Sample picture
 
Yağa yağa geldi... mührünü vura vura geldi bu ana Demir... beline... eline... Dudaklarına şimdi de... Biliyordu, sarsılacaklar bu temasta her ikisi de... ama tahmin edemedi böylesini o bile... Keşfetmeye yağdığı bu topraklarda durdurdu sevdiği onu... inanmazlık, yetmezlik arasında birşeyler Asi’nin gözlerinde gördüğü. Paniğini hatırlıyor, Asi’yle ilk yaşadığında bunu. Bilmez mi, bu dokunuş onun da ruhunu buldu...

Demir ona açılsın istemiyor muydu... onu sevdiğini belli etsin diye beklemiyor muydu? Yol gözlenen bu muydu? Romantik genç kızlık hayallerinin karşısında erkekçe bir isteyiş buldu. Düşlerini bir tarafa bıraktırıyor, Demir’in bu bir anlık boş bulunuşu, bir anlık onun oluşu. Sevdiği ona ‘gel’ dese... büyülenmişcesine, düşer peşine... onun olur bu gece... Bu nasıl bir duygu... istemek gerçekte bu mu?.. Nasıl anlamlanıyor Demir’in hep arzularına gem vuruşu... sımsıkı duruşu. Bundan korkar oluşu. Hem güçsüz hissediyor kendini, hem tutku dolu... hem uzanmak istiyor tekrar ona, hem kafi gelememe korkusu... dokunmak istiyor delice, oysa yapamaz bunu. Demir’in bütünüyle açığa çıkışı... o bir anlık ruhlarının birbirine dokunuşu... yüreklendiriyor daha fazlası için de onu... keşfetme isteği ile kendine yağan yağmurları, dolanıyor sevdiğinin damlalarını... dudaklarını... Demir’in kendini kaybedecek kadar onu isteyişi, okşayacak mağrur yüreği, tatlı tatlı.

Bu keşif... bu ilgi... Asi’nin onu seyredişi... nasıl komple bir erkek yapıyor Demir’i.... anlıyor, Asi’siz o hep eksikti. Bu ilk değil, son da olmayacak... görmek için çırpınacaklar hep birbirlerini... Asi-Demir onları da büyüleyecek bizi olduğu gibi. Öpüşmeleri değil bu anı ölümsüz kılan... ruhlarının örtüşmesi... Çekilmeden ondan geri, sevdiğinin yağmurlarla durulmuş dalgalarında söndürüyor parmaklarının isteğini... sakinleşti... sakinleştirmeli Asi’yi...

Demir’in parmakları hala Asi’nin saçlarında... Asi-Demir alın alına... bir itidal anına varmaya çalışıyorlar baş başalıkta... İrkiliyoruz aniden... “Defne... Asi...” Neriman sesleniyor kızlarına. Ayrılıyorlar birbirlerinden bir parça. Asi’nin gitmesi lazım... gitmek istemiyor hiç aslında... hep kalsın böyle onunla... bu yakınlıkta, isteklerin durulup onunla başbaşa huzura yaslandıkları bu anda. Sadece Demir’i tattırmadı sevdiği, onlardan başka herşeyi dışlayan, iki kişilik bir dünyayı deneyimlediler aynı anda. Ne güzeldi bu dünya... ne gerçekti... ne huzurluydu ... ne doğruydu. Demir’in aklı ne kadar başında... Neriman Hanım’ı endişelendirdiler, bunun farkında. Zor olsada, yine doğru olanı yapmak , Asi’yi daha fazla onda tutmamak, göndermek zorunda... “Hadi git Asi...” diyor, bütün isteği Asi’yken o gece. Biraz daha kalabilselerdi keşke böyle... biraz daha koklayabilseydi onu... saçları parmaklarına dolalı... biraz daha alınları dayalı. Onu öpüşü kadar inanılmazdı aldığı karşılığı... e.min değilim, konuşabileceklerine, biraz daha fırsatları olsaydı?.. Ütopik bir şey gibiydi bu anları... hayalleri kurulan ama hiç beklenmeyen ulaşılması... Gerçekse sarsıcı... birbirlerine kayıtsız kalamayışlarının boyutu, neyle izzah edilebilir.... indirgenebilir mi ki bu sadece ‘karşılıklı bir tutku’... Özlemle kavruluyor şimdiden, o daha karşısındayken... bir daha ne zaman görecek onu...

Saten pijamaları üzerinde... topuklu terlikleri ayağında... Neriman Hanım bir tıkırtı üzerine, düşmüş kızların peşine... Kerim’i bir kulaklarından tutup çıkarmadığı kalıyor arabadan, dizinin dibine... ayıp ayıp... nişana kadar bekleyemediler bile. Duyacak halde değil hiç bir itirazı... ne açıklama yapacaklar gecenin bu saatinde. Kızlarını toplayıp girerken anne içeriye... Asi hala Demir’de... elleri tutunuyor biraz evvel onun parmaklarının gezindiği yerlerde... sıvazlıyor saçlarını... yanaklarından ağzına doğru okşuyor Demir dudakları... bu dokunuşlar Demir... hep Demir yerine... Demir öptü onu biraz önce...

