Gelen, aklı evvel Aslan... elinde sustalı bıçağı... saldırıyor ne oluyor sormadan. Asi biliyor deli kanlıdır, Aslan... durdurmaya çalışıyor onu... “Aslan... yapma!”... İlk darbeyi bertaraf ediyor Demir, Aslan’dan gelen. Tam bu arada gelen ışıklarla aydınlanıveriyor salon... Aslan görebiliyor artık kime saldırıyor. Ama bu onu sakinleştirmek yerine daha da azdırıyor. “Senin gecenin bu saatinde ne işin var burada?”... Demir’in yüzüne doğru geliyor peş peşe savurduğu bıçak darbeleri... Demir savuşturuyor hepsini... kontrolsüzce saldıran Aslan’ın kıstırıp arkada bıçaklı elini... uzaklaştırmaya çalışıyor salondan ve Asi’den, Aslan’ı... itekleyerek çıkarıyor salondon dışarı onu, sahanlıktan aşağıya inen merdivenlerden aşağıya doğru itmeyi başarıyor. “Sakin ol!.. Kimsenin yaptığı yalnış bir şey yok”... biliyor ki Aslan’daki o çılgınlık anını geride bırakabilirlerse asıl güvenlikte olacaklar. Asi teskin etmeye çalışıyor onları... “Demir... yanlış anladı sadece”... Kimsenin Asi’nin yakarışlarını duyacak hali yok. Aslan o cinnet saniyelerini çoktan geride bırakmış... birikmiş kızgınlıkları ile geliyor artık Demir’e... daha teklikeli bir halde. Bir kez daha saldırıyor merdivenlerin başındaki Demir’e... bir kez daha püskürtüyor Demir Aslan’ı... ama sarfettiği efordan soluk soluğa... hırsla bağırıyor artık o da “Sakin ol dedim sana”... Yabandan gelen bu adam onu savuşturdukça... bileniyor Aslan... kan akıtmadan rahat etmeyecek, inatla uzanıyor, yere düşmüş bıçağa...”Aslan saçmalama!”... “Aslan dur artık!”...
Aslan sakinleşiyor merdivenlerden aşağıya savrulduğu son seferde... Demir’in acıyla inlemesinde... istediği buydu işte... Son bıçak darbesi bulmuş Demir’in elini... avucu kan içinde. Demir’in inlemesi... elindeki kan... panikletiyor Asi’yi... atılarak ona doğru avucunun içine alıyor Demir’in yaralı elini. Kıyamaz bu eller birbirlerinde incinmişlik görmeye... Demir’in yanıbaşında... elinde hala onun yaralı eli... hesap soruyor bu deliye...”Ne yaptın?”... Aslan’nın öfkesi sızıyor Demir’in avuçlarından yavaşça yere... lakin hala söylenecek sözü var hiddetle... kızıyor Asi’ye de... olanı biteni göremeyecek kadar kör... nesini savunuyor bu adamın... Kendi gönderemeyeceğini anlamış gibi... Asi’ye talimat veriyor... “Söyle... gitsin buradan!”... Demir hoşlanmıyor Asi’ye onun için verilen bu akıldan... evet... birtek bu gönderebilir gerçekten de Demir’i oradan. Asi, onu korumaya çalışan Aslan’a bir açıklama yapma ihtiyacı da hissediyor... “Çiftlik karanlıktı. Yalnızım diye uğramış, merak etmiş. Ayrıca kendimi korumak için sana ihtiyacım yok...”... Demir’i de iştirak ediyor bu arada Asi’nin bakışları...”Kimseye ihtiyacım yok!”... Aslan hala ağız dalaşına çekmeye çalışıyor Demir’i... bu iş burada kalmazdı ama Asi’ye dua etsin Demir... uzatmasın artık Aslan... bundan sonra kime ve neye saldırması gerektiğini ise iki kere düşünsün... yoksa haddini bildirirler. Asi’nin hayatında Demir ‘kim’, öğrenmiş olsun Aslan bu vesileyle... gizli gizli bir mesaj varmış gibi bu sözlerinin içinde... Aslan’ın kavgacı ruhu yatışmıyor bir türlü... Demir’in dinmeyen öfkesinden daha beter. Tekrar yürüyor üstüne... ama kendini savunmayı bırakıp Demir, Aslan’ın suratının ortasına bir yumruk patlatıyor bu sefer. Gürültüleri duyan Ökkeşler... Demir’in arabasını çiftliğin kapısında görüp gelen Kerimler yetişiyor... Nasıl bir önyargı oluşturduysa etrafında, herkes Aslan’a yükleniyor aynı anda. Kerim polisi aramaya kalkışıyor... Aslan aklını kaçırmış... görmüyorlar mı... eline bıçak almış kasap gibi sağa sola sardırıyor. Ama müsaade etmiyor Demir, dostunun polisi aramasına. Delikanlının gece vaktinde onu burada görünce kendini kontrol edemediğini biliyor. Bu olay unutulsun artık. Demir’in eli kanamaya devam ediyor. Kesik derin, sararak kanamayı durduruluyor ama dikiş atılması lazım... Bu elle araba da kullanamaz Demir... . geç olmuş zaten, merak etmesinler diye Kerim’in Defne’yi konağa götürmesine karar veriliyor... Asi burada, Demir’in eliyle o ilgileniyor. Asi’nin telefonu evde kalmış... aramak için birilerini, Demir’in telefonunu kullanıyor... Numarayı tuşlayıp konuşmaya başlıyor... “Tarık, merhaba”... Hoppala... Kim bu Tarık? Demir’in gözleri hareketleniyor anında. Üstelik Asi ezberden biliyor telefon numarasını da... üstelik samimilerde, bak sen şunlara... espiri yapıyor Asi’ye... veteriner oluşuna... yanındaki acil hastasına.. Hımmmm... üstelik bir de hayvan sanıyor Demir’i utanmazca... bitmiyor bu Tarık’la ilgili ‘üstelikler’... ama dudaklarına gülücük olarak yayılıveriyor konuşmadaki gariplikler... Asi’de farkediyor bunu... Demir’in söylemesiyle anlıyor