Soğukkanlı duruşunun altında bir bozgun yaşanıyor Demir’de. İyi ki elleri ceplerinde... gözleri yerde... hüsranını yaşıyor kendi içinde sessizce... Kimsenin bir şeyden haberi yok, keyifler yerinde ama Demir’in sırça sevgisi yerle bir edildi o fuayede. Sevgiye açarsan yüreğini böyle... kırılgan olursun herşeye. Adı ‘Demir’ olmak... küserim... döner arkamı giderim demek yetmez, demir yürek lazım mücadele etmeye...
İhsan, uyarıyor Kenan’ı... Asi’ye talip olmak o kadar kolay değil... Kenan bunu bilerek davranmalı. Akşamın tadını kaçırıyor duydukları... toparlıyor ailesini, eve dönmeleri lazım, bir an evvel Neriman ile konuşmalı. Merdivenlerden çıkan Demir, inen Asi ile rastlaşıyor... kelimenin tam anlamıyla Demir Asi’yi es geçiyor... Her nedense kızgın... gözleri Asi’nin gözlerini aranmıyor... Asi yüreği çırpınır, gözleri sevinçle parlarken bir kez daha karşılaşmış olmanın verdiği heyecanla... benzer bir bozgunda o yaşıyor... sevdiğinin biraz evvelki eriten bakışları nerede... Yüzüne bakmıyor... gözlerini konuşturmuyor... ne olmuş olabilir bu beş dakika içinde... anlamıyor. Demir ne kadar küskünse, Asi’de o kadar şaşkın... yoksa ona attığı top mu aklına geldi ve kızıyor... ama olamaz... o zaman hiç bakmazdı ona konserde... Yoksa babası yanında diye mi bu uzak duruş... bu da mantıklı değil, İhsan’ın arkası dönük inerken merdivenleri, Demir’e. O muzip bakışlar kaçırırmıydı böyle bir fırsatı... yakalardı Asi’yi saniyede. Gece İhsan anlatıyor Neriman’a... şu çocuk, kaçırdı keyfini... Almanyalı hani... Asi’den etkilenmiş, niyeti ciddiymiş... Ne zaman oldu bütün bunlar, bu ne hız. Hiç hoşlanmamış bu işten İhsan. Bilirdi aslında Kenan’a ağzının payını vermesini ama şu öteki... Demir Doğan... kulağını vermiş dinliyordu onları... Hımmm bak sen şu işe... yani İhsan farkında, Demir Doğan Asi’nin hayatında... ne kadar kabul etmese de, yüz göz olmak istemese de o adamın ilgisi kızına. Asi’nin tekrar aralarına dönmesini çoşkuyla karşılıyor çiftliktekiler... Asi oralarda yokken eksik gibiydiler... İhsan pek memnun hayatından, biricik kızı yanında, köstebek yuvalarına bakmak bile eğlenceli olacağa benziyor onunla. Asi’de mutlu, çevresinde ona huzur veren alışık olduğu şeyler... Yürek çarpıntıları yok... içini titreterek adını seslenen o adam yok... ne çok şey yok Asi’de... Kaldırmaya çalıştığında, ellini çizen inatçı kütükler var yol üstünde sadece... incitiyor Asi avucunu yine... acıyla eli ağzına gidiyor bir hamlede... İhsan’dan geliyor sıyrığa ilk müdahale... sarılıyor bir güzel, İhsan’ın cebinden çıkan ütülü keten mendile. İhsan söyleniyor bir taraftan da, baba sözü dinlemeliydi Asi, kızının elleri sıyrık içinde... yok mu eldiveni... uzat elini bakayım... giy şunları güzelce. Haaahh şöyle... İçi rahat ediyor biraz İhsan’ın... ama yine de üzülüyor, Asi’nin layik olduğu hayatı veremedi kızına, biliyor. Yaşıtları süslerinin püslerinin derdinde, Asi’nin elleri işçi eli gibi... Elleri hanım hanımcık bir kızın ellerine benzemiyor diye mi üzülüyor yoksa babası... ama hayır... “O ellerin kıymetini anlamayanla işimiz olmaz” diyor İhsan... Demir geliveriyor aklıma bir an... kaygılı bakışlarla, inatla onun önüne dikilip elini soran... Asi elini ona teslim etmeden de huzur bulamayan... kazma-kürekle iş yaptırdığı işçisinin ellerini görüp, yüreği parçalanan... Demirr... onsuz... barut fıçısı gibi şu an. Yol boyu ağız arıyor İhsan... Ne düşünüyor Asi Kenan hakkında, nasıl bir insan?.. Samimi ama onlara benzemeyen. Yurtdışında büyümüş... belki ondan. Ama sıcak kanlı, hemen iletişim kurdu onunla Neriman. İyi hoş da neden hep konuşuyorlar Kenan’dan?.. İhsan çıtlatıyor bir parça... kabul etmesi zor olsa da, görüşmek isteyeneler olacak kızıyla... Birden çekiliyor eli Asi’nin babasından. Gün gelecek bir yuva kuracak Asi’de kendine... ama o yuvanın ikinci kişisi çoktan belli Asi için de... Demir ve Kerim işe gidiyor. Arabaları yine hızla yol alıyor. Gündem, Kerim’den geliyor... öğlen Kulüp’de Adnan Bey ile buluşma... sonra ofiste küçük bir toplantı... ve de inşaata uğrayış, artık farz olan. Demir söyleniyor, hangi birine yetişecekler, peşpeşe iki toplantının ne gereği var... haksızca... gıyabında sekreterine de çıkışır gibi... ”Nevin Hanım doğru dürüst program yapamıyor mu?”... Kerim savunuyor kadıncağızı... belli ki programda bir hata yok... Demir, barut fıçısı olan. Demir’e dün akşamdan beri dünyayı dar eden... kedi olalı beri bir fare tutamamış bir adam... Demir’in yoluna çıkmaya yeltenecek, yüreğinin gücüne bakmadan. Araçları köprüyü geçerken farkediyorlar Kenan’ı... İmalı bir “Vaaaayyy!.. Kimleri görüyoruz...” geliyor, Demir’in gözü ona iliştiği an. Kerim, Demir kadar usturuplu değil... sakınmadan söyleniyor... “Şu uyuz...” sebebi var Kerim’in... “Defne’ye yazıyor gibiydi... ” Kenan... neyseki vazgeçti... ama nedeni belli “Asi’ye talip oldu da ondan...” Damat adayımız mimar ya... köprüyü inceliyor... beğenmemiş gibi bakıyor... Demir sessiz... çıt çıkarmıyor... aklından neler geçiyor? Kenan’da farkediyor aracı, elindeki projeyi kapatıp karşılıyor köprü üstünde onları... Onun selamına bir baş hareketiyle karşılık veriyor Demir... Kerim ise gerilim filmlerini aratmayacak bir kötü adam rölünde. Kenan serbest hissediyor kendini, onları eleştirmekte... “Köprünün restorasyonunu siz yaptırmışsınız... olacak şey değil... bu katliama nasıl izin verdiniz?..”