Kerim, Demir’i çiftlik yolundan topluyor... Arkadaşı yürüyor görünüyor... ne bilsin, biraz evvel yaşananların çılgınlığı Demir’de sürmeye devam ediyor. Demir duran arabaya biniyor... yada binmiş olmalı... artık ıslanmıyor. Öyleyse neden gözleri hala biraz evvel yürüdüğü toprak patikada Asi’ye yağıyor... her ikisinide çamurluyor... o çamurlu yollarda Asi’yle birlikte ıslanıyor... sürekli onu öpüşünü görüyor. Kerim kendi derdinde... Defne’yi, geçmişi konusundaki ikna girişimlerinde başarılı olduğunu umuyor. Ya gecenin bu vakti, Neriman Hanım’a yakalanışlarına ne demeli... buna inanamıyor. Sus pus olmuş yanında oturan Demir’e söyleniyor... “Bir şey söyle yaaa... Bir ilgilen...” Demir’in elleri dudaklarında... öpüşlerini sıcak tutmaya mı çalışıyor... Onun da dudaklarında arandığı Asi... parmakları Asi’yi orada tutuyor... hep dudaklarında kalsın istiyor. Bir an evvel yalnız kalmak için yanıp tutuşuyor... Sakinliğe ihtiyacı var... yalnızlığına ihtiyacı var... bu yalnızlıkta onu hatırlamaya ihtiyacı var... Kerim’i uyarıyor “Hadi sür gidelim”... Olan Kerimlere oldu, Demir’e ne oluyor... “Neriman Hanım Asi’yle seni yakalasaydı... görürdün gününü!” diye ona sataşmaya çalışıyor... Kerim bilmeden tam da üstüne basıyor... yakalandılar onlarda... hemde en ala zamanda... ama Neriman Hanım’dan ziyade, aşka... Şaşkınlığı yüzünde... aklı onda... kendine gel diyor gibi Demir’e... Asi’yi öptün biraz önce... değiştirdi bu öpüş sizinle ilgili her şeyi birdenbire... İnanamıyor hala, Asi’nin hiç esirgemeden ona uzanışına... Sevdiği onun olabilirdi istese bu gece. Demir bunu istemez... Asi ona gelmez... ama bunu görmek şaşırttığı kadar kabartıyor Demir’in göğsünü de.

Neriman konuşmuyor o gece hiç bir şey kızlarla... sabah konuşacaklar sakin kafayla... hesaplaşılacak daha sonra. Her ikiside yataklarında... yorganları çekilmiş boyunlarına... Defne endişeli... eyvah... çok kızgın Neriman ona... neden birşey söylemiyor kardeşi... neden rahatlatmak için hiç bir şey soylemiyor ablasına. İyi de... Asi’yi kim rahatlatsın bu gece. Aksine... “Işığı kapatılım mı?” diyor... Daha farklı değil Demir’den... yalnızlığına bir kaçış halinde... Hımmm farkediyor artık Defne... Asi’ye birşeyler olmuş bu gece. O Kerim’e hesap sorarken Asi ve Demir ıslanmışlar belli ki gecede. Ne oldu Demir’le aralarında?... Asi ‘bir şey olmadı” diyor ama yüzünden belli oluyor, saklamasın boşuna. Yorgan haraketleniyor anında ve gizleniyor Asi altına... Neriman’ın kızgınlığı falan unutuluyor... bir kedi gibi parmak uçlarında yürüyerek geçiyor Defne kardeşinin yatağına... Çekiliveriyor yorgan üstten, mutlulukla gülen Asi çıkıyor altından... inanmazlık geçmiş... huzur kalmış, güzellik kalmış o öpücükten... barıştırmış bu öpücük sevgilileri asıl bu önemli herşeyden... Demir kızgın değil artık kendisine... iyi ki küsmüşler birbirlerine, yoksa asla öpmeyecekti Demir onu böyle. O öpüşle uyuyacak Asi bu akşam... Birşeyler tahmin ediyor Defne... anlatsın diye bekliyor Asi’yi dizinin dibinde ama Demir’in müziği çalıyor Asi’de. Çok zor... kendine bile anlatamadı Asi... ne söylesin Defne’ye.

Bütün gece uyuyamamış Neriman... uyuyamayınca da saç böreği açmış... Uykuları açan bir kahvaltı sofrası hazırlamış... İhsan erkenden buluşmalı Demir Bey’le ama Asi gidemez hiç bir yere.... Neriman konuşacak kızlarıyla baş başa. İhsan’ın bakışı muhteşem bu Nerimanca çıkışa... Önce Asi’yi de kurtarmaya çalışır gibiydi ama şimdi kendini dar atıyor dışarıya... bir özür gibi kızının kolunu okşuyor onu bırakırken karısının hışmına. Geliyor Neriman, Defne’ye hiç yakışmayan geceye, evden gider gitmez Ceylan ve Gonca.

