le olan mesele nedir... ne zamandır yakınsınız siz. Ali’den ayrılma sebebin bu mu yoksa?”... birbirini izliyor İhsan’ın soruları. Hatalı kararlarında Demir’in herhangi bir şekilde yer almasına itiraz ediyor Asi. “O baştan yalnış bir karardı baba” oluyor yanıtı... İhsan bilememişti neden bu kadar çok severken Demir’i bitirmişti Asi... ya da delikanlının o nişan kararı neydi... bu sorular hala bilinmedik ama birine de söz verdi Asi, değil mi? Asi’yle ilgili gelecek planları yaptı Ali. Bu Asi’yi rahatsız eden şeylerden biri. Evlilik sözünü yerine getiremeyeceğini söylemeye gittiği gece, kendisiyle bir çiflikte yaşamayı hayal eden Ali’nin görüntüsü... gitmiyor gözlerinin önünden onun da bir türlü. Haklı bu konuda babası. Kafasındaki ve yüreğindeki çatışmaları... yaşadığı toplumun değer yargıları...o bireysel adalet mekanızması... vicdanı... kendini uyardı... kendini yargıladı. Sadece sözünden dönmemek için, insanların ne söyleyeceğini düşündüğü için evlenseydi yanlış bir evlilik olacaktı. Ali’de, kendi de mutsuz olacaktı. Evet hata yaptı... Söz vermiş olmak... sözünden dönüyor olmak... onunda rahatlıkla yüzleştiği şeyler olmadı. Kendi de kendine yakıştıramadı ama hatası bir ‘söz’de kalmak yerine ‘yaşam’ına mı yayılsaydı. Hem babası ‘hata insanlar içindir’ deyip durmaz mı? İhsan Asi’yi hatasız gördü hep... belki bu yüzden kabullenemiyor olanları... Asi daha dikkatli olmalı. Annesine de söylemesin, daha uygun İhsan’ın açıklaması. Neriman’dan bahsedince, yakın gelecekte karşı karşıya kalacakları bir sorunla ilgili endişesini paylaşıyor babasıyla Asi... Aslan’ın yaptıklarını öğrenince onu asla affetmeyecek annesi... Aslan’ın silahla babasının kapısına dayanmasını nasıl hazmedebilir ki? İhsan’ın da tahmini benzer şeyler ne yazık ki. Neyse... yaşanacak... görülecek şimdi onu bırakıp eve gitsin, annesiyle ilgilensin biraz Asi. İhsan kızını gönderiyor... iyi de onunla ilgili ne düşünüyor? Gözleri aşağılarda bir yerlere dalıyor. Nadir dondurduğum İhsan karakteri... bu onlardan biri oluyor. Kızı bir vicdan muhasebesi yaptı... ve herkesin yüreklilikle karşılayamayacağı bir karara vardı. Bu onun gücünün denendiği bir sınavdı. İlkelerine, inançlarına tutunacağım diye doğru düşünülmeden verilmiş bir söze bağlı kalması... olamazdı. Bazen taktir sözleri geri almaya karar vermekte saklı.. her anne, her baba, her seven gibi... anlıyor İhsan kızını. Asi kendini ne zamandır bu kadar mutlu hissetmedi. Çünkü Demir geldi. Çünkü Asi’ye evlenme teklif etti. Çünkü tercih edeceği şekilde ve kadar olmasa dahi babasına hayatındaki ‘Demir’den bahsetti. Bu kasvetli gün bile güzel sanki. Eve dönen o toprak yolda bir dal parçası görüyor mutluluğunu... ne sürüklemiş getirmiş onu buraya... doğanın sürprizleri fazla hayatta... varını yoğunu orada olmaya harcadı belki...bunun için büyüdü yıllarca... neden olduğunu bilmeden koparıldı... fırlatıldı... atıldı belki yola... alabilsin Asi kendisini orada, yolculuğunda. Farkediliyor... değmiş bunca uğraşına. Eğilerek uzanıyor Asi dal parçasına, sürüklüyor kendinin peşi sıra. Rüzgarla kalkan toz umursanmıyor... varsın bulasın dünyayı ve Asi’yi toza. Demir şehirden dönüyor... sevdiği kıza evlenme teklif etti oysa ne çok şey yarım... ne çok şey söylenmemiş kaldı aralarında. Artık o Asi’nin hayatında söz verdiği biri ya... herşeyden çok yanyana olmak istiyor onunla. Kıvrıla kıvrıla gelen yolda Asi aklındaydı... Kozcuoğlu çiftliğine saptığındaysa karşısında. Arkadan gelen arabasını farkettiğinde kenara çekip bekliyor sevdiğini... biliyor musunuz o kim... Demir... Demir o...kendi... Asi’nin söz verdiği. Uzaktan uzaktan izleyegeldiği bu kız onun artık... ara ara fazla geliyor yaşadığı gerçeği. Arabasını onun yanında durdurduğunda tam ismiyle sesleniyor .”Asiye..”.diye ve şaşırtıyor sevdiğini... ona hiç böyle seslenmedi... üstelik Asi’ye bir tek dedesi Asiye derdi... demez o zamanda Demir, dedesinden hatıra kalsın ismi. O zaten Demir’in asisi. Şöyle bir dolanıyor mağrur prensesinin üzerinde gözleri... “Toz toprak içinde kalmak bir insana ancak bu kadar yakışır”... ama inanmıyor sanki ona, “Yalancı” olmakla suçluyor sevdiği. Yanına gelirse Demir ikna eder onu belki. Arabasına süzülen Asi’nin hiç bir anını kaçırmak istemiyor Demir. Dolanıyor üstünde başında yüzünde gözleri. Asi’nin yanağını buluyor anında eli... dokunma ihtiyacı vurdumduymaz bir çocuğunki gibi... asıl isteklerinden mahrum, buncacık dokunuşlar hayatta kalabilmek için gereklilik sanki. Asi’yi Asi’ye dokunurken hayal ediyor olmak nasıl bir şey bilebilir miydi... yaşıyor şimdi. Sevdiğinin başında yemenisi, gözlerinde yağmur mevsimleri... onun bu halini dünyalara değişmez ki. Söz verdiler, bekleyeceklerdi... ama zor olacak bu bekleyiş, daha ilk günden belli... Takılıyor Asi’ye... “Seni kaçırayım mı... alıp götüreyim mi şimdi?” “Tamam...”deyiveriyor Asi... ama o nereye isterse oraya gidecekler. Kim kimi kaçıracak belli değil... her taşın altından Demir çıkıyor, heryeri herkesten iyi biliyor fakat hala bazıları Asi’nin özeli... Demir şimdiden dizginleri Asi’ye vermek istemez gibi... “Nereye istersen mi... bilemiyorum.” Peki... kendi bilir... şansını kaybetti. “Tamam... tamam... şakaydı” kolundan tutup durduruyor arabadan çıkacakmış gibi yapan Asi’yi... gelsin Demir’e geri... birlikte oynuyorlar artık oyunları... Asi görebiliyor mu bu adamın nasıl yandığını. Gözlerini gözlerine kenetlediğinde içinde olup duranları... mani olunmazları... yıldızlar kayıyor onda gün ortası. “Şans benim yanımda. Ölsem de bırakmam.”