... her ikisi de sabrı saf dışı bırakıyor artık... Demir dişlerini birbirine vuruyor olmalı, garip bir şekilde dudakları oynuyor. Kerim’in kaşlar yukarı dönüyor. Başkaca bir uyarıya gerek yok... aynı anda emniyet kemerlerine uzanılıyor... aynı anda serbets bırakılıyor... aynı anda araçtan dışarı çıkılıyor... Kerim’in arkası kameraya dönük... ceketini ensesine yerleştirişi, bana az buçuk yüz ifadesini tahmin ettiriyor. Derken Demir görünüyor... “Vaaaoovv” diyorum bende, Demir’in yüzüne bakıp... Kenan’ın başka kurtuluşu yok, dönüp suya atlamalı. Arkasına dahi bakmadan Asi’den Ren’e bir rota tutturmalı. Kerim’e ‘kötü adam’ mı demiştim az önce... özür diliyorum, Demir’i görünce. Çirkinleşiyor bu yakışıklı yüz, gözlerinde Kenan’ı paralarcasına bir ifade, kısılmıktan kırışmış göz altları katmer katmer, yanakları bile kasılmaktan katlanmış halde. Üst dudak çizgi haline gelmiş, görünmüyor bile. Eller cebe sıkıştırılıyor, yoksa bu adamın yakasına yapışacak... ona göre. Kenan konuşmaya devam ediyor... Köprünün üstündeki yerleştirmeler tam bir tarih katliamı... Bu kanıya nereden vardı? Kenan bu işin uzmanı mı? Olmadığı belli... Demir izzah etmeye çalışıyor ona, bu çalışma nasıl yapıldı. Proje aslına uygun hazırlandı ve yasal denetimden geçti... Yine de beğenmiyor Kenan açıklamayı, ‘yarımyamalak’ diyor sonuç için... bu da belli ki bir başka kanısı... Ya sabır çekiyoruz çekmesine oturduğumuz yerde ama Kenan’ın ramak kaldı kendini suda bulmasına, dikkat etmeli bence... dayanıyor ayakları artık köprü duvarının dibine. Ne yapmaya çalıştığını bilmiyor bu adamın Demir... anlamıyor köprüyü parmağına dolama nedenini de... ama ukalalık edeceğine Anıtlar Kurulu’na şikayet etmesini salık veriyor, eğer yapabilirse. Bunun bir öneriye benzemediği kesin... tehtit mi diye sormanın anlamı ne? Asi ve İhsan görüyor köprü üzerindeki bu üçlüyü... kuşkuya yer bırakmayacak şekilde anlatıyor kendini görüntü... “Demirr”... şaşırtan bu seslenişle dönüyor aniden Demir, Asi’ye. O kadar meşguldu ki, kendini firenlemekle... farketmedi Asi’nin gelişini bile. Defalarca da seyretsem doymuyorum bu sahneye... Hesap soruyor sevdiğinin ona seslenişi... allak bullak ediyor Demir’i... Asi’mi onu şaşırtan böyle, yoksa sesindeki inanılmaz sahiplenişi mi Demir’i? Kaşlar hala çatık ama yüz kaslarını gevşetiyor onun gelişi. Sesi... yanındaki varlığı, saptırıyor Demir’deki bütün ibreleri. Diğer taraftan da aklına geliyor, Asi’nin akşamki gülüşü... onu kırışı... bakmıyor bile yanına gelen sevdiğine... tam bir küsmüş çocuk görüyoruz Demir’de. Asi soruyor... “Sorun nedir?”... ne söylesin Demir... bilmesini bekliyor Asi’nin. Nasıl güler o bir başkasına, bunu nasıl kabullenebilir Demir. Kendi de bilmez ama... Asi ‘bir başka yakınlığın’ imasında bile babasından el çekecek kadar hasastır... gerginleşir. Kenan’ın densizliği durmuyor... Asi ve İhsan’ın gelişinden güç alıyor. Demir’den tekrar bir uyarı geliyor... artık ‘kanı” manı kesmiyor... resmen açıklıyor... mimar olabilir Kenan ama ne dediğini bilmiyor. Sözlerine dikkat etmesi gerekiyor. İhsan’ın onlara müdahelesi dikkatimi çekiyor... “Lütfen ikinizde sakin olun”... Demir’in akşam onları duyduğunu... Kenan’ın Asi’ye talip olduğunu Demir’in bildiğini, biliyor. Gönlü kimden yana acaba diye beni düşündürüyor. Kenan’a sıcak bakmadığını hissediyorum... onun bu samimiyet kısvesi ardındaki rahat, bunaltıcı tavırlarını gereksiz buluyor. Demir’i anlamamış olabilir, ama onu ağırlığı farklı, hissediyor. Demir, haklılığına inanmış, kavgacı çocuk gibi, mağrur ama elleri ceplerinde, gözleri yerde duruşunu bozmuyor. Kendini göstermekten korkuyor. Asi’ye bakmayı inatla reddediyor. Daha ortada hiç bir şey yok ama gidişat onu olması gerektiğinden fazla endişelendiriyor. Kendisi ne Kerim gibi açık, ne Kenan gibi yırtık... kapalı kutu... konuşmak zor geldiği için sürekli susup herşeyini içinde yaşıyor. Asi’yi ona verseler dünyayı sırtlayabilir... ama onunla konuşmak imkansız geliyor. Aşk yüreklerimizde her zaman hassas ama onunki o kadar genç ki daha, özgüven eksikliğini yaşıyor. Açık açık konuşabilse, kendini bırakacak olduğu gibi Asi’ye... ama yapamıyor. Hareketleri... gözleri... sözlerinin söyleyemediklerini söylüyor ama bunları okumakta maharet istiyor... uzmanlık istiyor... Asi olmak gerekiyor. Asi daha ‘Asi’ sürecini tamamlamadığı için bunu göremiyor. Demir’e ulaşma çabası içinde Asi... dün akşamdan beri neler olduğunu bilmiyor. Demir ona uzak duruyor... belki gözlerinin içine içine bakarsa anlayabilir... ona doğrudan bir soru sorarak kendisine bakmaya zorluyor. Hayvanların durumunu, salgının tamamen geçip geçmediğini öğrenmek istiyor. Demir bakışlarını ona döndürüyor. Neden ilgileniyorsun dercesine susuyor bir anlığına... yarıda bıkakıp gittin, şimdi çok mu umurunda? Sorun kalmadı... Dün sorun ediyordu bunu ama bugün umurunda değilmiş gibi davranıyor nasıl da... bir de yönlendiriyor kendi sözleriyle onu bir başkasına... “Arkadaşınızı çok bekletmeyin...”... Bu adam mıydı yolunu kesen... ha öptü ha öpecek, azkalsın dudakları birbirine değen... şimdi bu dudaklardan mı dökülüyor bu sözler... Demir’in aşkı genç... Asi’nin ki çok mu olgun... Değil... o da kırılgan... Asi’nin gözlerinde derin bir hayal kırıklığı... ‘sen bilirsin’ler... dönüyor arkasını uzaklaşmak üzere, manası yok, Demir konuşmayacak bu sefer. Tarlalara doğru yürümek üzere olan İhsan’ı seslenerek durduruyor Demir... konuşabilirler mi? Asi ve Kenan’ı önden gönderiyor yürüyüşe, sonradan onlara katılmak üzere... Hiç uzatmadan Demir giriyor konuya... İhsan para konusunu tekrar düşünmek ister mi... verdiği parayı hemen iade edibilir Demir, senet kalsın onda... İhsan’ın kafası karışıyor bir parça... soruyor, ”Ne söylemeye çalışıyorsun sen?” Kerim dahil oluyor söze... sinirlenmesin İhsan ama şu zirai ilaç satan yakını, Bülent Bey... hakkında iyi şeyler söylenmiyor şehirde... İhsan tersleniyor gençleri... Bülent’i araştırmak da neyin nesi... ne hakla araştırırlar İhsan’ın arkasından arkadaşını... Demir suskun, taraf çünki, Kerim zorluyor İhsan’ı... O adama güvenmemeli... hakkında kaçakçılık söylentileri var. İhsan belki Demir’e güvenmeyebilir, geçmiş meseleler yüzünden ama Kerim’in içtenliğine inansın... kızına talip olduğunu söylüyor köprü üstünde aniden. Nedir bu İhsan’n başına gelen... şaşkınlıkla dönüyor yüzü bu genç adama... bu da neyin nesi... neler oluyor Antakya’da. Herkes kapısına dayanmış... kızlarına talip oluyorlar, sırayla. Demir şu anda İhsan’dan da Kerim’den de daha aklı başında... giriyor artık araya, konuyu dağıtmaya... aslında toparlamaya. “İhsan Bey, rica ediyorum biraz düşünün... kötü bir niyetimiz yok.” Uzanıp çeketinin iç çebinden çıkarıyor senedi... somutlaştırmak mı istiyor göstererek sorunu. Ama düşünmeye ihtiyacı yok İhsan’ın... arkadaşına güveniyor... herkes müsterih olsun. Asi’nin aklı Demir’in davranışında... neler olduğunda. Ona uzak duruşu, şu parayla ilgili olabilir mi