ki, gerçekten garip bir konuşma oldu... Gecenin gerginliği iyice dağılıyor onlar arabaya binerken... her ikisininde yüzündeki tebessümler, bize ‘İyi ki Aslan’ın deli kanlılığı’ bu gece tutmuş, dedirtecek cinsten. Sağlık ocağında bundan sonraki görüntüler. Demir sakince oturmuş muayene sedyesine... eli hala kanrevan içinde... başında sağlık görevlileri... birde Asi... görende sanır ki... ciddi birşeyler oluyor gibi. Evet, oluyor aslında, Asi’nin sevdiğinin eline dikiş atılıyor. Allah bilir her gün yüzlerce dikiş atıyor olmalı Tarık ama arkadaşının titizliği onun bile elini ayağına dolaştırıyor. Ilk sutur gevşek mi oldu ne?.. Demir’inse umurunda değil atılan dikiş... izin vermiş gözlerine, Asi’de... o kendisiyle ilgili böyle titizlenirse... yüzlerce dikiş attırabilir her gece. Sonunda ikinci sutur atılıyor Demir’e... Asi’nin dikkati hala onun elinde... yapılan işten artık e.min olmalı... gülümsüyor memnuniyetle. Antiseptik solüsyon’la yarayı temizlemeyi ve sargı beziyle kapatmayı bile Asi’ye bırakarak zor atıyor Tarık kendini dışarı... Ne kıymetliymiş bu Asi’nin hastası!!!... Birkaç güne iyileşir ama yara temiz tutulmalı... Demir bu geceden bir hatıra mı kalsın istiyor... soruyor... “İzi kalır mı bunun?”... Eeee artık Tarık söylenmeden duramıyor... “Bu kadar uğraştıktan sonra iz kalırsa... bende bu mesleği bırakırım!”... Çok uğraştıklarının farkında Demir... hele Asi’nin ona gösterdiği açık ihtimamdan nasıl memnun... sevdiğinin ona ilgiyle sokuluşu her anlamda..... biraz daha çıkartıyor Demir’i açığa... “İz kalsaydı da şanım olurdu, soranlara kız meselesinden derdim” ... Demir için bu aslında ‘sen benimsin... iz bırakan aşkım hayatımda’ ile eş anlamda. Ne bekleyebiliriz ki Demir’den daha başka. Bir tercüman lazım onun gözlerine de aşkına da. Keyifle Asi’ye bakan gözleri soruyorda... elimle ilgilinmeyi bırak, sözlerimin ardına bak... Anlamazdan geliyor Asi Demir’i hala... sevdiğinin elindeki kesikte ısrarla ilgisi... tembihleri... Her gün pansuman yapılacak, ihmal etmemeli. O’nu da yanıtsız bırakamaz ama... gözlerini ayırdamadan yaptığı işten, cevaplıyor Demir’i... “Olanlar kız meselesi değildi”... Demir gocunuyor bu işe... bir sormadığı kalıyor... senin için boşuna mı yaralandım diye... ama kenarından köşesinden bir yakınma gelebiliyor ancak...“Niye... bende kız yüzünden kavga edecek delikanlı havası yok mu” Asi’nin dalgalanıyor gözleri bir anlığına, onun yüzünden yaralandığının farkında... özür diliyor, kendine yakışmayan bir sakinlikte neredeyse... kusura bakmasın Demir... Aslan, birşeyleri hep büyütür kendince. Demir bırakır mı Asi’nin peşini, bir özür dilenmekle... bırakmıyor elbette... Kabul etsin Asi... komşu kızı yüzünden bıçaklanarak, ters düşmemiş oldu geleneklere... bir geleneği daha yaşayarak öğrendi bu topraklarda bu gece. Şımarıyor mu Demir ne, onun yüzünden yaralandı, diye. İstediği taşkınlığı alıyor ama sözlerine... Asi’si ona dönüyor, neden uzatıyorsun dercesine söyleniyor “Özür diledim” ya işte. ... gözlerinde itirazlar... tamam... anladık... yaralandın, ama efendice çekil artık geriye. Demir’in gözleriyse ‘Haahh şöyle...’ ile parlıyor, içleri gülüyor neredeyse... ona bu çıkışını saklayacak düşlerinde... Bir an geliyor Demir’in oyununa... Asi’nin yarayı sarmak için tekrar dikkatini eline yönelttiği bu anda... yüzünün hareketlenen kaslarında bırakıyorum Demir’i bende... sataşan ifade sönmüşçesine... Demir’in ne yaşıyor olduğunu düşünüyorum, soruyorum o mütebessim ifadesine. ‘Sen benimsin gerçekten de’ diyen, onun ilgisiyle sarmalandığı bir huzur anı bu... sanki inanamaz gibi bunu içinden geçirdiğine... öyle bir ifade. Ama tutunamaz bu ana uzun süre... çekemez Asi’yi o bir karışlık yerde kendine... fısıldayamaz içindekileri... bütün bunları önce kendi yaşamalı... huzur bulduğu o durak, ikinci bir müdahalem ile akmaya başlıyor Demir’de. Asi, Aslan’ın onları görev bilişiyle ilgili bir şeyler söylerken... Demir’in tutunabildiği yegane yer Asi’ye takılan sözleri olabiliyor yine... “Eeee tabi kolay değil dört kızı korumak, akşam vakti elde bıçak önüne gelene salla dur. Ne yapsın, hepsi birbirinden güzel... ancak böyle başedebiliyordur.” Asi’de mi hazır değil ne... onu kendine çekmesine... itiraz edercesine güzelliğini diğerlerinin içine katarak övmesine... söyleniyor tersce...”Sen acaba biraz fazla mı konuşmaya başladın.” Peki diyorum bende... konuşmasın hiç Demir istemiyorsan, neler kaçırıyor olurdun bir bilsen. Bakıyor artık sadece Demir... onun bakışları üstündeyken Asi nasıl iş yapabilir... ‘Dikkatimi dağıtıyorsun!”