Nereden vardık bu ana... nereden vardık bu geceye... diye düşünüyorum bölümün başlangıcında...İhsanların avlusu... çok kalabalık ağırladı... ama böylesi yakışmıyor onlara.
Daha o gece...terkettiler daveti çiftlik komşuları peş peşe..., halbuki yemeğin ortasındaydılar, herkes dans ediyordu pistte, neydi bu acele? Gürültüden kaçtı Demir... hafiften bir müzik ulaşırken bizim kulaklarımıza, kan basıncı davullar çaldırıyor olmalı onun beyninde. Artık gitmek istiyor Asi de... yapayalnız kalma ihtiyacı söyletiyor bu sözleri... Kenan denen o adamdan uzaklaşmak, yalnızlığında Demir’i bulmak zorunda, katlanamaz bir saniye daha bu ortama. İhsan... Süheyla... hiç itiraz etmiyorlar bu ani kalkışlara... Kozcuoğlu çiftliği... bekliyor konserden dönen ev sahiplerini. Asi, gözleri dalmış... her adımında biraz daha yaklaştığını sanıyor odasının huzuruna... ama bir karabasan alacak onu bu gece koynuna. Kırmızı mavi çakan ışıklarla şenlik yerine dönen avlularında polisler bekliyor İhsan’ı... onlarla Emniyete kadar gitmesi gerekiyor... kaçakçılık suçlaması var hakkında. Söylenenler o kadar aykırı ki çiftliğin doğasına... duymak yetmiyor, olan bitenin kavranmasına... Biraz evvel ailesinin kollarından tutunduğu İhsan şu anda polislerin arasında... koparılıyor bildiğinden... incecik bir çizgide... bir anın içinde değişiyor dünya, farklı bir yerde artık İhsan... Diğerleri tepki bile verememişken daha, Asi atılıyor babasının peşine... içlerinde birtek o algılamaya hazır menfi gidişi... en çok o yakın İhsan’a... “Baba neden?”lerin... “Bırakın!”ların faydası yok artık... bu çığlıkların ardında, babasını koruyamadı gizli sığınağında... Nereden geldi bu demir kollar dolandı kendine... tutuyor, bırakmıyor... varamıyor babasına... Demir farkediyor ilk, Kozcuoğlu Çiftliğin önündeki hareketlenmeyi... tetikte zaten ne zamandır ruhu... olağan dışı birşeyler var ona gelip duran... şimdi de yakışmayan renkler sevdiği kızın etrafında, hiç ama hiç hoşlanmıyor bu durumdan. Birşeyler oluyor orada ve gidip bakmak istiyor Demir. Arabayı durduruyor yol ortasında, bırakıp ailesini emniyetli bir uzaklıkta, ne olduğunu öğrenmek için çiftliğe doğru harekete geçiyor kararlılıkla. Ana girişe geldiğinde avluda görünen manzara tam bir hüsran. İhsan polis arabasına bindirilmek üzere... Asi fırlıyor onun peşine... Demir’de ardından... babasına ulaşmasına müsade etmiyor polisler... kol uzaklığında sevene, lakin ulaşılmaz mesafeler. Sarılıyor Asi’ye Demir, düşünmüyor sahiplenirken onu, ne der orada bulunanlar. Sırtını dayadığı göğsünde sevdiğinin bütün ağırlığı...... olanların kabul edilmezliğiyle külçeye dönmüş bedeni... buz gibi... kaskatı Asi. Demir kollar dolanıyor sevdiğine.. tutuyor... bırakmıyor... çökmesin yere. Bir kaç dakika içinde olup bitiyor herşey... İhsan’ı alıp götürüyor polisler. Geride kalanlar... bu işin altından nasıl kalkacaklar. Çocuklar genç, deneyimsiz... Neriman şokta, şaşkın... Ökkeş efendi sadık emir kulu, insiyatif kullanmaktan aciz... geriye bir tek kalıyor Asi... babasının güvencesi, kendi kendine yetebileceğini, herşeyle başedebileceğini düşündüğü asi kızı... o da Demir’in desteği ile ayakta durabiliyor ancak. Polis arabalarının ortadan kaybolmasıyla, Neriman yığılacak gibi oluyor... ayakta duramıyor daha fazla. Kızları destek olup onu içeri taşırken, Ökkeş Efendi’den yardım istiyor Fatma Ana. Neriman’a yardım etmek için Demir Asi’den ellerini çekip bir hamle yapsada öne doğru... durduruyor kendini... bir sürü insan var yardım edecek anneye... duygusal olmanın yeri değil... düşünülmeli aklıselim ile. Asi kurtulduğunu sanıyor demir mengeneden... uzaklaşıyor demir desteğinden... Hep İhsan’ın izinden gitti o, takip etti ... yine aynını yapacak... şehre gidecek onun peşinden... Sesleniyor “Ökkeş Efendi... gidelim. Aslan... sende bizimle gel. Şehre iniyoruz...”... Ökkeş Efendi hazır deneni yapmaya, yeterki biri söylesin ne yapılacağını... Asi kızını dinliyor iteatle... pek sık inmezler ya şehre... özel, indikleri her gece. Asi ilerlerken ana girişe doğru, Demir yetişiyor ona... İhsan Beyi’in peşine gitmeleri, onun yanında olmaya çalışmaları yeterli değil. Şu an başka şeyler yapılmalı. “Asi... hemen babanın avukatını ara.”... Kendine gelmeye başlamış Asi... gözlerinden belli. “Avukatı aramalısın duyuyor musun beni.” Duyuyor duymasını Demir’i ama nasıl hor bakıyor şimdi yaşadıklarına... keşke yaşanmamış olsaydı tek bir an bile onunla... bu adam... bu adam... .... bu adama söyleyecek hiç bir şeyi yok o anda. Çeviriyor başını... Demir ısrarcı oluyor... onun kendinde olmadığını sanarak... “Asi, kendine gel... söyle avukata Emniyete gelsin, orada bulunsun mutlaka.” Duruldu sandığımız dalgalanmalar bir anda kabarıveriyor ellerinden hışımla... iterken Demir’i göğsünden, kendinden öteye... yaşanan her hatırayı da koparıp atmak istiyor hayatından. O demir adam, bir kukla misali, her bir parçası sallanarak... itekleniyor yaşamdan. “Git burdan...” Gidemez Demir... bırakamaz Asi’yi... anlıyor ki, Asi’nin sessizliği uzaklaşışıymış meğer Demir’den... Zar zor geldiler bu geceye zaten... Alınan bir lokmacık mesafe, daha anı bile olamamış bir kaç dokunuş, silkelenemez bedenlerinden böylece... yapamazlar bunu kendilerine... “Asi yapma bunu... “ Onları rahat bıraksın artık Demir... istediği oldu işte. Cezalandırdı onları, babasını bu duruma düşürdü. Demir yaptı. Bütün bunlara Demir sebep oldu. Dinliyor öylece... söyleyecek çok şeyi var Demir’inde... Asi’nin aralarına koymaya çalıştığı mesafeyi alıyor bir kaç adımda geriye. Bu şehre geldiğinde en az Asi kadar öfkeliydi. Haksızlığa uğramıştı. Bilmez mi ne demek, sevdiği birini kaybetmek... Azda olsa eşidiz diyor Asi’ye, mümkün olmadığını bilsede... onun koparılıp alınanı gelmez bir daha geriye. Ama şu an öfkenin zamanı değil. Asi suskun bir kez daha... içinde biriken öfkesini atmış gelen o darbeyle... Babasının yaptığı hatayı yapmamaya mı çalışıyor... İhsan, Demir’i dinlemedi... Asi gözleri Demirde onu dinliyor. Demir anlamıştı İhsan’nın farkında olmadan karışık işlere girdiğini... uyarmıştı defalarca... o kadar ki daha bu sabah konuşmaya çalışıyordu İhsan’la... Kabullenmedi İhsan onun hiç bir uyarısını, kale almadı, serkeşçe reddetti konuşmayı... Asi biliyor, Demir doğruları söylüyor, en yakın tanık aslında kendi, buna. Sürekli sorular çıkıyor karşısına. Dediklerinin doğruluğunu bilse bile, nasıl kabullenebilir Demir’in payını, olan bitende. Ökkeş Efendi’yle... Aslan gelerek Asi’yi Demir’den alıyor. Demir, Asi’ye ne kadar ulaşabildiğini bilmiyor... gözleri aransada bir şeyler görmeyi... tam e.min olamıyor. Tek söz etmeden onun yanından ayrılırken Asi, Demir de cevabını alıyor. Asi’nin bıraktığı boşluğa daha fazla bakamıyor... ardından bakmanın faydası olmadığını bile bile, gözleriyle takip ediyor. Adamları Asi’yi şehre götürüyor. Kerim arıyor... görmüş olmalı giden polis araçlarını... soruyor ... “Nedir durum?”