Bilmem Demir uyumuş olabilir mi bir saniye bile bu akşam... bekliyor yan çiftlikten gelecek olan gurubu.... yüreğini nasıl çarptırıyor bir heyecan. Onu görecek tekrardan. O da uykusuz muydu... o da Demir’i düşünüp durdu mu? O da öpüşmelerine dönüp dönüp durdu mu? Güneş bile bu sabah geç doğdu... doğdu doğmasına ama görünmüyor aşina olduğu etek savruluşları, beklenen adımların arasından. Asi yok... o sabah gelenler sadece, İhsan Bey, Ökkeş ve Aslan o patikadan... Neden gelmemiş olabilir, yoksa pişman mı oldu dün akşamdan. Hiç hoşlanmadı bu işten. Yine bahçe kapısında karşılıyor İhsan Beyleri, Demir... eller sıkılıyor... merhabalar... nasılsınlar geliyor ardından. Yüksek Sistem Bağ’lar yine gündem... Gidip batı tarafındaki arazilerin durumuna bakmışlar... anlatsın bakalım Aslan. İş günü başladı gibi görünüyor ama hiç haber yok Asi’den... duramaz artık daha fazla soruyor çekinmeden... “Asi yok mu bu gün?”... Bir tek Aslan mı ayıyor bu sorudan... İhsan sakin sakin izzah ediyor... annelerinin kızlarla konuşacak ciddi bir meselesi olduğunu, bırakmadı Asi’yi bu yüzden.... ama sorun yok başlayabilirler, o gelmeden. Demir için öyle mi ya... ne durabilir onu görmeden... nede rahatlatabilir içini ve uzaklaşabilir sorunlardan... Alamıyor kendini,’ inşallah dün gece telafisi mümkün olmayan şeylere neden olmamıştır’ diye düşünmekten. Neyse... İhsan’a inanmaya çalışsın... kendi isteğiyle değil, annesi bırakmadığı için gelememiş olduğunu sansın... bu da birşey şuan.

Aslan anlatıyor... güzlük ekimler halledilmiş... baharda ekilecek tarlalar sürülmüş... açmalar yapılmış... çiftlik gübresiyle gübrelenmiş... ama bundan sonrasını Demir duymuyor... yerde gezinen bakışlarını ayırınca topraktan... Asi’yi görüyor... karşıdan ona doğru geliyor. Bir an duralar gibi olduğunu ve sonra yavaşladığını farketmiyor... Kolaylaştırıyor mu başkalarıyla birlikte oluşları... öpüşmelerinden sonraki bu ilk karşılaşmayı... Belki de... Bir parça rol yapmalılar herkese!.. Demir sabırsız... onun ruh halini daha yanına varmadan anlamaya çalışıyor. Asi’de daha farklı değil ondan... belirsizlik kalbini küt küt çarptırıyor... Nasıl güvensizler kendilerine... o ilk karşılaşma anına getirecek saniyeler onları, birtürlü geçmek bilmiyor. Yürüyüp yürüpüp sanki aynı yerde duruluyor. Duruluyor gibi geliyor ama sonunda varılıyor. Bu arada Aslan sinirleniyor, Demir’in Asi’ye kilitlendiğinin farkında, sesini yükseltiyor... Zorluyor... ‘Beni dinliyor musunuz’ ... Hayır Aslan... Demir seni dinlemiyor...

Neden sonra İhsan’da Asi’yi farkediyor... “Asi de geldi nihayet... “diyor... bu sözleri Demir’de içinden söylüyor. Asi Demir’e yaklaştıkça Demir gevşiyor... Asi’den aldığı elektrik olumsuz değil... tam tersi... utanmışlık devam ediyor. Sevdiğinin gözleri ona dikine dikine değil, kaçamak bakıyor... “Geciktim kusura bakmayın” derken sesi yumuşacık çıkıyor... Demir akşamdan beri bunu düşünüyor... onu zorladı... biliyor... Herşeyi biraz yavaştan almalı... onun kendisine alışmasına zaman tanımalı... kendi tabiriyle frene basmalı... Bunu da yapıyor.. sanki o öpüşme hiç olmamış gibi, gündelik şeylerden bahsediyor... onlarda oraya yeni geldiler... Aslan bilgi veriyordu artık Asi devam eder. Bu arada Asi’nin çizmeleri dikkatini çekiyor... Çamurdan’ mı geldi ne bu hal?.. Bu çamurlu çizmeler senaryo açısından ne anlam taşıyor... belki kendi görüşüme o kadar saplanmışım ki apaçık olan bir şey e.min’e görünmüyor... çok da umursanmıyor... Demir’in ‘çamur’u benim yakıştırmalarıma çok uyuyor. Akşamdan beri toprağına yağmur yağdıran Demir’in Asi’yi bir kez daha çamurlara buladığının günüdür bu gün... ayrı ayrı bedenlerde ama Asi çamurların içinden geçip geliyor... e.min bunu bir tarafa yazıyor. Didişmeyecekler bugün anlaşılıyor... Asi’de Demir’e katılıyor... o da ezbere bildiği şeyleri peş peşe sıralıyor... anlamlı şeyler söylüyordur inşallah, çünkü aklı fikri Demir’de... onun kendisine dikilmiş gözlerinde... Demir kupkuru ama Asi hala onu sırılsıklam görmeye devam ediyor. Bu böyle sürecek bir müddet... o öpücüğün etkisi öyle kolay kolay geçecek gibi görünmüyor...

