Sample picture
 
Bugün dünün tekerrürü... o sözleri unutmak mümkün mü? Asi, Demir’in gözlerinde görüyor o günü. Takip eden sözü, derinleştiriyor alevden izi,... “Bilmem... bana yakıştırıyorlar galiba” ... ...Demir’i izliyor Asi... onun her bir anında yaşadıklarını görmez mi... bugün onu yoksayan sevdiği belki anlayabilir bir nebze Asi’yi. Asi’de yok sayıyor işte Demir’e özeli... Kısa ömürlü Asi’nin bakışları, mızıkçı Demir, kapattı çoktan kapılarını. Babasıyla ve Ali’yle devam ediyor Asi’nin de konuşmaları...

Yemeğe geçiliyor nihayet... Ali nezaketle sandalyesini tutarak yerleştiriyor Asi’yi yanına... Demir’in yüzünde o kas, geriliyor boydan boya... Asi’nin yüzündeki gülümsemeler ancak bu noktada varıyor sevdiği adama... Demir’de buz gibi bir ifade ama dayanamıyor, bakıveriyor Asi’ye göz ucuyla... Yerleşiyorlar sonunda masaya. Asi’nin gözleriyse, cezasıyla küsmüş çocuğunun üzerinde dolaşan anne emsal... demir adamda.

Ali, “Yalnız insan hiç bir yere ulaşmayan bir merdivendir” diyerek başlıyor konuşmaya... Yalnız başına hiç bir şey yapamayacağını bilerek geldi buraya. Paylaşmaya, dayanışmaya inandığını söylüyor. Babasının toprağında... çocukluğundan beri onun büyüleyen anlatışlarıyla... kafdağının ardına gelmiş gibi hissediyor kendini. İhsan’sa Demir’e çekiyor Ali’nin dikkatini... bölgeye yatırım yapan iki genç işadamının, iyi anlaşacaklarını düşünüyor... dışarıdan da öyle görünüyor... ama insanoğlu bazen yanılıyor. Derken sıra Asi’ye geliyor... Asi, veteriner hekim ama çiftliğin işlerini idare ediyor... tek başına birkaç çiftliği bile idare eder o... Demir’in çiftliğinde de beraber çalıştıkları gündeme geliyor. İhsan’ın bıraktığı yerden Demir devam ediyor... “Asi sayesinde bizim çiftlik rayına oturdu... herşeyi yeniden var etti.” ... var olan aslında kendi... Peşine Kerim tanıtılıyor Ali’ye... İhsan’ın damadı, Demir’in de iş ortağı. Ali’nin ilgisi Demir’de kalmış gibi... soruyor, “Demir Bey’de akrabanız mı?” Demir doğalca itiraz ediyor bu soruya... “Hayır... değiliz?”...ama şaşırtıyor Asi onu... “Uzaktan akraba diyebilirsiniz...” İhsan-Süheyla-Aslan ilişkisini atlayıp “... ablam Defne, Kerim ile evli” diyor Ali’ye... aileden sayılır Demir’de... Demir, kendini bir parçası hissetti bu ailenin her nedense... dışlandı, yardımları kabul edilmedi ama o, orada olmaktan hiç vazgeçemedi. İşte Asi’den duyuyor şimdi... İhsan’da şahidi ve onaylar gibi... uzaktan olabilir ama o aileden biri. Yemeğine dönen gözleri saklıyor karnındaki burgulananan o hissi. Birden kendini bu kadar iyi hissetmesinin nedeni tek bir söz olabilir mi? Biraz evvel onu cezaya koyan Asi, okşuyor sanki. Mükafatını nerelere koyacağını bilemeyen çocuk gibi... ya bunun onlar böylesi kırgınken gelmesine ne demeli!

Yemek sonrası tesisi geziyor davetliler... Asi, Kerim ve Ali birlikte yürürken, bir taraftan da sohbet ediyorlar. Ali Uygur adı birşeyler anımsatıyor Kerim’e... Fransa’da derece alan rali sürücüsüyle isim benzerliği olmalı sadece... ama ta kendisiymiş işte. Heyecanla durdurup Ali’yi, peşlerinden yürümekte olan Demir, İhsan ve Leyla’ya veriyor bu bilgiyi... Demir’in pek ilgisi yok rali ile ama ‘hoş’ buluyor bu başarıyı yine de... Kerim’se hala heyecanını yenememiş halde... Ali kupayı kazandığında, tirübünde nasıl havalara uçtuklarını anlatıyor herkese... Asi’yi güldürüyor bu taşkınlık... Demir’in dikkatini çekiyor bu gülüş. Yüzünde suçlar bir ifadeyle bakakalıyor Asi’ye, sanki nasıl böyle gülebiliyorsun diye... Ne bekliyordu... gülmeyi bile unutacak mıydı Demir ona uzak duruyor diye. Burulduğunu bilmesine gerek yok bu arada Asi’nin de... kendi de şaşıyor bir an için, bu gün nasıl ağladı Demir kendini geri çekti yine. Nasıl bedbahttı ... ve nasıl gülebiliyor şu anda gerçekten de. Ama insan herşeye alışıyor olmalı, takip ediyor devam eden Kerim ile Ali’yi peşlerine... Demir kendi kendini suçlasın geride.

İhsan, Asi ile Demir arasındaki uzaklığın farkında... kendisine hiç bir şey açıklanmamış olsa dahi dayanamıyor daha fazla... durduruyor kolundan tutup Demir’i... derin bir nefes ardından soruveriyor bir çırpıda, “Asi ile aranızda ne sorun var?” Geldiklerinden beri farkında iki çift laf etmediler birbirleriyle. Demir’in gözleri dönüyor yere... Kızına at hediye etti, buna bile birşey demedi ama şimdi soruyor işte bu baba, Asi ile sorunlar görüyor aralarında. Asi’nin bir suçu yok halbuki... “Sorun sadece benimle ilgili” diyor... “Ailevi meseleler”... Başka bir şey söylemesine gerek yok, İhsan anlıyor. Süheyla ile konuştu ve zor günler geçirdiklerini biliyor. Belli ki, Demir’de onunla yakından ilgilenmeye çalışıyor. Bu dönemde en çok iş de Demir’e düşüyor. Kimseye bu vahim olaydan söz etmeyeceğini söyleyerek onu da rahatlatıyor. Demir belkide, teyzesinin intiharından beri ilk defa zaten olan biteni bilen İhsan’ın yanında nefes alabildiğini hissediyor. Çok değil belki... tamamını değil belki... buzdağının üstünü hiç değilse bu adama göstermeye cesaret edebiliyor. İhsan’ın onun söyleyemediklerini de anlayacağını biliyor. Demir ve ailesi çok hassas bir noktadalar... Teyzesinin sağlığı o kadar aklını kurcalıyor ki Demir’in, şu an ailesinden başka hiç bir şey düşünemiyor. Orada sağlıklı bir düzen kuramazsa... kendi hayatında da kuramayacak, bunu çok iyi biliyor... çünkü tamda hayatını kuramadığı o naktada duruyor. Bir müddet kendini iyi hissettiği bir yerde yaşadı Demir... başkaları için değil, kendi için yaşadı... herkesin kendi başının çaresine bakabileceğini sandı... ama gördü ki, yanlış yaptı... teyzesinin intiharı... kardeşinin hatırladıkları... korku... onu uçurumun kenarına kadar taşıdı ve şans onları neyse ki orada durdurmayı başardı... herşeyden çok şu anda kendine tutunmaya ve ailesini tutmaya ihtaycı. Keşke teyzesine verdiği şu söz olmasaydı... belki bu kadarcık izzah Asi’yi de kendini de rahatlatmaya yarardı.