... ... Yanan sadece o mu... verdiği sözlerin, bu kabül edişin ardında bekleyenler durup durup vuran dalgalar gibiler... kurubaşına değil gözlerindeki renkler... tanıyarak gelişe bedenleri dahil olmak üzereler. Merak... kendi içinde olup bitenlere kulak kabartmak... Demir’in artık saklamadığı isteyişleriyleriyle bir dünyaya kapı açmak... o dünyaya Demir’le adım atmak... dokunmakda özgür olmak... muhteşem bir şey. Uzanıyor sevdiğine... o dokunuşlar hoyratlıktan uzak, yatıştırmak istercesine... “Seni bir yere götüreceğim” diyor... Özel bir yere. Biraz rahatlasın diye. Oysa iyi Demir... hiç bu kadar iyi hissetmemişti kendini ömrü boyunca... hele böyle eli yüzünde olunca . Sadece dünden değil... binlerce yıl öncesinden gelen, muhteşem bir yerdeler... taş bloklar sanki onların gizli yerlerinden biriler. Çok da yüksek olmayan bir tanesinin üzerindeler... “Hayatı sevmek bu işte...” diyor Demir... bunu yeni öğreniyor... Asi yokken nasıl yaşamış... bilmiyor!.. Kolunu sevdiğinin omuzuna atmış, serbestçe sarkıyor. Asi’yi böyle kuytusunda... dokunuşlarında özgür bulmak yaşanan herşeye değiyor. Görülerimiz çeşit çeşit... bazıları aşkla açılıyor. Burası işte insana böyle şeyler düşündürüyor. Asi’nin onu getirdiği yerde sanki küçücük harika bir noktadan dünyaya bakılıyor.O noktaya bizleri de çekebilmiş olmaları... bunun inanılmazlığı... bu sayfalara hep yansıyor. Onlarda... “Burada bütün sorunlar anlamsız geliyor...” Bunun için mi getirdi Asi Demir’i oraya... ne kadar ehemmiyetsiz kalıyor her sorun onlar bir olduğunda. Ama hayır... sadece çok sevdiği için geldiler buraya. O sevilen yerde yapayalnız olmaya. Ayrıca çok güzel bir hikayesi de var buranın. Anlatmaya başlıyor ona. “Eski çağlarda Antakya burasıymış. Antigone halkının başkenti. Ama sonra şehir Asi Nehri’nin iki tarafına taşınmış. Buradaki insanlarda sürgün edilmiş” Burada biraz kalınca... kendini tuhaf hissediyor Asi. ... ... Demir Köprü gibi... Kuşlu Ev gibi... Antigone Kalıntıları’da asi ruha dost mekanlardan biri. Yaşanmışlıklar geride kalmaz bu dost mekanlarda, akar dururlar Asi’ye sanki. Bu hissedişlerine zemin bulamasada günün gerçeğinde engel de olamaz kendine... Nasıl ki Demir Köprü, sırdaşlığından medet uman bütün ruhların seslerini paylaşır gibidir adaşıyla... Nasıl ki Kuşlu Ev birikmiş yaşanmışlıklarını anlatır ona çocuk Demir’in ağzıyla... Antigone de farklı hissedişlere gebedir Asi için her defasında... Haksızlığa uğramış insanları düşünüp kendine sorar... “Bende birilerine haksızlık ettim mi?”diye... bu ‘haksızlık’ pare pare etmez mi bizi de... Gözlerimden geçiverir Asi’nin Demir yaşanmışlıkları... bahsettiği haksızlığın içinde... soyların haksızlığı da vardır... tıpkı Antigone. Haksızlığa uğramış bir soyun oğludur Demir... sürgünlük öyküleri okur gözlerinin içine baktığı bu adam. ‘...zamanın dipsiz derinliklerinde yitik yaşamlar... Yaşadıkları topraklardan kopmak zorunda bırakılanların..’ kitaplarını okur sevdiği adam... Asi öyle asidir ki... soyların yazgısını tersine döndürebilir gücüyle... geçmişle hesaplaşan Asi hangi derinliklerde... Demir o an ne kadarını görebilmekte... belki birparça da suçluluk içinde... ona haykırışlarını duyuyor “Haksızlık ediyorsun” diye... Uzanıyor sevdiğine... onun yeri değil miydi omuz başı, bağrı... gelsin kuytusunda olsun Asi yine. “En son ne zaman geldin?” diye soruyor alacağı cevabı neredeyse bile bile...”Seninle barıştığımız günden bir gün önce” Demir’e haksızlık ettiğini burada anladı... bitirdi bu süregelen haksızlığı kendiyle. O günlerin acılarına dönmek istemiyor Demir tekrar ama görüyor onları Asi’nin gözlerinde... oysa gülmeler taşımalı o hep... güzellikler taşımalı. Asi için sevdiği bu yer, kaynaştıran olsun... kavuşturan olsun Antigone bundan böyle. “Demek ki bizi birazda birleştiren bu antik kent. Düğünümüz burada olsun mu?” Beklemiyor Asi böyle bir teklifi...”Sahi mi?” Mutlulukla parlıyor gözleri... Demir’in arzu ettiği gibi... “Neden olmasın?” diyor ona sevdiği... o günü sabırsızlıkla bekliyor Demir... Asi gibi. Bu hayallerin onları sürüklediği yer gerçekler... herşey karmakarışık olmuşken... ne yapacaklar. Demir “Ortalığın durulmasını bekleyeceğiz” derken neden kaçırıyor ondan bakışlarını... Asi’de “Umudun var mı?” diye sorma ihtiyacı... ne kadar umusuz olduğunun kanıtı. Aniden dönüyor ona sevdiğinin başı, bakışları... “Elbette... Sadece biraz zamana ihtiyacımız var Asi”... Demir o kadar kararlı ki... sapa düşemez umutları... sevdiği de yatışmalı. Evde olacakları tahmin ediyor Asi... ama düşünmek bile istemiyor. Bu olanlar...onları da etkileyecek, biliniyor. Huzur aranışlarıyla başı yine sevdiğinin omzunu buluyor... rahatlama onun kendi saran kollarından, yüzünü sıvazlayan elinden geliyor... “Biz kavuştuk bile” diyen Demir’e sarılmak iyi geliyor... Düğün gecikse ne farkeder. Nikah bir ayrıntı... -Sen benimsin ben senin. Öyle değil mi? -Evet... sonsuza kadar. Mutluluk Asi’ye gelmeye her zaman ne kadar aceleci... yetiyor Demir’in birkaç kelimesi. Dünyada başka hiç bir şeye ihtiyacı yok... soluklanıyor, doyuyor, başarıyor... yaşıyor Demir’le Asi... savuşturulmadan yaşanan bir yaşam olacak onların ki. Sözsüz bırakıyor aşkının gözlerinde gördükleri Demir’i... “Canım!” mı kucaklıyor hepsini... Asi can... başka ne söyleyebilir ki. “ Ne olursa olsun her zaman yanında olacak Demir’in de Asi... Aşk biraz da kendine abartılı bir güven sanki... Asi’nin bu söyledikleri... Asi-Demir’de tek başınayken hissettikleri şeylerdi... bir kendini bilmez gibi “o benden başkasına aşık olamaz” dediği günlerden geldi... o kadar iyi hissettiriyor ki şimdi sevdiğinin dudaklarından dökülüşünü görmek bu sözleri... Bunları duymayı o kadar bekledi ki! Her zaman güvenecek ona değil mi? Demir’in bir başka vazgeçilmezi... at başı gidiyor aşk ile ikisi... kayıtsız şartsız güven... sevgileri kadar önemli. “Her zaman...” diyerek güvence veriyor Asi... “Söz mü?”... “Söz... Ya sen?”... birde soruyor sevdiği.... Böyle birbirlerine yakın olmaları tehlikeli... yüreğinin üzerine kaymış yanağını okşayan sevdiğinin eli. Hissediyor mu nasıl çarpıyor orada birşeyler deli deli... evlenme teklif ettiği andan beri bekletiyor dudaklarında kendini... ama daha fazla dayanamayacak gibi. Şükrettiği anlardan biri... Allahın tecellisi, önce yaşam verdi ona sonra Asi’yi... bir nefeste buldular birbirlerini... özlüyor o nefesi. Benzer mi Asi’nin de hissedişleri... bakışları dudaklarından gözlerine kayıyor bir an... yetiyor... yetiyor gördükleri... Mucizelerini soluyarak yaklaşıyor ona. Güneşin vurduğu topraklara yağan yağmur... yağ allah aşkına buralara da. Ne farkı var sevdiğinin dudaklarının teninin geri kalanından... neden ölecekmiş gibi hissediyor bu temastan. “Yardım” dilemişti ondan ne istediğini tam olarak kendi de bilmeden... öteye gitmek istiyor artık asılı kaldığı o ızdırap ile zevk arasındaki noktadan. Sıcacık çıkıp geldi yine dudaklarına nefesleri... o delice çarpan yüreklerinin yanıbaşından. Direniyor Demir hala.... yavaş gelsin Asi ona... ama kalamıyor artık daha fazla... Hadleri aşan öpücük oluyor bu defa... inançlarını buluduruyor ruhunu bütünleyeninin dudaklarında. Ona ‘evet’ deyip duruyor dünden beri... Demir’le her göz göze gelişi ... biraz biraz bitiriyor Asi’yi. Demir... o ‘evet’in gerçek