... Demir’in yüzünden düşen bin parça... İhsan Bey, göz altıına alındı... durumdan vazife çıkarıyor... biliyor, kendilerine iş düşüyor . Uzak duramaz, ne o ne de Kerim... çok yakından ilgilendiriyor bu mesele onları da. Neriman direnmeye çalışıyor İhsan’ın göz altına alınmasına, kendi tarzınca... eli kolu bağlı duracak değil, gidip öğrenecek... Nereye gidecek ama, ayakta bile duramıyor daha. Defne akıl ediyor sonunda... Cemal Dede aranıyor telefonla. Kızların karşısında dirençli ama kendinden güçlüsünü bulunca dağılıveriyor Neriman’da... ağlamaklı ses tonuyla ne kadar anlatabiliyorsa... başlarına gelenleri sıralayıveriyor bir çırpıda. Demir’i almaya gelen Kerim’i farkediyor Defne pencereden... ama aşağıya inene kadar o, Kerim çoktan alıyor arkadaşını arabaya... çiflik çıkışına doğru yöneliyorlar. Kerim’in kaygılarını bile paylaşamayan suskun kalışı mı... yoksa kameraya inatla dönmeyen bakışı mı.. ne hissettiriyor bana... ama iki büklüm kıvrılmışlar pişmanlıklar ve keşkeler Demir’de. İleri geri konuşuyor hala Asi’nin gözleri, iliklerine kadar işliyor söyledikleri. “Sen yaptın...”... “Sen sebep oldun...” Defne koşarak peşlerine düşünce, aynadan farkediyor onu Kerim... Defne fırlatıyor kendini Kerim’e... Acısını akıtıyor, akıtıyor sevdiğine. Demir’de çıkıyor araçtan... izliyor onları... kıskanıyor belkide arkadışını hayatı boyunca ilk defa... Böyle gelmeliydi Asi’de ona... dolu dolu bir kucaklaşmada, kelimenin tam anlamıyla kapaklanmalıydı ona. Asi için olduğu kadar Demir içinde rahatlatıcı olan, sevdiğini acısında teskin edebiliyor olmakta ne büyük bir aşama. İhtiyaç duyulmak acıyı paşlaşmada, en büyük göstergelerden biri değil mi aşkta. Daha gelemediler bu noktaya. Asi’nin sığındığı liman olabilseydi keşke... ama Asi yalnız şu anda... bir başına. İhsan Emniyet’e getirildiğinde, olay basına yansımasın diye, arka kapıdan sokuluyor binaya. Alındığı odada yalnız başına bırakılıyor, ne bekleniyorsa. Düşünmek için sakin bir mola işte İhsan’a... Asi’nin sığınağı, onun değildi... kendi kendiyle değildi orada... olamazdı da. Kulaklarından uğultuları silen tabiat, rüzgar... gerçeklerin fısıltılarınıda gizlemişti kendi aralarında... sesizlik iyi gelecek İhsana... duyacak... endişelerini, kaygılarını... görecek belkide gerçekleri... tek tek uzanmak için iyi fırsat, bu onlara. Hiç sığınağı olmamıştı... Demir’in de onun da... erkeklerin hiç olmuyor galiba. Eğer aşkı bulacak kadar şanslılarsa hayatlarında, bu sığınak ancak o zaman doğalca geliyor onlara. Demir kontaklarını sokuyor devreye... İhsan Kozcuoğlu’nun göz altına alınmasıyla ilgili bilgi istiyor içeriden... mümkünse. İşvari ses tonu değişiveriyor son söylediklerinde... bu ayrımı hep hissedeceğiz onda. Duyguları onun söylediklerinden çok sesinin tonunda, gözlerinin değişen bakışlarında. Alt tarafı “En güvendiğin adamı gönder” diyor karşısındakine... ama bu konunun onun için ehemmiyeti bunu söylerlerken ki ses tonunda, tek noktaya sabitlenen bakışlarında. Bilgi güç biliyor o’da. Kapıya gitmekle de öğrenemeyecekler hiç bir şey. Ne kadar çabuk ulaşabilirlerse detaylara, o kadar çabuk müdahale edebilir olanlara. İhsan sorguda nihayet... nöbetçi savcıya çıkacak biter bitmez de. Bir hata var bu işte... asıl irtibat kurulmalı Bülent Bey’le... açıklığa kavuşabilir ancak o da burada bulunursa, mesele. Ama ilk bilgiler düşmeye başlıyor... Bülent Bey yok ortalarda. İhsan’ın Bülent ile ortak olduğu anlaşma.... sürükledi İhsan’ı batağa. Savcıya çıkmadan bir kaç dakika görüşme fırsatı yakalıyor kızıyla. Kaygılı bakışlarının ardında ulaşabildiği bilgi... Bülent yok ortada... onun ortaya çıkmama ihtimalini de düşünmeleri lazım. Olabildiğince güç vermeye çalışıyor kızına. Cemal Ağa ve Kenan geliyor Emniyet’e... kapıda bekleyen Ökkeş ve Aslan’dan bilgi almaya çalışırken, babasıyla görüşmüş olan Asi çıkıyor yanlarına. Öğrenebildiği kadarını paylaşıyor... İhsan sağlık kontrolüne gitti, oradan da savcılığa sevkedilecek. Demir ve Kerim yetişiyor bu arada onlara. Görmezden geliyor Asi gelenleri... ama Demir seslenince ona, duruyor... aklında babası, çok düşünmedi Demir’i aslında. Ne düşüneceğini... ne yapacağını bilmiyor onun hakkında. Demir soruyor...”Nedir durum, bir haber var mı? Avukatla görüştün mü?” Yine ona bakmıyor, yüz çeviriyor Demir’den Asi... Demir’in yüzünde, şimdi bana küsmenin sırası değil, dercesine bir ifade üsteliyor, “Asi, dinle beni. Babanın iyi bir avukata ihtiyacı var. “... Asi’de biliyor bunu. Ona dönen gözleri soğuk... bir tanıdığa görev icabı teşekkür eder gibi..”Biz gerekeni yapıyoruz sağol”... Onu inatla reddedişi.. aralarına koyduğu mesafe... yardımını kabul etmeyişi... her biri... oyuyor Demir’in yüreğinde bir yerleri. Fakat Asi’nin yabancı duruşu, kabuğuna çekemeyecek Demir’i,... bulduğu adam bilgi vermek için onu bekliyor... bırakıyor o anlığına Asi’yi. İhsan sağlık kontrolünde... klüpte karşı kaşıya oturup sohbet ettiği, hürmet gödüğü doktoru... rol alacakmış bu gecede. Hiç aklına gelmezdi böylesi bir görüşme... akıl sır ermez bir iş... hayatta umulmadık şeyler oluyor böyle. Bir kahvede buluşuyarlar onları bekleyen adamla. Gece yarısı kimsecikler yok içerde. Belki ihsan’dan bile evvel öğreniyor detayları Demir ve Kerim. Kaçakçılık yapıldığı kesinleşmiş, bu adamlar epeydir polis takibindeymiş. İhbar gelincede limana baskın yapılmış... mallar incelenmiş. “Bunlar çete” diyor adam. İtiraz ediyor gençler... tanıdıkları kadarıyla bile hüküm verebiliyorlar, İhsan karışmaz böyle işlere... ne alakası olabilir çeteyle. Kesilen sahte fatura takibiyle tespit edilmiş herşey. İhsan Kozcuoğlu’da bizzat bu kaçakçılığa ortak görünüyor... kendi rızasıyla olmasa bile, attığı o imza ile adını bu kaçakçılığa bizzat kendi yazdırmış oluyor. İhsan Bey Antakya ahalasi için önemli bir isim... gözler bu davanın üzerinde. Demir’in aklına geliyor... soruyor “Başka kimler yakalandı?”