Demir’in gözlerini Asi’den kaçırdığı bir an geliyor... gizleniyor... yine onu ürkütmekten korktuğu bir şeyler mi yaşıyor... Asi’nin görmesini istemiyor... “...hiç yorma dudaklarını.. “ der gibi başlarken birşeyler bakışlarında, görüntü Demir’den kayıyor. Artık bunun gerisi hayallerimize bırakılıyor... Çiftliğe dönmek üzere İhsan ve Ökkeş önden yola çıkarken Asi ve Demir bir kaç adım arkada kalıyor... Arzu ettiğince özgür değil belki ama Demir için bu bir fırsat yaratıyor... Demir hafifçe ‘dün gece’ yi soruyor... dünyayı durduran o geceden geriye ne söyleyebilir Asi Demir’e... ama sevdiği o kadar incelikli ki... “...sorun çıktı mı... aklım sizde kaldı?” diyerek Asi’nin işini kolaylaştırıyor... ama o ses tonu... dün geceye yapılan o vurgu... herşeyi açık ediyor... Onların özelden konuşacakları bir şey var artık... o dokunuş, birbirlerine duruşlarını değiştiriyor. Asi bir an için soluk almayı unutuyor... Demir’in gözleri ondan ayrılamıyor... bizimle birlikte sevdiğinin yutkunarak kendine gelişini, o da görüyor. Böyle bir şey işte o öpücük... her hatırlanışında soluksuz bırakan, yutkunduran bir öpücük. Ama... Hayır... Asi Demir’in onu öpmesini hiç sorun etmiyor... “Merak etme” sin Demir, Asi o kadar naif değil... Demir’i... tutkularını... isteyişlerini taşıyabilir... hatta bunları düşünürken ona bile bakabilir. Demir seyretmeyi sürdürürken kendisini, parmakları onun yerine geçebilir... saçlarını yüzünden geri çekebilir... çekingen de olsa onunla bu konu hakkında konuşabilir. Demir’de hassas dün geceden sonra... bu sözel sokuluşları Asi’nin ona... o öpcüğü hala devam ettiriyor ruhunda. Düşünüp duruyorum ne yaptı o öpücük onlara... Demir’in gözleri Asi’de... yabancılıklarına bir nokta koymuş o öpücük dün gece... el ele olmamaları bir şey değiştirmiyor, bir ‘çift’ yürüyor o karede.

Cemal Ağa, nişan hazırlığı yaptırtıyor... mübarek ellere, bakır sinilerde , kazanlarda yemekler yaptırtıyor... Kenan ayrılıyor bu arada konaktan... elinde bol bol fotoggraff , biraz olgunlaşmış ‘bizim oralara’ dönerken... Kusura bakmasın, Cemal Ağa uğurlayamıyor onu, işler yoğun... nişan mışan... Bu arada, Nida ile kafası karışan ve nişanlanacağı kişinin anne-babası ile tanışmak isteyen Defne yüzünden, Kerim senelerdir görmemiş olduğu ailesiyle temas etmek zorunda kalıyor.

Bağ arazilerinden dönen gurup Demir’lerin çiftliğinin girişine yaklaşmak üzereyken İhsan’ın telefonu çalıyor. Kerim Defne ile buluşmayı arzu ediyormuş... Neriman’da Asi yanlarında olsun istiyor. Asi onlarla buluşmaya sahile gidecek... İhsan’ın ise o günlük yapılacak işi kalmadı... nişan telaşı var malum... eve dönüyor. Asi gayriihtiyari olmalı Demir’le yürümeye devam ediyor... halbuki sahil tam ters istikamette kalıyor... heralde yalnız kalışları onları şaşırtıyor... aslında akıllarında binbir türlü şey ama hiç biri ortadan söylenemiyor. Çiftliğin adamlarından biri Demir’in atını yularından tutmuş dolaştırıyor... Demir artık atla pek gezmiyor... bu hiç içinden gelmiyor... belki daha sonra dener... Asi yasını atlattıktan sonra... Demir’in başı eğiliyor, Asi’nin atının ölümünden kendini sorumlu tutuyor. O kadar çok şey bıraktılar ki geride... hepsi onlara ayak bağı oluyor... başı çekenlerden biride Demir’in vurmak zorunda kaldığı Asi’nin atı... Asi, bu kötü günü unutamaz mı?.. Asi’nin bir şey söylemesine gerek kalmıyor... Demir sevdiğinin dalıp giden bakışlarında, bunun kolay olamayacağını anlıyor. Asi’nin boğazında, her yutkunduğunda hissedilen bir düğüm Orontes, bir daha yapabilir mi... bir daha at üstünde olabilir mi... bilmiyor... sanmıyor. Oysa kurulan hayallerde... Asi-Demir çoktan ‘biz’ olmuş bile Demir’de... Demir bu düğümleri çözmek için bekliyor... O gün güneş Demir’i bulmakta çok ısrarcı davranıyor... her dokunuş belli ki temas ile verilmiyor. Asi de sanki Demir’le ısındıkça onun yanında daha rahat davranmaya başlıyor... Demir’de zaten bunu bekliyor... alışmak zaman alır, temasları sonrası Asi’nin onun karşısında böylece özgürce durması... ona içinden geçenleri anlatması... doğru yolda olduğunu gösteriyor. Aşkları sabra, emeğe ihtiyaç duyuyor. Sadece böylece kazanılmış bir aşk onlara istediklerini verecek, biliyor. Asi’nin biraz izin alırcasına biraz izzahat verircesine gitmesi gerektiğini, sahilde Defnelerle buluşacağını söylemesini izliyor. Kaçamak bakışlardan sonra bu ana geldiler ya... Asi gözlerini onun yüzünde böylece tutabiliyor ve kendisini izlemesine müsade ediyor ya... gidebilir artık bir hoşçakalla. Güneş hala Demir’de... bakışları Asi’nin peşinde... nekadar da onun yanından hiç ayrılmak istemese... yapılması gereken şeyler bekliyor gerilerinde... Dönüyor yüzünü çiftliğe... Biraz daha beklese... biraz daha onu izlemeyi sürdürse, görecek... Asi’nin de aklı geride... Demir’de.