... Ne yapsın sana ilgisini belli etmek için bu adam... konuşmak yasak, bakmak yasak... Rica ediyor son seçenek olarak.... elindeki sargı gevşek mi oldu acaba, onunla mı oyalansak... çözüp çözüp bir daha bağlasak. Şaşkınlıkla dönüyor Demir’e Asi... kaşlar havada... yoksa Demir yaptığı işe kulp mu bulmakta... Demir... Demir... o yüzündeki ifadeyi sil... sen silmezsen, Asi silmeyi bilir. Demir kendini emniyette sanıyor... sanki sevdiğinin gözü pekliğini bilmiyor... Asi bir kez daha şefkatla uzanacak sanırken ona... irkiliveriyor yeni atılmış dikişin acısıyla... Bir şaşkın haykırış koyveriyor Demir... kaşlar havada, gözler Asi’de anında... ‘Okşayıp sarmayı da, acıtmayı da bilirim’ diyor Asi’nin gözleri... buda ‘sen benimsin’ demenin Asi’cesi. Demir uzman ‘arda bakmak’ta... içinden geçiriyor mudur acaba... bir daha... bir daha acıtsa!.. Nasıl lezzetli, tatlı tatlı çekişmelerini seyretmek bu sahnede.. Söyleniyorki, M.Yıldırım da, keyif alıyor bu tarz şaka yollu sataşmalardan, özelinde... bunun gibi tasasız Demir sahnelerinde, M. Yıldırım mı parlıyor öyleyse bir parça daha Demir’den önde. O nedenle mi bu kadar yakışıyor muzip takışmalar Demir’e... Kurgunun etrafında dönen olayların ağırlığı, çok nadir yaşattı benzer anları Asi-Demir ilişkisinde... Ama yine de... unutulmazlar arasında Demir’in Asi’ye böylesi sataştığı sahnelerin hepside... Ökkeş efendi geliyor almaya Asi’yi Sağlık Ocağından... Demir’inde işi bitmiş, dönmek üzereler. Ökkeş Efendi Asi için endişeli... ertesi gün sabah erkenden mahkeme var, birkaç saat hiç değilse uyusunlar. Uyuyabilir mi Asi... sanmıyor. Demir ertesi günün gerginliğinin onda olduğunu biliyor. Ona iyi şanslar diliyor, İhsan Bey’e tutuksuz yargılanma kararı çıkabileceğini söylerek onu rahatlatmaya çalışıyor. Asi’de benzer umutları taşıyor... çünkü Kenan’ın tuttuğu avukatta buna yakın şeyler söylüyor. Demir suskun... sabırlı... hiç açık etmiyor... ‘Avukat öyle diyorsa öyledir’ diyerek geçiştiriyor... iyi geceler dileniyor. Neriman, ertesi gün mahkeme öncesi İhsan’la görüş izni alamıyor. Akşamdan hazır edip ütülediği, kocasının mahkemede geyeceği elbiselerini bırakmasına bir tek müsade ediliyor. Mahkeme günü gelip çattı ya... Avukat Mehmet Bey, Demir ile konuşmak için çiftliğe geliyor. Demir’i çiftlikte ziyaret ederek gizli tutmaya çalıştığı bu yardımı açık edecek şekilde davranıyor olması avukatın, Demir’i huzursuz ediyor. Söylüyorda... Ama Mehmet Bey’de böyle gizlilikleri sevmiyor, gerektiğinde Demir’i bulmak zorunda. Şu an gerekiyor. Uzatmıyor Demir... dinliyor. Mehmet Bey, hakimle konuşmuş... organize kaçakçılık suçuna istinaden yüksek bir kefalet istenmesi beklenen davada, kefaletin ödenmesi halinde, İhsan’in tutuksuz yargılanmasına müsbet bakıyormuş. Bu iyi haber Demir için... parayla halledilebilecek sorunlar onun için kolay çözümler... hemen direktif veriyor... Mahkeme biter bitmez hemen beni haberdar edin.” Süheyla farkediyor bu arada Mehmet Bey’i... çıkıyor yanlarına... hangi rüzgar attı Mehmet Bey’i oralara... Mehmet Bey hiç açık vermiyor ama Demir duramıyor bu defa da... açıklıyor Süheyla’ya... İhsan Bey’in avukatlığını yapmak için o çağırdı avukatı Antakya’ya... Demir’lerin çiftliğinde herkes kahvaltı masasında... Leyla’nın gelişiyle kalabalıklaşan ev misafir keyfi yaşıyor... birtek Demir’in elini kesmiş olması sorun ediliyor... ama çocukluk anılarına dönmek o kadar kolay ki... hemen o günlere kayılıveriyor. Ütülü gömleklerdeki dokunuşlarla geliyor sevgiler o sabah İhsan’a... ceplere iliştirilmiş defne yapraklarıyla geliyor... esaret, yoksun kalınan böylesi bir özgürlük ise çok daha zor geliyor. Kaybedilen ne kadar büyükse... varılan yer o kadar küçülüyor. İki yaprak defneyle içe çekilen o nefes özgürlüğü getirmekten çok özletiyor. Ellerde çevrilip durduğunda da durum değişmiyor. Beklenen kefalet isteniyor... Veda ile ayrı kalış arasında ki fark ne ki... yüreklere su serpmiyor. Olmayacak şeylere kapılmamalılar ... kefalet için birilerine boyun eğmemeliler... üzüntü yok... yas tutmak yok... göz yaşı dökmek yok.. içlerini ferah tutup beklemeliler... ama beklemek ne kadar zor. Suçsuz olduğu sonunda ortaya çıkacak İhsan’in ama muhtaç olunan inanç ve zaman’ın ele geçirilmesi hiç kolay olmuyor. Cemal Ağa’nın umurunda değil mahkeme... o dağ bayır, muhbirlerinden aldığı haberlerin izinde, Süheyla’nın peşinde geziyor. Takip ediyor onu en nihayet ulaştığı bir adreste... Ne soru, ne cevap değişiyor ağızlarında... Süheyla’nın dudağından çıkacak tek bir isimle kurtaracak yada yok edecek İhsan’ı... Oysa Süheyla, yıllardır kuyulara bağıramamış sırrını, mümkün mü Cemal Ağa’nın kulağına fısıldaması? Kenan ne kadar becerikli çıkıyor... meğer elektrik faturalarını da ödemiş çiftliğin, haberi bile