... Operasyon hala sürüyor... önemli bir isim daha var...ulaşılamayan. Adam anlatmaya devam ederken, Demir’de Kerim’de bulaşılan belanın büyüklüğünde... bu işin içinden nasıl çıkılacağında... hala düşünülüyor belki bir yalnışlık vardır, salıverirler İhsan’ı diye. Bir yudum çaydan sonra düşüyor asıl bomba – Bülent Çopur – ortaya. İhsan’ı savunacakları tek bir köşe kalmıyor bu adın ortaya çıkmasıyla... onlar bile uyarmışlardı İhsan’ı bu adam konusunda... İhsan Emniyet Müdürünün yanına çıkarılıyor sonunda... yıllarca yüz yüze bakmış olmaları değiştirmiyor İhsan’ın gerçeklerini... bulaşılan iş büyük... organize bir kaçakçılık ögütüyle bağlantı söz konusu... savcı uygun buluyor, kırksekiz saat boyunca gözaltında kalmasını. Bu gece bitmez yaşayanlarına... yaşandıkça kararır daha da. Geçer, geçer zaman... yıllar gibi her an... öyle dolu dolu... ama varılmaz sabaha. Kerim ve Demir, Kozcuoğlu çiftliğine uğruyorlar kendi evlerine dönüş yolunda. Defne avluda bekliyor bu sefer onları... yüzünde kötü haberin izleri... babası hala göz altında. Çıkmayacak kırksekiz saat daha. Aslında farkedebilecek durumda olsa... görecek... Demir ile Kerim’in yüzleri saklıyor daha beter öğrenilmişlikleri. Defneyi sakinleştirmek Kerim’e düşüyor... bir kaç saat evvelinden daha zor ona söyleyecekleri... yada söylememek zorunda oldukları. O kadar da boşa değil İhsan’ın tutuklanışı... Demir yavaşça izin istiyor... çekiliyor aralarından, baş başa bırakıyor onları. İyi geliyor ona yürümek... elleri ceplerinde Asi’yi düşünmek... hele bu kapıdan çıkarken, yaylanan adımlarıyla yanında eşlik edişini hayal etmek. Derken çiflik yoluna sapan araç dikkatini çekiyor, farların ona vuran parlaklığıyla... Cemal Ağa’nın arabası bu... gün deği henüz ama Asi’si işte bir kez daha karşısında. Belki toparlamıştır... kendi gözleriyle görsün onu bir kez daha. Ama hayır... arabada arkada oturuyor yalnız başına... boynu bükük... aklı babasında. Demir’e yer yok hayatında. En kötüsüde ona güvenmiyor şu anda. Nedir bu yaşananlar... Nasıl geldi bu noktaya herşey... nasıl oldu da bu noktaya gelinmesinde yer aldı Demir... İhsan’ı uyarmaya çalışıyordu... anlamadan bulaştığı işler konusunda... “Dön, bak kendine” derler adama böyle zamanda. Demir’in karanlıkta yürüyüşünde... bir başka karşılaşma köprüde... İhsan’in sesi uyarıyor Demir’i... “... .... çözüm mü oğul... ... ....silecek misin eskiyi... yeniden mi yazacaksın hayat hikayeni?”... Kızdırmıştı bu sözler, kızdırmıştı geçmişten gelen bu adamın ağzından yanılıyor olduğunu duymak, Demir’i... tıpkı bu sabah geçmişten gelen bu çocuğun ağzından duyduklarında İhsan’in kızdığı gibi. Bir garip işler hayatın adalet terazisi... herkesi tartar üstünde... eğrisiyle doğrusuyla... yaptıklarıyla. Demir nasıl sezemedi, intikam oyunlarının sürükleyebileceğini bir aileyi bu noktaya.... Kelebek etkisini bilmez mi... bir naif kanat çırpışında tufanların gücü yatar aslında. Demek ki göremiyor insan... kör ediyor bilinci intikam, öfke... yada aşk... Uyarılar kafi gelmiyor... gözümüzü açmaya yetmiyor... ruhlarımızdaki, bilincimizdeki görünün tekamülü ancak yaşanarak kazanılıyor. Araba kaybolurken çiftliğin girişinde... yavaşlıyor adımları Demir’in... dönüyor geriye... Bir kez daha soruyorum kendime... Nedir bu yaşananlar diye... gördüğüm... İhsan suçlu... Demir cezalı bu gece. Evin en küçükleri uyuyakalmışlar salonun kanepesinde. Cemal Ağa ve Asi giriyor içeriye... Neriman küçücük bir umudun peşinde. Sakin olmalı anneleri... sakin ama taşıveriyor Cemal Ağa’nın aşırı sakinliğini görünce... Ne Neriman ne Asi anlam veremiyor onun tek laf etmeyişine... Asi, Neriman’dan daha kızgın durumda... Demir ve Kerim bile yardım etme çabası içinde... Dedesinin hiç birşey yapmadan oturuyor oluşu, İhsan’ı umursamayışı dokunuyor Asi’ye... Cemal Ağa yekten söylemiyor gerçekleri elbette... ama geçmiş zamanı kullanıyor bahsederken İhsan’dan... Sakinliğini de saklıyor Emniyet’e... cumhurbaşkanı bile olsan uymak zorundasın oradaki kuralların işleyişe. Sabah oluyor her şeye rağmen... Bütün düzen... denge... bozuluyor çiftlikte... Gonca staja gitmiyor, Ceylan okula... işler ihmal ediliyor ister istemez, hukuksal süreci takip etme derdine. Göz altı bitince Mahkeme olacağını öğreniyorlar avukattan. Mahkemeden sonra kefaletle serbest kalabilir İhsan ama yüksek olacak bu miktar, anlaşılıyor şimdiden. Bir sorun daha var önlerinde... akşamdan beri Demir’den duyduğu ... bu işlerde uzman bir avukatın bulunması gerektiği, gerçeği. Bu sabah avukatının ağzından bildiriliyor Asi’ye. Sorunlar azmış gibi birde tuz biber oluyor Cemal Ağa... alıp götürmek istiyor hepsini Konağa... Asi’nin itirazıyla mani olunabiliyor... çiftliği boş bırakamazlar... söz verdi Asi babasına. Süheyla’da ince ince planlar yapıyor yan çiftlikte... yanındaki her genç Kozcuoğluların etkisinde... dış destek lazım onun fikirlerine... Kerim’in kızkardeşi Leyla’yı davet ediyor İstanbul’dan... Ama bu sabahın surprizi bir kahve içimi bile tutamıyor Demir ile Kerim’i evde... Kapı ağzında kısa bir merhabalaşmadan sonra, bırakıyorlar kızları evde, biraz hasret gidermeye... Arama yapmak için polisler geliyor Kozcuoğlu çiftliğine... çiftliğin her bir odası onların araması için ellerindeki belgede... İhsan