acaba... babasıyla konuşmak istemesinden bunu mu çıkarmalı yoksa... Ya onu uzak tutarken kendinden, gözlerinde gördüğü o kızgınlık ne... hala hissediyor, içindeki zorba kendini güç tutuyor. İlgisiz olsa, böyle bakar mıydı Asi’ye. Kenan’sa birşeyler söylemeye devam ediyor yanıbaşında... ama Asi’nin canının sıkkın olduğununda farkında. Yavaş yavaş konuyu getiriyor ince detaylara. Artık buralarda kalmak istiyor... babası Kenan’la ilgili bir şey söylediyse, belki nedenini Asi biliyor... ama hay allah...konuşmamış daha İhsan kızıyla. Çınarla karıştırılan dut ağacı... joleli kek yapmaktaki Kenan’ın mutfak başarıları ile sürüyor konuşmaları... hava serince... üşüdüğünü düşünüyor ve üzerinden ceketini çıkarıp koymaya çalışıyor Asi’nin şaşkın bakışları altında, omuzlarına. Gerek yok ama kim dinletebilir laf Kenan’a. İhsan’la konuşmalarını bitirmiş, şehre doğru yola devam eden Demir ve Kerim görüyorlar yürüyen çifti... Asi’nin omuzlarına yerleştirilen ceketi... yüzündeki gülüşü... Demir araba kullanıyor olmasına aldırmadan izliyor onları geçişleri boyunca. Gözüne çarpan her manzara, kendini doğrulatıyor ona. Kerim’den teyit alıyor... “Gördün mü sende... ona gülümsüyordu değil mi?”... Evet, o uyuza gülümsüyordu Asi maalesef... ama daha önemli şeyler var Kerim’in hayatında şu anda... hiç hatırlatmasın Demir... farkında olmaz mı, bal gibi farkında... daha Defne’ye evlenme teklif etmeden, kızıyla evleneceğini söyledi az önce İhsan’a. Demir çok bilir gibi takılıyor arkadaşına... “Buralarda kızı önce babasından isteyeceksin.” Kerim lafı gediğine koyuyor ...”Senin Kenan, işi biliyor o zaman...” Durmasın, hala ağırdan alsın işi Demir... ama çoktan ‘senin rakip’ olmuş Kenan, Demir için. Kenan herşeyi unutmamış... hatırlıyor birşeyler... yolunun üzerinde gördüğü... değil mi ısırgan... Köprüde tutmaya çalıştığı bir başka ısırganın izlerini... rahatsızlığını yaşıyor Asi şu an. Derken gözü takılıyor tarlalardan dalgınca yürüyen İhsan’a, bırakıyor Kenan’ı ve babasının yanına gidiyor hemen. İhsan kaygılı... arkasından ona yetişen Asi soruyor, sığınağına gitsinler mi baba-kız beraber... o kadar kötü görünüyor gerçekten de İhsan. Sığınağında yalnız kalmak istediğini bilir İhsan, kızının... ama Asi itiraf ediyor... “Artık gizli bir yer değil ki... başkaları da keşfetti”... yaslandığı baba omuzunda, Asi’nin gözlerindeki Demir değil mi? Sevdiğine de sığınak olan gizli yeri... kesinlikle daha güzel şimdi. Asi sığındığı ağacın gövdesine tırmanmış... İhsan yerde ayakta... Sığınaklar... sığınmak için... İhsan’da böyle bir sığınma ihtiyacında... oysa tabiata, rüzgarın uğultusuna açık, aslında insanı çırılçıplak bırakan böylesi bir alanda, belkide kaçacak da bir yeri yokken İhsan daha rahat bakar olanlara. Ama alan fayda etmiyor İhsan’a, ruhu darda. Asi babasını, Demir’in bulandırdığının farkında... Canını sıkan ne diye sormuyor... sorunu kendi koyuyor. “Baba... Demir’le ne konuştunuz?”... O delikanlıyı hiç anlamıyor İhsan... ‘Sende mi babacağım?” diyor içinden Asi... Senedini ödedi İhsan, şimdi de kalkmış, paranı geri vereyim diye teklifte bulunuyor Demir... Neden?... İyilik yaptığını sanıyor, aklı sıra İhsan’ı koruyacak. Asi’nin kaşlar kalkıyor... onun yaptığı iyilikleri biliriz, gibisinden. Ama sormadan da duramıyor... parayla ilgili sorun yok değil mi... Bülent amcadan aldılar o parayı... İhsan kızına güvence veriyor... Bülent’i tanıyor... kanunsuz bir şey yapmaz o... arkadaşına güveniyor. Şehirde Bülent’in kapısına polis dayandığından habersiz, herşeyi toz pembe görmeye çalışıyor. Herşey işyerlerinin karşısında, Demir’le Kerim’in gözerinin önünde cereyan ediyor. Demir yanılmış olmak istiyor... durup dururken polis dayanmaz kimsenin kapısına... İhsan Bey’in durumu vahim görünüyor. Sanki sorumlu kendisiymiş gibi kendini suçluyor. O parayı almamalıydı Demir... paranın kaynağını daha iyi araştırmalıydı diye düşünüyor. İçinden bir ses İhsan Bey’in bu işten zararlı çıkacağını söylüyor. Bunu hep hissetti. Ama İhsan Bey o kadar mağrur ki, hiç bir şey söylenemiyor. Paranın kaynağını araştırmak istemesi yalnızca Asi’yi sevdiği düşünülünce bir mana kazanıyor. Kim bir borç ödendiğinde paranın kaynağını araştırır ki... ama işler bundan çok daha öncesine gidiyor... çok daha derinine iniyor. Kozcuoğlularının parasal sorunları vardı ama bunlar onun Antakya’ya geldiğinde İhsan’ın işlerine burnunu sokuşuyla yön değiştirdi, bunun farkında, bunun suçluluğunu yaşıyor. İhsan Asi’yi teskin edip sorun olmadığını söylemiş olsa dahi... Demir ve Kerim’in yaptığı uyarılardan dolayı huzur bulamıyor. Acil bir iş bahane edip, şehre iniyor. Kenan’ı Asi’ye pek iyi bir kısmet olarak gören Neriman ise gençleri bir araya getirmeye çalışıyor. Adabına uygun bir beş çayında, şehir’de Asi’yi Kenan ile buluşturma planları kuruluyor. Asi’yi arayarak Defne ile şehre indiklerini ve onu da beklediklerini söylüyor. Neriman bir şeyi aklına koydumu karşısında durulabilir mi... Asi annesinin planlarından habersiz, onu kıramıyor. Kerim, Defne’yi tamda anne ve babasıyla şehre inmek üzereyken yakalıyor... İhsan Bey, Defne ile konuşmadan evvel o konuşmak istiyor. Sabah bir patavatsızlık yaptı, Defneyle babasından evvel o konuşmak zorunda, biliyor. Muhteşem bir hava var o gün... günlük güneşlik... Süheyla resmi dailerdeki işlerini bahane edip evde yalnız bırakıyor Melek’i yine... Melek ise daha fazla durmak istemiyor evde... başlıyor çiftliğin çevresini gezmeye... Mahsule zarar veren köstebek yuvalarını dağıtmak için tarlada çalışan Asi ve adamlarına rastlıyor ileride... Asi’de tam mola verecekti, Melek onun dinlenme zamanına denk geliyor. İşçiler, kızları katıklarına ortak ediyor... ellerine birer Adana sıkması tutuşturuluyor... Melek, Asi’ye nasıl da özeniyor, ne muhteşem bir şey, Asi’nin her gün yapacak bir işi var, çalışıyor. Bu duygularını samimiyetle onunla paylaşmaktan da çekinmiyor. Hiç abisi gibi değil... içi dışı bir... aklına gelen bir şeyi gün yüzünden esirgemiyor. Boş boş oturmaktan o kadar sıkılmış ki, Asi’nin onlarla çalışabileceğini ima eden sözlerinin üzerine atlıyor. Bir çizme yeter Melek’e... onlarla birlikte olabilir gönlünce. Nasıl özlemiş Asi’ye birlikte olmayı... keşke çiftlikten hiç ayrılmasaydı. Hala inanamıyor zaten... abisi Asi’yi onların çiftliklerinden nasıl kaçırdı. Asi gözlerini kaçırıyor Melek’den... Demir’in ikizi gibi olduğunu düşündüğü Melek’e bakamaz, o bu sözleri söylerken... Abisinden duymayı beklerken, kardeşinden geliyor itiraflar. Ve sorular... “Neden böyle birbirinizi kırdınız anlamıyorum?”