Bahçede adamlarıyla evraklar üzerinde çalışırken, dolaştırılan atı gözüne çarpıyor uzaktan. Söylendikleri andan beri Asi’nin sözleri çıkmıyor aklından. Atını aldı... sevdiğini mahrum etti hayatının bir renginden... bunu geri vermeli... eksik bırakamaz Asi’yi böyle bir şeyden. Kendi de nicedir yas tutuyordu sevdiğiyle birlikte zaten... atmalılar bu yası üzerlerinden. Atından bile özür diliyor... ‘Naber oğlum’... onu ihmal etti, kendi yüzünden. Atıda... O da... dörtnala... sahil bekliyor onları... dalgaları... güneşi... rüzgarı...

Asi başbaşa kalsınlar diye Kerim ve Defne... öneriyor, otursun o yalnız başına bir yerde, buluşurlar sonra... Aslında hissediyor, yalnız başına olmayacak... bu sahil, çokça hayal... ama bir gerçeğin tekrar tekrar yaşandığı yer olacak. O da bunlarla başbaşa kalmanın peşinde. Belki... ona eşlik eden biri de çıkacak... Yani... belki... hayal etmesi bile güzel olacak.

Neden hiç şaşırmıyor Demir’i ona gelirken görmekten... istifini bile bozmuyor yürürken... Demir onu sevgisinin çemberinde döndürürken muzaffer bir gülümseme Asi’de... hissetmiş bir şekilde işte... gelmiş Demir... gelmiş sevdiği... Hadi insinde atından, onlarda yürüsünler Kerim ve Defne gibi el ele. Demir gittikçe çemberini daraltıyor Asi’ye... Ne yapmaya çalışıyor Demir... neden inmiyor... neden geldi onunla yürümeyecekse sahile... Demir onun yolunu iyice kesince, güleç bir itiraz ile söyleniyor sevdiğine...”İzin verir misin”... Doymuyor ismini ona her seslenişinde söylemeye... “Asi... sen at üstünde olmalısın”... Yooo... olamaz... bu değil Asi’nin beklediği... başı kaykılıyor yana hafifçe... dudaklarından nasıl çıkıyor tadına doyulmaz bir “Demirr”... oysa Asi’nin yeniden denemesi gerek... Demir ona yardım edecek. “Asi... sen at üstünde olmalısın”... benimle...

Çemberin o sonsuz noktalarından birinde... duruyor Demir Asi’nin önünde... bu noktayı bütün noktalardan farklı kılan birşey var, Asi ve Demir’in birbirini ‘görüşü’nde... Yüzünde asi güneş, dudakları hafif aralık, gözleri kısılı... yerleşmiş Asi yüreğine... Demir el uzanıyor sevdiğine... “Gel!..”

Bu çağrı asla gitmeyecek Asi’nin gözlerinden... Bildiği, tanıdığı dünyadan başka dünyalara onu isteyen... hem toprağı, suyu, rüzgarı kadar tanıdık, içinden... hemde hiç bilmediği bir tutkuyla kasıp kavuran.... kadınlığını alıp büyüten. Demir’e uzanan el bir ‘söz’... Asi’yi kavrayan parmaklar da öyle... bu büyüde ikisi kenetleniyor birbirine.

Çekiyor bir kez daha Asi’yi Demir... kendine... atının terkisine... “Şimdi oldu” işte... rahat Asi Demir’le... böyle emniyetli bir şekilde... gözlerinin içine bakmak zorunda olmadan, ona bu kadar yakın olabilmek, hayallerinin bile ötesinde. Başka şansı yok, Demir’i alıyor kollarının çemberine... karnının üzerinde birbirine geçen parmaklar kafesliyor kelebekleri sevdiğinin bedeninde. Demir kilitliyor bu kafesin parmaklarını kendi eliyle... hiç açılmasın bu parmaklar... uçuşmaları hiç bitmesin bu kelebeklerin Demir’de. Hızla yaşandı herşey onların ilişkilerinde... bilinçli bir yavaşlama getiriyor bütün bunlar Asi-Demir’e... dokunuşlarını hazmetmek öyle iyi geliyor ki her ikisine de... huzur görüyorum gözlerinde.