Bey’in çalışma odası da bunların içinde... her hatıra... her dokunuş... elleniyor hoyratça. Gerekli görülen dosyalar, belgeler incelenmek üzere götürülüyor Emniyet’e... Sorunlar başgösteriyor sırayla... el konulmuş bankadaki hesaplarına. Neriman’nin zayıf bünyesi ise dayanamıyor sabahki arama şokunun üzerine gelen İhsan’ı bu gün göremeyeceği haberine... İhsan’ınsa gözaltındaki sorgusu sürüyor Emniyet’te. Önüne konulan belgelerden de... karşısına çıkartılan adamlardan da habersiz... ne görmüş bu belgeleri... ne tanışmış bu adamlarla... sorgulama sırasında polisler bir şeye ulaşamıyorlar... yok çünkü ortaya çıkarılabilecek bir şey onlar adına. Ama İhsan anlıyor itibarını, ailesini bir güvene emanet etti safça. Demir ve Kerim’in ilk durağı Kozcuoğlu çiftliği, işe gitmeden önce. Gelişmeler olmuş o cephede... Defne konuşuyor ama aslında bütün ailenin hisleri o seste. Korkuyorlar... birileri evlerine girip bütün eşyalarını dağıtıyor, her tarafı didik didik arıyor... onlarsa seyretmekten başka hiç bir şey yapamıyor. İç sızlatan bir kirletilmişlikle, onların bile izinsiz giremedikleri babasının odasına fitursuzca yapılan müdahaleye seyirci kaldılar... ve hala geride durmalılar. Demir duymaya dayanamıyor artık daha fazla... o ailenin bir parçasıymış gibi hissediyor O da. Doğalca hissettiği bir şey bu... kimse buyur etmedi... kimse sormadı ona... Ama öyle hissediyor nedensiz. Sahip çıkacak bu ailenin taşına, toprağına, gencine, çocuğuna... Defne’nin her bir sözü, sıktırıyor ceplerine tıkıştırmış olduğu yumruklarını biraz daha... Sessizce ayrılıyor yanlarından... bir ‘sonra görüşürüz’ bile çıkamıyor dudaklarından... kimsenin mecali yok ne duymaya ne söylemeye.. bir sonraki görüşmelerinde neler olabileceğini ummaya. Ne Asi-Demir’i... ne yeşili görmek istemiyor gözüm acıda...acıyla aynı anda. Ama Asi-Demir’in acısına inat, gözüme gözüme batıyor bu sahnelerin yeşili nicedir işte... belli ki yeni çıkmakta olan ekin, ve toprağın fışkıran çimende kendini gösteren bereketi... capcanlı, parlıyor çevrelerinde, yaşamın yeni sürgünler vermiş hali. Dallarda da görmeyi bekliyorum sabırla... ne zaman yapraklanacak yaşam onlarda... İçimi rahatlatıyor, biliyor olmak... bu bir süreç... bir yaprak dökümü yaşanır yeni bir yapraklanma başlar... hep böyle olmuş... böyle olacak. Arabanın yanına dönerken duyuyor hıçkırıklarını Asi’nin Demir... Çöreklenmiş yol kenarına sevdiği... gidememiş olmalı daha fazla. Baş koymaya yer aramış acıları... bulamamış... Asi yalnız başına. Kendini kapatıp etrafa... sarmalanmış birileri yerine, paralanmasın hıçıkırıklarıyla... Demir sokuluyor yanına yavaşça... sesleniyor, “Asi”... Anlayamıyorum... Demir’in varlığı kesiyor mu... yoksa yatıştırıyor mu Asi’yi?.. Gözyaşlarını saklamak için döndürecek başını sadece...dinler görünecek sessizce. Rüzgar yine almış dolamış saçlarını yüzüne... gidip gelip, ötelenip ellerinde, gözyaşlarının oluk olup aktığı gözlerinde. Duramadı geldi Demir... uzak kalamadı, neler olup bitiyor öğrenmek zorunda. Olanlara üzüntüsü en az onun kadar... üzüntüsüne ilave birde duyduğu suçluluk var. İnanır mı... inanabilir mi Asi, buna. Ağzından dirhemle laf çıkan adamın, açıkça üzüldüğünün itirafına. Demir biliyor, çok öfkeli Asi, onu suçluyor... Öfkenin ne olduğunu kim Demir’den iyi bilebilir... gözleri dalıyor... O yakılıp yıkılmadan çıkıp geliyor Demir... o gözü karalıktan geliyor. Ama yeşil, sürgün vermeye başladı Demir’in topraklarında da... Asi’ye dönüyor... onun mutsuz olmasını istemiyor... Yardım etmesine müsaade etmeli Asi... tekrar tekrar söylüyor... bir an önce işini iyi bilen bir avukat bulmak lazım, babası için vakit kaybediliyor. Böyle bir avukat var... çağırmak için, Asi’den izin istiyor. Dönüyor hışımla Demir’e... bu kadar yeter... İyilik mi yapmaya çalışıyor Demir... aklı sıra onları mı kolluyor... istemiyor Asi ondan gelecek bir yardımı... biliyor, babası da istemezdi... metelik vermez bir tavırla, “Yardım isteyeceğim en son kişi sensin” diyerek Demir’i incitiyor. Anlamadığı o kadar çok şey var ki... onları batağa sürükledi Demir... şimdi de yardım teklif ediyor. Bunu niye yapıyor? Anlayabilir mi gerçek boyutuyla, varlığının Demir’e nasıl bir hediye verdiğini... Demir’de ne çok şeyin değiştiğini... değiştirdiğini. Bu ne bilerek yapılabilir... ne parayla satın alınabilir... aranmaz... bulunmaz... kendiliğinden yüreğe kurulur. Demir ancak ‘O’nun için bir şeyler yaparak mukabele edebilir. .... .... Asi doğru karar vermeli... hemen karar vermeli... çünkü kaybedecek zaman yok... yok... Ama Demir’i de, avukatını da istemiyor Asi... Babasını Demir’in tuttuğu avukata emanet edecek kadar aciz olmadığını söylüyor... Demir öfkenin... kızgınlığın insanı ne hale getirebildiğini Asi’de görüyor. Kendi de mi böyleydi... bitmek bilmeyen öfkesiyle, kırıp geçirdi mi? Sevdiğine kızmamaya çalışsada, bu sözlere kayıtsız kalması mümkün olmuyor... en çok sözler insanı yaralıyor. Gurur yok mu o gurur... yürekteki sevginin fısıltılarına değil de kendine inanıyor. Yine de yılmıyor Demir... oradan ayrılmadan Defne’ye güven vermeye çalışıyor. “Herşey düzelecek... üzülme... bu işi çözeceğiz Defne”... Demir bir ‘söz’ veriyor bu sözleriyle Defne’ye... içten içe ise çoktan verdi o sözü Asi’ye... O, kabul etse de etmese de. Demir’in güvencesi, Defneye güç veriyor... Asi’yle yaptığı konuşmada bu görülüyor. O da farkında, dedesi garip bir şekilde parmağını bile kıpırdatmıyor... Demir ve Kerim çırpınırken babası için bir şeyler yapmaya. Asi öfkeyle, burnundan soluyor hala... söyleniyor ablaya... kör olmakla suçluyor onu... görmüyor mu... herşey Demir’in evin senetlerini almasıyla başladı... bu gün babasının hapiste olmasının tek sorumlusu Demir. İki ruhlu gibi o anda Asi... ne kadar e.minken Demir’in suçluluğundan, bir anda nasıl yön değiştiriyor gözleri bu suçlu Demir’den çocuk Demir’e... Durduruyorum Asi’yi bu haliyle... Ablaya mı bakıyor... nerede takılı kaldı dondurduğum karede... Demir’in acısının izlerini gördüğü köprü üstündeki o