... evet birbirlerini kırdılar. Bunu görmektede hiç zorlanmıyor Melek... abisi kadar Asi’nin de kırıldığının farkında. Saf... çocuksal bir içgüdüyle hissediyor bazı şeyleri... bir bozulmamışlık ruhunda... etkilliyor algısını... yaşından büyük, tecrubesinden büyük yargılarda bulunabiliyor ve hiç abartılı olmuyor. Melek ile ilgili bu düşünçelerimi gelecek bulandırsada... şu anlarındayım... şu an hissettiğimi yazmam gerekiyor... Tarlada işler devam ediyor... tek kanadı kırık Melek dikkat etmezse, Asi gibi ellerini bereleyecek. Aslan bu gün ona çapa tutmaya öğretiyor... İhsan’ın acil işi... Bülent ile konuşma ihtiyacı. Emniyetten Bülent’e geldikleri doğru ama akıl danışıp yardım istemek bu gelişin amacı... Güvenceler veriyor arkadaşı... Bülent’in işi olmaz polisle... aklı çıkar, karakola işi düşse.. ‘rahatladım’ demiyor İhsan’ın yüz ifadesi ama kulaklarıyla duydu bir kez daha duyması gerekenleri. Akşam çöküyor yavaş yavaş... hava kararmaya başlamış... tarlalar sessizleşiyor, ıssızlaşıyor... şehirde iş saatleri sona yaklaşıyor. Kerim, elinde bir fincan kahve, Demir’in odasına dalıyor. Defne’yle buluşacak, ama sıkkın canı... ne yapacağını bilmez bir ruh hali... her tarafından akıyor. Dostunun biraz sonra söyleyeceği sözler... Demir’i arkasına yaslandırıyor, “Defne’ye bir yüzük almak istiyorum”... Kerim ciddi görünüyor... zaten İhsan Bey’e durumu açık etmiş durumda.. Defne’ye de açmalı kalbini... bekleyemez daha fazla.... Demir ile beraber gitsinler mi şu yüzüğü almaya. Demir anlamaz o işlerden ama yalnızda bırakmaz Kerim’i böyle bir anda.. Bu sohbetle işten uzaklaşınca farkediyor ancak, telefonundaki cevapsız aramayı. Melek aramış... duymamış... çatılıyor kaşları. Melek’e ulaşıyor ulaşmasına ama karışıyor da kafası aynı zamanda. Asi’yle birlikte tarlalarda çalıştığını söylüyor kardeşi, çiftliğe dönüyormuş, kaybolmuş biraz ama yol göstermek için Aslan yanında. Turluyor odasını biraz... nasıl daha fazla bilgi alabilir? Elinde telefonu... Asi’yi tuşlamak için uzanıyor cihaza ama kararsız parmakları, kapatılıp cebe dönüyor telefon. Demir düşünüyor... o ismi son kez tuşladığından beri ne çok şey değişti... bir evvelki uzanışında Asi Demir’indi... ararken hiç tereddüt etmemişti... bulamayınca da özgürce söylenmişti...”Ara ki bulasın hanımefendiyi...” ama ertesi gün onu göreceğini bilmek ne kadar güzeldi. Hemen yanıbaşında bu hatıralar... sanki daha bugün yaşanmışlar. Bu gün mü... bu günü Demir hatırlatmasın hiç kendine... çok kötü davrandı Asi’ye... bütün istediği oyken, ters davrandı işte... küskünlükle itekledi Asi’yi, o zibidiye... biraz abartıyor mu ne?.. Kulak misafiri olduğu bir konuşma geçebilir mi Asi ile neredeyse öpüştükleri o anların yerine... sakinleşmeli ve dönmeli ne yaptığını bilen Demir’e. Arıyor, kararlılıkla bu sefer Asi’yi... hemen cevap veriyor telefonuna... hiç bekletmiyor... ‘merhaba’ diyor sıcacık sevdiği... küsmemiş onun gibi. Melek’i soruyor bir çırpıda... Aslan’la beraberim diyor, haberi var mı?.. Var elbette, Aslan bırakmak istemiş Melek’i eve, geç oldu diye. Merak etmesin Demir, Aslan Melek’i bırakmış dönmüş bile. Aslan’la Asi’nin konuşmalarını takip ediyor Demir, telefondan... demek ki Asi dışarıda... Evet, şehre iniyor Asi... Hayır, kızmayacak Demir... kovarcasına sallanıyor o baş hafifçe... bu şehre iniş olabilir herhangi bir nedenle... neden hemen Kenan’ı düşündü Demir yine. Kenan kendi kendine gelin güvey olmuş... kuyumcu kuyumcu dolaşıp, Nerimanla yüzük beğenme derdinde... Defne, Kerim’e söz verdi ya... bekliyor buluşacakları yerde... çok geç kaldı Kerim, sabırsızlanıyor, gözü bir kapıda, bir saatinde Defne’ninde. Asi kulaklarında Demir’in sesi... daha bir sarınıyor şalına, ne olacak onların hali... bu gün köprü üzerinde gözleriyle demediği kalmadı, şimdi de aranıyor kardeşi için Asi’yi... anlamanın bir yolu var mı Demir’i. Kerim, çekiştirip duruyor bu arada arkadaşının kolunu... az geliyor yürümek... hızlanmalılar, koşmalılar. Defne’ye yüzük almaya gidiyorlar. Ceylan ve Gonca eve dönmüş artık, İhsan’sa büyük kızların odasında... aklı, serçe kanatlarına kartal kanatları takmak üzere olan kızlarında... yan çiftlikte ise, Süheyla farketmiş olmalı Melek’i ne kadar yalnız bıraktığını, dinliyor onun heyecanla anlattığı gününü. Tesadüf bu ya... Kerim’in telefon edip, açık tutmalarını istedikleri kuyumcu dükkanı, Neriman’larında aile kuyumcusu çıkıyor. Açık bulunca bu saatte, içeri girip yüzüklere göz atmak istiyorlar... hazır gelmişken de, parmağındaki yüzüğün eksik taşını taktırmak için bırakıyor Neriman görevliye. Tam bu sırada Kerim ve Demir giriyor içeriye... Neriman’ı Kenan’la beraber orada görür görmez, çanlar çalıyor Demir’de... medenice dilenen ‘iyi akşamlar’dan sonra herkes dönüyor kendi işine. Ama Demir huzursuz... yanıbaşındaki Kerim’in yüzük seçimini bırakıp bütün dikkatini veriyor diğerlerine. Neriman’inda aklı fikri arkasında olan bitende... bir yüzük mü alıyor Kerim, Defne’ye.. “Demir olmaz” demişti Asi için... ama kendince kızıştırmadan da duramıyor ortalığı... sanki alacakmış gibi Kenan’a soruyor, hangisini seçtin yüzüklerden diye... ardından da kendi yüzüğünü kastederek... “yarına hazır olursa... takacak kişi çok sevinecek... aman ihmal etme...” diyerek ortalığı yıkıp geçiriyor Demir için, bir sözüyle. Neler oluyor... bu yüzük seçmek de neyin nesi... Demir’in gözlerine inanılmaz bir öfke yerleşiyor yine. Hiçbir hükmü yok üstünde, kendi başına buyruk hareket ediyor bütün duyuları... ayaklarının üzerinde mi duruyor o an, başı yerinde mi... bilmiyor gibi... Kerim’in onun dikkatini çekmek için yaptığı uyarıya gelen hafif baş sallaması ise manasız... her şeye olabilir sanki. Hatır gönül, dost, tanımıyor şu anda yaşadıkları... bedeninin içinde dolaşıyor bir acı. Hazmetmek kolay değil aklına gelen ihtimali... asi, bedenindeki kalp atışları. İhsan düşünüp taşınıp karar veriyor... karısını arıyor... O’nun Asi’ye, Kenan konusunda emrivaki yapmasından hiç hoşlanmıyor. Buluşturma falan olmayacak, hemen eve dönsünler istiyor. Neriman şaşkın biraz... alışık değil İhsan’ın bu tarz çıkışlarına... ne desin şimdi yanındaki Kenan’a... ayak üstü bir yalan uyduruveriyor... kızlar beklemişler, beklemişler.... sonunda çiftliğe dönüvermişler. Demir o kadar dalgın ki, Kerim farkediyor önce Asi’yi... Yüzüğünü almış, mutlu Kerim... iş birtek bulmaya kalmış Defne’yi. Annesiyle birikte olacaktı sevdiği, ama Neriman kuyumcuda Kenan’la... öyleyse, Defne olmalı içeride yalnız başına... Demir’inse kaybedecek vakti de yok...takatide... sıradan selamlamalarla, merhabası hazıra konuyor beynini kemiren soruda... ”Özel bir gece mi?”