Davet yavaş yavaş sonlanıyor... Ali’de tesisin bahçesinde... misafirlerini tek tek uğurluyor. Demir’den Asi’ye gelen ‘iyi geceler’ ise bir göz teması kadar olabiliyor. Nasıl böyle uzak durabilmeyi başarıyor... Demir’in ‘iyi geceleri’ Asi’yi üzmekten, daha fazla kırmaktan başka hiç bir işe yaramıyor. Şaşıyor... Bu sevdiği adam mı, kasıtlı mı yapıyor... inanamıyor. Dokunuşlarını, sevgi sözcüklerini... her şeyi... herşeyi ne kadar çabuk kendinden uzaklaştırmış görünüyor. Ali ise Asi’ye özel bir ilgi gösteriyor... aslında ona sormak istediği bir şey var ama nereden başlayacağını bilemiyor... Arabasına binmek üzere olan Demir bu sözlere kulak misafiri oluyor... bir his... ilkel... ketum... ama o her neyse işte... Demir’e çöreklendiğini hissettiriyor. Gözle görünür bir neden yokken soğuyor. Bütün duyuları sanki bir tehtid hissetmişçesine dikleniyor. Geç oldu ve uygun bir zaman olmadığını düşünüyor Ali Asi’ye her ne söyleyecekse... anlaşıyorlar sonra gürüşmek üzere. Asi arabasına yöneliyor, Demir’in gözü ona. Bu hissettikleri de ne... korkuyla karışık bir kıskançlık hissi mi yoksa... sanki daha bile fazla... böyle bir hissedişe gerek var mı... emaneti sımsıkı Asi’nin boynunda.

İhsan ve Asi geliyorlar çiftliğe sonunda... Asi’nin ağzını bıçaklar açmıyor yol boyunca... çiftliğin avlusuna girer girmez ise ahıra bakmak istediğini söylüyor babasına. İhsan onun çelişkilerinin, sessizleştiğinin... yüzünün hiç gülmediğinin farkında. Bırakamıyor tabi, takip ediyor onu ahıra... neler oluyor, söylesin bakalım İhsan’a. “Birşey yok baba” diyor Asi... sadece atına bakmak istedi... ama İhsan zorluyor kızını... yemekte durgundu, Demir’e ters davrandığı da gözünden kaçmadı... anlatsın bakalım olanları. Dengesinin bozulduğunu söylüyor, Asi... Demir’in onu şaşırttığını da... at hediye ediyor ve ardından mesafeler koyuyor aralarına... anlayamıyor asla. Babadan medet umuyor, “Neden böyle yapıyor sence?” o da bir erkek... belki anlayabilir Demir’i ve anlatır neler oluyor kızına. İhsan, Demir’in sırrını da koruyarak kızını bu üzüntüden uzaklaştırmak durumunda. Demir’in zor bir dönem geçiriyor olabileceğini söylüyor... belki Asi’nin haberi olsun istemiyor... herkesin böyle dertleri olmuştur hayatta, kendi kendilerine kalıp çözmek istemişlerdir. Asi’yi rahatlatmıyor ama bu açıklama. Hani birbirlerine daha özenli olmaya karar vermişlerdi o sahil kenarında. Tanıdığı, bildiği Demir dokusunu olduğu gibi taşıyor şu anda sevdiği sırtında. Hiç gayret göstermiyor Asi’nin onu anlaması adına. Bir sürü cevapsız soruyla bırakıverdi onu ortada. Ne istediğini bile tam anlamış değil, yoksa yine duygularından e.min değil mi diye bile düşünüyor Asi oysa. O hiç bir şey söylemeyince fırsat kolluyor ona gelmek için bütün olumsuz sebepler sanki. Bezgin Asi... bu kaçıncı geri çekilişi. Demir’in bir derdi varsa da , farketmiyor mu Asi’nin nasıl incindiğini. “Bana karşı açık olmasını isterdim.” diye yakınıyor babasına. Birbirini seven kişilerin arasında yeri yok böyle gizli kapaklı işlerin... olmamalı da. Ama sorunların zamana ihtiyacı oluyor kimi zaman... kendilerinden bir örnek vererek rahatlatmaya çalışıyor İhsan kızını da. Bazen Neriman’da bir sıkıntı sezer... kocasına söyleyemeyeceği bir şeydir bu mutlaka. Bekler... birkaç gün sonra, annesi ya sorunu neyse çözmüş olur... yada çözemediyse gelir anlatır ona. Asi, Demir’e bu kadar yandaş bir sohbet beklemiyor babasından... kendi mi bu kadar dert ediyor... baksanıza babası sanki Demir’i anlıyor... ona sabırlı olmasını telkin ediyor. “Paylaşarak, birlikte çözmek daha iyi olmaz mı?” diye sormadan edemiyor. Ne yazık ki bazen bu mümkün olmuyor. “Öyle ince şeyler, öyle zorlu meseleler vardır ki... bunların çözümü insanın kendi içinde bir yerdedir. Bulup çözmeleri için onlara zaman tanımak gerekiyor.” Ayrıca bir şey söylemesine gerek var mı? Asi babasının Aslan’ı öğrenişini ve bunun sarsıntısıyla hepsinden uzaklaşışını çok iyi hatırlıyor.

Babasıyla gece sohbetinde gerginliğinin biraz azaldığını hissediyor Asi... ama yeterli değil bu onun için. Bir bakış açısı getirdi babası.. Demir’e de uyan... her sorununu kendi çözmek ister ve içine kapanır bunu yaparken sevdiği adam... ama yine de ‘olmaz olmaz’ diyen ses durulmuyor içinde. Demir’in ona söyleyemeceği ne olabilir... söyleyemese bile uzaklaşmasını gerektiren. Bunu anlayamıyor işte. Atından medet umuyor... ona aşkla gelenden... O çayıra gitsinler mi yarın birlikte... yaşasınlar o güzel günü tekrar... atı söyleyemiyor, belki söyler rüzgarlar... Asi’nin mi Demir, bütün kalbiyle , bütün ruhuyla... hala?

Gonca ve Ziya’nın evlililği... Ziya’nın çiftlik hayatına ve yeni işine uyum çabaları içinde geçiyor. Gündüz işte çalışmak gece de çiftlik işlerine yardım etmek onu hayatında hiç olmadığı kadar yoruyor... Gonca hep alttan alıyor... mide bulantıları ve kusmalar başlıyor. Uykusuz gecede babasının ve Asi’nin eve döndüğünü görüyor... Asi’yi aranıyor onu ahırda buluyor. Ablası atıyla konuşuyor. Asi inkar etesede, ne kadar üzgün görünüyor... ama onun sırdaşı Defne, kendine hiç bir şey söylemeyeceğini biliyor. Gonca kendindeki hüznün de farkında değil... evliliğe ve kocasına alışma süreci onun için de hiç kolay geçmiyor. Hiç birşey doğal gelişmiyor. Kendi çoktan hazır ablasıyla konuşmaya... o hazır olduğu zaman konuşmak için yanında olduğu söylüyor.

Demir’lerin çiftliğinde de uykusuz birileri... Melek abisinin dönüşünü bekliyor... Demir kardeşinin bu saatlere kadar uykusuz kalmasını istemiyor ama bu Melek’in hislerini değiştirmiyor. Abisi yokken huzursuz oluyor. Kıvırcık lüleleri abinin okşayışlarını beklemiş bu akşam... Demir, artık geç gelmemeye çalışacağını söylüyor. Demir onları mutlu etmek için bir araya getirdi ama abisi olmayınca Melek hep yalnız kalıyor. Aslan’a da tahammül edemiyor artık, ona sinirleniyor. Herşey o aileye katılınca böyle oldu... hiç birşey artık eskisi gibi değil. Değişenler içinde, değiştiren içinde hiç kolay değil artık hayat... Süheyla intiharı çevresindeki bu üç genci arzuları hilafına kendi etrafına topladı ama zorla birlikte yaşamaya tahammül hiç kolay değil... Hiç haberi olmadan bütün bu mutsuzluğu yaratan kişi olarak, Aslan’a da hiç yaramıyor abi-kardeşin konuşmasına kulak misafiri olmak....