kişisi... neden hala onu öpmedi... sözler daha önemli mi sanki... ama farkediyor artık ondaki gelişi... elinin altında atan yüreği... çıkmak istiyor... tıpkı onun ki gibi. Dudaklarına kayan bakışlarını takip ediyor... ama görebiliyorda yüzünde artık sönen gülümsemeyi. Aklı... fikri... istekleri... ‘bana hazır mısın ‘ diye ona dönenen Demir’in gözleri... öpmek için izin ister gibi. Deli... deli seni... ‘Hadi Demir’ deyip duruyorum benden yardım istediğin o günden beri. Al bu gerçeği... al bu doğruyu... al bu soluksuzluğu ilk günümüz gibi... Karşı durmaya çalışsak da boşa çıkarttı ‘gerçeğimiz’ bütün direnişleri. O gerçek... zamanı yendi... sürgünleri yendi... haksızlıkları yendi. Ben... bekliyorum seni. Düşünemez kıl artık beni. Kuvvetsiz bir uzanışta... evrenin enerjisi... başalıyor dudaklarından dünyaya sanki... yaşama sahip çıkıyor... tutunuyor birbirine o kuvvetsizlikte... bırakamaz gibi. Tane tane kavuşmalara tane tane ayrışmalar geliyor dudaklarından... ama uzaklaşamazlar ki. Alınları durak hep kendine gelişlere... yetmiyor ama şu an hiç bir şey bu öpüşü bitirmeye... Hayalleri... bedenleri... onlara başkaldırır halde. Fantazilerin ötesinde birşeyler yaşanıyor Antigone’de. Arzular oldular birbirlerini daha çok... geri duşurlar nafile. Bir ömürlük bekleyiş, yitiriliyor bir öpüşte... Yarın... evlerine gitsinler... hayaller kursunlar birlikte... Defne’nin işi zor görünüyor. Ustalar’ın şikayetleri hiç bitmiyor. O başlarında olsun olmasın ne bir şey değişiyor... ne de sakarlıkları bitiyor. Açılış gününe yetişme çabaları onu iyice geriyor... peşpeşe gelen terslikler çalışanlarıda onuda çok yoruyor. Bu günden fayda gelmeyecek belli olunca işi paydos ediyor. Kerim’e yansıtmak istemediği sorunlar bunlar... zaten onu anlamıyor... annesini arıyor, ailesinin sorgusuz sualsiz yanında oluşunu arıyor...onlarla olmak istiyor. Kozcuoğlu çiftliğinde... herkes akşam yemeğinde... yemeğin gündemi Cemal Ağa’nın toplanan giysileri...ve ertesi gün yapılacak kabristan ziyareti. Aile masaya yerleşmiş çoktan ama damatlar ayakta... her ikiside biliyoruz ki itirazlarda. Ziya’nın yalnız bırakmak istemediği bir annesi var Antepte... Kerim’lerin de bir evi şehirde... ama buradalar yine bu akşamda. Defne çok yorgun... biraz anlayışlı olsa kocası, biraz şamartsa ailesi gibi... Himmm “Yorulduğun belli!” diyor Kerim... İşçileri erkenden salıvermek mi yordu bu kadar Defne’yi... Herkes neredeyse masanın çevresinde, Neriman Aslan’ı soruyor öylesine... ama bilen gözler dönüyor, bir tuhaf bakıyorlar anneye... çok arayacaklar bu günleri yakın bir gelecekte. Fatma Ana’dan geliyor bilgi Neriman’a.. Aslan, Süheyla’larda... .”Bizde de börek.... onlarda da” nereden biliyorsa. Onunkine değilde İstanbul işine tamah ediyor ya oğlu ona yonıyor bu ana. Demir’lerin çiftliğinde bahçede yeniyor yemek... nazar değmesin Demir’in neşesi pek yerinde... nasıl olmasın Asi artık hayatında. Söylemiyor tabi böyle... sığınıyor yaptıkları otelin bitişine. Açılış yapılacak bir kaç gün içinde. Üstelik Melek’de dönüyor, üstüne titrenecek gelince. Uydukent arazileri bahis oluyor bir yerde... Arsalardan birine talip çıkmış... bilgi veriyor Aslan Demir’e... Amannn... Aslan sakın... bu işleri halletmeyi Leyla’ya bıraksın. Aslan bozuluyor... ne dese karşı duruluyor... “Sende bir sorun olabilir mi acaba?”diye Leyla soruyor. Biraz düşünsün bakalım. Ama düşünmek Aslan’a göre değil... hemen savunmaya geçiyor... hem o Leyla ile değil, Demir’le konuşuyor. Leyla’yı aileden uzaklaştıracak bir konuşmaya mekanmış meğer bu yemek... belli oluyor. Susmuyor... konuşuyor. Aslan herkese zarar veriyor. Cemal Ağa’nın başına gelenlerden şu kadarcık sorumluluk hissetmiyor. Demir araya girmeye çalışıyor... Uydukent dosyasının kapandığını söylüyor. Leyla uğraştı bu projenin her parçasıyla... nasıl kapanabilir onun gözünde böyle... Anlaşmalar ne olacak, dünya kadar zarar ettiler... söylemeden geçemiyor. Demir’de herşeyin farkında... ama kuzen Aslan ona... Kerim’e söylediği gibi, teyzesinin de kıymetlisi... bu zararı sineye çekmekten başka yapabileceği bir şey yok şu anda. “Aslan daha dikkatli olacak bundan sonra” diyor Leyla’ya... Pek mutlu Aslan Demir’in ona arka çıkışına. Kolayına geliyor saklanmak onu koruyanların ardına... ‘ne zarar veriyorum çevreme’ diye sormaktansa... Yüzünde kocaman bir sırıtış oturuyor Leyla’nın karşısında. Yetmez bu açıklama... yetmez bu gerekçeler, işine düşkün Leyla gibi bir kadına. Çalışamaz Aslan’la bundan sonra. “O varsa ben yokum artık” der demez... Süheyla müdahale ediyor konuşmaya... “O hep olacak Leyla....” Aslan onun oğlu... O şirkette Süheyla’nın şirketi. Oğlunu pazarlık konusu yapmak kimsenin haddi değil... Leyla orada işini bitiriyor... Kalkıp masadan içeri giriyor. Aslan gerim gerim geriliyor... bir kez daha hiç birşey yapmadan kazandı ya... buna bayılıyor. Yerinden etti bu kadını... bu süslü hanımı... daha ne diyelim. Bir gün... Süheyla’da Antigone’ye gitsin dilerim. Analık kayırışlarıyla sadece Leyla’ya değil, Aslan’a da haksızlık ettiğini anlamasını isterdim. Kayırışları onu daha büyük hatalara sevk edecek... bunu nasıl görmez... nasıl bilmez... merak ederim. Gece... yemek sonrası... Eski odasında gün içinde ortaya çıkan bilgiyi değerlendiriyor kardeşi ile Defne... “Keşke baştan doğru ifade verseydi Demir”... İkiside yapmadılarsa, niye sakladılar ki... anlamıyor. Çok saçma değil mi? Saçma değil ama hataydı... “Hepimizin hatası” diyor Asi... Asi ve Süheyla’da biliyordu herşeyi. Demir gibi aklı başında birinin bunu yapmayı nasıl kabullettiğini de anlamıyor ablası. O sadece Aslan’ı kolladı. Bu herkesin yapabileceği bir şey de değil. Onun bu yönünü gördükçe... ... daha mı çok etkileniyor... daha mı çok seviyor... ne olanı? Yardımsever tarafı, herkesin ona yaslanışı... ondan el isteyip de tutunamayan, yardım isteyipte alamayan var mı? Kendi ailesi, onun ailesi, hatta yabancılara bile o güvence... Ablası takılıyor kardeşine...”Sen ondan başka birşey görüyor musun bakalım?” diye... Gonca geliyor bu sırada yanlarına... içerde çok sıkıldı, bebeğinin ağzıyla izin istiyor gelmek için odaya. Üç kız oldular şimdi yatakta... birşey kaçırmadı ya Gonca!.. Asıl önemli haberi söylememişti zaten Asi daha... Yüzlerde bekleyiş... dinleniyor Asi... “Demir bana evlenme teklif etti”... çığlık çığlığa bir anda hepsi... Ne yaptı peki... kabul etti mi... bu da soru mu şimdi!... Korkuyla odadan içeri dalıyor anneleri... “Ay kızlar ne oldu?” Birşey yok... Defne küçük bir böcek görüp bastı çığılığı... Gonca’da birşey var sanıp, bas bas bağırmaz mı... Ne olacak börtü böcekten, Defne ayda büyüdü sanki? Yataküstü uydurulanlarla bastırılıyor çığlıkların heyecanı. Anneleri çıkar çıkmaz sorular geliyor Asi’ye... neden söylemedi kimselere... ne dedi Demir... nasıl teklif etti,.. ne zaman... nerede... Ne çok sorulacak şey varmış meğer Asi’ye... biraz hazırlıyor kendini vereceği bilgilere...saçlar geriye atılıyor... şöyle bir nereden başlanacak hesaplanıyor... ‘şimdi’ diye başlanıyor. “Önce bana o kartları yolladı... her birine başka başka kelimeler yazmış... işte birleştirince... son kartı da ekleyince... evlenme teklifi çıktı” Çok romantık buluyor herşeyi Gonca... Gelinliğininde hazır olduğun söylüyor Asi ardına... “Paris’den almış... daha deneyemedim bile. Düşünsenize... Demir beni onun içinde hayal etti!”