anı yaşıyor olmalı ablasının sözlerinde... Gözlerinin önünde intihar eden annesi... kardeşiyle bir başına kalan Demir... O çocuk Demir’i seviyor Asi... üzülüyor onun adına... Hiç bir çocuk yaşamamalı böyle bir taravma. Annenin cansız bedeninin sudan çekilişini izleyen gözlerin ne hale geldiğini gördü yetişkin yaşında... O iz hiç silinmemiş... o acı gözünün nuru gibi olmuş onunla... gördüğü her şeyin yanı başında, suçluluk duyurmuş yaşadığına... ve öfke bunu ona yaşatanlara. Defne, Demir’i savunmaya devam ediyor açıkça. Bir hata yapıp, babalarını sorumlu gördü bir ara... ama sanki bu kininden artık vazgeçmiş gibi. O yılların kinini silmeye çalışırken, Asi ise yeni düşmanlıklar yaratmaya çalışır gibi... farkında mı acaba? Bahsedilen o kahve pişiriliyor sonunda. Süheyla ile Leyla kibar kibar birbirlerini kışkırtıyorlar adeta. Leyla, Defne’ye, bir tek resmini görmüş olmasına ve onu hiç tanımamasına rağmen, olumsuz bir önyargıyla yaklaşıyor. Süheyla zaten bunu kullanmak amacında. Biricik kardeşinin fikrini kale alacaktır abisi, kardeşinin ‘hoşlanmadığı’ biriyle evlilik kararı alırken, biraz düşünecektir nasılsa. Süheyla kendinden biliyor, küçük şehir psikolojisini... burada genç kızların gelecekle ilgili tek hayalleri vardır. İyi bir kısmet bulup evlenmek. Hele karşısındaki Kerim gibi bir İhsan’sa asla kaçırmak istemez. Bu da yetmiyor. Demir’i de işin içine sokuyor... Sabah ki, Demir’in hisleriymiş gibi söylenen, ‘O’da çok özledi’ lafları e.min’in dikkatinden kaçmıyor üstüne üstük yeğeninin Asi’ye ilgisinin çok iyi farkında olmasına rağmen, onun parlak bir kısmet olduğunu söyleyerek Leyla’yi harekete geçirmeye çalışıyor. Nasıl bir yaralanmışlık var Süheyla’da... bu kadar düşman... bu kadar karşı aşka. Kendi toprağıyla, geçmişiyle düşman... geride bıraktığı herşeyi, dışlarcasına. Aşk bir kurşun gibi vurur... bakmaz kentlisine kırsalına, bulur her teni aynı acıyla. Nedir derdi Süheyla’nın... o aşkına kavuşamadı... bu bir kural olmalı, hiç kimse kavuşmamalı mı?... O aşkında hayal kırıklığı yaşadı... kimse aşka inanmamalı mı?... Böyle olmadığına inanmak... sadece Kozcuoğlu ailesi olduğu için bunca tepkili olduğunu ummak istiyorum... ama öyleyse neden bir aşkı ‘buralı’ diye küçümser konuştuğunu anlamıyorum... Ona acıyorum. Onun için üzülüyorum. Dışarıdan imrenilesi görünen hayatı bomboş, kapkaranlık. Aşk, tekrar tekrar karşımıza çıkan bir şey değil... bir daha aşık olamayacak ama yeniden sevebilirse ruhunun huzura kavuşacağını ümit ediyorum. İhsan’ın karakolda tutuklu olduğu haberi yayılıyor artık şehirde... kızlar okula gitmedi ama arkadaşları arıyorlar onları yine de... Ne kadar zor bir çocuğun ayakta durması... dedikodunun acımasızlığının önünde. Ablalardan geliyor onlara destek... İhsan’i kızlarından iyi kim tanıyabilir. Onlar babalarının hırsızlık yapmayacağını bilmezler mi.. onlar buna inanmazsa kim inanacak. Demir, izin istedi alamadı... ama yürüyor yine de Asi’den habersiz inandığı yoldan. Konusunda uzman bir avukatla görüşülüyor, iş bağlanıyor... Minnettar Demir, avukat’ın davalarına vakit ayırabilişinden, yeterki açık etmesin ilişkisini Demir’le, tek ricası bu ondan. Kerim’i de tembihliyor Demir... Defne’ye bahsetmesin avukatı onların tuttuğundan. Asi ne kadar geç öğrenirse o kadar iyi olur... bir de İhsan’ın yeni avukata vekalet verip vermeyeceği konusu var. Eğer vekalet vermezse İhsan, onlarınkiyle ortak çalışabilir tuttukları avukat, işi resmiyete dökmeden. Kozcuoğlu çiftliğinde tedirgin bekleyiş sürüyor. Cemal Ağa, bütün araştırmalarına rağmen Süheyla ve İhsan ile ilgili bir noktadan öteye bilgi sahibi olamayınca, bir kez daha dayanıyor Süheyla’nın kapısına... incelikli bir şekilde bu defa... ama merakının sınırı yok... ‘Çocuğun babası kimdi’ diye soracak cesareti bile bulduruyor ona. Aslan’sa bilgi toplamış... Asi’yle konuşuyor. Şehir kaynıyor. Büyük bir operasyon yapmış polis, bir an önce Bülent’i bulup konuşmaları lazım. Cemal Ağa’nın bu şehirde, tanımadığı bilmediği yok... kaçakçılar onun elini öpmeden bayram namazına bile gitmezler ama bu sefer kılını bile kıpırdatmıyor. “Neden?”... Asi zaten farkında... bunu birde Aslan’dan duymuş oluyor. Kenan’da başka bir alem... avukatla konuşmak için sessiz bir yer aranıyor... İhsan’ın odasını buluyor. Pazarlık edecek... kimseler duysun istemiyor. Altı üstü bir kaçakçılık davası... ipten adam mı kurtarılıyor... avukatın istediği paraya Adliye Sarayı kurulur... şimdilik kalsın, diyor. Fakat laftaki yardım önerileri gırla gelmeye devam ediyor. Cemal Ağa ise, ısrarla Neriman’ı ve torunlarını evine, konağa götürmeye çalışıyor. İhsan’in zaten eli kolu bağlı... ona bir darbe de ailesine sahip olarak o vurmaya çalışıyor. Durumu çok iyi takip ettiği için, gerçekleri... İhsan’ın öyle birkaç günde çıkamayacağını görüyor. Asi, Cemal Ağa ile konuşmaya çalışıyor. Dede’den medet umuyor. Babalarına güçlü bir avukat lazım... paraları olsa tutacaklar, ama yok... Bankadaki hesaplar dondurulmuş... artık onunda aklı iyice karıştı... dedeye soruyor “Ne yapabiliriz?”... Cemal Ağa, yine yanlarına gelmelerini teklif ediyor... Asi’nin beklediği desteği vermiyor, çözümsüzlük üretiyor. Gün yavaş yavaş akşama çeviriyor, Demir ve Kerim eve dönüyor. Kerim, yakında karısı olacak Defne’yi ziyaret ederek, zor günler geçiren ailesine yanlarında olduklarını, desteklerini göstermek istiyor. Süheyla yine itirazlarda, ama Kerim takmıyor. Mesele her neyse bu iki aile arasında onu ilgilendirmiyor ve hayatını etkilemesine müsade etmiyor. Eve girdikleri andan beri... kulağım olan bitende... ama gözlerim Demir’de... O baş hiç yerden kalkmıyor... o gözler hiç Asi’den ayrılmıyor... parmakları dudaklarını hiç terketmiyor... Kerim Defne’yi telefonla arayarak onları ziyaret etmek istediğini söylüyor ve gelecek kişileri sayıyor. Kerim, Leyla, Melek... ve Demir’e bakıyor... Arkadaşına bakarken yakalıyorum en nihayet Demir’i... hiç bir olumlu mimik vurmuyor yüzüne... ‘Sorulur mu bu da’mı diyor acaba... Ama dostu biliyor onun da geleceğini. Keşke