Ertesi sabah Demir ve Süheyla’yı görüyoruz... evden çıkıp bahçeye yürüyorlar... Demir, Teyzesi ve kardeşiyle birlikte üçünün biryerlere gitmesini teklif ediyor. Süheyla çiftlikten biraz çıksın istiyor. Hava değişiminin hepsine iyi geleceğini düşünüyor. Aslan’ın olmadığı bir ortam yaratmaya çalışıyor. Teyzesi eniştelerinin mezarına gitmek istemişti... bunu hedef edinebilirler kendilerine... İskenderun’a gidebilirler birlikte... o biraz atla dolaşıp dönecek, bir düşünsün bu önerisini teyze.

Asi söz vermişti atına... o güzel çayıra gideceklerdi birlikte... keyifsizce atını süren Demir’e rastlıyorlar yol üstünde... Demir, Asi’yi farketmiyor... farkettiyse bile durmuyor... Hesap sormaz mı Asi... böyle birbirlerine uzakken bile, onun ardından yetişiyor... dün akşam sadece bir ‘iyi geceler’e aşklarını sığdırmışken bile sormaktan çekinmiyor...”Beni gördüğün halde neden beklemiyorsun”... Demir şaşırıyor... “Görmedim seni... görsem tabi ki beklerdim.” Asi, telefonumu açtığın gibi mi, diye düşünüyor!... Gerçi, Demir samimi görünüyor... görse gerçekten beklerdi... ama Asi’nin inancı sarsıldı bir kere, onda artık kuşkular kol geziyor. “Bana o kadar uzak duruyorsun ki... ne düşüneceğimi şaşırıyorum.” Demir’in onu cevapsız bırakışı, gözlerini kaçırışı, aslında bütün bunları bildiğinin en net yanıtı. Asi de pek çok şeyi biliyor artık onunla ilgili... “Demir sıkıntılı günler geçiriyorsun, farkındayım.” diyor. “Zamana ihtiyacın varsa, tamam... ama bunun neden aramızda mesafe oluşturduğunu anlayamıyorum. Neden bana anlatmayı denemiyorsun Demir?” Gizlenen gözlerini döndürüveriyor Asi’ye... O aşkla başkalaşmamış, tam kıvamında bir Demir olsaydı diye düşünüyorum bende... Asi asla bu noktaya kadar bile gelemezdi Demir’le... suçluluk duygusuyla gelen kapalılığı çok daha uzun sürerdi... bir ışık görmeden asla gevşeyemezdi... hatta ömür boyu bu konu hakkında konuşamazdı... ama Asi ve bizlere yeterli gelmeyecek olsa bile... Demir kendi için gerçek olamayacak kadar çok konuşuyor orada. “Sana anlatmayı çok isterdim. Ama bende daha içinden çıkamıyorum ki...”

Demir’i anladığımı hissetsem de, başka türlü davranmanın onun için imkansız olduğunu bilsem de, suskunluğunu kabullenmek ve Asi’yi mutsuz ettiğini görüyor olmak zorluyor bir kadın olarak beni de. Onu affedebilmemin tek yolunun daha iyi ve her seferinde biraz daha derininde onu anlamaktan geçtiğini farkediyorum bu bölümlerde. O bir mühendis alt yapısına sahip. Matematik eğitiminin bir parçası... genel temayül ve e.min yanılmıyorsa, mantık ve felsefeye de ilgi duyuyor olmalı... ondan beklentimiz doğru ve tutarlı bir düşünme tarzı. Ama eğitimle onun olan bu özellikleri... hiç bir zaman içgüdüsel dürtülerinin önüne geçemiyor. I.Pavlov’un köpeklerini anımsıyorum... eğitimle gelen kazanımlarını, koşullanmalarını... ama ardından da bir travmaya maruz bırakıldıklarında nasıl bütün bunları sıfırladıklarını. ‘Akıl, mantık, öğreti veya istek’ diyorum... içteki özden daha kuvvetli olamıyor asla... böyle bakmaya çalış e.min, ona. Üstelik biliyorum ki bu hünüz Demir’in sıfırlandığı nokta bile değil daha.

Belki birlikte içinden çıkabiliriz diye öneriyor Asi... bildiği tek yol bu sorunları çözmekteki. Demir’se hayatında hiç ikili veya çoklu yaşamamış ki... ve uzun bir müddet de yaşamayacak ki... Aşk’da bir araya gelen bu ikili bir anda kendini değiştiremiyor ki... Asi’de Asi’liğini sürecek... Demir’de Demirliğini... “Babamla konuştunuz mu?” sorusu kendine getiriyor Demir’i... Yoksa İhsan Bey, Asi’ye bir şey mi söyledi... endişelendiriyor bu onu. Devam ediyor Asi...” Sana hak veriyor. Ama aramızdakileri bilse o da benim gibi düşünürdü.”

-Şimdi Asi nehri tersine akıyor. Ne varsa önüne katıp götürmek istiyor. Herşeyi allak bullak ettiğini bilmiyor... bilmiyor. Çünkü doğası böyle. Önce hayatımdaki sorunları çözmeliyim . Nehir tersine akarken seni mutlu edemem.

Bir ‘bekle beni’ den mahrum bırakıyor sevdiğini Demir... ‘Ben beklerim’den mahrum bırakıyor kendini de... Asi yokmuş gibi davranmasaydı, o zaman konuşabilecekleri güne kadar beklerdi Asi... Ama artık o da Asi nehri gibi tersine akıyor... Asi’nin doğası da burada kendini gösteriyor... Sorunlar her ikisi içinde büyüyor.

Ali çiftliği ziyarete geliyor, İhsan’ı soruyor. İhsan’ın Asi ile birlikte tarlada olduğunu öğreniyor. Ne yazık ki İhsan şehre inmiş, onu karşılayan Asi oluyor... zaten Ali’nin de Asi ile konuşacakları vardı, İhsan’ın olmayışını çok da dert etmiyor. Fabrikasından bahsediyor. Yönetimi tasarlarken Fransa’daki tesislerden yola çıkmışlar. Burada benzer bir model oluşturdular. Sistemin işleyeceğinden hiç kuşkusu yok. Ama her şeyden önce işten anlayan, hayvancılık konusunda bilgisi olan, hayvanın ve sütün kalitesinden anlayan, aynı zaman da da bölgeyi bilen bir yöneticiye ihtiyaç duyuyor. Bu iş için de Asi’yi düşünüyor. Yönetici pozisyonunda çalışmasını öneriyor. Bu teklif Asi’yi şaşırtıyor... önce ciddi olduğuna bile inanası gelmiyor. Deneyimi yok... ama babasıyla konuşacağını ve düşüneceğini söylüyor.

Kaplıca tatili bitiyor... Cemal Ağa ve Sarmaşık sonunda konağa dönüyor... Ona hoşgeldine ziyarete giden İhsan, Süheyla ve Asi... Sarmaşık’ın da yine Cemal Ağa ile birlikte olduğunu görüyor. Bu vesile ile Asi dedesine Ali Bey’in teklifini aktarıyor. Kurt, Cemal Ağa... bir kuru maaşa talim etmek yerine... hisse istemesini tavsiye ediyor. İhsan’da bu teklifi kaçırmaması yönünde Asi’yi telkin edince, Asi’de hazır şehirdeyken Ali ile bir buluşma ayarlıyor. Sürekli gittikleri Cafe burası... Ali ve Asi, arabalarını aynı anda yola park edip, Cafe’ye girerken, ofis dışında katıldığı bir toplantıdan çıkan Demir onları görüyor. Bu da ne... onları bir arada görmeye... yalnız görmeye hazırlıklı değil Demir. Marazi o duygu yine bir anda kendini hissettiriyor. Asi ise etrafıyla hiç ilgilenmiyor... oturur oturmaz masaya, hızlı bir giriş yapıyor... Ali’nin teklifini kabul ettiğini söylüyor. Ama anlaşmaları gereken bir konu var... bir şirkette maaşlı çalışmak ona göre değil... yaptığı işi sahiplenmek, bir parçası olmak ister. Uygun bir hisse karşılığında, bütün emeğini ortaya koymayı teklif ediyor. Asi’nin hemen çalışmaya başlamasına, bu arada da birbirlerini tanımaları için zamanları olacağına karar veriliyor. Son olarak da, İhsan’ın Ali’yi çiftliğe davet edişi konuşuluyor. Ali’de kahvelerini bitirdikten sonra birlikte çiftliğe gitmeyi öneriyor.