... çok...çok merak ediyor nasıl duracak gelinliği onun üzerinde... o oda gülücüklere boğuluyor gece. Demir’in müdahale etmesi gereken bir haksızlık var bu gece... Bahçedeki kütüğe oturmuş olan Leyla’nın yanına geliyor... düşüncelerinin neler olduğunu çok iyi biliyor. Teyzesiyle çok daha ileri saflarda verdi ‘Aslan’ kavgasını geçmişte. Süheyla Aslan’a karşı bıraz hassas, bunu hatırlatarak başlıyor Leyla’ya. Bilmez mi Leyla... Aslan deyince akan sular duruluyor oralarda... ama bu lafı hak etmedi o da. Tamam, Aslan onun oğlu... tabiki destek olacak ama diyemesede Demir biliyor... ‘bu kadarı fazla’... Her biri kendi hayatlarıyla ilgilenirken o hep işin başındaydı. O site için çok emek verdi Leyla. Emeğine... aklına sağlık... herşeyin farkında zaten Demir’de. Uyduken’de başarılan ne varsa... Leyla’nındı...ama herşey çöpe gitti Aslan yüzünden bir anda. Uydukentte bütün sorumluluğu aldı, bundan sonrada eli kolu olmaya devam edecek şirketin... Sanmıyor... gitmek istiyor kardeş saydığı bu kız oysa... Demir’i üzer bu gidiş, Teyzesinin üzüleceği ise koca bir yalan, biliyor Leyla bunu da. Gerçekçi bu konuda. Bir vakitler ‘Benim dört çocuğum var” diyen Süheyla geçmişte kaldı Aslan’ın ortaya çıkışıyla. Demir aile içinde olur böyle şeyler desede... olmaz idealleri olan bir kadın için... katlanmak zorunda da değil Leyla... Demir’in onu bütün kalmaya ikna etme çabalarına, olur veremiyor içi asla. Başka dertli olanlarda var akşamda... İki damat... Kerim ve Ziya. Konuşuyorlar terasta. Kayınvalide bariyerini aşmak zor... takılıp kaldılar burada ama hep Neriman’ın istediği olacak değil ya. İhsan katılıyor yanlarına... destek çıkıyor onlara... artık bir aile oldular... hep onların yanında kalsınlar arzularlar ama hayat onların hayatı... istedikleri gibi yaşamalılar. Kendi düşüncesini paylaşıyor damatlarıyla... Kabristan ziyaretine gidiliyor ailecek ertesi gün. O kadar çok bilinmez varki Cemal Ağa’nın ölümüyle ilgi... kanı yerde kaldı Cemal Ağa’nın, huzur bulmadı ruhu... acısı hala devam ediyor Neriman’da. Asi’den duymayı beklemediğimiz bir açıklama geliyor ablasına... “Sarmaşık’dan hiç hoşlanmıyorum” deyiveriyor Defne’ye... birşeyler karıştırıyormuş gibi geliyor nasıl oluyorsa. Saf biri, Defne’ce.... birşeyler karıştırabilir mi gerçekte?.. Saf mı?... Cemal Ağa’yı bile istediği yere getirmiş bir kadın o... üzüldüğünü bile sanmıyor onun Asi nedense. Demir’lerin çiftliğinde ise olağanüstü bir şey yok bu sabah... rutin işler yoğun. Süheyla altında pantalon, boynuna asılı yemenisi, tarlalara çalışmaya gidiyor acele acele. Çok hoşuna gidiyor teyzesinin bu halleri Demir’inde. Ama konuşmak istiyor, alıkoyacak bu sabah onu biraz kendine... Oturuyorlar kanepeye teyze yeğen diz dize. Geleceği için önemli bir karar verdi Demir. Ciddi bir karar gibi görünüyor teyzeye de. “Hemde çok ciddi. Asi’ye evlenme teklif ettim. O da kabul etti. Yani biz evleneceğiz.”.diyor Demir teyzesine. Süheyla sevinemiyor bile. Olaylar bu durumdayken.... gerek kalmıyor Kerim’in sorunusu tekrar etmeye.. Cevap da aynı zaten... Tabi ki bekleyeceğiz, diye. Yine de bu evlilik hoş karşılanmayacak... Kozcuoğlu ailesi ne diyecek... çok açık ki herkes bu habere Gonca ve Defne’nin tepkisini vermeyecek. Bilsin istedi teyzesi sadece, endişelenmesine de gerek yok başkaca... Asi-Demir zaten acele etmiyor... yada etmiyor gibi görünüyor. Süheyla, Neriman’nın olanları duyunca öfkeden deliye dönceğini söylüyor. Buna hazırlıklı mı Demir? Dengeler değişecek gibi görünüyor. Herşeye hazır, Asi yanında olduğu müddetçe bütün dünyaya göğüs gerebilir. Asi’sizliğin Demir’deki etkisini bilir... yaşama küstürür... oysa şimdi... bunca mustakbel soruna tek bir serzenişte bile bulunmuyor Demir. İhsan’da bilmiyor bu kararlarını henüz... fakat en kısa zamanda görüşüp söyleyecek Demir. Asi sözleşti sevdiğiyle... buluşacaklar Kuşlu Ev’de... hayaller kuracakar birlikte... ama ondan önce dillenmemiş bir buluşması var gelinliğiyle... deneyemedi henüz...nasıl duracak üzerinde. Erkenden varıyor şehirdeki eve... anahtarı alıyor numaralığın altından, giriyor evlerine. Gelinlik kırışmasın diye asılmış lambiri duvara askı ile... uzanıp alıyor... yayıyor yatağın üzerine. Çalan telefon bölüyor bu özel anları... arayan Ali... Ali’nin de kulağına gitti olan bitenler... hemen bir adam görevlendirdi... talimatlar verildi. Demir’i suçlayan kimmiş... ifadesi neymiş... herşeyi öğrensinler istedi. Adamı bilgi getirmiş getirebildiğince... ama kimselerin ağzını bıçak açmıyormuş bu konuyla ilgili... çok sınırlı edinebildikleri. O adam Demir beyin koruduğu kızın nişanlısıymış... Demir’e silahla tehtiten tutuklanmış... ne ifade verdiğini ise öğrenemedi.Hiç bir işine yaramıyor Ali’nin bu bilgi... Kefaletini ödesinler, çıkarken yanında beklesinler... getirsinler karşısına şu herifi. Bu arada diyecekleri var... telefonla arıyor Asi’yi... Demir kapıyı çalmak zorunda kalıyor... anahtarı yerinde bulamıyor. Asi içeride olmalı... onu bekliyor. Hayallerin içinde hayaller mi yaşayacaklar yani şimdi... dile kolay... az mı hayal etti Asi’ye gelinen bir evi... hayali şimdinin gerçeği... ruhu karman çorman giriyor ‘merhaba’ diye onu karşılayan sevdiğinin açtığı kapıdan içeri. Bir yedek anahtardan bahsediyor... alsın hemen onu Asi. Asi’ninse başka derdi. Ali aradı... onunla son bir taplantı yapmalı. Okunaksız bir yazı gibi... sönük bir baş hareketinden geliyor Asi’ye Demir’in onayı. O verilmiş sözleri olan bir iş kadınıydı. Yok