bir yolu olsa... Asi uyusa... Demir onu, babasını bu durumdan kurtardıktan sonra uyandırsa... O bu süreci... bu acıları hiç yaşamasa... asi sevdiği kanıyor bu acıyla, şu anda. Pratik olarak yapabileceği bir şey yokken ne ona ne babasına... bu kadar bedbaht olmasının nedeni o... acısına üzülmesinin ötesinde, Asi’yle birlikte kanıyor O’da... Demir çiftliğin kapısında iniyor Sevinç’i görünce... biliyor ki İhsan Bey’in durumu hepsini üzdü... Asi’ye de bir şey soramıyor ama merak ediyor... çiftlikte durumlar nasıl gidiyor. Pek iyi sayilmaz... el konan banka hesapları açılmazsa bir sonraki gün durumları felaket olacak. Zaten elektrikler borç yüzünden şimdiden kesildi. Ama ne Sevinç ne de işçiler merak etmesin, kafaları karışmasın... güvence veriyor Demir Sevinç’e de... hiç kimse açıkta kalmayacak... herşeyle ilgilenilecek. Asi gelecek misafirleri karşılamak üzere, avluya çıkıyor... arabada Demir’i göremeyince resmen yüzü asılıyor. Defne yanlış anladı heralde diye düşünüyor. Melek’i ile sıkı sıkı kucaklaşıyor... Leyla’ya mesafeli bir hoşgeldin... Kerim’e ise ‘iyiyim’ diyor... Leyla ukalalıklarına daha kapı ağzından başlıyor... Asi, onda ne görüyor... yapılı saçları, itinayla yapılmış makyajı, giyimi kuşamı ile bakımlı, şehirli bir kadın... onun gibi değil... hele elleri hiç yara bere taşımıyor... buralara hiç yakışmıyor... Leyla ister istemez insana böyle şeyler düşündürüyor... Misafirleri ağırladıkları salon penceresinden dışarıda bir görüntü dikkatini çekiyor... Demir’de gelmiş... ama ana girişte durmuş Sevinç ile konuşuyor. Neriman ukalalığı ona kadar ulaşan Leyla’yı çitilemeye çekinmiyor... itiraf etmeliyiz ki Leyla ‘da bunu hak ediyor ve Kerim artık hiç bir şey yapamıyor. Bu arada Sevinç ile konuşmasını bitirmiş, Demir salono geliyor... Asi onun çiftlikte olduğunu görmüş olmasına rağmen odaya girişinde heyecanlanıyor... Terasta yedikleri öğle yameğini saymazsak, Demir ilk defa evlerine geliyor... ilk defa o eşikten içeri adım atıyor. Demir’in bu evdeki mevcudiyeti beni her zaman garipsetiyor. ‘İlk defa’ deyişimse beni uyarıyor... bu nasıl bir yanılsama aslında... Asi doğmadan çok daha önce... Demir oynuyordu bu evin avlusunda... Ahırın kapısını salıncak yapıp sallanan... kardeşiyle yerdeki güvercinleri kovalayan çocuğun ruhu hala oralarda bir yerlerde. O ruh Asi’nin doğumuna da tanıklık etti... atına ilk binişine de... avlunun bir köşesinde. Demir, herkesi topluca bir merhabalıyor ama anneye özel ilgi gösteriyor... “Neriman Hanım iyi misiniz?”... Ne kadar olabilirlerse... Yanıbaşında oturan Melek’e sabah saatlerinde söylenmişti abisi için, ama Demir’i karşısında görünce yüzüne bir şey diyemiyor. Demir, Asi’nin kendisini buyur ettiği sandalyeye oturmuyor. Bu bir nezaket ziyareti... ailenin üzüntülü olduğunu da biliyor. Üstelik misafirleri var... Leyla. Geldiğinden beri onunla hiç ilgilenemediler... onu bu akşam yemeğe çıkaracaklar... izin istiyorlar. Asi’ye dönüyor bir ara kamera... elinde kemirdiği meyve kurusunu çekiştire çekiştire koparıyor dişleriyle. Kabul etmek ne kadar zor... kıskanılıyor, misafire ‘ilgi’ bile. Misafirleri Asi karşıladı... yine Asi geçiriyor... Evden avluya açılan kapıda göründüklerinde uyumları yine dikkatimi çekiyor... yanyanalar... aynı ayaklarla adım alıyor olmalılar... aynı yaylanmalarla dışarı çıkıyorlar. Asi’nin saçları, Demir’in boğazına doladığı kaşkolun sarkanı adımların etkisiyle hafifçe dalgalanıyor... ya düşüncelerine ne demeli... iki keçi uyum içinde birbirlerini düşünüyor. Demir onun sakinliğinden, biraz daha kendine gelmiş görüntüsünden mutlu... Asi’de onun desteğini bir ziyeretle ortaya koymasından memnun... Böyle yanyanayken, gel de meram anlat yüreğe... ilk Demir’in inadı kırılıyor, yan yan bakmadan duramıyor... Asi gülümsüyor... Demir’e olmalı... bunun Leyla’ya olduğunu düşünmeyi hiç gönlüm istemiyor. Tam arabaya binecekken Demir dayanamayıp duruyor... “Asi”... Onun arkasından işler çevirmek yerine, yatışmışlığından cesaret alıp bir kez daha avukat konusundaki yardımını düşünmesini önerecek . Ama fırsat kalmıyor. Asi çalan telefonuna bakıyor. Demir tek kaşı havaya kalkık, konuşmanın bitmesini bekliyor. Arayan onun tuttuğu avukat... belli ki yeni müvekkilinin kızına ulaşmaya çalışıyor... kendini tanıtıyor. Geleceğini söylüyor olmalı... Asi onu bekliyor. Demir milim kımıldamadan, dikkat kesilmiş onu dinliyor. Gözler felfecir okuyor. Asi’nin yüzü de sesi de ışıl ışıl... babası için en nihayet birşeyler yapılabiliyor. Demir soruyor... “İyi bir haber galiba”... olmaz mı... babasının davasına bakmaya İstanbul’dan önemli bir avukat geliyor... Bu sözleri söylerken başı Demir karşısında dik... işte onun yardımı olmadan da babası için bir şeyler yapabiliyor. Tıpkı biraz evvelki gibi... hep böyle durmalılar birbirlerine... mutlak bir yanyanalıkta... ne önde, ne geride... at başı onunla... İhsan’ın Demir’in yardımını kabul etmeyecek olması bir yana, Asi’de istemiyor bu yardımı... ‘Demir’e özgürlüğünü kısıtlayan işi, bir denge bozandı... bu yardımı kabul etmekte öyle olacaktı... Bir yakınları ulaşmış avukata... Kenan olmalı... Demir aklına bile gelmiyor... Onun müsaadesi olmadan avukat tutacağını düşünemiyor. Çünkü Demir’in kendini sahiplenişindeki boyutu gerçek anlamda göremiyor. Onun bir yabancı gibi uslu uslu, reddedilişini kabullenip geri çekileceğini düşünüyor. Demir ne söyleyecekti... araya giren telefon konuşmasıyla... ‘unutmuş’ olduğunu söylüyor. Daha fazla uzatmanın gereği yok. Muhim olan avukatın aile tarafından kabul edilmiş olması... bu yetiyor... Yetiyor mu sahiden? Bence, aslında kırılıyor... O gün bir sürü şey oluyor... ama günün pişkinliği Kenan’dan geliyor. Asi kendisini arayıp, tuttuğu avukat için teşekkür ederken... hiç ses çıkarmıyor. Sadece Neriman değil yük kaldıramayan, çiftliğin emektar jeneratörüde o gece iflas ediyor... aile ışıksız ve soğukta kalıyor. Asi çiftlikten ayrılmamak konusunda kararlı, babasına söz verdi ama Neriman diğer kızlarını alıp Cemal Ağa’nın konağına sığınıyor. Şehre inen Demir’ler Leyla’yı yöresel yemekleri tadabileceği bir yere götürüyor... konu yine dönüp dolaşıp Defne’ye geliyor. Kerim’in kararlığına karşı, Süheyla ve Leyla’nın Defne’yi karşı oluşları bitmiyor. Kerim sürekli iyimser tarafından bakmaya çalışıyor... en önemli sorunu ise ‘Düğünün zamanı’... biraz uzayıp, yaza sarkmasında bir sakınca görmüyor... belki o zamana kadar Demir’de hayatının kadınını bulur, beraber düğün yaparlar. Demir gözlerini dünyadan gizliyor... kendine çekiliyor. Asi... karısı olmayı kabul eder mi... derhal kendine gelmeli... neler düşünüyor. Kaçmasına müsaade etmeyecek ama dostu... çalan telefonu ona olta atmasına olanak veriyor... “Aaa... Asi arıyor!”