Demir ofise dönüyor dönmesine de... aklı orada... Arabasıyla caddeden geçerken takip ettiği, Asi ile Ali’nin Cafe’deki o görüntülerinde takılı hala. Sorular... sorular... sorular kafasında... zaten ailesiyle yaşadığı sorunlar aklını kurcalarken şimdi Asi ile ilgili düşünceler de kafasını meşgul ediyor bir başka kutupta. Dikkatini toplayamıyor... Asi’den başka bir şeye aklını veremiyor. Asi ve Ali’yi birlikte görmenin onun ruh halini nasıl bu kadar değiştirdiğini de hiç bilemiyor. Bir çocuk gibi ofisin pervazına dayanıp Asi’nin kamyonetini oradan geçerken görmeye çalışmanın anlamı var mı.... ama işte buradan ayrılamıyor... Çalan telefon onu kendine getiriyor. İhsan Bey arıyor... Onu ve Kerim’i bir konu hakkında görüşmek için çiftliğe davet ediyor.

Çiftliğe önce Asi ve Ali’nin arabaları varıyor. Neriman, Defne ve Gonca misafirlerini karşılamak üzere dış avluya çıkıyor. Hava çok güzel... İhsan konuklarını kapalı ofiste kabul etmek yerine, taraçada ağırlamayı tercih ediyor. Ali, gelir gelmez buyur ediliyor. Neriman onu kocasının yanına çıkarırken, Kerim ve Demir’in arabaları avluya giriyor... Kerim karısını orada bulmaya şaşmasa bile, Defne kocasının gelişine şaşırıyor. İhsan Bey’in onları çağırdığı öğreniliyor. Arabasından çıkan Demir’in yüzünden düşen bin parça. Defne’nin selamına bir baş işaretiyle cevap veriyor... Asi’nin ikisine birden yönelttiği ‘hoşgeldin’ ise kaşları siper oluyor. Demir parantez katmerlenmiş sabahtan bu yana... sabah üzgün bir Demir vardı karşısında... şimdiki kızgın... bakmıyor bile andan yana. Demir soğukluğun derecesini hisseder oldu artık Asi... buzlar tutuyor şu an bu adamda... Şu anki haline neden sabahki konuşmaları olmalı... Onu yine düzüne akmaya ikna etmek yerine böyle ters davranmak yakışıyor mu aşklarına. Ne oldu “Senden asla vazgeçmeyeceğim” diyen adama... Anlamazlıkla bir kez daha... elleri sarkıyor iki yanında.

İhsan apartopar çağırdı onları... ne var ki iş biraz acil. Avrupa Birliğinden alınan destekle, İskenderun’da bir kalkınma projesi başlatılacak. Büyük bir arazi üzerine, istihdamı yüksek bir işletme kurulması planlanıyor. Yeterli kredi ve destek verilecek projeye ama bunu doğru kullanacak insanlara ihtiyaç var. Böyle bir projenin üstesinden kim gelebilir diye düşündüğünde, İhsan’ın aklına ilk onlar geldi. Soruyor Demir’e, ilgilenir mi bu projeyle? Ali ile birilkte bu işe girişebileceklerini düşünüyor. Ali’nin Antakya’da kurduğu fabrikanın devamı niteliğinde bir süt ürünleri fabrikası kurulabilir o arazide... varlar mı bu işe?... Ali, iyi fikir olduğunu düşünüyor. Kerim’se pratik bir yol izliyor... Ali üretmeyi biliyor, onlar yöreyi ve talepleri... Demir önce bir araziye baksın, sonra tekrar bir araya gelip konuşulsun. Demir düşünceli... toplantı boyunca ağzını açıp söylediği tek laf “Olur” oluyor görüşmede. Bir an evvel gidip yere bakılmasını hatta eğer uygunsa, işlemleri de başlatmayı öneriyor İhsan’da...

Neriman yemek vakti evine gelmiş kişileri asla bırakmaz oturtmadan masaya... toplantının bitip bitmemiş olması önemli değil onun için, Asi’yi gönderiyor herkesi masaya çağırmaya. Asi’nin babasına seslenişiyle dönüyor Demir’in gözleri ona... misilleme yaparcasına içindeki kızgınlığa ve karmaşaya, boş bulundu yine ona... ve kala kaldı orada. Bu gün ne işi vardı Ali ile o cafede’nin cevabı verilemedi daha... yarattığı girdap dönüp dönüp duruyor hala... “Annem herkesi yemeğe çağırıyor” diyor sevdiği... o kalamaz oysa... tepe aşağı gidiyor birşeyler onun ruhunda... intihar olayından sonra... Asi ile bu noktaya gelmek ardçıl depremler gibi etki ediyor onda... gerçek şiddetlerinden çok daha fazla... Neriman’ın davetini konuklarına yineleyen İhsan’a... “Teşekkür ederim ama ben kalamayacağım” diyerek izin istiyor Demir... ama müsade etmiyor İhsan onun ayrılmasına. İhsan Demir’e olurunu her fırsatta gösteriyor ona dokunuşlarıyla... işte bir kez daha eli Demir’in omuzunda... “Olmaz öyle şey... bahane arama Demir... yemeğini ye... sonra gidersin”... diyor babaca. Demir’in gözleriyse Asi’de... bahane aramasına da gerek yok eğer İhsan söylüyorsa öyle... yemeğe geçiliyor hep birlikte.

İhsan, yemekte açıklıyor toplantı konusunu... Ali, Demir ve Kerim... belki birlikte yapacakları bu işi. Ertesi gün Demir ve Ali İskenderun’a gidecek, Demir arazi işinden anlıyor, önce onun görmesi uygun görünüyor. Demir bedenen orada ama kafaca da orada olmaya gayret ediyor. Aslında İhsan’ın önerisi iyi bir iş gibi görünüyor... içindeki isteksizliğin nedenini çözememekle birlikte, bunun Ali’den kaynaklandığını hissediyor. Hele yarın araziyi bir görsün... bu ona konu üzerinde düşünmek için zaman da verecek diye umuyor... O bunları düşünüp yemeğini bitirmeye çalışadursun... gecenin haberi Ali’den geliyor. Ali, İhsan’a dönerek, “Asi’ye iş teklif ettim, o da kabul eti” deyiveriyor... Demir’in uzlaşmacı bütün duyuları o anda artık bedenini terkediyor... ‘Olmaz!... Olmaz! ’ diyerek bağırmak ve o masada olan biten her şeye itiraz etmek istiyor. İhsan Bey... Neriman Hanım... herkes... hekes nasıl yemeklerine devam edebiliyor... neden kimse bir şey söylemiyor... birileri itiraz etsin istiyor... bekliyor!.. Hayal meyal Kerim’i duyuyor... “Nasıl yani... Asi, Ali ile mi çalışacak?” Kerim’e yanıt Ali’den geliyor... birlikte çalışmaya karar verdiklerini söylüyor. Kerim’in gözleri faltaşı gibi açılıyor, bu işin Demir’in hiç hoşuna gitmeyeceğini biliyor. Demir’se kafasında gittikçe daha yüksek perdeden çalan bu davullar onu sağır etmeden müdahale etmesi gerekiyor... varını yoğunu ortaya koyuyor, gözlerini Asi’ye çevirip sakin bir sesle “İş aradığını bilmiyordum!” diyebiliyor... laf düşmüyor ona ama bu meseleye dokunmak zorunda hissediyor. Aramıyordu zaten Asi... Ali teklif edince neden olmasın dedi... Demir dönüyor yemeğine geri... Onunla konuşmak da hiç aklına gelmedi değil mi. Tek başına kararlar vermeye devam ediyor gibi... birşeyler başlattıklarını sanmıştı... ama ondan habersiz hareket etmesi... onu yok sayması sinirlendiriyor Demir’i... Asi’den duymadı mı daha bu sabah bu sözleri... Bu ne karmaşadır... bu ne çelişki?.. Neden herşey üst üste gelmek zorunda ki? O içi içini yiyedursun, kontrolsüzce uzaklaşıyor kendinden Asi. Yanında Asi’ye dönmüş konuşan Ali’yi duyuyor... İskenderun seyahatine Asi’yi de davet ediyor... bir çiftlikten büyük bir parti hayvan alımı yapılacakmış. Gitmişken bir kontrol edip rapor etse iyi olacağını söylüyor. Asi’de yeni işine başlamak için acele ediyor... Artık hiç bir tepki gösterecek halde değil Demir... Elindeki çatal düşmesin diye tabağına bırakıp kolunu masaya dayıyor... vücudu sanki bir laçkalığı yaşıyor. Asi’nin onunla ilk iş gününde yaptığı da hayvan alımıydı... davullar gerçektende sağırlaştırmış olmalı kulaklarını... masada konuşulanlardan uzaklaşıyor... Garip bir şekilde ona emir ve talimatlarını veren kendini beğenmiş sesini duyuyor.... “Bugün hayvan alımı halledilsin... Akşama kadar, getirilecek hayvanların adedini, kaça mal olacacağını bana bildirin.”... Her şey şaka gibi... ama neden hiç komik gelmiyor... önündeki bardağa uzanıyor... bir yudum sudan medet umuyor. Kendine geldiği ilk anda müsade kalkmak için müsade istiyor.