olmuyor... ama teşekkürleri almakta sakınca görmüyor. Sürekli Asi’ye yaranma çabası içinde, kefaleti soruyor. Asi’den aldığı yanıt hiç değişmiyor... ‘Bu işi çözecek kişi dedem.” Asi ve Defne o kadar sıkkın ki, bir yerlere gidip baş başa konuşma ihtiyacı hissediliyor. Neriman’ı Kenan eve bırakıyor. Demir’in ofisi... Mahkeme sonrası... Demir, Kerim ve Avukat toplanıyorlar, ilk adım geride kaldı, bir durum değerlendirmesi yapılmalı. Aile parayı bulmaya çalışacak, büyük ihtimal, dede Cemal Bey’den temin edecekler parayı... Ah avukat bey diyorum içimden, kolay mı öyle kestirebilmek Cemal Ağa’nın ne yapacağını. Çözüm bir tanık İhsan’ın kurtuluşu için... Bülent Çopur bulunmalı. Onu bulmak için yapılan araştırma devam ediyor ama hala haber çıkmadı... Asi ve Defne konuşarak çözüm bulmaya çalışıyorlar kefalete birer fincan çayla... kafaları karışık... neden hiç ilgilenmiyor Cemal Ağa... yıllardır bunu bekliyormuş gibi memnun hatta... daha da önemlisi, ne olacak, ya Bülent Bey bulunmazsa. Kefaleti Cemal Ağa karşılamazsa... Demir’den isteyemezler mi acaba?... Asi gerekirse babasını oradan kaçırır, ama para istemez Demir’den asla... Gözü takılıyor bu esnada dışarıya... Leyla güleç, Demir elleri ceplerinde, konuşuyorlar kapı ağzında... Asi gördüklerinden hiç hoşlanmıyor. Demir’in zaten uğraşacak hali yok bile onlarla, neşesi çok yerinde, baksanıza. İçeri girdiklerinde ancak farkediyor Demir onları. Biliyorki en önemli mesele babaları... Kefaleti bildiğini paylaşıyor onlarla ve soruyor Cemal Ağa ile konuştular mı? Asi tam birşey söyleyecekken Leyla giriyor araya... Asi bu kıza karşı hassas olup sussa da... Defne umursamadan Leyla’yı, Demir’e bilgi veriyor. Dedeleriyle konuştular tabiki... tek umutları o.. eğer dedeleri onlara destek olmazsa... başka birinden yardım almaları gerekebilir.... Asi’nin başı inanmazlıkla dönüyor ablaya... biliyor Defne, Demir’i kastediyor... daha biraz evvel konuşmadılar mı bu konuda... Ama Defne’nin Demir’le duygusal bir bağı yok, baş eğmeden, borç isteyebilir Demir’den. En önemli şey babası şu anda. Demir rahatlatmaya çalışıyor Defne’yi bir kez daha... merak etmesinler, tabi ki ne yapmak gerekiyorsa, yapacaklar onlarda. Leyla bir kez daha girmeye çalışıyor aralarına... ama Demir müdahale ediyor bu defa... “Mesele senin bildiğin gibi değil Leyla”... susuyor artık o da. Neriman arıyor tam da bu anda, eve çağırıyor kızalarını, gelmiş Cemal Ağa. Cemal Ağa yanaşmıyor kefalet parasını hemen vermeye... o bin kere ölçer, bir kere biçer... bekliyor Sühayla cephesindeki olayları. Asi’de hissediyor ki... başka bir şeyler tutuyor Cemal Ağa’yı. İhsan’a görüş izni çıkıyor... ilk ziyaretçisi Süheyla... onu şaşırtıyor. Daha ailesinden kimseyle görüşmedi, Süheyla burada ne arıyor... Görüşe gelen Neriman ve Cemal Ağa’nın Süheyla’yı hapiste görmesi ise gerilimi iyice arttırıyor... Avukat Bey cezaevi çıkışında konuşma fırsatı bulduğu Cemal Ağa’dan kefaletin yatırılması konusunda net bir yanıt almaya çalışıyor... fakat Cemal ağa belli ki bunu elinden gelebildiği kadar geciktireceğe benziyor... hatta hepten yan çizebilecek gibi görünüyor. Avukat, bu kanısını Demir’e bildiriyor... İhsan’la görüşten dönen annelerinin perişan... dedelerinin yaklaşılmaz hali şok ediyor kızları... İhsan’ı görmüşler, görüşmüşler... ama para yatırılmamış. Cemal Ağa’nın kefaleti vermeyeceğini anlayan Kenan, Cemal Ağa ile pazarlık ediyor aklı sıra... Asi’yle evliliğinde desteklesin, O... kefaleti yatırsın Kenan’da. Demir zaten Kerim ile konuşmuş... parayı bankada hazır etmişler... doğrudan Cemal Ağa’nın konağına gidiyor... Madam onu karşılıyor.. önemli bir konu için Cemal Ağa ile konuşmak istediğini söylüyor. Avluda beklemesi isteniyor, Asi ise avluya girdiği andan beri onu gözlüyor. Tam Demir’in yanına gitmek üzereyken, dedesi görüşmek için misafirinin yanına çıkıyor. Uzatılacak bir mevzu yok... konu basit... Demir İhsan Bey için burada, onun bir haksızlığa uğradığını düşünüyor. Eğer Cemal Bey yardım etmeyecekse, kefaleti Demir ödemek istiyor. Cemal Ağa hiç anlamıyor... bu konu neden Demir ‘i bu kadar ilgilendiriyor. Demir ve Süheyla Teyzesi cezaevinden çıkmıyor, bu bir aile meselesi, onların bu olaya bu kadar karışmaları doğru mu?.. Üstelik acil sorun olan kefalet meselesiyle, Asi ile evlenmek üzere olan Kenan ilgileniyor... bir de nasihat veriyor... aşırı alakalarından artık vazgeçmelerini öğütlüyor. Demir’in yüzünde peydah olan ifade ne demek oluyor... bir haberden bir habere atlıyor. Cemal Ağa onu bırakıp içeri geçiyor ama Demir devam edemez buradan ileriye... Camdan onları seyreden Asi’nin yanına gitmekte bir an tereddüt etmiyor. Kapı çalmak falan yok, yanına dalıyor. Onun böylesi alışılmadık biçimde yatak odasına girivermesi Asi’yi bile şaşırtıyor. Demir ise hiç bir şey gözetecek durumda değil... Cemal Ağa’nın ona söylediklerini Asi’nin gözlerinde arıyor... Öncesinde... sonrasında hep Asi’nin gözlerinde... gözlerinden cevap almalı önce... onlar yalan söylemiyor... “Duyduklarım doğru mu?”