... Pek şehre inmiyorlar... indikleri her gece özel. Ne anlamalı şimdi Demir bundan. Garip bir uyuşmuşluk yaşıyor... kabullenmekte zorlanıyor, Asi’yle ilgili hiç vakti olmadı Demir’in, esip gürledi bu duygu onda... yıktı geçirdi... sert rüzgarlar durulup, tatlı melteme dönmedi. Bilmiyor o nedenle, bu bir heves mi... geçip gider mi... şu anda yaşadıkları hayal mi gerçek mi... aşk duygularla yaşanan bir şey olmalı, fiziken böyle acıtmamalı. Ama acıyor işte her yanı, bu normal mi? Asi’ninse hayatında bir değişiklik yok gibi... onun yakınlığına ses çıkarmamış, itiraz etmemişken, gidip bir başkasına evet der mi ki?.. Onun sevebileceği kız yapamaz böyle bir şeyi... Asi-Demir’i tanımaya ikisinde hiç fırsatları olmadı, bu fırsatı verecek zaman onlar için olacak mı? Asi’nin de şaşkınlığı yüzünde... o da daha farklı değil... Demir gibi, içten içe. Kimselere hissetmediği şeyler hissediyor Demir’e... özel bir yere kuruldu bu içini titreten adam, şehre geldiği, gözleri gözlerini ilk bulduğu andan beri hemde. Hep özel şeyler yaşadı onunla... dudakları hatırlıyor onu sızlatan temasları, ama o bilmiyor baygınken yaşananları. Tahminleri ise eksik kalıyor, bir noktada onu durduruyor. Bedenindeki her zerre, neden, nasıl sormadan... sebep göstermeden, o’nun özel olduğunu söylüyor. Ama bu adamla yaşadıkları da ‘özel’ tanımına sığmıyor... hep acı çekiyor, hep cevapsız kalıyor... hiç anlamıyor. Bu kadar ‘anlamadığı’ bir tek Demir hayatında... Bir gün içinde... soğuk, sıcak, öfkeli... olabiliyor. Bu adama gün içinde neler oluyor? İçeri gelmeyi değil asıl Asi’yi reddediyor... kimseler yok yanlarında, rahatça ona doğru yaklaşıp soruyor... “Demir ne oldu?.. Söylemeyecek misin?” Demir bu soruyu bile ‘nasıl sorarsın bana’ dercesine bakıyor. İçinden konuşmak iyi geliyor Demir’e... yeni yeni konuşmaya başladı bu konuda kendiyle. O kadar güçlü ki yaşadıkları... o kadar şiddetli ki duyguları... açığa çıkmaya korkuyor. Demir’e saklanıyor. Sessizliğine saklanıyor. Boy verebildiği tek yer gözleri, bir tek orada özgür kalıyor. Asi için tam bir bilmece... ağzını açıp tek söz etmeyen bu adama ne yapsın... o da mı Demir’i belinden tutup yakalasın... kendine zorlasın... daha ne kadar mücadele verecek bu bilinmeyenle. O da çekiyor kendini, dönüyor geriye... Saçları ise hayali gerçeğe döndüren bir gelenek başlatıyor o gece. Sahibine rağmen buluyor Demir’in yüzünü... dudaklarını... laf dinlemiyor, suskunlukları takmıyor, kazan kaldırıyor Asi-Demir’e. Buldukları her fırsatta böylece uzanacaklar... uzanmakla kalmayacaklar, tutunacaklar Demir’e. Kırbaçtan daha çok acıtıyor hayallerini kurduğu bu saçlar... Yüzünde gezinmemiş miydi, sere serpe heryerine serilmemiş miydi... yetmiyor şimdi ona verdiği bu belirsiz temaslar. Gömmek istiyor Demir’i bu saçlara Demir... uzanmak istiyor onlara doya doya, parmakları gezinsin tellerinin aralarında, dalgaları oynaşsın avuçlarında... kızgınlıkla değil, istekle, bir daha, bir daha savrulsunlar ona... koşulsuzca yaşasın onların ruhunda... Böylesi çelişkiler içinde olduğu bir anda bile hayaller kuruyor onunla ilgili... bu geçici bir heves olabilir mi? Sakinleşmeli... durup düşünmeli. Kerim’in gecikmesi kızdırmış Defne’yi... ama mani olamaz Kerim’e artık hiç bir şey, hiç bir kimse. Defne’nin kızgınlığını bile yatıştırabilir, avuçlarına koymaya heveslendiği kalbiyle... Defne gülümseyince, Kerim’de binlerce çiçek açıyor her nedense... bu en başından beri böyle... Eğer kalbi aynı şeyleri söylüyorsa uzansın ve alsın Kerim’i, yanan o ateşin içinden Defne... Minicik bir klik sesinde... yeni güller... yine güller açılıyor o bahçede... ‘Geceler yarı yar’ diyor şarkılar... her bir satırları yüreğimizden kopar... Başında sevda, çarelerin zincirlere vurulduğu bir gece yaşanmış Demir’de. Gazetesinin sayfalarına gizlenmiş bu sabah. Yorgun ruhu, yorgun düşünceleri... herşeyi artık oluruna bırakmalı sanki. Kerim’in katılmasıyla aralarına dağılıyor dikkati... meraklı bir bakış atıyor, göz ucuyla bir soru yönlendiriyor ona... Ama Kerim gelip yanına oturduğunda, aklındaki soru bambaşka... Şu muthiş uyuz mimar Kenan... kuyumcuda yüzük bakıyordu ya... yüzüğü aldı mı almadı mı?.. Ah Kerim ahh... Demir bundan başka bir şey düşünmedi akşamdan beri zaten... Bu kadarla da kalmıyor dostu... adını koyuyor yüzüğün... “Bu zevzek yüzüğü Asi’ye falan alıyor olmasın... dibinden ayrılmıyor kızın”... Kerim sanki Demir’in tek kelam etmeyeceğini biliyor, onun yerine konuşuyor. Süheyla salona girerek, akşam havaalanı açılışı için gelen davetten bahsederken, dağılmıyor Demir...hala Kerim’in onun dikkatini çektiği konuda... Bir şeyler düşünmeli... hiç, iş planları geliştirmeye benzemiyor gönül işleri. Okulu yok, öğretmeni yok... tecrube tek yol gösterici... ve uyarıyor işte dostu, tecrubeli. Demek ki hissettikleri boşa değildi... Kerim bile farketti. Kaşlar çatık, gözler yerde şimdi... düşünmenin de ötesine geçmeli, hareket etmeli. Kerim’in tuhaflığını farkediyor Melek... soruyor “Ne oldu?”