Ali’de onunla birlikte kalkıyor... Ev ahalisi misafirleri geçirmek için avluya doğru giderken, Neriman Kerim’i yemek salonunda alıkoyuyor... “Ne olacak bu Defne’nin hali” diye soruyor... Her gün çiftlikte... evinde durduğu yok... yuvasını bilsin istiyor. Kerim Defne’yi kırmak istemiyor... zamanla alışacağını umuyor. Ama Neriman’dan akıl geliyor... otoritesini kullanması istiyor.

Ziya yorgunluklarından şikayet edip dursa da işinden ilk maaşını alıyor... bunu da Gonca ve ailesi ile harcamak yerine, arkadaşlarıyla içki aleminde kutlamak istiyor... gittikleri yer ise Sarmaşık’ın çalıştığı pavyon... Cemal Ağa’ya yakalanıyor.

İhsan’sa Asi’nin Ali ile çalışacak olmasına henüz alışamadı... kızına, yeni durumların onu ürküttüğünü söylüyor. Asi ise artık başkalarına muhtaç olmak istemiyor. Dedesinin önerisine uyup, Ali’den maaş yerine hisse istediğini İhsan’a söyleyip babasını şaşırtıyor. Toprakları bazen onlara oyun ediyor... artık bu korkuyu yaşamak istemiyor. Geleceklerini garantiye almak için gerekirse gece gündüz çalışacağını söylüyor.

Demir çiftliğe döndüğünde heryeri karanlık buluyor... Süheyla sadece ayaklı bir gece lambası yakmış, gözleri yere odaklanmış, kolları önünde kenetli, yalnız başına oturuyor. Doktor uğrayacakmış o gün... ama iyi olduğunu söyleyerek istememiş Süheyla... oysa hiç iyi görünmüyor. Melankolik halini üstünden bir türlü atamıyor. Demir birazcık gayret göstermesini istiyor. Sabah önerdiği İskenderun seyahatini düşünüp düşünmediğini soruyor... kendisinin de bir işi çıktı... Melek’i de alsınlar birlikte gitsinler, o da eniştesinin mezarını ziyaret eder. Süheyla keyifsiz... yine de onaylıyor... bunun hepsine belki de iyi geleceğini söylüyor.

Asi... yatağında... elinde İstanbul resimleri... parmakları dolaşıyor resimdeki Demir’i... boynundaki emanetini... veryansın ediyor onlara olanlara yüreği. Kapısı açılıyor yavaşça, Gonca görünüyor aralanışında... iyi geceler dilemek için gelmiş ona. Asi ne bilsin Ziya hala gelmedi ve aslında o da konuşmak istiyor ablayla... Birşeye baktığını ve onu görünce gizlemeye çalıştığını farkediyor Gonca... gördüğünü söylüyor... Bunları hiç onunla paylaşmadı Asi... ama alışkanlık sadece... herşeyi Defne ile paylaşmaya öyle alışmış ki, Gonca’nın ne kadar olgunlaştığını göremedi. Yana kayıp çağırıyor yanına kardeşini... Gömülüyorlar birlikte yatağa... Resmini gösteriyor Asi... Bu fotoğrafta, Aşiyan tepesindelerdi, İstanbul’da. Demir, bütün gün yanından ayrılmamıştı. Şimdi aralarının çok kötü olduğunu söylüyor Gonca’ya... evet... bukadarcık açıklama yetiyor ona... Tanıyor bu sözleri o da. Bu sözler... o kadar çıplaklar ki... ve o kadar oldukları gibi. O kadar gerçek... ve o kadar yoldan çıkmış bir acıyı saklıyor ki. Başka hiç bir açıklamaya ihtiyaç duymuyor Gonca... ve ağlamaya ihtiyaç duymuyor Asi... Demir’e uzanıyor eli... okşuyor... resmi, teni... “İnsan güvenini kaybedince çok kötü hissediyor” diyor. Gonca bilmez mi? Onunda odasında dönüşünü bekleyen bir boşluk... Asi gibi...

Ertesi sabah...

Süheyla, Melek ve Demir hazır İskenderun’a gitmek için. Tam çıkmak üzerelerken Ali arıyor. Gelip onu almayı ve İskenderun’a birlikte gitmeyi teklif ediyor. Ama Demir ailesiyle beraber gideceği için kendi aracıyla seyahat etmeyi tercih ettiğini söyleyip teşekkür ediyor. Ali, Asi’yi de arıyor. Asi’nin ‘zahmet etmeseydiniz’ demesi bir şey değiştirmiyor... ayrı arabalarda gitmelerinin manası yok, onu almak için ısrarcı oluyor. Tam vaktinde de gelip onu alıyor. Demir ve Ali’nin araçları aynı zamanlarda yola koyuluyor. Demir arabasını ana yola çıkarmak için yan yolda durdurduğunda arkasına yanaşan ve çıkmak için bekleyen araç dikkatini çekiyor. Ali değil mi o... yanındaki de Asi... bunu nasıl tahmin edemedi. Onun dikiz aynasından arkadaki arabaya bakışı Melek’in de dikkatini çekiyor... soruyor, “Asi’nin yanındaki kim?”... Varsın gelmesin bu soruya cevap... olmaz mı. Ama lafı uzatmadan söyleyiveriyor Demir, “Asi’nin yeni patronu”. Melek’in pek hoşuna gidiyor bu... çok da yakışıklı buluyor onu. Fransız patron işte... bu kadar usul biliyor... Demir’in yanından Asi’yi çekip alıyor... arabasına bindirmiş götürüyor... bu bize neler hatırlatıyor?