sayamaz bunları. Ali’ye gitmek zorunda kalan Asi, aslında ortak geçmişlerinin getirdiği bir şey değil mi? Kaçıyor bütün keyfi ama sorunlarını çözümleyene kadar, herşeye katlanmalı... Defne, sorunlar yaşamaya devam ediyor organizasyon işinde. Yapılan harcamaların ucu bucağı kaçmış gibi görünüyor kendisine bile. Ama elinde yüksek meblağlı faturalarla gelen Kerim’e... hiç birşey belli edemez da. Açıklama isteyen eşine, “Şu anda olmaz, meşgulum” diyerek zaman kazanmaya çalışıyor. Ona kızmak için bu işin sonuna kadar beklemeli hemde. Sonucu görmeden yolunu kesmesi ise çok ayıp, çekinmiyor söylemekten bunuda Kerim’e. Kerim’se anlamıyor bir türlü karısını... neden bu kadar zor yardım kabul etme. Çünkü o buraya yardım etmeye değil, beceriksiz olduğunu düşündüğün Dafne’nin arkasını toparlamaya geliyor. Arada çok büyük fark var. O yardımı reddedişin ardında bu var işte. Güvenmiyor Kerim Defne’ye. Demir bırakıyor arabasıyla Asi’yi Ali’nin şirketine. Asi’nin onayladığı bir projenin yetkilileri toplantı için gelmişler bile. Asi’yle yola çıktıkları ve onunla devam etmek istediklerini bildirmişler Ali’ye... projeyi yarım bırakacaksa, muhatap onu aldıkları için... işi iptal etmek zorunda kalacak Asi. Durumunu kendi açıklamak ister mi? Evet... malesef önemli bir mazereti var... işi bırakmak zorunda... onlara karşı mahçup ama projenin de devamını getirmesi imkansız. Toplantı sonlanıyor başlamadan daha. Uzun zamandır yoktu Demir şirkette... üzerinden geçiyor herşeyin. Kerim uğruyor yanına... merak ediyor balistik rapor çıktı mı... rahatlayacaklar öyle olduysa. Defne geliyor bu arada. Demir çağırmış, davetli listesini istemiş, o da getirmiş. Hayret ediyor Kerim buna... Demir isteyince cevap veriyor demek Defne... Kendi sorunca düz fırçayı yiyor da!.. Demir şaşırıyor karı-koca arasında olanlara ama mana veremiyor. Hem zaten vakit yok, elindeki listeye çarçabuk göz atıyor... Çok iyi... onun hatırlamadıklarının bile listeye girdiklerini görüyor. Son olarak yeni gelen savcı ekleniyor. Program hakkında da bilgi alıyor... malum cenazeleri var, çok da gösterişli bir şey olmamalı aynı zamanda. Defne’nin gidişiyle Kerim öfleyip pöflemeye başlıyor. Demir sormadan duramıyor, “Ne oluyor Kerim, aranız bozuk mu?” Tatsız tussuz oldu her şey Kerim ile Defne’nin arasında... bir tül perdesinin arkadından birbirlerine bakıyor gibiler... hepsi o kadar... Demir arabasını gönderip aldırıyor Asi’yi toplantıdan... tekrar eve dönmüyorlar... bir kır lokantısında öğlen yemeklerini paylaşıyorlar. Çok acıktı Asi... gergin bir sabah geçirdi Ali’nin şirketinde de. Demir’in suratı ise hala asık sabahki Ali işine. Farkedilmeyecek gibi değil keyifsizliği... eskiden olsa saklanırdı demir donukluğun gerisine. Hoşuna gitmiyor da değil hani Asi’nin, onu görmek böyle. Ali’ye gidişini izleyebilir miydi güler yüzle. Ama açık edemez... ne olacak Demir işte! Bir şey mi soracak yoksa Asi’ye... sabahla ilgili belkide?.. Yoo... yok öyle bir şey... Merak etmiyor ama söyleyesin Asi yine de...İşi Ali’ye devretti ve eşyalarını aldı. Bir dizi tebessüm yayılmaya başlıyor Demir’in yüz ifadesinde küçükten büyüğe... hiç bir işi kalmasın diliyordu o adamın Asi’yle... Kesip atmış onunla bütün bağlarını Asi. Problemleri teker teker çözmeye niyetlendi... sanki bu oluyor gibi. Kendi yalan ifade yüzünden sorun yaşayacak ama herşeyden başka bir mecrada seyrediyordu Demir için Ali problemi. Yemeğe başlıyorlar sonunda ama düşünceli Asi. Babası aklındaki... Ali ile ilgili kararına sert çıktı. Demir tahmin edebiliyor İhsan’ın tavrını. Asi’den gözlerini kaçırırken hatırlıyor, Asi Ali’ye yakınlaşırken kendi yaşadıklarını. Kendi sert çıkışlarını. ‘Ali’ baştan beri yanlıştı... Yanlış karar Bağdat’tan döndü... bunun için mi kızdı Asi’ye babası. Asi daha önemli bir sorundan bahsediyor şimdi... annesi Aslan’ı öğrenecek, Demir’in ona yardım ettiğini de... bu Neriman’a nasıl izzah edilecek. Demir’de teyzesiyle konuşuşunu aktarıyor Asi’ye... o da endişelendi bu karmaşada nasıl olacak diye. Zamanla hepsinin üstesinden gelecekler birlikte. Sıkmasa sevdiği canını keşke. Gücünü kaybettiğini hissettiği, hayatında hiç birşeyin doğru gitmediği, Asi’siz dönemleri... onu kaybettiğini düşündüğü anları aklına gelince... şu günü hiç kalıyor Demir’e.. Sevdiğinin gözlerindeki endişeleri bile seviyor bugün. Çünkü Asi-Demir birlikte taşınıyor o endişelerin içinde. Ama dağıtmalı o kaygılı bakışları... “Bak...” diyor... “...iyi tarafından düşünürsek, biz artık hiç kavga etmiyoruz”... Güldürüyor sözleri Asi’yi gerçekten de. Elleri buluşuyor masanın üzerinde...kavgalı günlerinde... ona güvenini yitirdiği, kuşkularına fırsat verdiği dönemlerde... öyle çaresizdi ki o yokken. Birlikteler şimdi... nasıl güçlü kılıyor bu Asi-Demir’i... önemli ama çaresiz değil sorunları. Herşeyin üstesinden geleceklerini söyleyen Demir’in biliyor ki sadece sözde kalmıyor dedikleri. Ama önce yemeğini yemeli. Takılmadan da duramıyor ona sevdiği... birşeyler alsın tabağına, şimdi herşeyi siler süpür Asi. O masadayken Demir hep aç kalıyor muş... bu doğrumu? Şöyle bir düşünüyorum yasaklı puf böreklerini... beşer beşer konulan sarmaları... elleriyle yaptığı buğulama balığı.Demir’in kastettiği Ali ile yenilen yemekler olsaydı... o zaman haklıydı. Onlar gerçekten aç kalkılacak masalardı. Yemeklerini bitiriyorlar... artık gitmesi lazım Asi’nin. Bu kadar gördü ya Demir onu... idare eder. Bir süre böyle gizli buluşacaklar... ne başka çare var ne de Demir’in bundan şikayeti. Buluştuklarını, Demir’i sevdiğini, hepsini babasından gizlemek zorunda oysa Asi... keşke olmayaydı. Hep böyle yanyana durmak isterken, Asi’nin hayatında Demir şu an gizli saklı. Böyle konuşması üzüyor Demir’i. Asi’yi göndermek onun için de çok zor, bilmiyor mu? Asi’nin yüreğindeyse kaybetmelerin korkusu. Tanıyor bunu. Her seferinde bir daha göremeyeceğim diye korkuyor. Sanki her buluşma son görüşmeleri olacak gibi geliyor. Demir dinliyor Asi’yi... biliyor hissettiklerini... durulmaz bu korkular onun da reddettiği iç sesleri. Susturmuyor bu nedenle Asi’yi... paylaşsın... açılarak rahatlasın kendine sevdiği. Gözlerini açtığında ilk Demir’i görmek istiyor Asi. Bilmeden sevdiğinin hayallerinden çıkıveriyor... Bir anda, düşlenenler herşeyden önemli olmayı başarıyor. Demir, uyurken Asi’yi doyasıya seyretmek istiyor. Bunu yapabilirler mi? Bir gece bile olsa!... Keşke... Belki Defne !!!.. Aşk... gücü... sorun oluyor kontrolü. ‘o gece’nin hoş karşılanmayacağı bilinse bile karşı konamıyor istenmesine bir türlü. İhsan ile Süheyla’yı durum değerlendirmesi yaparken görüyoruz bu arada. İhsan’da farkında Süheyla’nın Aslan zaafını... biraz frenlesin kendini... her istediğini yapmasın... bu kadar anlayışlı olmasın... bu iyilik değil Aslan’a. Süheyla’nın sığındığıysa Aslan’ın farklı bir ortamda büyümüş olması,bundan kaynaklanıyor oğlunun öfkesi. Şikayet ediyor... kimse ona güvenmiyor. Yaptığı halta bakılırsa güven duyulmaması da doğal. Bir anne olarak bunu kabul etmek güç geliyor, sanıyorum yanlı olması da ona doğal. O Aslan’ın annesi... nasıl arkasında durmaz. Eski ne kadar hatırlı... Cevriye dönemlerinde Aslan’a kendi nasıl davrandı... hatırlamalı. İhsan ile konuşmaları devam ediyor. Tüfek meselesi netleşmedi, bu bekleniyor. Neriman’a da birşey söylemedi daha... duyduğundaysa işler çığırından çıkacak gibi görünüyor. Süheyla konuştu çocuklların ikisiyle de... hiç suçları yok. Onlar kim, adam öldürmek kim, bu mümkün mü... İhsan’ı ikna etmeye çalışıyor. İhsan’ın Demir’den yana şüphesi yok ama Aslan... Süheyla inanamıyor duyduklarına... bunu nasıl söyler... oğlundan bahsediyor İhsan... Asi soluğu Otel’de alıyor... Defne’nin açılışa yetişmeye çalıştığını biliyor... ortalık biraz düzelmiş, resepsiyon alanının mobilyaları bile gelmiş... harıl harıl son hazırlıklar yürütülüyor. Heyecanla yaklaşıyor ablasına... yardımı gerekiyor, konuşması lazım onunla. Kolundan tutup çekiştiriyor Defne’nin düzünlemeye çalıştığı koltuğa... söyleyiveriyor bir çırpıda “Ben... bir gece Demir’in evinde kalmak istiyorum. Sadece birlikte uyumak için...” Şaşırtıyor bu istek kesinlikle Defne’yi... Asi cesurdur, gözünü budaktan sakınmaz, hiç bir şeyden korkmaz, biliyor hepsini... ama başka bir şey bu... evlenmeden birlikte kalmaları doğru değil ki. O Asi’nin ablası... böyle bir konuda ona yardım etmez... edemez ki... Hem annesi duyarsa öldürür her ikisini. Demir, Asi’yi huzursuz eden bir soruna yöneliyor... bu konu aslında Asi’yi olduğu kadar kendisini de rahatsız ediyor. Asi ile kaçamak bir ilişki içinde asla olmak istemiyor. Hayatları için önemli bir karar verdiler, bunu Aile büyüklerinin bilmesi gerekiyor. Teyzesiyle konuştu... Şartlar daha açık olmalarına imkan vermiyor olsa bile şu anda... gecikmeden İhsan’a açılmalı bu konu. Tarlada buluyor İhsan’ı... vakti varsa konuşabilirler mi?... İhsan telaşeleniyor, ‘hayırdır’la karşılıyor onu. İlk aklına gelen silah konusu...bir gelişme var mı? Balistik raporun henüz çıkmadığını söylüyor Demir. Çıkınca görecek zaten, o tüfek temiz. Ama kızıyla evlenmek için izin istemeye geldiği adam... İhsan... bu konuda en ufak bir şüphe taşıyorsa... ona inanmıyorsa... herşeyden çok üzer Demir’i bu. İhsan’ın aklı fikri silah meselesinde... çocukların bulaştığı bu tehlikeli işte onların üzerindeki şüphelerin bir an evvel bertaraf edilmesinde. Savcıya bile... Süheyla’ya bile Demir’e olan güvenini açıklamaktan çekinmedi... Demir nereden bilsin oğlundan şüphe eder de ondan etmez diye... alınganlık gösteriyor gibi kendisine. “Hayır... seninle ilgili hiç şüphem yok. Aslan beni endişelendiriyor Demir. Nedense böyle bir korku içindeyim.”... o babaca el buluyor Demir’in kolunu yine... çok konuşmaya da gerek yok aslında, onu anladığını biliyor Demir’in de. Şehre giden Ökkeş’in araya girmesiyle bölünüyor bir ara konuşma ama başbaşa kalıyorlar yeniden... şimdi onu dinliyor İhsan... “Konu Asi...” ... “Asi!”... Yol boyu düşünüp durdu Demir konuya nasıl gireceğini... ama surpriz olmamalı bu baba için kızını sevdiği... Asi’yle aralarında olup biteni uzaktan uzaktan hep izledi. Bozuştuklarında elinden geldiğince onların yanlarında olduğunu hissettirdi.”Yani... ona olan duygularımı belki tahmin ediyorsunuz.” diyor gözlerinin içine bakarak. İhsan kaçırıyor gözlerini... “Farkındayım... Ancak bunları konuşmak için hiç iyi bir zaman değil” Biliyor Demir... biliyor ama o çok bekledi.Asi’yle evlenmek istiyor... İhsan’ın iznini istiyor... Bu an İhsan içinde kolay değil... Asi’nin hayatında bir erkeğin varlığını kabul etmek anlamına geliyor... bununla yüzleşmek güç...zamansız bir konuşma oluşu işlerini zorlaştırıyor... Demir’de bunun farkında... “Tabi şimdi değil... şimdi olamayacağını biliyorum” diyerek İhsan’ı rahatlatmaya çalışıyor. “Asi’ye sordun mu?”.. İhsan bilmek istiyor... Evet... sordu Demir... ama cevabını aldığını... o ‘evet’i İhsan’a söyleyemiyor. Asi’nin... İhsan’ın en iyi iletişim kurduğu kızının ondan habersiz evlenme teklifini kabul ettiğini bir türlü telaffuz edemiyor. İhsan için alınganlıklar zamanı şimdi de... “Anladım... o zaman benim iznime ihtiyacın yok.”... Demir herşeyi böyle bırakamaz... Asi adına en iyiyi yapmaya çalışıyor... İhsan, onu tanımıyor mu... soruyor. Onun izni olmadan bu evlilik nasıl gerçekleşir. Asi o kadar huzursuz, o kadar üzgün ki... bu meseleyi konuşacağı tek kişi babasıydı ama son zamanlarda olanlar!... Hiç kendini boşuna yormasın Demir... İhsan bunların da farkında... kızının mutlululuğunu nasıl istemez... o bir baba. Demir ve Asi birbirlerinden uzaklaştıklarında en yakın tanığı acılarına. Ama yine de tekrarlıyor... “şimdi sırası değil...” Demir sadece ondan saklamak istemedi. Asi söyleyemeyeceğine göre, bu iş Demir’e düştü. Bu konuşmanın olacağından da haberi yoktu. ... ...Çok şey yaşadılar... acılar, haksızlıklar, dayanışmalar... Demir’i tanıyor artık İhsan. Öğrendi yaşanmışlıklarıyla birlikte. Ona hep güvendi... bu güvenini boşa çıkarmayacağını da biliyor. ... ... Demir, teşekkür ediyor... İhsan’ın söyledikleri ona yetiyor. Demir’e organizasyon hakkında bilgi veren Defne... Leyla’ya da işin mali portresi üzerinde açıklama yapıyor... Faturalar... abartılı gelen harcamalar üzerinden tek tek geçiliyor. Defne bu görüşmeden evvel farkettiği sorunlu kalemleri pratik ve yaratıcı çözümlerle dengeleyen önerilerini getiriyor. Bütçesinde Leyla’nın da onayını alıyor.. Konuşmanın sonuna yetişen Kerim ise daha ağzını açmadan o ‘düz fırçalanma’ ya maruz kalıyor. Ona tam ‘eline sağlık’ diyecekti aslında ama karısı lafı ağzına tıkıyor... Kerim’in Defne ile ilgili hiç bir konuda tatmin olmadığını biliyor. O hep daha fazlasını bekliyor... Kerim karısının çok üstüne geldiğini biliyor... Defne’nin haklı olduğunu görmek de onu rahatsız ediyor. Tam özür dilerken ondan Demir odaya giriyor... Defne özrünü kabul