... Ne olmadı ki... güleç oğlanın yüzündeki o tuhaflık dün akşamdan beri orada, hiç gitmedi ki. Evlenme teklif etmek ne kadar zormuş... her şey ters gitti.... ama becerdi... tebrik edebilirler Kerim’i, Defne onu kabul etti. Demir için olanlar hızlı belki... ama Süheyla’nın fikride belli... kabul edilemez onun için bu ilişki. Kerim çekip gidiyor görünce Süheyla’ın rengini... Melek hazırlanıyor, tarlalara gitmek tek derdi... Demir’e kalıyor göğüslemek Süheyla’nın öfkesini... senelerden beri tazeliğini koruyan kinini. Teyzesinin söylemesine gerek yok, çok iyi biliyor Demir... Süheyla tasvip etmiyor, kabul etmiyor bu evlilik kararını. Farkında değil gibi gözüküyor, bu işe karışmaya hakları olmadığını... Demir sevgiye saygı duymaktan bahsederken, teyzesi sorguluyor acımasızca Demir’i... Demir yoksa unutmayı mı tercih ediyor annesini... Bu sorularla ileriye bakmak mümkün mü... Süheyla, annesinden daha aşağılara çekiyor bu derin sularda yeğenini... Çocuk Demir’in gücü yetmemişti anneye... ömür boyu vicdan acabı çekti, sadece yetebildiği için kardeşine... Kardeşini de kanadı kırık çıkarıp getirebildi bu günlere... şimdi yetişkinliğinde, teyzesine yetmeli... nasıl yetebilecekse. Demir, göstermeye çalışıyor ki yaşayamazlar yirmi yıl evvelinde... kayıptı öfkelerinde yaşadıkları, sevgisizlikle geçen yıllar... kayıptı onun için, kardeşi için, kendisi için... bir şeyler yapılmalı. Biliyor ki bu değil... köy köy gezip ölü bir çocuğun mezarının aranması. Süheyla yalnız... kendini yalnız hissetmekte de çok haklı, çünkü ayrı düştü tutunduğu insanlarla... artık yeğenlerini göremiyor yanında. Kinlerini, öfkelerini ardlarında bırakmayı... intikamı unutmayı bir utanca eşdeğer tutuyor... günah’a eşdeğer tutuyor hayatlarında. Gelecekten vazgeçmesini istiyor genç bir adamdan, geçmiş adına, Gaddarlaşıyor, kıyabiliyor onlara. Demir’in annesinin resmine dönen bakışlarında duruyorum.... Anne’yi bir kez daha öldürmek gibi bir his bu... sanki gücü yetiyor olmasına rağmen bile bile vazgeçmek, ellerini bırakıvermek annenin bu. Unutmayı tercih etmek bu... Süheyla yok odada ama, nefes aldırmıyor, sesi sürekli soruyor... Neden yapıyorsun bunu? Demir’in yok olmak istediği bir an bu. Defne’ninse o sabahki ilk işi, babasını görmek... Neriman biriki şey söyledi fırça saçlı çocukla ilgili İhsan’a ama o, Defne’nin ağzından duymak da istedi, neler olup bitiyor onların arasında. Evin kızları merakla diziliyorlar merdivene avluda... babası Defne’ye ne diyecek, bekliyorlar merakla. Neriman sevinçli, telaşeli... ağzından kaçırıveriyor gönlündeki istediği... çifte düğüne gidilecek bu evde sanki... Asi’nin yüzündeki ifade bir anda donuyor gibi... soruyor annesine, “Diğer düğün kimin miş?”... cevap yok ama sorusunun karşılığını ona dönen gözlerden alıyor Asi. Bırakıyor onları meraklarıyla başbaşa... ne yapacağını bilemediği için, Demir gibi kaçıyor o da. Melek not bırakmış terasa... tarlada olacakmış gün boyunca... Süheyla notu bulur bulmaz, sesleniyor işe gitmek için arabasına binmek üzere olan Demir’e... Melek’i bulup ikna edebilir mi onunla gelmesine... ‘Bulur konuşurum’ diyor Demir... ama kiminle... zaten bunu yapmaya niyetleniyor... bir taşla iki kuş vurmuş olur böylece. Kızlar... Melek, Sevinç, Asi... hep birlikte... Aslan’da onlarla, işten çok muzurluk peşinde... Melek bilmiyor buraları ya... oralara has bir şeyler gösterecek, avucunun içinde Melek’e... varsa nazik bir adını bulmaya çalışıyorum Aslan’ın avucundaki böceğin... ama çaresiz kalıyor Wikipedia’da. Latince adı ise hiç uymuyor buralara. Bilmediğim çiçeklere isimler takacağım bu dizide... ama bile bile de değiştiremiyorum ismini hayvancağızın... gülüp geçiyorum bende, hatırlayacağım yüzlere kondurduğu gülücüğü o grupta... Melek çığlık çığlığa... Aslan beklediği tepkinin gelmesinden memnunmuşçasına... Asi ise, Melek’in hayatı unutuşundan... o anki mutluluğundan, mutlu... gülüşüyle katılıyor ona. Demir işte onları buluyor böylesi bir anda. Acele etmiyor yanlarına gitmek için... bekliyor o anı yaşamayı... hani zamanı olmamıştı ya hiç... o zamanları biriktirmeye başlıyor o anıyla... istifleyecek onları... bırakıp gitmeyecek artık bu Asi’li anları... Her an önemli... her an ilk... her an tek... başkada yok... Demir yaşayarak öğrendi. Hayat dolu, cıvıl cıvıl yaşam burada... Melek’in neden buralara kaçtığını o kadar iyi biliyor ki... kısmen de olsa tattı bunu Asi’yle... nasıl bir etki yaratıyor... insan nasıl müptelası oluyor, damarlarında hissedebiliyor, biliyor. ‘Neden Asi?..’ nin cevabı yok, olmayacak da asla. Olamaz mıydı diye düşünüyor bir anlığına, onda bu duyguları yaratan, Demir’i geçmişinden vazgeçmek zorunda bırakmayan biri... Kim bilir belkide özellikle Asi... çünkü O, doğup aktığı bu toprakların kızı... ondan başkası olamaz, yaşama tutunduğu suyun adını almış sevdiği. Demir’in ardında yemyeşil bir çayırlık... Asi’nin ardında kahverengi toprak... birbirlerine baktıklarında gözlerini görüyor olmalılar... o yeşillik o kahvelik birbirine sokuluyor Demir’in yürüyüşüyle... geçiyor içiçe yavaş yavaş. Ne kadar yüreğe yatıyor onunla böyle olmak... dudaklarının yanıbaşına konacak bir öpücüğün hayalini kurmak... olmaz... teyzesinin dediğini asla yapamaz... bu sevgiye sırt dönmeyi düşünmek boşuna... tek umut, bir çıkar yol bulmak. Gelişinin farkedilmesiyle, herkes dönüyor Demir’e... ve Asi’de. Kim karşısından gelen böyle... soğuk, sıcak, öfke değil... sevişmişlik geliyor Demir’le üstüne üstüne... Dün gece onu son gördüğünde... yani gerçekten gördüğünde... öfkeliydi Demir ona delice... Hayallerine sarılmıştı Asi, öyle bırakmak istememişti gündeki son Demir görüntüyü Asi’de... bir tek orada gülüyordu Demir kendine... hayallerinde... ona son bakan hayalde böyleydi işte... yutkunuyordu Asi’ye. Yavaş ve tüketen karışmalarıydı bu hayaller... gece huzurla... sıkı sıkı sarıldı bu hayallere. Tahmin edebilir mi onunla ilgili böyle hayaller kurduğunu Demir... hayallerini gözlerinde görürse çok utanır... dönüveriyor o daha yakına gelmeden, yere... Bir an ... bir an için aklına geliveriyor onunda... acaba Demir’de hayal ediyor mu onu böyle. Demir herkese topluca verilen bir ‘merha’ ile yetiniyor... Melek ile konuşmalı önce... sonra sıra gelecek Asi’ye. Uzaklaşıyorlar abi kardeş diğerlerinden. not bırakıp çıkmış Melek evden... doğru mu bu yaptığı... madem komşu çiftliğe gitmek istiyor, neden açık açık söylemiyor. Bilmezmiş gibi soruyor... çekindin mi söyelemeye?.. Çekinmek yok. Bir karar vermişse