... dün akşam ona gülen rahat bakışları arıyor gözleri. Ama gergin Asi... yoksa!?.. Sakın doğru olmasın dedesinin söyledikleri. Deşmek zorunda... kendi gözleri artık öfkeyle kara, soruyor... “Babanın kefalet parası için mi yapıyorsun bunu Asi? Bu yüzden mi Kenan’ın teklifini kabul ettin.”... Asi’nin kaşlar çatılıyor itirazla ama Demir için mümkün değil herşeyin doğru intikal edilmesi algılarında o anda... Bu kızla aldıkları her iki adımın biri geri gidercesine onları tökezletecek bir şey çıkıyor karşılarına.. O zamana ihtiyaç hissettikçe... zorluyor elini olanlar... Yıllarca düşünse aklına gelmezdi sevdiğiyle arasına girecek parayla oynanan oyunlar. Kolay sandığı çözümler nasılda zorlar. Para denen o kara bela, yetmiyor işte ne kadar çok olsada. Onun parasının ulaşamadığı yerler var. Asi gibi biri böyle bir evliliği... babası hapisten çıksın diye o adamı nasıl kabul eder? Asi, babasıyla bu sabah yapılan görüşden bir netice çıkmayışından gergin. Yine... yeni umutlar bulmaya çalışsada tükenenlerin yerine... gittikçe azalıyor bulabildikleri... birde Demir burada... Ne işi var Cemal Ağa’yla... neden bu kadar öfkeli yine, daldı böylece odaya?.. Birşeyler duymuş... ne yapmış yine Asi acaba? Soruyor, “Demir ne diyorsun sen?“... babasının kefalet parasından bahsediyor olmalı Demir... avukat için sürtüştüler şimdi kefalet parası için mi didişecekler. Parayı hiç bir karşılığı olmadan verebileceğnden bahsediyor Demir... kızıyor artık Asi... Ondan para falan isteyen yok Bütün bu olanları o başlatmadın mı zaten... şimdi hangi yüzle geçmiş karşısına böyle konuşuyor... Ayrıca kararları için ondan izin mi alması gerekiyor. Birkaç kelime... özetiliyor anı. Herşeyi o başlattı... o kadar pişman ki... izin almak falan umurunda değil, bu kız onun olsun istiyor, aklında bundan başka bir şey sürekli kalamıyor... konu o olunca, yürek akla asi duruyor. Sayıp dökerken Asi kendi aklında olanları... Demir yine kara gözlerinin gerisinde, saklı. Asi’nin ondan uzaklaşmaya çalışışı kendine getiriyor Demir’i. Uzanıyor... kolundan tutuyor, durduruyor Asi’yi. “Bu parayı ödememe izin vereceksin.”... bu o kadar kolaymış gibi... Asi’yi aşsa önünde birde İhsan engeli. İhsan, kızı Demir’in çiftliğinde çalışmasın diye gidip Bülent’ten borç aldı... bunca belanın içine bu yüzden girdi şimdi Demir’in paranı kabul edecek öyle mi?.. İhsan’ı ne kadar tanıyor ki... kabul etmez, Demir’den gelecek hiç bir şeyi. Demir biliyor, boş konuşmuyor Asi... yaptı söylediklerinin hepsini, bu sözleri duymayı hak etti. Ama değiştiğini Melek görüyor, Leyla görüyor... neden Asi görmüyor ki? Mantıksızça, onunla hep böyle durmak isterken o, asla olamayacağını ima eder gibi Asi. Nasıl mümkün olabilir ona sahip olması, babası ondan gelecek yardıma bile tepkili. Asıl konu İhsan’ın kefalet sorunu ama Demir’in, gözlerini ondan kaçırarak bir kez daha içine sığınışında bütün bunlar gizli değil mi? Bu adam bir muamma... Asi’de farkında... Dizinin başlarında hakim olan nefret, öfke, kızgınlık fiziksel çekim ekseninde kurgulanırken ve oynanırken, bu bölümlerde aşk, inanç ve güce yönelmeye başlamış nerelerde başladıysa. Demir’in Asi’ye dönen gözlerinde “Senden vazgeçmeyeceğim”i görüyor e.min... ne olursa olsun vazgeçemeyeceğim. Demir için konuşmanın mümkün olmadığı o anda, Asi’den bir göz kırpış, bir yutkunuş mesafesi uzaklığında... inançtan başka tutunacak hiç bir şeyi yok şu anda. Rica ediyor...”Lütfen bunu düşün.. babanı defalarca uyardım... şimdi de uyarıyorum... bu yardımı kabul etmeni istiyorum. İhsan Bey bunu bilmek zorunda değil.” Bu yolu seçmek ne kadar kolay... ama Asi yapamaz. Önce babasıyla görüşmesi lazım, ona sormadan olmaz. Ne kadar şansı var Demir’in... hiç’e yakın... Böyle bir kız sevdi işte Demir... günün birinde... birbirlerinin olduklarında... aşk dışında ilişkilerini besleyecek, Asi ve Demir karşılıklı duruyorlar orada. Demir daha fazla ısrar edemez... Asi kabul edemez. Daha azına güçleri yetmez, doğru olan yapılmak zorunda. Sahnenin bitişinde, gözleri ayrılıyor birbirinden önce... içinde bulundukları çıkmazın bilincinde, çok az bir ümidin olduğu o tutunuşta... bakamıyorlar daha fazla birbirlerine. Gelecek saklı, Asi’nin Demir’in ardından hafifçe ona dönüşünde... Demir’in kapıyı açıp çıkmak üzereyken yaşadığı o bir anlık tereddütte... Önemli