Durduruyor atını Demir ileride bir yerde... dünya güneşin altın sarısıyla turuncusu arasında renklerle yıkanır halde... dalgalar dövmeyi bırakmış, okşarcasına varıyor artık sahile. Atları sakin... Asi-Demir’de... Asi sıkı sıkı tutunuşunu gevşetmiş sevdiğinde... elleri kaymış biraz aşağıya doğru ama hala onun çevresinde. Demir’in bir eli yuları tutarken diğer eli bacağına yaslanmış, kucaklamış Asi’nin onu saran kollunu kendince... başparmağı belli belirsiz bir okşayışla dokunur halde sevdiğine... Güneşin ışıklarını gönderişi gibi yeryüzüne... Demir’i gönderiyor Asi’ye, sonsuz bir devinim içinde... Bu yavaş gelişlik... bu sakinlikte Demir’i kabulleniş... birlikte yaşanıyor ama sessizlik içinde. ‘Dur’ demişti Asi... soluklanmak istemişti Demir’de. Demir’in Asi’ye ilk hediyeleri... ‘yeniden ata binme’nin ötesinde... ‘Demir’de bir huzur anı’ veriyor sevdiğine. O da bir hediye istiyor Asi’den kendine... atına binmeyi kabul ettiği için onu bağışladığını düşünüyor... tek bunu söylesin... ‘Bağışlandın’ desin Demir’e... Oysa Asi yalan söyleyemez... ‘Bağışlanacak bir şey yapmadın... seni... bunu neden yaptığını... acıma rağmen anlamama mani olamadım” da diyemez... anlasın istiyor Demir onu sadece... bazı şeyler dillendirilemez.

Ablasını kontrol etmek isteyen annesinin telefonu kesiyor bu anı... Asi hemen Defne’yi bulmalı... Bu ilk gönüllü birliktelikleri böylece sonlandı. Ama yepyeni birşey filiz veriyor hayatlarında... beklemeye değer birşeyler oluyor. Demir onun ardından bakarken eksikliğini nasılda hissediyor... Ne demek oluyor bu artık biliyor... ‘biraz evvel bendeydin... öyle kalacaksın’... yemin ediyor.

Süheyla iyi değil... odasına kapanmış... dün gece çiftliğe gitmek onun için herşeyi taşırmış. Yalnız başına verdiği mücadele... çabalarının karşılığını alamayışı... önüne çıkan engeller... hepsi yığılmış. Bu gününde tutunacak bir şey bulamayınca... içine... sürekli taze tuttuğu geçmişine kapanmış... Leyla onun halini görünce endişe içinde Demir’i aranıyor...ama atı ile çıkarken görülmüş, bulamıyor. Bahçede İhsan’la karşılaşıyor. Komşular, yakında da hısım olacaklar... Süheyla’nın iyi olmadığını ona söylemekte sakınca görmüyor. Süheyla hoşlanmasada İhsan’a haber verilmesinden... yanına çıkıyor. İhsan, Süheyla’yı sarsanın yıllar sonra tekrar Kozcuoğlularının çiftliğine gelmek olduğunu biliyor. Süheyla’nın bu kadar kötü olmasının bir neden daha var... onu da öğreniyor... Cemal Ağa, Süheyla’yı doğurtan ebenin yardımcısını kaçırmış ve saklıyor... çocuğuyla arasında Cemal Ağa varken... bu yalnız kadın hiç bir şey yapamıyor.

Demir sahilden dönüyor... İhsan’ı tam evlerinin kapısından çıkarken buluyor... bahçe kapılarından öteye geçmemeye çalışan bu adam evlerinde ne arıyor... gözlerinde soru işaretleri beliriyor. Bir açıklaması olmalı, İhsan Bey, telaşesiz adımlarla ona doğru geliyor. Endişelenmişler... Süheyla pek iyi değilmiş... İhsan’dan öğreniyor... Önceden, teyzesi ne zaman kendini kötü hissetse Demir’in haberi olurdu... biraz gerginler diye hiç bir dertlerinden haberi olmayacak mı artık... Soruyor... Aldığı cevapta kendi kendine sorular sorduruyor... Nasıl tek başına bıraktı teyzesini...nasıl yaptı bunu... Cemal Ağa’nın oyunlarına belli ki Süheyla yetişemiyor. Teyzesine, Yasemin denen kadını bulup getirmek üzere söz veriyor.

O gece...

Cemal Ağa’nın çeyiz alayı yeri göğü inleterek çiftliğe varıyor. Kapanlarını da göstere göstere kuruyor... İhsan’ı da bir kez daha uyarıyor.

Kerim’in anne-babası da nişan için şehre geliyor. Her ikisi de yeniden evlenmiş... yeni aileler kurmuş ve Kerim’le Leyla’yı küçüklüklerinden beri unutmuş... Defne için çağırdı Kerim onları ama buradaki mevcudiyetleri hepsi için eziyete dönüşüyor.

Demir ve kardeşi... küçük taşlardan yapılmış... toka gibi bir şey bakmışlardı... aslında o bir taraktı... Demir soruyor, bulabilir mi Melek aynısından?..

Demir, Yasemin meselesinin aslını detaylarıyla Arif’den alıyor. Ökkeş, onu Yasemin ile ilgili sorguya çekmeye kalkmış gün içinde... bunu da öğreniyor. Sormak lazım, Ökkeş Efendi bunu neden merak ediyor... İşçi kulubesinde buluşuluyor... bir de davetsiz ortakları var bu konuşmada... Cemal Ağa’da onlara katılıyor. Aslında O, Yasemin diye biriyle tanıştırmak için Ökkeş’i arıyor... ama başkalarıda isterse buyursun gelsin diyor.