... Çık bakalım ortaya... Asi’nin adı bile sana herşeyi unutturuyor. Görüyorsun ya, o kadar kolay değil firene basmak aşkta. Gerek Süheyla’nın gerekse Leyla’nın gözü, Asi ismini duyur duymaz Kerim’e dönen Demir’e kayıyor. Meğer şaka yapmış Kerim... Arayan Defne. Kalkıyor masadan onunla konuşmak üzere... Demir’inde bir ziyaretçisi var gibi görünüyor... Melek inanamıyor... abisi nasılda akşam yemeğine bile bir iş görüşmesi sıkıştırıyor. Hemen dönecek Demir... kimse bakmasın kusura. Kerim yüzü düşmüş dönüyor masaya... Defneler, gitmiş Cemal Ağa’nın konağına... Asi kalmış çiftlikte tek başına. Leyla usanıyor şimdiden sürekli konuşulan bu Defne’den... başka bir şey konuşamayacaklar mı yoksa. Kerim’in zaten canı sıkılmış, siniri burnunda, söyleniyor kardeşine... “sakın bu işe karışma... muhalefet yapma”... Demir’in ise ağzındaki lokmalar büyüdükçe büyüyor... Suskunluğu ile dostunun kararını desteklerken, onun ‘Asi yalnız başına’ sözleri zihninde dönüp dönüp duruyor... ne yapmaya çalışıyor bu kız... neden diğerleriyle gitmedi... nasıl bırakırlar onu bir başına çiftlikte. Ama dinlememiştir ki kimseyi... bilmez mi Asi’yi... Asi salonu mekan tutmuş kendine... mumlar yanıyor her yerde. Akşam akşam uğraşmadılar heralde jeneratörün tamiriyle. Bir gaz lambası geliyor Fatma Ana’nın eliyle... şömine yakılıyor çarçabuk... hemen ısısını kırsın odanın diye. Yemekten dönen yan çiftliğin sakinlerini taşıyor çiftliğin önünden geçen araba... Demir’in gözleri karanlıklar içindeki binada. Her zaman yanan avlu ışıkları, girişi aydınlatan lambalar... hepsi küskün bu gece... Mehtabın aydınlattığı duvarlara vuruyor ağaçların gölgesi... ama ulaşamıyor Demir kapıya... Tek hayat belirtisi... bu gün Demir’in girdiği o salondan pırpır eden loşlukta... Korumasız mumların, eski evin pencere ve kapı altlarından gelen hafif akımlarla salınıp duran ışıkları... şöminede yanan kütüklerin kordan bir deprem gibi çöküşleriyle duvarlara yansıtkıları alev patlamaları... biteviye bir çırpınış... Demir’in gözleri de öyle... onu kovalıyor heryerde. Gecede, gündüzde... hayallerde. Hassaslaşılan o motor homurtusu, yavaşlayan aracın tekerleklerinin mıcır üzerinde bıraktığı ses, farkediliyor salondan... Asi bakmaktan alıkoyamıyor kendini perdelerin arasından... Demir var o araçta... yine neden ondan başka bir şey düşünemez halde. Ve neden geceler hep daha kötü oluyor... Koltuğuna dönüp oturuyor... ateşin ona vuran sıcaklığı mı... yoksa o odadaki Demir görüntüsü mü daha fazla ısıtıyor... işte şuracıkta durdu... enerjisi hala o burdaymışçasına Asi tarafından hissediliyor... gözlerinin ona kaymasına, görüntüsünde dolaşmasına mani olamıyor. Restoranda konuştuğu adam... önemli bir bilgi getirmiş Demir’e... Bülent saklanıyormuş Halep’te. Artık iyice belli oluyor... bu adam İhsan Bey’in başını fena yakacak... Hemen polise mi bildirmek lazım... yoksa bu işin altından kendileri kalkabilirler mi... bilmiyor Demir. Kısaca bilgi veriyor eve girmeden Kerim’e. Düşünmesi lazım iyice... ama şu anda ilgilenmesi gerek başka bir şeyle... Kucağında yastığı... böyle hayallere dalıp ne kadar kaldı... telefonun çalışıyla kendine geliyor. Demir arıyor... Çiftlikte yalnız olduğunu öğrenmiş... geçerken bakmış... heryer karanlıkmış... birşeye ihtiyacı var mı diye soruyor... yani, eğer korkuyorsa!.. Hayır... korkmuyor... yalnız sayılmam diyen sözleri, içinde Demir’i barındırıyor. Zaten Ökkeş Efendi’lerde aşağıda... ama yine ona çatacak bir şey buluyor. Kerim’de orada olan biten herşeyi Demir’e anlatıyor. Demir yine kızdırdı Asi’yi... ama neyse... Gecesinde... ışığı gözlerinin önünde, sesi kulaklarında... ona bunca yakınken önemsemiyor. Yüreği korkusunu görmeye el vermez... bu tatlı kızgınlığına ise kucak açıyor. Yalnız olmadığını görmek isterse eğer kalkıp pencereden bakması yeter... Kalkıyor Asi... bakıyor pencereden... Ne görmesi gerekiyor? Demir balkonun altındaki ağaçların yanında... elindeki feneri hareket ettirerek dikkatini çekiyor. “Hala görmüyor musun?” Kalbini ve ruhunu değil henüz... ama ışığını görüyor... Demir’i görüyor...... görüyor şimdi. Demir bu numarada tecrubeli gibi... yine kızdırıyor Asi’yi. Küsmeleri öğrendiler birbirlerine... yine minicik bir küslük yaşanıyor Asi-Demir’de... perdeyi kapatıveriyor Asi, Demir’in yüzüne... İyi tahmin etti sevdiği... korkmasın diye kendi ışığını açık tutardı, kapının altından ışık geldiğini görsün, rahat uyusun diye ışığını kapatmazdı... Melek karanlıktan korkardı. .... .... Nasıl dayansın bu çocuğun ışığına Asi... aralıyor yeniden perdeleri... yüreği kayıveriyor çocuk Demir’e... daha bir lokmacıkken bile, korkularla aralarına girecek kadar sevdiklerinin, kocaman bir yürek taşıyormuş içinde... O ışığı... o feneri... bu geceyi... hiç unutmayacak Asi... Demir’de... Hayatının kadınlarına hep ışık olacak Demir... fener tutacak gecelerine... Bu adamı sevmek... Asi için yaşamak demek... ara ara sorar kendine... ‘Neden’ diye... cevabı bu gecede... yaşam bir karanlık, içinde tek ışık Demir Asi’ye... onsuz yaşam boylesi fenersiz... böylesi karanlık... O gizli, dudaklarındaki tebessümde. O’nu yanında hissetmesi yetmedi... Demir, geldi girdi işte gecesine... Ertesi gün... Demir’in ofisi... Demir’de Kerim’de endişeli... İhsan Bey’in o günki mahkemesi , geriyor her ikisini. Bir detayı da araya