bir gelişme oluyor bu arada Kerim cephesinde... adamlar arıyor... Bülent bulunmuş... konuşmak için çiftliğe geliniyor. Demir’in tek tepkisi bu habere “iyi”... başka hiç bir şey söylemiyor. Asi ise çiftliğe dönmüş, işleriyle uğraşıyor. Aslan’ın “O yaptığımı unutabilir miyiz” diyerek kendince özür dileyişini anlayışla karşılıyor, onun bunu yanlış anladığı için yaptığını biliyor, ama insanları dinlemeyi de öğrenmesi lazım. Neyse... çok üzerinde durmuyor... daha önemli sorunlar var. Aslan da öyle düşünüyor... çiftlikte para eden ne varsa toplayıp başka yerlere götürmeliler... hacizcilerin el koymasını beklemeden, tedbir almalılar. Üstelik Bülent’i bulmak için bilgi alacaklarına da rüşvet vermek lazım, eldekileri satıp bu parayı bulmak zorundalar. Para vermeden Bülent’in yerini kimseye söyletemezler. Gece herkes için hareketli geçiyor... Neriman, Süheyla’nın neden İhsan’ı ziyarete gititiği konusunda bir fikri olup olmadığını Cemal Ağa’ya soruyor... aldığı cevaplar, kafasını daha da karıştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Kenan, ortak tarlalardaki sınır ihlallerinin görmezden gelmeye hazır olduğunu ima ediyor... kefaleti ödemesi karşılığında da Asi’ye evlenme teklif ettiğinde ‘evet’ cevabı almak istiyor. Kenan’a zırnık koklatmaya niyeti yok Cemal Ağa’nın... her işi olduğu gibi bunuda kendine yontmakta sakınca görmüyor. Kenan hisse paylaşımını kabul etsin... şimdiye kadar olan durum sürsün gitsin... Kefaleti ödemesi sağlayan Cemal Ağa sayesinde... Asi, Kenan’ı kahraman gibi görsün. Kenan, Cemal Ağa’nın İhsan Bey’e yardım etmemek için saptığı yollara da, her dafasında o yollarda karlı çıkmasına da inanamıyor... Demir ve Kerim ise, onları Bülent’e ulaştıracak adamlarla... karanlıkla buluşuyor. Elden ele aktıralan bir tomar para ne kadar aydınlığa çıkarır onları bilmiyor. Aslan’ınsa derdi daha başka... neredeyse üst katına bile çıkmadığı, hep aşağıdan yukarıya baktığı bu evin odalarında dolaşıp, para edecek bir şeyler bulmaya çalışıyor... gitar, laptop... paraya dönüşeceğini düşündüğü ne varsa, toplamaya çalışıyor. Asi de avukata ulaşarak, Demir’in yardım isteğini babasına söyleyebileceği bir görüşme ayarlamaya çalışıyor. Evdeki tıkırtılar dikkatini çekip ilgilendiğindeyse, elinde toplayabildikleriyle Aslan’ı yakalıyor... kabul etmek zor, Aslan’da biliyor... ama farkına varmalı artık Asi, babasını kurtarmak için ellerini taşın altına sokmaları gerekiyor... Şu anda Demir’in yapmaya çalıştığını yapmak zorundalar ... rüşvet verip, araya adam koyup, Bülent’in yerini bulacaklar... soruyor... ”İkimizden başka babanın ardında kim var bu kadar gözü kara?”... Aslan değerli bulduğu şeyleri gece boyunca çiftlikten tahliye ediyor. Sabahın körü... Asi babasıyla görüşe gidiyor... Demir, onun kefalet parasını ödemeyi teklif etti, Asi ona sormadan karar veremezdi... Demir’i reddetmeyişi ve onun teklifini babasına getirişi bile aslında belli ediyor Asi’nin seçimini... Elçi olunan bu mesajın ardında yatan aynı zamanda Asi’nin de tercihi... inancı... düşüncesi... yüreğinden geçeni. Gözlerinde görüleni... Gidip geliyorum yine zamanda... başka başka seslere, görüntülere vurup vurup geri ödünüyor ekrandaki görüntüler... bir İhsan... bir Demir oturuyor karşımda şu an... bulanık kafamda bu sahneler... örtüşen ve ayrışan sözler, bakışlar... el tutuşlar. İhsan affedemiyor kendini... nasıl bu kadar çaresiz bıraktı Asi’yi... Dedesi konusunda hayal kırıklıklarını seziyor kızının ama zamanla Asi’de öğrenecek leşin üzerinde dolaşan akbabalara güvenmemeyi... Demir’in teklifine gelince, O delikanlıyla ilgili haksızlık ettiğini düşünüyor bazen... zaman içinde sağlam biri olduğuna kani oldu... Demir için bu sözleri duymak biricik babasından, nasıl ümitlendiriyor Asi’yi... Demir’den hoşlanmadığını, ondan uzak durmaları gerektiği söyleyen babası, bak neler diyor şimdi... gözlerinde parlıyor bir an için her anlamda Asi-Demir olabilirliği... Babası kefalete izin verebilir... Asi Demir’in olabilir... üşüyüyor umutlar, uçuruyor yüreği. Lakin İhsan’nın, Demir’le ilgili düşüncelerinin zamanla iyileşmesi, değiştirmiyor hiç bir şeyi... onunla aralarındaki mesele ayrı... İhsan için paradan daha önemli şeyler var hayatında... bu güne kadar bunlarla ayakta durdu... Demir Doğan’ın yardımını asla kabul etmeyecek İhsan... Asi’de biliyor bunu. Asi çiftliğe döndüğünde bir tatsız sürpriz bekliyor onu... Haciz için mal tespitine geliyor görevliler... Zaten Aslan uyarmıştı... hazırlıklı bir parça, bekliyor bunu... Aslan’ın ağzındaki laf kalabalıklığı... işe yarar makinalarla yer değiştirilen eski makineler sayesinde... Görevliler bulamasada hacz edilecek hiç bir şey ortalıkta, keyif kaçırtıyor onların burada bulunuşu. Avukat ise, Demir’in çiftiğine geliyor, bildirmek için sabah ki gelişmeleri... Kızı ile İhsan’ı görmeye gittiklerini... Asi ile mi?.. Evet Asi ile... güleç hernedense o anlarda avukatın yüzü. Demir düşünceli... demek ki Asi dinledi kendisini, bir görüşme ayarladı erkenden ve götürdü babasına teklifini... acaba İhsan ne dedi?.. Avukatı geçirirken görüyor, bahçenin ilerisinde toplaşmış bekleşen işçileri... merak ediyor, gidip soruyor... “Ne oldu... nedir mesele?”