Hep beraber, Cemal Ağa’nın Yasemin’i sakladığı eve gidiliyor. Kadınla Ökkeş yüzleştiriliyor. Yasemin, “Süheyla’nın bebesini işte bu adama verdim” diyerek Ökkeş’i onaylıyor. Geçmişte ne olduysa olmuş artık... ama önemli olan “Çocuk nerede?” Demir bunu soruyor... Ökkeş güçsüz... ne yapacağını bilmez halde... belli ki senelerden beri bunun yüküyle yaşıyor... susmaya daha fazla katlanamıyor... “Öldüreceklerdi masum bebeği... onu rahat bırakın... iyi bir ailesi var... mutlu da yaşıyor” diyerek kaçıyor. Bundan sonrası çorap söküğü gibi gidecek... kimse durduramaz... Cemal Ağa biliyor...

Demir işlerin bu noktaya gelmesinden, herşeyin onun el attığı andan itibaren bu kadar hızla ilerlemesinden şaşkın. Süheyla’nın ruh hali zaten bozuk... bu gelişmelerden hemen habardar olsun istemiyor. Ertesi sabah bu konuda Arif’i de uyarıyor. Önce çocuğu bulmalılar... İnanmamakla teyzesine büyük hata etti... kendi kendine kızıyor... bunu telafi etmeye çalışıyor.

Nişan hazırlıkları son sürat sürüyor... elbiseler dikiliyor... kız evine gidecek bohça hazırlanıyor... Melek’in siparişi taşlı taşlı tarak kuryeyle eve ulaşıyor. Aileler öğlen yemeğinde buluşmak için sözleşiyor...

Aileleri buluşturacak öğlen yemeği, otelde veriliyor. Kerim’in anne ve babası misafirlerini otelin kapısında karşılıyor... Herşey harika gidiyor gibi görünüyor ama Asi’nin Demir’e bir bakışı, Demir’in mutlu olmadığını anlamasına yetiyor. Sürekli onu kolluyor... bu gün onunla hiç ilgilenmeyen sevgilisi ne düşünüyor... Demir onu önemsemediği zaman... gözleri gözlerini bulmadığı zaman hava bile soğuyor... Tamam aileler yanlarında ama biliyor ki onu göklere çıkartabilirdi tek bir bakışı. Neden yine ondan kaçıyor... Masa, bilenlere işkence... bilmeyenlere hoş görünen bir yemek olarak sürüyor. Görüntü kurtarılıyor ama boş bir anne-babalığı hiçbirşey dolduramıyor.
Bir çeyiz bohçası hazırlanmış... otelde oda açtırtılarak çeyiz serdirilmiş... hep birlikte çeyiz’i görmeye çıkılıyor. Demir her bakımdan huzursuz... içgüdüleri İhsan’ı evlerinden çıkarken gördüğü andan beri zembereği boşalmışçasına bir şeyler söyleyip duruyor... başının gerisinde bir erkek sürekli konuşuyor... ama anlaşılmıyor... işkillendi bir kere, herşeye takıyor. Topluca serilen çeyize yorumlar yapılırken, İhsan’ın Süheyla’ ile fısıldaşmasını kaçırmıyor. Bu geride duruşta, bu paylaşılan fısıltıda ne var... bu çok tanıdık gelen konuşmada ne saklı... yoksa onlarında özelden konuşacakları bir şeyler mi var... Süheyla ile İhsan arasında görününden fazlası olduğu anlaşılıyor. Cemal Ağa’nın bu işe bulaşmasının ardında bu yatıyor olmalı... onun İhsan’a düşman olduğunu biliyor.

Melek abisine haber vermiş olmalı... tarak ulaştı... kardeşinin sabırsızlığına karşın Demir nedense daha sonra vermeyi düşünüyor Asi’ye tarağını ...

Cemal Ağa, Kozcuoğlularının fotoğraf albümündeki resimleri tek tek Yasemin’le tarıyor. Tanınan bir çiftin resimlerine rastlanıyor. Tesadüfe bakın ki İhsan’ın arkadaşı olan bu adam ve eşi, çiftlikten hiç çıkmazken, yedikleri içtikleri ayrı gitmezken, birden gözükmez oldular. Ne hikmetse sonrada bir oğulla geri döndüler... demek ki çocuğu bunlar sahiplendiler. Cemal Ağa’nın bu çifti bulması zor olmuyor. Ama adam ölmüş... karısı hayatta... oğlu ise evlatlık olduğunu bilmiyor. En iyi okullarda okutulmuş, kocaman adam olmuş... borsa işinde çalışıyor. Cemal Ağa, yemiyor içmiyor... Süheyla’nın oğlunu buluyor, akşamki nişan’a davet ediyor.