etti mi etmedi mi anlaşılmıyor... Defne heyecanlı heyecanlı “Demir... akşam bize geliyorsun”... diyor daha ne olduğu anlayamamış Demir’e... o ve Asi... birlikte... Defnelerde akşam yemeğinde. Asi konuştu mu acaba Defne’yle Bu arada, Savcı’nın Cemal Ağa dosyasında çok kapsamlı bir inceleme, soruşturma sürüyor... Konuyla yakından uzaktan bağlantılı olan herkes ince ince araştırılıyor. Cemal Ağa’nın Sarmaşık’ı görmeye gittiği gecelerden çekilmiş resimler, Demir’in serbest bölge yatırımlarıyla ilgili haberler... Galip’in ifadesi... ve daha neler neler... hepsi masasının üzerine yayılmış haldeler. Namık Bey, Galip ‘in ifadesini tekrar almak istiyor ama kimliği bilinmeyen biri kefaleti yatırmış ve salıverilmiş Galip çoktan. ... ... Nasıl oldu bu iş anlamadı Galip’de... bir günde serbest kaldı. Bir hızır yetişmiş... kefaletini ödemiş... Demir Bey’imiz yola mı gelmiş? Ama yanılıyor Galip... ne Demir’dir... ne hızır... Onu serbest bıraktıran ‘hile ile suyu bile düğümleyebilen’dir. (mesnevi-i şerif) ... Bu serbest oluşun bedelini bir hilekara, Demir hakkında savcıya anlattıklarını söyleyerek ödeyen Galip’dir. Neriman kanağa gitmiş yine bu gün... iş çıkmış... o da Sarmaşık’ı yalnız bırakmamış. Yorgun argın dönüyor eve... masa başında toplanıyor ev ahalisi... Asi ise oturmuyor...ablasında yiyecek akşam yemeğini. İhsan’ın gözleri dalıyor bir ara Asi anlatırken bunu onlara. Bu gün Demir’le yaptıkları görüşme geliyor aklına... düşünmeden edemiyor Demir’de olacak mı bu akşam orada?.. Ama ablası yanında. Neriman’da alınıyor bir parça... Asi’yi çağırmış Defne... neden çağırmadı onları da... Gonca veriyor cevabı...”Aman anne... onların yemek dedikleri şey film izleyip koltukta birşeyler atıştırmak”...Öpüp annesini hazırlanmak üzere gidiyor odasına Asi... Neriman ne zamandır onlarla ilgilenemedi. Oturup konuşacak zaman bile yok ki. Gidip bir baksın Asi’ye... takip ediyor kızını... odada hazırlık yaparken buluyor. İlişip yatağın üzerine... eliyle patpatlıyor örtüyü... gelsin otursun dibine... konuşsunlar anne-kız birlikte. Ne zamandır konuşamadılar Asi’yle O acısına gömüldü... kaynadı Asi’nin işi de. Bu sabah Ali çiftlikteydi ama hiç açmadılar o konu. Nasıl gidiyor, bir sorun var mı? Asi söylemek zorunda kalıyor... Ali ile ayrıldı... Zaten annesiyle konuşmamışlar mıydı... ona “e.min misin?” diye soran annesine, olmadığını bile bile ‘evet’ demişti. Ah... ah... biriside anne sözü dinlese. Bir bildiği var diye ona göre davransa. Bir baksın bakayım ona! “Bunun Demir ile bir ilgisi var mı?”... Yalan söylemek istemiyor daha fazla Asi ona... çok geç kaldım diyerek sarılıyor boynuna ve çıkıyor odadan telaşla. Birşey yok Neriman’ın yapabileceği... razı geliyor kızının sorularından kaçısına. Yerdeki şu parlayan şeyde ne... düğme mi... alsında koysun kenara... kaybolmasın ayak altında. Komidinin üzerindeki kutunun içine atsın, söyler sonra bulduğunu kızına... Açıyor ahşap kutunun kapağını... istiflenmiş kartlar var orada. Bir ‘Sarmaşık ve Şoför’ sahnesi daha... Sarmaşık toplamış arkadaşlarını konağa... ballandıra ballandıra anlatıyor... bugün bir ağladı bir ağladı kocasının mezarı başında... Yetkin’e sesleniyor... şoförümüz sözüm ona... Durmasın öyle ... toplasın şu baş tabakları... Sinirleriniyor delikanlı... “Yeter be”... Ne yaptığını sanıyor Sarmaşık... uşak gibi davranmasından bıktı ona. Yanakta bir öpücük... biraz da “bana mecbursun” tehtitleriyle sonlanıyor uzamadan bu perde. Neriman suspus yemek masasına geri döndüğünde... tabağı duruyor olduğu gibi önünde. Kendinde değil... çıkıp hava almalarını öneriyor İhsan. Birşeyler olmuş belli Asi’yle. ... Terasa geliyorlar birlikte... hazır kocasına sormak istediği sorular... dilinde. Asi, Ali ile evlenmekten vazgeçmiş. Haberi var mı kocasının bundan? Kızının kocasıyla olan sırdaşlığını bildiği için tahmin ediyor olmalı... İhsan’dır bunu ilk duyan. Nitekim yanılmıyor. İhsan bunu biliyor... iyi de niye ona söylemedi, anlamıyor. Oysa çok perişandı o... Neriman o haldeyken sırası değildi. Hemde daha fazla üzülsün istenmedi. Odasına kapanıp dışarı çıkmadığı günler tek bir şeyi dahi kaldıracak halde değildi...biliyor Neriman kendini. Peki, Asi’nin işi bırakması, Ali ile olan durumları, İhsan’ın işlerini etkileyecek mi? Sanmıyor böyle olacağını kocası. Zaten artık para sorunları da olmaz. “Çiftliğini de geri alacağım sana...” diyor kocasına. İhsan teşekkür ediyor bunu düşünüşüne, ama o Neriman’ın parası, böyle bir şeyi kabul edemez. Senin paran, benim param mı var burada.... eski kavgalara geri dönmek istemiyor Neriman. ... ... Bu gün Ökkeş ile Aslan’ın bir tüfekten bahsedildiği konuşmaya kulak misafiri oldu...Demir’in de adı geçti... nedir bu? Gelindi demek ki herşeyin Neriman’a anlatılması gereken ana... Yine de şanslılar diye düşünüyorum garip bir şekilde, İhsan’ın ağzından duyacak herşeyi karısı, sakince. Olabilecek en iyi şey belkide. İhsan bilir nasıl konuşulacağını onunla... anlar dilinden. İhsan yatıştıran tavırlarıyla olayı anlatılıyor Neriman’a. Ama sorular ... sorunlar çok fazla. Demek Demir Bey elinde silahla eve girmiş... Demek Aslan’da ordaymış. Bu bir şeyi kanıtlamaz mış... onlar her ikisini de tanıyorlarmış. O kadar e.min değil ama Neriman... Onları tanıyorlar mı... herşeyi biliyorlar mı? Ya Demir’in Asi’ye evlenme teklif edişi... İhsan’ın haberi var mı? Bu gün öğrendi İhsan’da... Demir söyledi... düşündüğüyse belli... zamanı gelince konuşurlar bunları... şimdi sırası değil... Demir’e söylediği de buydu. Neriman kurcalıyor aklınca... Karşı değil yanı kocası da... bu durumda bile hatta? Defne... Kerim... heralde kendinden başka herkes olup bitenin farkında. Üşüyor... üşütüyor duydukları onu. İçeri geçmek istemiyor... sakinlikle dinledi kocasını ama bu Neriman’a uymuyor. Asi ve Demir peş peşe varıyor Kerim’lere... dünyalar bir araya geliyor o kapı girişinde Asi-Demir’in gözleri birbirine değdiğinde. Aşka ulaşmak için verdikleri mücadelelerinde kullanılmış hep... yeterli sözcük bulamıyorum birşeyler anlatmak için bu günlerinde. Onların gözlerindeki yumuşamayı ne anlatabilir ... gerçekten bilmiyorum... aşkla ehlileşmiş bakışları diyebilirim belkide. Dikine bakmıyor ona artık Asi... öfke taşımıyor Demir’inkilerde. Onların bu hallerini anlatmaya çalışmak... zor... akıl işi değil e.min’inkide. Masa hazır... aç kalkacağı bir masaya daha mı oturacak Demir... galiba öyle. Ne pişirdi Defne misafirlerine... umurda olmadığı için göstermediler bile bize... ama masa toplanıp sıra tatlılara geldiğinde Asi-Demir oturuyor hala el ele. Tatlı’yı koltukta yemelerini teklif ediyor Defne... Kerim’se elinde dvd’ler... seyredebilecekleri güzel bir film seçme derdinde. Haklıymış Gonca yemeğin gidişatını tespit etmekte. Defne, tatlıların salona gelişini daha mutfaktan yüksek perdeden bir sesle haber veriyor içeridekilere... hani o abla ya... toparlasınlar kendilerini diye... Kerim’se anlayışsız bu konuda... Defne’ye çıkışıyor... “Nasıl bağırdın... o ne sesti Defne?”