... Arif veriyor bir başka bilgi Demir’e... Kozcuoğlu çiftliği hakkında konuşuyorlar... canı sıkkın çalışanların, haciz gelmiş çiftliğe. Bilmez işçiler böyle şeyleri... Demir kısaca izzah etmek zorunda kalıyor gerçekleri... haciz denen şey öyle hemen olmaz, önce mal tespiti yapılır, devletle anlaşma yoluna gidilir, borcu ödemek için süre istenir. İhsan Bey’e inandığını açıklarcasına da devam ediyor... suçsuzluğu kanıtlandığında... mallar geri alınır. Bu geçici bir sorun. O da biliyor ki, bu küçük yerlerde herşey ağızdan ağıza dolaşır... İhsan Bey’in itibarını korumak önemli o an için. Bir haber daha ulaşıyor Arif kanalıyla Demir’e bu arada... Aslan’ın akşam çiftlikten satmak için birkaç parça eşya çıkardığını... ama istediği paraya satamamış olduğunu ögreniyor. Kahroluyor Demir... dışarıdan müdahale edebildiği kadar etti... ama ailenin içini bu kadar bilemez ki. Demek ki böylesi dardalar maddi olarak... Asi’ye nasıl daha fazla yardım edebilir? Onun kardeşlerinin özel eşyalarını bile satacak hale gelmiş olması... bunu kabullenecek kadar çaresiz kalması... boşuna demiyorum, kahrediyor Demir’i. Hep Asi’de dolanası gözleri... hep yerde bu aralar... nerelere koysun bu öğrendiklerini. Aklını kurcalayan bir başka sorun da dün öğrendiği şu ziyaret meselesi... bekliyor terasta ve durduyor tam çıkmak üzereyken Teyzesini... İhsan Bey’i ziyarete gittiğini duyduğunu söylüyor... mahsuru yoksa nedenini sorabilir mi?.. Yıllarca Kozcuoğlularının onlara yaptıklarını konuştular, düşmanlıklarını unutmamak için ne gerekiyorsa yaptılar... bu mahkumiyete sevineceğine, Süheyla düşmanını ziyarete gidiyor ceza evine.!.. Demir devam ediyor... “Ne oldu teyze... düşmanlık bitti mi?”... Hiç sevinmesin Demir, bitmedi... teyzesi oraya ölen oğluyla ilgili, maalesef yanıtını alamadığı bir isim sormaya gitti. Süheyla’nın tek şanssızlığı bu değil ama... doğumuna yardın eden, izini sürdüğü Emine Ebe’nin yardımcısı, Meryem’i de kaçırıyor elinden bulmaya gittiği fabrikada. Demir ve Kerim, çiftliğin bahçesinde portakal toplayan Melek ve Leyla, hep bir arada... eğer işlerinden fırsat bulabilirlerse, birlikte atla dolaşmalarını istiyor Demir’den Leyla. Şu sıralar ne de keyfi varya Demir’in atla dolaşmaya... ama Leyla misafir... “Tabi’ diyor... neden olmasın. Melek farkediyor bu arada onlara doğru gelen Defne’yi... Kerim’in en çarpıcı görsellerinden biri geliyor arkasına dönüşünde ve onu görüşünde... o her zaman güleç oğlan ama bu sahnede farklı işte... Herneyse... birşey olduğunu farkediyor Kerim, Defne’nin onlara telaşeli telaşeli yürüyüşünde. Hatta birbirlerine doğru alınan adımlarda artık, Defne koşar vaziyette. “Kerim biraz konuşabilir miyiz?” Aslında Demir’de ona doğru yürümüştü ama bu sözleri duyduğunda durmayıp devam etmek üzere. Oysa Defne ona da sesleniyor... “Demir... sende kalabilir misin?”. Bu tatsız işte. Demir’in yüreği artık duymak istemiyor tek bir kötü haber bile. Ama hissediyor kötü birşeyler oluyor ruhunda... duymayacak güzel bir haber bu defada. Melek’de kalabilir, ondan gizli değil bu konuşma. “Kenan babamın kefaletini ödeyecek” diyor Defne. Bunu duydu Demir... nefret etti duymaktan... çoktan harekete geçti bunu değiştirmek adına. Asi ile yaptığı konuşma bakışlarında. Asi’nin yaşadığı her çaresizlikte, nasıl hissediyor bunu o da. Ama bu sabah Asi babasıyla konuşmaya gitti ya, hala bir ümit olmalı Demir adına. Ama Defne durmuyor, devam ediyor... asıl haber şimdi ulaşıyor... “...karşılığında Asi ile evlenmek istiyor... şu anda teklif etmek için çiftliğe gidiyor”... Kerim’in gözler aniden Demir’e dönüyor... Demir’se arkadaşından da kaçıyor... Hava soğuk... öyleyse nedir bu göğsünü dalgalar halinde yakarcasına saran alev.... korku mu... çaresizlik mi?.. “Demek çiftliğe gidiyor” ... bu soru bize mi?.. Asi... Asi... Asi... Demir ne yapmalı, birileri söylemeli?.. Melek bir kez daha yetişiyor, Demir’in günlerdir peşinde olduğu soruya... içgüdülerinin onu sürükleyip durduğu noktaya... “Asi onunla evlenmez ki!”