Cemal Ağa’nın Konağına nişan misafirleri gelmeye başlıyor... Bir oda hazırlanmış Neriman ve kızlar geceye orada hazırlanıyor... üstler değişitiriliyor... saçlar yapılıyor... babaanne yadigarı küpeler Defne’ye takılıyor. Benzer telaşeler Demir’lerin çiftliğinde de sürüyor... Demir bu akşam kimsenin tadını kaçırmak istemiyor ama bahçe girişinde teyzesini yalnız yakalayınca daha fazla dayanamıyor... İhsan Bey ile ne kadar yakın olduklarını soruyor... Bu Süheyla’yı şaşırtıyor... nereden icab etti bu soru, bilmiyor... İhsan çiftlik sahibi, Süheyla ise işçi kızdı... söylemesi gerekmiyor, bazen hala kendini öyle hissettiği gözlerinden anlaşılıyor.

Tarak yine Demir’in önüne geliyor... Melek çantasında taşıyor... kime vereceksin diye sormuyor... biliyor ki bu tarak Asi’ye gidiyor... Demir’in yüzünden düşen bin parça... kulak tıkadığı sesleri, sağduyu falan artık durduramıyor... Asi’nin babasıyla ilgili kafasında dönüp duran senaryolar görüşünü bulandırıyor... ne olur boşa endişeler olsun bunlar... ama herşey tersini gösteriyor. Hiç ses yok yine Demir’den... tarağa uzanamıyor.

Konakta gecenin son hazırlıkları yapılıyor... avlu dekoratif lambalarla aydınlatılıyor... kokteyl masaları sağa sola kuruluyor... havuza yanan mumlar serpiştiriliyor... Konağa misafirler akın akın gelmeye başlıyor... ev sahipleri kapıda gelenleri karşılıyor... Kerim ve Defne, sonunda avluya misafirlerin yanına çıkıyor... peşlerinde Asi onları takip ediyor. Avluya çıkar çıkmaz... gözleri onu buluyor... Asi’ye neden başkasınınmış gibi bakıyor... gözlerindeki bu ifadeyi nereye çekeceğini bilemiyor. Ona ‘gel’ diyen... sarılmasına müsade eden, Demir nerede... parmakları hala elinde dokunduğu yeri yakıyor.. öyleyse bu yabancı duruş ne? Ailesinden mi sakınıyor. Demir’de Asi’yi farkediyor. Farketmemesi mümkün mü... gözü ondan başka birşey görmüyor. Bir bakışta herşeyini beynine kazıyor... Asi bu akşam farklı... toplanmış saçları, bu güne özel makyajı... pembe kostümü ile onun karşısına ilk defa böyle çıkıyor... Çok derli toplu görünüyor... Aslında gidip onu dağıtmak istiyor. Ama kök salmış gibi ayakları... kuşkuları, kımıldamak bir yana gözlerini bile kaldırıp bakma ona diyor. Asi yanıbaşında ama onun mu?.. Bilmiyor... bilemiyor.

Cemal Ağa’nın kapanına yemi kendi ayaklarıyla geliyor... Süheyla’nın oğlu Murat daveti memnuniyetle kabul etmişti... akşamda misafirlerin arasında görünüyor. Cemal Ağa önce Murat’ı yatak odasına çağırarak orada beklemesini sağlıyor, ardından Ökkeş, İhsan, Süheyla ve Demir... aynı odaya bizzat Cemal Ağa tarafından buyur ediliyor. Herkes odada... birtek en son çağrılan Demir, yatak odasınından avluya açılan iki basamaklı merdiveninde, kapının ağzında. Tanışma merasimi çok uzamıyor... Murat şu meşhur Yasemin Hanım ile alakalı bir konudan tanınıyor... yanıbaşlarında... yaman bir finans danışmanı var kimse bilmiyor. Cemal Ağa Murat’ı aileyle tanıştırmak için oraya çağırmış meğer... Murat’sa kaygılanmıştı orada beklerken, Ağa’nın onu aileyle tanıştırmak istemesinden mahçup oluyor. Karatvizitlerini verip aileye, davete geri dönüyor.

Demir Melek’in sesiyle ana dönüyor... kardeşi elinde Asi’nin taşlı tarağı yanına geliyor... unutturmayacak... bunu sahibine vermeli... Asi orada... ama Demir bu fırsatı çoktan kaçırdı... Melek bunu bilmiyor.

O tarak elini yakıyor... bir bahaneydi bu tarak sevdiğinin saçlarına tekrar dokunmak için ... hayalini kurdu ... onu saran dokunuşlarının bir benzerini kendi de yaşasın... kendi parmakları da Asi’nin saçlarına bir kez daha dolansın... dalgalarına dokunsun dursun... tarağı takmak için beceriksizce oyalanıp oralarda Asi’nin bir halini bulsun. Yüreğinde bir ağırlık... bedeni soğuk... ellinde gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayal... hemen ötesinde gerçekleşen korkular... Ya Asi... Asi’si... kendini koruyacak yeri bile yok... nasıl sakınsın sevdiğini...

Asi görüyor Demir’i... acı içinde sevdiği... Onu böylesi inciten ne olabilir öyle... kapkaranlık birşeyler var ona çevrilen gözlerinde... Nereden buldu bu karanlık Demir’i... korkutuyor Asi’yi... Boşluğa dönen gözleri, arıyor seven Demir’ini.
 
 
 
 
15. Bölüm
Kapsamlı Fragman