Demir, teyzesini ve kardeşini Hamit Beylerin yanına bırakıp işiyle ilgilenmek üzere yanlarından ayrılıyor. Bu arada Ali ve Asi’de alım yapılacak hayvanların olduğu çiftliği denetliyor. Sonra da Demir’le buluşacakları, tesisin kurulması planlanan arazi’ye gidiyor. Ali bu işlerden anlamaz... Demir’i beklemeyi öneriyor. Asi’nin onunla tanışıyor olmasını avantaj olarak görüyor... birlikte çalışma konusunda sıkıntı çekmeyeceklerini düşünüyor... Bu sırada Demir’de onlara katılıyor. Tamamen iş çerçevesinde bir merhabalaşmanın ardından, birlikte mekanı geziyorlar. Ardından da hazırlamaları gereken raporlarla ilgilenmek üzere akşam konaklayacakları otele gidiyorlar. Ali kayıt işlemleriyle uğraşırken, Demir ve Asi Lobi’de bekleyebilecekleri koltuklara yerleşiyor. Bu Demir’in onunla yalnız kalabildiği ilk an... Huzursuz... ilgisi Asi’de... sormak istediği şeyler kafasında... tahammülü yok daha uygun bir zaman beklemeye. Kolları bacaklarına dayalı, elleri önde bağlı... Asi’nin sehpadan bir gazete alıp okumaya başlamasına aldırmadan soruyor... “ Ali’yle çalışmakta nereden çıktı?”... Gözleri gözlerine bile bakamıyor daha Demir’in... ya bu soru da nereden çıktı. “Böyle uygun gördüm” deyip dönüyor gazetesine Asi. Demir kararlı cevap almaya... hesap sormaya... diretiyor biraz daha... gözleri de dönüyor artık ona, “İş aradığını bilseydim, birlikte başka seçeneklerde bulabilirdik.” Şaşırmaması mümkün değil Asi’nin buna... “Birlikte mi? diyor... Hangi birliktelikten bahsediyor. Geri çekilen o... tek bir açıklama yapmayan, o... hem suçlu hem güçlü, kızgın olan da, yine o... hangi birliktelik miş bu? Demir, “Bunu konuşabilirdik Asi?” dediği anda daha fazla laf ettirmiyor ona... “Seninle konuşulabilse tabi ki konuşurduk. Ailem sorunlu bir dönem yaşıyor. Ve benim onlara destek olmam lazım. Başımın çaresine de tıpkı senin gibi, tek başıma bakacağım. En azından babamın da güvendiği biriyle çalışacağım.” Demir, Asi’nin söylediklerinin doğru olduğunu biliyor... ‘Sen bana bakma, ayrıcalığım var, çünkü ben Demir’im ‘ diyemiyor... onu ikna etmek için başka bir yoldan üstüne geliyor... “Birinin yanında maaşla çalışmanı anlayamıyorum Asi!”... Asi’nin maaşla çalışacağını kim söyledi... “Hisse karşılığı anlaştık” deyince Demir kendini koltuğa dayayıveriyor... Sadece iki gün oldu Ali’nin geldiği, burada neler oluyor... kafası daha da karışıyor... soruyor, “Çok hızlı yol almışsınız, Sen Ali’yi önceden tanıyor muydun?” Asi’den gelen “Hayır” a inanmakta güçlük çekiyor. Ne yani!.. Ali’nin yüzüne baktı ve onun güvenilir biri olduğuna karar verdin öyle mi? Evet, aynen öyle oldu. Asi’ye güven verdi. Demir’in aksine durumlara göre değişen biri gibi görünmedi. Asi, gazeteye sığınmaya çalışmasının faydasızlığının ve sorularının devamının geleceğinin farkında. Katlayıp kaldırarak, dönüyor sevdiği adama... “Artık bir hedefim var Demir. Bir gün çiftliğimizi senden alabilecek kadar başarılı olmak istiyorum.” Asi sadece tersine akmıyor... akıp varacağı yeri de söylüyor ona. Ali elinde oda anahtarlarıyla geliyor yanlarına...

Önce odalarına yerleşiyorlar... ardından büro hizmetlerini de alabilecekleri toplantı odası tarzında bir yerde çalışmaya başlıyorlar... İlgililerle temas edilmiş, detayların onlara ulaşmasını beklerken, diğer taraftan da harita ve proje üzerinde o günki gözlemlerine dayanarak bir değerlendirme yapmaya çalışıyorlar. Tesisin çevresinde, istihdam yaratacak köyler mevcut, bölge de süt açısından zengin... projeye olumlu bakıyor Demir... Melek’in telefonu bölüyor konuşmasını... Teyzelerinin, mezarlık ziyaretinden sonra iyice kötüleştiğini bildiriyor kardeşi... keşke biran önce gelebilse abisi... “Tamam” demekten başka var mı çaresi... Dağıtıyor Demir’i bu telefon görüşmesi, daha iyi olmasını umarak geldi teyzesinin, neden istediği bir şeyi yaptığı için kötüleşsin ki. Keşke doktora danışsaydı önce, bu mezarlık ziyareti başka şeyleri mi tetikledi.. Cismi var, kendi yok yine Demir’in orada... daldı gitti bir yerlere, dönüp duruyor herşey kafasında. Bu telefon görüşmesinin onu değiştirdiğinin de Asi farkında... gözlerini dikip ona bakıyor... bunun bile görmüyor Demir o anda... tamamen farklı bir dünyada. “İyi misin Demir?” diye sorma ihtiyacı hissediyor ona. Demir’in ona şaşkınlıkla dönen yüzünde kendinden başka bir şey görebiliyor mu Asi acaba? Ne Ali umurunda, ne başkası Demir’in... Asi bu endişeli gözlerle ona bakıyor ya... kendini nasıl yaslamak istiyor sevdiği kadına. Farketmez kim kimin omuzunda... hissetsin yeterki... Asi onda. ‘Hiç iyi değilim’ demek istiyor... “hem de hiç...” herşey üstüme üstüme geliyor senin yokluğunda. Gücümü kaybediyorum, hiç bir şey doğru gitmiyor hayatımda sen olmayınca. Neden böyle olduk biz, nasıl bu hale geldik bir anda. Sana benden, bana senden başkası var mı bu dünyada? Bilgisayar başındaki Ali’nin sesiyle kendilerine geliyorlar... bekledikleri veriler ulaşıyor sonunda. Fabrika alanı ve diğerleri düşüyor birer birer ekrana... İletilere dönen Asi ile Ali’ye bakıyor geriden Demir... sevdiği kadın bir başka adamla yan yana.Yanlış olan bir şeyler var bunda... ... İşleri bitiyor sonunda. Ne yapacaklar bu yabancı ortamda? Demir, ailesiyle geldiğini, onlarla birlikte olacağını söylüyor, akşam yemeğine yetişebileceğini düşünüyor... Asi’de odasında biraz dinlenmek istiyor. Akşam yemekte buluşmak üzere sözleşiliyor.

Gonca mide bulantısından, yemek yiyemeyişinden süphelendiği için gebelik testi yaptırıyor. Bir bebek beklediğini öğreniyor. Haberi paylaşmak için ofise gidiyor. Ziya yok, Kerim ile görüşüyor. Kocasının o gün izinli olduğunu öğreniyor. Genellikle uğradığı yerlerden birinde bulmayı umuyor. Nitekim de onu görüyor. Oturmuş arkadaşlarıyla sohbet ediyor. Daha çok dert yakınıyor. Evlendi mi, cehenneme mi düştü belli değil. Fırsatını bulunca boşanıp gidecek buralardan... o üstüne düşeni yaptı... kızın namusunu temizledi ama kendisini ömrünün sonuna kadar ona köle etmeye hiç niyeti yok... Bu duyduklarından sonra, Gonca’nın Ziya’ya bebek konusunu açması mümkün olmuyor.

Demir, Süheyla ve Melek’i alarak sahile götürüyor... ayakkabılarını çıkararak suya girmek... dalgalardan kaçamayarak sırılsıklam olmak hepsine çok iyi geliyor. Teyzelerinin de bu eğlenceden kaçmasına fırsat vermiyor Demir... iki kardeş onu da aralarına alıyor. Asi ise hava kararana kadar istirahat ediyor... zaten uykuları düzensiz, bu mola da, ona iyi geliyor. Akşam yemeği için hazırlık yapıyor. Demir’li gecenin hatırasını, siyahını kuşanıyor... Ama bir fark var bu akşam, boynunu Demir’in emaneti perdahlıyor... Onu takarken söylediklerini hatırlıyor... ve kendi sözlerini. Emanetini taktığı günden bu güne ne çok şey değişti... böylesine birbirlerine uzak düşecekleri o an asla aklına gelmezdi. Sözlerle boynunu bulan emaneti o sözler sekteye uğramışken, yakıyor onu şimdi. Sevdiğinin geri çekilişi karşısında onu hala boynunda taşıyor oluşu ise savunmasız hissettiriyor, zayıflatıyor direncini... bozuyor eşitliği. Acıyan Asi’yi saklıyor Demir’den... saklayacak emanetini de... o, görmek zorunda değil ki!