... Defne’nin yaptıklarını, nedenlerini bir an bile düşünmeden eleştirmek, kesinlikle bir alışkanlık oldu onda. Hoşgörüsünü kaybetmiş bir Kerim... yoruyor Defne’yi de... Oysa o bir anı verse ilişkilerine... bir düşünse! Defne böyle bağıra bağıra mı konuşur evde. Cevap vermiyor Kerim’e. Tatlılar yenmiş bitmiş, türk kahveleri içilmiş...günün yorgunluğu etkisini gösteriyor ev sahibinde ... uyuyakalıyor kanepede. Kerim’in kucağında taşınıyor uykusuna devam edeceği yatağına Defne... Hareketleniyor Demir onların yukarı çıkan merdivenlerde kaybolması üzerine. Oturduğu koltuktan kalkıp Asi’nin yanına kanapeye geliyor... Asi’nin beklentisi, yalnızlıklarında sarılsınlar sıkı sıkı yine birbirlerine... aynı odalarda olmak yetmiyor artık her ikisine de. Bu ne kadar derinde yaşanıyor Demir’de... anlıyor ona teklifinde... “Bizde gidelim mi?” diye soruyor sevdiği... “Eğer isterse”... Asi’yi ablasının evinden alıp götürmek... bu pervasız istek... anlamak için aşık olmak gerek.... aşkın pervasızlığı bu aslında... delice çarpan yürekleri duruluyor orada. Tereddüt yaşasa... vazgeçer miydi Demir... ben de tahmin yürütemiyorum şu anda... anında geliyor cevap oysa... “Gidelim... ama nereye?”... İkisine ait olan yere.. O nere diye sorulmuyor... Demir Asi’yi Kuşlu Ev’e götürüyor... Asi’nin yaydığı... giymek için hazırladığı gelinlik hala yatağın üzerinde... Alıp askısıyla takıyor Demir onu tekrar lambrideki yerine. Ardından, ceketini çıkarıp koyarken gerideki koltuğun üzerine, Asi’de oturuyor yatağın bir köşesine... Hemen tanıyor kendisinin Demir için seçtiği nevresim takımını. Yanına gelip oturan Demir’in de ilk bahsettiği.. eli dolaşıyor pikenin üzerinde, Asi’nin gözleri de onunla birlikte... “Bunları bana sen almıştın!”... O zamanlar bir gün böyle yanyana olacaklarını bile hayal edemiyordu. Gördüklerinin hayal mi gerçek mi olduğunu bilemediği bir günde getirmişti Asi ona bu nevresimi... Evine gelmiş ve odasında bir kitabını okur bulmuştu onu... Sinirlendirmişti... Demir’e bakan Asi’ye tek yol buydu... dikineydi o bakışlar ama olsundu... aşk kapalı kutuydu. Kaçırıyordu da gözlerini kendinden bazen... huzursuzdu. “Bende senin için birşeyler yapmak istiyorum” diyebilen Asi... kesmişti ama sonrasında onun sesini soluğunu.. Şimdi geldikleri yerde... gözlerinde yine görüyor o huzursuzluğu. Biliyor... neden, onunla ve orada olması... Silecek gözlerinden bunu. Asi sandaletlerini çıkarıp yatağa oturduğunda kalamadı öylece... tahlil edecek durumda değil ama dizlerini çekti her nedense göğsüne... sarıldı kendi kendine. Demir’den korkmuyor... ona güveniyor... sadece uyuyacaklar biliyor. Bilmediğiyse tutkuların böyle sınırlar tanımadığı... Asi’nin orada oluşunu bir değerlendirebilse... bulabilirdi bunu kendi kendine. Demir ne zaman geldi oturdu... hiç hatırlamıyor. Hemen yanıbaşında oluşunu...onu kendine bu kadar yakın bulmayı garipsiyor. Bacaklarına yaslanan bedenini, ondan yayılan sıcaklığı hissediyor... Kendine dayanak yaptığı kolu, bedeni ona doğru uzandıkça, abanışları tatlı sızılara dönüyor. Ne kadar yakınlar ama Asi ona dokunamıyor... gözlerini kapatıyor... Demir’in Asi’deki yolculuğuna kendini kaptırıyor... Sevdiğinin parmakları yanağından dudağına yol bulmuş... iz sürüyor.. Gözlerini açıyor... Demir Asi’de... ne yaptığını biliyor. Uzanıp o ize...öpücüğüyle birleştiriyor... Demir’i yanağına yerleştiren yoksa kendi mi oluyor... yanağında hissettiği gerilmeler o öpücüğü kendi dudaklarınn kıyısına kadar taşıyor. Böyle durmak... kendini onun sevişine bırakıyor olmak zihnini bulandırıyor... uyuşturuyor. Ona uzanmaya cesaret ediyor... parmakları tezatlara dokunuyor... yumuşacık dudaklarını sert bıyıkları çevreliyor... dün oradaydı... hala dudaklarında hissedebiliyor. Asi’nin gergin olmasını anlayabiliyor... sandaletlerini çıkarıp yatağa oturduğunda gayrıihtiyarı dizlerini kendine çektiğini farkediyor. Açık yürekle... aşkla geldi ona ama iç güdüleri rahat değil... alışık olmadığı şeyler var bu odada. Ona dokunmaya hazır Demir... bunlardan sadece biri daha. Huzursuz bundan da. Dolanıp diğer tarafa yanına oturduğunda... Asi kendi karmaşasında o kadar meşgulki... farketmedi bile nasıl yanaştı ona. İçgüdüsel koyduğu mesafeye saygılı... ama uzanmadan duramıyor daha fazla. Bedeninin desteklediği kolu onun bacağına, dizlerine dayanmış ellerine yaslandıkça... inliyor adeta. Ağırlıklarının bir yerde toplandığı yatak çukurlaşmaya meylediyor altlarında... doğal bir yaslanış hali yaratıyor aralarında... bu nedenle mi çekilip duruyor Demir sürekli ona. Parmakları yanağından dudaklarına doğru kaydığında... benzer bir iz yakıp iniyor onu da aşağılara... Asi... gözleri kapalı... teslim etmişken kendini... doya doya bakıyor ona. Asi’ye böyle sahip olmak... gözleriyle , parmaklarıyla... onu almak... yetmez oluyor bir çırpıda. Her defasında aynı hata... onunla ulaştığı her nokta... asla yetmiyor... yetemiyor... bu nasıl bir belaysa. Asi’nin de ona doğru kaykıldığının farkında... başı düşüyor usulca ona... alınları, göz çukurları yanakları dans ediyor bu yaslanışta... her çifte olan mı bu... bir tek onlar mı yoksa? Bu yaslanış öpüşünü tenlerine yayıyor her nasılsa. Onu öpmeye uzanırken çenesinde hissettiği sevdiğinin dudakları hareketsiz... ama orada. Parmaklarına dolanan saçları... bitmiyor sevdiğinin teninin öpülesi yumuşaklığı... bir yandan bir yana sürüklüyor bu zorbayı. Bedenini, zihnini denetleyebilir sandı... oysa hiç bir mücadelesi bu kadar zor olmadı... dokunmazlığını yüzüne uzanarak bozan parmaklar... dudaklarının hemen yanı başında... kendi keşifleri peşi sıra oynuyorlar onunla. “Seni her şeyden çok seviyorum” diyor ona... Korkutmak istemiyor Asi’yi sabırsızlıklarıyla... yüzündeki parmakları kavrıyor kendi parmaklarıyla... yatırsın mağrur prensesini... uyuyan güzel olsun sevdiği bu akşam onunla. |