sıkıştırıveriyor Demir... adam gönderip elektrik idaresine, Kozcuoğlu çiftliğinin faturasını ödetiyor... Kerim’in aklına gelmemişti... iyi düşünmüş Demir... hiç değilse karanlıkta kalmazlar... Arkasına yaslanıyor Demir... keşke diğer sorunları çözmek de bu kadar kolay... parada her şeye çözüm olsa. Elindeki kalem neredeyse kırılacak ovuşturula ovuşturula... Bu gün mahkeme var var olmasına ama bütün iyimserliğine rağmen iyi bir netice çıkmasının zor olduğunun farkında. Adliyeye getiriliyor İhsan... hoşlanmıyorum hiç bundan... bütün bu sahneler boyunca dondurduğum tek görüntü, Neriman’ın eşinin ellerine uzandığı an... Senelerce bir yastığa baş koymuş bu iki insan için... senelerin birikmişliğine tutunulabilen bir tek an. Geçip gidiyor oda... yaşlı ellerin karışmışlığı bitiveriyor hemen. ... eşyayı sahte belge kullanmak suretiyle gümrük vergileri kısmen ödenmeksizin ithal etmek suçundan... İhsan Kozcuoğlu’nun tutuklanmasına karar veriliyor. İhsan Bey’in tutuklanması büyük şok yaratıyor... haber bültenlere düşüyor. Demir ve Kerim gelişmeleri televizyondan takip ediyor. Demir biliyor... Asi için bunu kaldırmak çok zor... Bulabilir mi onu... denemek zorunda... ofistan fırlıyor. Asi’yi kimse tutamaz buralarda... darda. Kendini Adliyeden dışarı atıyor... koşar adım iniliyor merdivenler... kaldırımı arşınlayan tabanları, toprağın yumuşağını özlüyor... Yaprak kıpırdamayan bu şehirde, Asi’nin saçlarını haksızlığa öfkesinin rüzgarı savurtuyor. Demir buluyor onu bulmasına ama o da farkında... varmak mümkün değil Asi’ye şu anda... Hiç bir şey durmuyor, İhsan hapse girdi diye... iş, güç, yaşam devam ediyor her yerde. Asi dönerken çiftliklerine, Neriman ve kızlar gidiyorlar dede evine. Kerim yetişiyor Defne’ye... Demir’se ofisinde, Asi için hiç bir şey yapamıyor olmanın bütün kasveti üzerinde... Ne işe konsantre olabiliyor... ne yetebiliyor sevdiğine... Elektrik borcu ödenmiş ama mührün sökülmesi ve elektriğin verilmesi kalmış ertesi güne... Ökkeş Efendi ve Aslan hala uğraşıyor miyadi dolmuş jeneratörle... Demir kabına sığamaz... onu görmeden dünya gözüyle bu gece, huzur bulamaz. Karanlığın hakim olduğu çiftliğin önünde durduruyor arabasını... Tahmin ettiği kadar karanlık değil çiftlik... biryerlerden ışıklar vuruyor, önünü görebilecek kadar aydınlık avlunun içi de. Sesleniyor üst katlara çıkan merdivenin başına geldiğinde. “Asi”... Davet edilmedi... kimsecikler de yok görünürde... böyle teklifsizce eve girmesi onu huzursuz etse de... vazgeçmeyecek... Ses yok Asi’den ama çıkmaya başlıyor merdivenleride. Evde yalnız başına olan Asi’ye bakmak için gelen Aslan görüyor merdivenleri tırmanan gölgeyi... Sesleniyor Demir üst sahanlığa çıktığında bir kez daha... “Asi...”... tek ışık salondon geliyor... orada olmalı... yavaşça açıyor kapıyı... Görüyor Asi’yi. Gömüldüğü koltuğu hafiften çevirmiş şömineye. Farketmiyor Demir’i, taa ki o gelip seslenene kadar dibine. Seslendi dışarıdan Demir... duymadı Asi... korkuttu mu onu... Olumsuz bir mıraldanma geliyor Asi’den... korkutmaz Demir Asi’yi. Tepkisiz gözlerinin önünde sevdiği... yaşamı içimizde sürekli kıvılcımlayan o hissi sabahında bırakmış gibi. Diğer koltuğu döndürüp azıcık, koluna ilişiyor Demir... ondan biraz yüksekte... ateşin kıvrımlarını onun yüzünde görebilecek kadar dip dibe... Ayakları yere tam basmıyor, birtek burunları yerde... topuk kısımları dayanmış koltuğun kendine... bu garip tüneme halinde bacakları açık... kolları onlara dayalı... Asi’yi tamamen bedeninin açısına hapsetmiş halde. Asi koltuğa kıvrılmış... Demir’in gelişiyle biraz haraketlensede, bozmuyor duruşunu... Asi... Bugün caddede... Demir’in yanından geçip gitti öylece... Farketmediğini söylüyor... Demir biliyor, dünya dışarıda biryerlerdeydi sevdiği için o saniyelerde. Soruyor, neden anneleriyle birlikte gitmedi... cevap belli ... böyle daha iyi... Ailesi yok yanında, yalnız... Demir, neden burada peki... Asi’nin yalnız kalmasına gönlü razı olmadı... kırpılıyorlar gözleri daha teleffuz ederken onun yalnızlığını,... Görüyor Asi, neden onun burada olduğunu... kendi gelmiş, yetmemiş ışığı. Gözlerini kaçırıyor... Konuyu değiştiriyor... Kenan o işi de halletmiş ertesi gün ışıklarının geleceğinden bahsediyor. Dayanamıyor Demir daha fazla, bakışları ellerine eğiliyor... Duymak istemiyor sevdiğinin ağzından bir başkası için bu minnet sözlerini... söylenmesin istiyor onun dudaklarında kendinden başka kimsenin ismi... bir an bile bulunmasın aklında ne aileden ne başka biri... Nasıl yakıcı bir kıskançlık hissi. Asi’nin onu kendine hapsedişi, Demir’in Asi’yi bedeninin açısına hapsedişinin yanında, ne ki. Demir ne kendini tahlil edebiliyor böyle bir anda ne Asi’yi... konuyu değiştirmek istiyor, soruyor bu kezde... ‘Açmısın... sana bir şey hazırlamamı ister misin?”... Birşey istemiyor Asi... Demir’se artık gitmeli...... Demir tersine, güç alarak Asi’nin oturduğu koltuktan, eğiliyor ona doğru iyice... “Daha erken” diyor.. gitmek istemiyor... “Bırak seninle kalayım biraz...”... Hep hayal etti onunla geçireceği yalnız bir geceyi... bu gece, hayalin bir adım ötesinde olabilirler belki. Yanyana, sessizlikte oturabilirler izin verirse... hiç konuşmadan... birbirlerinin gözlerinde yaşarlar o saatleri. Biliyor dayanamaz... kamaşır gözleri... Biliyor dayanamaz kaçırır bakışlarını sevdiği... kapalı gözlerinin ardında... Asi’nin solukları, mırıltıları dolaşır... ürpertir... okşar ikisini. Sanki sevişmişler gibi... sanki Asi’nin gözleri yaşadıklarına inanmazlıkla mahçup... sanki Demir’in gözleri yaşananlara bir evvelkinden daha aç... bulur açıldıklarında birbirini. O Asi... Demir’in gözlerindeki vahşi... korkutuyor işte şimdi ... atlatamayabilir bu geceyi... Onunla böyleyken... unutabilir her şeyi... sezmek beri dursun görüyor tehlikeyi... Karıştı bu gece ateş ve Demir... bu yakınlaşmada yanmaya mani olunabilir mi... Demir’e müsaade edebilir mi? ... “Hayır” ... “Uzak dur Asi’den!..” Kapıdan gelen ses irkiltiyor her ikisini birden... |
11. Bölüm
Kapsamlı Fragman |
|