Ali çoktan inmiş bahçeye... Asi geliyor peşine. Emanetini uçları eteklerini bulan siyah bir flara gizlemiş, kendini yeşil gözlerine... parlıyor yine bu gece. Demir gelene kadar biraz yümeyi teklif ediyor Ali... Demir yetişiyor hemen onların peşleri sıra, garson yönlendiriyor onu masalarına... soruyor, arkadaşları nerede? Garson bilgi veriyor... sahilde. Yine... yine... yine ikisi birlikte... yine ikisi yanyana... yine Demir’in izlerinde yürüdü mü Ali, Asi’yi gördüğünde siyahında... varsın gelmesin bu sehven rastlayışlar... çok fazla oluyor Demir için, alışmak istemiyor bu anlara. Asi ile ilgili yaşadığı karmaşalarda, Kenan pürüzünü saymazsa, hep kendi vardı onun yanında... İkiydiler... ‘biz’ diler... kavgalarında da barışlarında da... şimdi bu hal... bir üçünkü kişinin oralarda olması sarpa sardırıyor herşeye daha fazla. Nasıl başa çıkacağını bilemiyor bu durumla. Hakkı olup olmadığına bakmaksızın yerleşiyor gözlerine... kıskançlık... öfke... suçlama.

Sahilden dönüyor Asi ve Ali... onlarda Demir’i bekliyordu oturmak için... yerleşiyorlar oyalanmadan masaya. Demir’in gözleri bakamıyor bile emanetlerinin yokluğuna... Sandalyesine yerleşen Asi’nin eli flarında... iyi bir bahane oluyor bu Demir için, peşine düşüyor emanetinin daha ilk anda... “Fların çok güzelmiş...” Asi’nin eli kalakalıyor boynunda, emanetini kontrol edecekti, hala emniyetli bir şekilde saklı mı kumaşın kıvrımları arasında... ama geri çekiyor bu soruşla... Demir devam ediyor yavaşça...” Boynunda genellikle bir altın kolye olurdu?” Asi sessiz kalıyor sebatla... onun farkedeceğini biliyordu ama beklemiyordu bu hesap soruşu daha en başta... Ali kendince katılıyor konuşmaya... flarında çok yakıştığını söylüyor, safça... Demir’in emanetini aranan sözleri devam ediyor, “Kolyenden sıkıldın galiba?” ... devamı gelmesede sevdiğinden biliyor ne söylüyor içinden... ‘Hiç boynundan çıkarmayacağını söylemiştin, oysa”...

Kadehler kalkıyor ‘birlikte geleceğe’ o masada.... Demir daha iyi tanıması gerektiğini düşünüyor bu adamı, gittikçe daha çok yer almaya başladı çünkü Asi’nin hayatında ... Ali zorluk çekmiyor hiç kendi kendini anlatmada... ‘kaçık’ derlermiş ona... dostluğunu kolay sunuyor, çabuk iletişim kuruyor o her nasılsa. Bazen yanlış algılanabiliyor... içtenliği bazen güvensizlik yaratabiliyor... Demir’de işte aynen böyle hissediyor. Aceleyle gelen, iki güne sığdırılmış içtenlik ona kesinlikle güven vermiyor. Çok da sorumluluk almamış gibi hayatında. Gerçekten de almadı, ama artık olgunlaştı, bir yerde durup kök salmalı o da. Asi ve Demir’den bahsetmek istiyor biraz da... Demir ağzını açıp tek laf etmeyecek... Asi tanıtıyor onu, ortağına. “Demir... sizin tam tersiniz... İçinde olanları asla farkedemezsiniz!” Sözler uçucu, bakışlar kalıyor aralarında. Alaka göstermek zorunda bırakıyor Asi Demir’i bu yorumuyla. “Kendimden bahsetmeyi pek sevmem” diyor... “Belki de içe dönük biriyim. Çok sevdiklerim, yani ailem bunu bilir... İyi tanımadan yaklaşamam insanlara... bu yüzden yeni ilişkilerde de biraz zorlanıyorum.”... Ağzında lokmalar büyüyor Asi’nin... yutkunmak da, nefes almak da, orada olmak da zorlaşıyor... Çok sevenim olsan, içe dönüklüğümü anlardın demeye mi getiriyor? Yaklaşmak mı dedi birde... yaklaşmalarına uzaklaşmaları egemen, bu gezginlik Demir’e normal mi geliyor? Asi’nin çok gücüne gidiyor, sersemletiyor. İlişkilerinde zorlandığını sanıyorsa asıl burada yanılıyor, kendiyle sarpa sardığını düşünüyor. Ali az duydu ama çok doğru bir tespitte bulunuyor... “Kendinizi bu kadar korumayın... bazen rüzgara kapılıp gitmek iyidir” diyor... Demir’in kapılıp gittiği hatıralar hep o gecede... rüzgara sevdiğini bırakır, geçsinler saçlarının arasından, dolasınlar yüzüne gözüne... “Öyle...” diyor... “durduğum yerde... yağmura bırakırım kendimi... iyice ıslanmadan anlayamam... “.. bu da onun yaşam biçimi... artık Asi’nin de.

Ali, Asi’ye dönüyor... sıra ona geldi de... yepyeni bir işe başlıyor, çok sıkı bir karar da verdi kendince. Ama aklına anlatacak bir şey gelmiyor Asi’nin... Demir’in sözleri dolanıp duruyor beyninde... “Pek ilginç biri değilim galiba” diyerek savuşturuyor Ali’yi... Demir anlatmaya başlasın istemiyor Asi’yi... Daha tabakları yemek, bardakları şarap dolu... ama o kalkmak istiyor, izin verirlerse. Böyle aniden gitmek istemesi, “Asi iyi misin?” diye sorduruyor Ali’ye. Üşür gibi olduğunu söyleyor Asi’de... biraz da başı ağrıyor... Demir yaslanmış geriye, olan biteni seyrediyor,... baş Asi’de, gözler gidip geliyor ikisi arasında sadece. Saydam sevdiği Demir’e... gitmek istediği gerçek ama üşüdüğü bahane... Ondan uzaklaşmak istiyor, neden bu olmalı ani gidişe. Ali, hayıflanıyor kendi kendine, onu dinlemeyip kapatmalıydı arabanın kliması gelirlerken bu şehre. Asi uydurduğu bahane yüzünden, Ali’nin kendini suçladığını görüncede, vicdan azabı duyuyor... gülüveriyor içtenlikle... alnına uzanıyor Ali’nin eli, kontrol ediyor ateşini... O dokunuş ateşini düşüyor Demir’e... daha fazla bakamıyor olan bitene... bu adamın Asi’ye dokunmadaki rahatlığı hadise çıkartmak üzere... Tipik mimiklerinden biri, en uç noktalarda görünüyor Demir’de... boğuluyormuşçasına o ağız açılıyor bu karelerde. Her ikisine de ‘iyi geceler’ dileyerek kalkıyor Asi, makul olmayı başaramayacak, sevdiğinin her söylediğini üstüne alınacak bu gece. Demir’de hareketleniyor onunla birlikte... bedenlerinin bildik sınırları... önceden hissediyor yönelecekleri açıyı... sağlı sollu yaklaşmaları, Demir’in Asi’nin önünü kesen yaylanışı... uzanamaz durdurmak için beline Ali’nin önünde, sesleniyor sadece... “Asi... yapabileceğim bir şey var mı?”... Çok şey var yapabileceği Demir’in, hemde pek çok şey... en basitinden başlayabilir ve konuşabilir kendiyle.... Sözlerini yönetebileceğini sanmıyor Asi daha fazla bu gece, görebiliyor mu Demir bunu gözlerinde!