... Evet, evet... Asi onun, başkasının olamaz ki. Bu o kadar açık ki... o kadar çok gösterge varki, bu gün gibi. Dünya durur ama Asi ondan başkasına ‘evet’ demez ki... Nasıl bu kadar e.min olabiliyor, ama Asi’de böyle yanıyor, ondan başkasına dokunması mümkün değil ki. İsyan ediyor Demir’in içinde bir şeyler... durulmaz gibi. Fakat, çok zor durumladalar ve Asi babasını hapisten kurtarmak için herşeyi yapabileceğini söylemişti. Defne bilmeyebilir ama Demir bu noktaya nasıl gelindiği çok iyi biliyor gibi. Kerim ile göz göze gelebildiğinde Demir... arkadaşının gözlerinde soru işaretleri... durup öylece bekleyecek mi birileri gelsin ve alsın Asi’yi... Hayır... Demir’in elinden bu güne kadar ne kurtuldu ki... Demir Doğan, eğer gerekirse kolundan tutup çeker kendine Asi’yi. Sınırdan geçişlerini ayarlayacak adamlar geliyorlar bu arada çiftliğin kapısına. Hızlı hareket etmeliler, Bülent Bey ile buluşmalılar en kısa zamanda... hatta hemen... birazdan. Ama önce Asi’yi görmeli Demir... onu görmeden... onunla konuşmadan olmaz. Asi’yi görmek zorunda, gitmeden son bir defa. Aslan, haciz memurları gider gitmez, soluğu Asi’nin yanında alıyor. Elindeki cılız bir para destesini... deste demeye bile dil varmayan bir miktarı... Asi’ye uzatıyor... Dün akşam satabildiklerinin karşılığı... Aslan iyi niyetli ama bir fırın ekmek daha yemeli. Bu para yetmez... Bülent’i bilen ağızları açtırmak için daha fazlası gerekli. Kenan çiftliğe geliyor, Asi hala terasta, olan biteni düşünüyor. Kenan’ın ağzından dedesinin babasına olan tavrını duymaktan da hiç hoşlanmıyor. Cemal Ağa, İhsan’ı ne seviyor, ne de yardım etmeyi düşünüyor. Kızını, torunlarını canı kadar sevmesi, has torunu Asi’nin onu sıkıştırmaları ise, sebebi her ne ise, kızgınlığını bertaraf etmiyor. Asi bütün bunları biliyor. Ama bilmediği şey Kenan’ın kefaleti ödeyeceği... Asi’nin başını Kenan’a döndürmesiyle... hareketleniyor saçları... hiç farketmediğim kızıl bir ton hakim o ara saçlarına... öfkeyle itiraz ediyor Kenan’a... Demir olmuş, darmadağan savruluyor Asi’den bu adama. Asi farkında değil, içindeki Demir, saçları olmuş, itiraz edip duruyor ona. Herşey bu kadar değil, Kenan’ın niyeti başka... Asi’yse, sıkıştırmaya çalışıyor saçlarını kulak arkasına. Kenan çok sevindiriyor Asi’yi... ama kendi de sevinmek istiyor karşılığında... Evlenme teklif ediyor ona. İşte ona sorulmuş bir şey var artık... cevap versin bakalım Asi, verebilirse buna. Evlenme teklifi... böyle alınmamalı... böyle verilmemeli... gözleri karartacaksa, bir erkek bir kıza bunu teklif etmemeli. Ruhunda Demir, kalbinde Demir... gözlerinde Demir... bu teklifi Demir’e ettiğinin nasıl farkında olmaz Kenan... karşısındaki Asi değil. “Demir geliyor”... adı... dudaklarından dökülen ilk kelime, bu tekliften sonraki... rüzgarı ile saçları darmadağan yüzünde... onun evlerine doğru yürüyen görüntüsünde... karşılıyor Demir’i, Kenan’ı bırakıp olduğu yerde. Birbirlerine hışımla gelişleri bile kavuşur gibi... bir dokunmuyorlar... bir sarılmıyorlar... ama birbirlerinin yanında olmak, böyle karşılıklı durmak artık onlar için yetmez gibi. Biriken birşeyler var içlerinde taşmak üzere sanki. Demir farkında Kenan oralarda biryerlerde... ama bütün dikkati Asi’de... “Babanla görüştün mü?.. Görüşmeye gitmişsin, neden beni arayıp bilgi vermiyorsun?.. haber beklediğimi bilmiyor musun?”... Anlatacak bir şey yoktu.. babası Demir’in teklifini kabul etmedi... kefaleti Demir’in ödemesini kesinlikle istemedi... Asi onu nasıl arayabilirdi. Kenan’ın ödemesine, bu zibidiye, ses çıkarmıyor ama öyle mi?.. Ya Asi... Asi ne düşünüyor bu konuda... duramıyor daha fazla... seni sevdiğimi bilmene rağmen, “yardım etmeme neden izin vermiyorsun, Asi”... Çünkü bu koşullarda Asi’nin değil, babasının ne istediği önemli... Asi, onun teklifini babasına kadar götürmekle zaten kendini çoktan belli etti... karın üzerinde ayak izleri kadar açık ve belli... aşkıyla babası arasında köprü olmaya hazır ve istekliydi... Demir’de bunun farkında... bu nasıl bir umut vermişti ona sabahında.... ama itiraf ediyor işte sevdiği... Demir’i istemek yetmez... baba rızası olmadan, yardımını da kabul edemez, onun da olamaz Asi. Demir’i almaya geliyor adamlar... daha fazla kalamaz orada. Asi’yi bırakmak... ona güvenmek... gitmek zorunda... ‘Ben dönmeden asla birşey yapma’ diyor Asi’ye... o ‘birşey’in ardı ne biliyor Asi’de... ‘Beni bekle Asi’... ona doğru açığa çıkışları bitmiyor, her seferinde biraz , biraz daha ileriye... başkaları için önemsiz bu adımlar, Demir için Asi değerinde... söylemek istediği herşey gözlerindeyken, aslında bunu bile söylemeye ihtiyaç duymak istemiyor sözleriyle... onu sevdiği doğruysa eğer, beklemeli Asi Demir’i tek bir sözüyle... “Bekle beni... Bekle beni...” |
12. Bölüm
Kapsamlı Fragman |
|