Ali geride kendine söylene dursun... Asi’nin adımları yavaşlıyor ve duruyor, çıktığında onların görüş mesafesinin ötesine. Ruhu dar... sıkıştı göğsüne, yatışmak istiyor Demir’le. Tehir etmeye çalışıyor herşeyi biraz ve biraz daha öteye, her seferinde... ama biriktiler ve dayanıyorlar çıkmak için içinden orta yere... Odasına gitmek istemiyor... belki kendine gelir oyalanırsa biraz daha bahçede... çimlerin üzerindeki güneşlenme şezlonglarından birine yöneliyor eli giderken boynundaki emanetine. Orada... emniyette... onunla yatışıyor bir parça. Aklı başında hareket etmek mümkün mü aşkta? Onun yüzüne bile bakmamalı aslında ama inatçı geçinen yüreği az daha çözülecekti o kendini anlatırken masada. Kızgın olmalıydı sözümona...

Demir ve Ali bitiriyorlar yemeklerini... paylaşacak çok bir şeyi yok bu adamların... tek ortak ilgi alanları Asi. Demir’de kalkıyor... Ali yalnız kalıyor... bu kadar güzel bir gecede, hemen yatmaya niyet etmiyor. Demir odalarının bulunduğu koridorda görünüyor... keyifsiz gelişi. Kapısına geliyor, duruyor... ama giremiyor içeri. Zaman belki teyzesi ve Melek için doğru işliyor ama onların aleyhine gibi... Asi’nin kolyesini çıkarmış olmasını bir türlü hazmedemiyor yüreği... Sevdiğinin tabiatını biliyor, ona bu aralar çok kızgın olduğunu da... ama söz vermişti... ne kadar öfkeli olursa olsun çıkarmayacaktı emanetini. Öfkenin de ötesinde bir şeyler var onda... kolyesini çıkarmaya elleri gidebildi. Konuşmaları gerekiyor hemen... hemde hemen... gecikmeden... hatta şimdi. Adımları onu Asi’ye döndürüyor... kolay bir konuşma olmayacağını, ondan alamayacağı kadar çok şey öğrenmek isteyeceğini biliyor... ama bu halde bırakamaz Asi’yi. Bu halde bırakamaz kendini. Tıklatıyor kapısını... Cevap alamıyor... sesleniyor, “Asi... konuşmamız lazım.” ... ses yok sevdiğinden, duymaması mümkün değil ama yok sayıyor bir kez daha işte Demir’i. Kötü hissediyor kendini... konuşmak istemeyecek kadar onunla ilgisini kesti mi?.. Bir an düşünüyor, ısrar etmeyi... ama faydasız, düşüyor omuzları, dönüyor odasına gerisin geri. Nasıl çözecek bu işi... konuşmayı bile reddediyor artık Asi... biraz hava almak için balkona atıyor kendini. Aldatan bir sakinlik üzerindeki... Asi’nin başağrısı da belki gerçekti çünkü onun da beynini oyan bir ağrı başladı şakaklarından içeri... açık hava iyi gelir belki. Etrafta gezdiriyor gözlerini... çimenlik alanda, şezlonglardan birindeki karaltı çekiyor dikkatini. Kaşları çatılıyor, bu Asi... kıvrılmış öylece uyuyor sanki. Uyuyanın üzerine kar yağar, zaten iyi hissetmediğini söylemişti, hepten hasta edecek sevdiği kendini. Başağrısı da geçiyor, ümitsizliği de... demek ki odasında olmadığı için açılmamış o kapı... reddetmemiş Asi, Demir’i.

Derhal içeri girip bir battaniye alıyor, aşağı iniyor. Doğru gömüş, Asi uyuyakalmış bebekler gibi. Dikkatlice yerleştiriyor onun üzerine elindekini. Eğiliyor yanıbaşına, düzgün örtebilmek için battaniyeyi... Kalakalıyor o anda da, Asi’nin boynundaki fların arasından altınları gözkırpıyor ona... haber salıyor her nefeste oynayarak yanıp sönen yıldızlar gibi, ‘Ben buradayım hala... “... Bu kadın aşık bana... sözünde durdu o, saklıyor aşkımızı koynunda... Seni aptal... seni aptal deyip duruyor içinde bir ses, dön bak ona... gözleri kayıyor Asi’nin kapalı göz kapaklarına. Hak etmiyor bu kadının aşkını ona yaptıklarından sonra. Ama dünyada kim seni benim kadar sevebilir... içim akıyor sana, öl de öleyim şu anda. İtiraz geliyor Asi’nin uykulu bedeninden buna... huzursuzlanır gibi kırıpdanıyor uykusunun arasında. Biliyor onun istediği bu değil... dönüyor yine boşluğa... geri getiremez bazı şeyleri, fakat düzeltmeli hızla... hızla... Demir’in geri çekilişine rağmen kendi sözüne hala bağlı olduğunu gösteren o altını boynunda tutmanın, ağrına gittiğini biliyor... bu saklanış, Asi’yi saklıyor aslında. Konuşacak onunla... olabildiğince çok... olabildiğince açık... en kısa zamanda. Saklanmasın hiç... ağrına gitmesin hiç... o altınlarını boynunda taşıyorsa, Demir’de Asi aşkını taşıyor her yanında, herkesin gördüğünü sanıyor bunu bir bakışta.

Gidemiyor bu ruh haliyle odasına... sahile uzanmaya karar veriyor o da, iyi gelir belki karmaşasına... Ali’yi görüyor orada, elinde şarap bardağı, gecenin tadını çıkarıyor hala. Yakamoz mu vuran yoksa sahilin ışıkları mı suya... kayalara kavuşan suyun sesi ulaşıyor kulaklarımıza... Demir’in de ona katıldığını görünce, “Çok güzel bir geceydi’ diyor Ali... geldiklerine değdi... “Geceyi daha da güzelleştiren, Asi’ydi”... Ali... kolay... çabuk... ama doğru... Bu gecede güzel tek bir şey varsa, Asi’ydi bu... Yanlışsa, bunu Demir’in Ali’den duyuyor oluşu. Kader, birbirinin tam tersi olan iki adamın aynı izde oluşu... Demir’in başı dönüveriyor Ali’ye doğru. Daha neler duyacak bu adamdan sevdiği kadınla ilgili... ‘yeter, yeter’... deyip duruyor ama duyuramıyor kendini... devam ediyor Ali... “Onda garip bir şey var. Hem çok uzak, hem çok yakın. Hem çok sıcak, hem çok soğuk. İnsanda tanıma arzusu uyandırıyor. “ Bir yudum şarapta dinlendiriyor kendini ve Demir’i... devam ediyor... Şehre daha yeni inmişti... sokakta gördü onu... kim olduğunu bilmiyordu... tek başınaydı, Asi... ağlıyordu... Onu kimin yada neyin üzdüğünü gidip sormak istedi... Yapamadı tabi...” Böyle birini kim üzmüş olabilir” diyor dönüp Demir’e doğru...

Asi ile epeyidir tanışıyor, Demir’e bir şey sormak istiyor... Demir’de Ali’ye doğru dönüyor. Geleni tahmin etmiyor, artık biliyor... Ali onun söylediklerini söylüyor... Ali onun yaptıklarını yapıyor... Ali onun düşündüklerini düşünüyor... Demir’i kimse böyle etkilememişti... orada kendisinden ayrılıyor, uzun zamandan beri kimsenin onu böyle etkilemediğini söyleyip, soruyor... “Demir... Asi’nin hayatında söz verdiği biri var m?”

Demir’i anlatmak bana düşüyor ama onu kaplayan çirkinliği anlatacak kelimeler aklıma gelmiyor. Şeytani bakışları, bela arıyor... Biraz evvel onun için ölebileceğini düşünmüştü... şu anda onun için öldürebilir gibi görünüyor.
 
 
28. Bölüm
Kapsamlı Fragman