doğru yada yanlış... söylemeli. Teyzeleri... tepki mi gösteriyor... o zamanda karşı koymayı öğrenmeli. Birileri birilerine hodri meydan diyor gibi... Melek teyzelerine telefon ediyor, azar işitir gibi olsa da izni koparıyor... Demir’e onun ardını toplamak düşüyor. Yeni işçisi hayırlı olsun Asi’nin... Demir kardeşini getirip elleriyle teslim ediyor. Misafirlerinden çok memnun Asi... hepsi onu çok seviyor. Melek’de Asi kadar cesur bu sözcükleri kullanmakta... “Bende seni çok seviyorum”... dün abisinin yerine sorular soruyordu... şimdi de onun yerine ‘sevdiğini’ mi söylüyor?.. Demir’in söylemekten korktuğu sevgi sözcükleri bu topraklarda nasıl da rahatça sarfediliyor. Hiç eğreti durmuyor... gözlerini Asi’ye dikmiş bakarken içten içe denemeler yapıyor... Onu ”Bende seni seviyorum...” derken hayal etmek e.min için hiç zor olmuyor. Sevinç farkında... söylenmemişler var onlarda. Rahat bırakalım onları dercesine Melek’e başıyla işaret ediyor... Asi-Demir sonunda yalnız kalıyor... Yalnız kalıyorlar kalmasına ama Asi Demir’den ne umacağını bilmiyor. Soğuk değil Demir bu sabah... gözleri de öfkeli bakmıyor... ne bulacak acaba konuşacak, ondan güzel birşeyler gelsin bana bu sabah, derken... Demir havadan bahsetmeye başlıyor....” Hava o kadar soğuk değil ki..” boş bulunuyor, daha bu andan şaşkınlıkla ona dönüyor Asi... doğru mu duyuyor... derken sözler devam ediyor..”... neden eldiven takıyorsun?”... Öylesine taktı Asi... ama Demir çıkarmasını istiyor... Çıkarmayacak işte... Neden inat ediyor Asi... Neden ısrar ediyor Demir... Yoksa içinde eli dışında sakladığı bir şey mi var... Demir neden tuhaf tuhaf konuşuyor... Aslan’ın elinde saklayıp Melek’i şaşırtığı böcek mi aklına geliyor... bu “tuhaf tuhaf”ın ardında o mu yatıyor. Demir...“Tuhaf olan ben miyim... yoksa parmağına geçirdiğin şu saçma sapan şey mi” dediği anda herşey biraz daha anlamlanıyor... ama anlamazlığa geliyor. Birşey geçirmedi ki parmağına... başka derdi yok mu, Demir neden bahsediyor? Yok kesinlikle... Demir’in bütün derdi bir ufacık halka şu anda. Onu belinden kavrayıp kaçırmış... eline uzanıp eldivenini çıkarmaktan mı çekinecek Demir... vazgeçip nazikce istemekten, uzanıyor bir anda örgülerin arasına sığınmış parmaklarına... Ama direniyor Asi hala, çekiyor elini geri... “Ne yapıyorsun” derken... onu izliyor... bizimde gördüğümüzü görüyor olmalı orada... “Çıkar şunu!” diyen Demir’in kararlılığında... çıkarıyor eldivenlerini tek tek Asi... Tersyüz olan parmaksız eldivenler avuçlarında topak topak daha... soruyor... “Al bakalım... Oldu mu?”... Demir “Oldu!” derken dünyalar geri geliyor gibi ona. Asi kimsenin yüzüğünü takmamış... onun hala. Biliyordu zaten... biliyordu... neden endişelendi ki. Şimdi artık süklüm püklüm, özür dileme zamanı. Kabalık etti... ama görmese olmazdı. Gözleri takılı kalıyor yine ona... “Benimsin... benimlesin hala.” Hiç itiraz etmiyor Asi bu bakışa. Süheyla araştırmalarından bir netice alamayınca, İhsan’dan medet umuyor... ölü çocuğunun mezarını bulmak için onunla tekrar buluşuyor. Bu buluşmada Cemal Ağa’ya yakalanıyor. Artık iyce e.min Cemal Ağa... bu ikisinin arasında bir şeyler olmuş... hala oluyor. Evde ise başka dertleri var... bir türlü yıldızı barışmadığı akrabası... gelipte gitmek bilmeyen Kenan ile uğraşıyor. Kenan Asi’yle evlenmeye kararlı... uygun bir ortam bulursa onunla konuşmak istiyor... çok acele ediyor. Sanki dedenin ondan yana olmayacağını hissettiği için birde ortak tapulardan konu açarak, Cemal Ağa’yı tehtit eder gibi davranıyor. Cemal Ağa için Kenan karın ağrısı... yapabilir dilediğini... üstelik Cemal Ağa, iki kağıt parçasından çekinecek yaşı çoktan geçti... Ortada yaşanan bir şeyler var ama açık edemediler bir türlü... etrafından dolanıp dolanıp durulsa da, kıyısına kadar gelinip gelinip dönülse de... ikiside biliyor birbirlerini tanıdıktan sonra hayatları daha dolu dolu. Başka hiç bir şeyin, hiç bir kimsenin dolduramayacağı bir boşluğa gelip yerleşti Demir, Asi bilmezken o boşluğun var olduğunu bile daha. Aklının bir tarafında hep o... gölgesi gibi oldu adeta... dünyasını kapladı... rüyalarını kapladı... akşamlarını kapladı varlığıyla. Kerim’den Defne’ye gelen telefonla, onlarında davete geldiğini öğreniyor... gerginleşiyor, duruluyor. Bu sabah yaşadıkları aklına geliyor... parmağında yüzük aranışı ne demek oluyor? Kimden ne duyduysa bu onu huzursuz ediyor. Garip davranışlarının ardında bu yatıyor olmalı... ona güvenmiyor. Kendisi için zor konuşmak... onun içinde zor olduğunu biliyor. Yine de bu kadarcık olsun güvenmeliydi ona... o varken nasıl ilgilenir bir başkasıyla. Daha açılamadılar birbirlerine, hiç severek dokunmadılar... tek bir örneği yokken bu seven dokunuşların onda daha... düşünmek bile onu, teninin her yerine Demir’i doluyor, onu şaşırtmak pahasına. Demir’lerin çiftliğinde de akşam için hazırlık yapılıyor... Beyler giyinmiş... Demir ayna önünde kravatını bağlıyor. Bir müjdesi var Kerim’in ona... değerlendirsin bakalım nasıl yapacaksa. Aynı yerde yemek yiyiyorlar bu akşam Kozcuoğlularıyla... duruluyor Demir’de bir anlığına. Aynaya yansıyan o bir anlık duruşta, boşlukta dolanan bakışlarında... ensesine uzanan parmaklarında, Asi var... kararlı, sahiplenen kavrayışları var. Kendine tatlı tatlı eziyet ederken Demir, ‘Nasıl bir aşıktır Asi’ hayal etmeye çalışırken... hep ensesi yanar... Bu sorusuna cevap hep Asi’nin ellerden gelir Demir’e... hep onlar lider. Sol avucu inceden inceden sağ avuca caka satar... ‘önce bana teslim oldu... önce bana geldi o eller.’ Gömleğin yakasını düzeltmeye çalışan parmaklarına bile şu anda dokunuyor bu eller... Melek’in araya girmesiyle bölünüyor hayaller... Akşam... davette iki aile.. Önce Kozcuoğluları ve Cemal Ağa varıyor salano... yerleşiyor büyükçe bir masaya topluca... Kenan yine patavatsız... durduk yerde söyleniyor... Dünki buluşmayı son anda kim engelledi bilmiyor ama alınmış değil buna... Keşke alınacak yüz olsa. Ne gereği var böyle bir yorum yapmanın yemeğin ortasında. Demir’lerde giriyor bu arada salona... Kerim özellikle uğrarken İhsan’ın yanına, diğerleri yerleşiyor kendi masalarına. Cemal Ağa kafasında neler kuruyorsa, duramıyor yerinde... ziyaret edip Demir’lerin masasını, iyi akşamlar dilemenin peşi sıra, yan masadan bir sandalye alıp, yerleşiyor, Demir ile Sühela’nın arasına. Davet edilmeden, teklifsizce aralarına katılan Cemal Ağa şaşırtıyor masadakileri... bakışıyorlar birbirlerine... bu neyin nesi. Cemal Ağa’nın onlara bir evvelki gelişi fırtınalı geçmişti... dilinde ‘can almak’ sözleri, herkesi irkiltmişti. Bu akşamda öyle... her ne kadar sakin sanılsada dıştan bakınca, zehir zemberek Cemal Ağa... Öncelikle, havada kaldı Süheyla ile enerji yatırımı işi... yoksa gerçekleşmeyecek mi... Süheyla küllenmiş sevdaları canlandırmanın peşinde mi... Demir’in tepkisizliği bozuluyor bu sözle... daha bir dikkat kesiliyor sanki dedeye. Birde dağarcığında İhsan’ın başına konan talih kuşu haberi... Kenan resmen torununa talip... hiç şaşmaz Cemal Ağa, yakında evlenirse Asi... İhsan batakta, kurtulmak için Kenan’ın parasına tamah edecek gibi... eeee nede olsa aklın yolu bir, değil mi? Konuşma boyunca Demir put gibi... hiç bozmuyor istifini... ama Cemal Ağa kaçın kurrası, Asi’den bahsederken onun yutkunmasını farketmez mi... Aslında kime ne ki torunun evlenmesi... Demir’e duyuruyor bu haberi. Süheyla ve Demir’in hassasiyetleri, meydan veriyor Cemal Ağa’ya, oyununu sergiliyor istediği gibi. Cemal Ağa’nın masalarından kalkmasıyla Demir’in başı dönüyor geri... Asi’yi buluyor gözleri... kulaktan duyma bilgi değil, nerelere koysun Demir bizzat dededen ulaşan bu haberi... donuyor yüz ifadesi... Asi, Kenan yanyana... konuşuyorlar hararetli hararetli... Hele Dede hatırıyla Asi’nin Kenan’a uzanan eli... dans pistine çekilen Asi... Bunları görmeye daha fazla katlanamaz, yere döndürüyor gözlerini. İçinden buraları dağıtmak geliyorken, oturabiliyor olmak şaşırtıyor Demir’i. Kızgınlığı, öfkeyi... bilir, bunların üzerindeki etkisini... hatta tattı sevmek denen şeyi. Hiç bir şeye benzemiyor ruhundaki bu ölü sessizliği... küçülüyor... küçülüyor... küçülüyor... İzafi bir şey mi ‘var’ olmak... Asi’nin ondan alındığı bu dünyada Demir yok oluyor. Benim dondurduğum görüntülerinde de müzik kesilip kesilip geri geliyor... Demir’in dünyasında da öyle... bir var bir yok yaşam... kendine işkence ettiğini biliyor ama ona bakmadan duramıyor... ‘gör’ diyor kendine... “Gör bakalım... Asi bir başkasıyla işte... elinde yüzük olmayışı hala senin demek anlamına gelmiyor...” Demir neye yoruyor bu akşam ki duygularını?... Ama anlayacak sonunda deli gibi kıskandığını... terkediyor masayı... Dedesini kıramıyor Asi, Kenan ile dansa zorlanışından hoşlanmasa da... Nezaketen yapılan bu dans vesile oluyor ara ara Demir’e bakışlarına... her seferinde onun gözlerini kendi üstünde buluşuna... Onun gözleri yakar isterse, buza döndürüyor bu bakışları Asi’yi oysa... çok iyi biliyor, yine kızdı ona. Şu parça bir an evvel sonlansada, masadaki yerini bulsa. Demir’in boş sandalyesi, kendine getiriyor Asi’yi... parçanın bitmesini falan bekleyemez, bulmak zorunda Demir’i... Şu Kenan’dan kurtulmalı... bir bahane bumalı. Madam’ın yalnız duruşu yetişiyor imdadına. Onu dansa kaldırmasını öneriyor Kenan’a... Gözleri çok aranmıyor Demir’i... yeşil perdelerin arasından görünüyor kalbini çarptıran figürün, balkonda... başı eğik... yalnız duruşu. Çıkıyor yanına bir adımda. Önce kaygı diye düşündüğüm bakışlarının heyecan olduğunu farkediyorum sonra. Demir’in Kenan’la dansına kızdığını biliyor... ama umursamıyor... Demir sorun ediyor gibi görünsede Kenan önemsiz hayatında... bir akraba işte, gidecek kendi yoluna. Demir’i şaşırttığını düşünüyorum bu gelişin... yaşadıklarıyla karman çorman, beklemiyor onu bu akşam... aslında tam da görmek istediği insan, gerçekleri duymalı asıl onun ağzından. Asi biliyor... ama duymak da istiyor... Demir onunla konuşmaya alışmalı... böyle susmaya devam ederse, bir yere varamazlar... soruyor, “Birşey mi oldu?”... patlıyor Demir... -O, Kenan denen adama ne cevap verdin?” Ne demek istiyor Demir... bundan Demir’e ne... gerçekten de öyle... Demir’in ondaki varlığı tamamen kendi içinde, yardım istedi ondan ama hep içinden konuştu her nedense. Tek söz etmedi, tek bir dokunuş vermedi, onu sevdiğini hep gözleriyle belli etti... hiç sahiplenmedi Asi’yi... şimdi Kenan’dan ona ne... Üstelik Asi’ye sorulmuş bir şey de yok. Bu rahatlatmalı Demir’i. Ama rahatlatmıyor... Kenan gerçeği orta yerde. Henüz sormamış olabilir ama soracak... Kenan yerine Demir soruyor Asi’ye... -Peki sorarsa ne cevap vereceksin... Neden bu konuya takılıp kaldı Demir... böyle bir şey olmayacak... ama o kadar da anlaşılmaz değil endişesinin nedeni... Babasının borçları için onun işçisi olmayı kabul etti, benzer bir dürtüyle kabul eder mi bir başka adamı... Etmez, ama bilmiyor bunu Demir... durmuyor da sözleri... -Kendini feda edecek misin? Bu soru gibi sorulmuş, haksız yakıştırma dikleştiriyor artık Asi’yi... bu kadar mı Demir’in Asi’ye güveni... onunla ilgili en ufak bir fikri bile yok belli ki... sevgisinin, onun içten içten yaşadıklarının kudretinin farkında değil Demir görülüyor ki... bu kadar kolay vazgeçilebilir, başka şeylerle değiş tokuş edilebilir mi görüyor onun sevgisini. Onu bu kadar az tanırken nereden çıkarıyor bütün bunları. Bir fikri yok mu... onunla yaşıyor her anını Demir... ama görüyorki onu sahiplendiğinden bile habersiz sevdiği... yaklaşıyor ve uzanıyor Asi’ye... ilk ‘sevgilim’ deyişi Demir’in ona, kendine teslim olmuş o ele geliyor, parmaklarıyla. ‘Sevgilim... buradayım... bak... dokunuyorum sana...’ Asi’nin gözleri kayıyor bu temasa... Bu dokunuş... Asi’ye vurulmuş bir demir mühür adeta... kimse dokunamaz ona böyle bir daha. Asi onun...hesap soruyor... nasıl dans ettiklerini de gördü o adamla. Asi Demir’in yakınlığından şaşkın... ilk dokunuşlarını almaktan şaşkın... kıskançlık sözleri duymaktan şaşkın... soruyor... “Nasıl dans etmişiz?” Demir aralarındaki mesafeyi iyice kapatıp uzanıyor ona... elinin kavrayışı belini bulduğunda çekiyor Asi’yi kendine birazda... “böyle mi tuttu belinden... böyle mi baktı gözlerine...” Salınırken bedenleri bu temaslarla, Asi’nin belindeki eli kaybolurken Asi’nin saçlarının altında, usulcacık açığa çıkıyor Demir... sözler o kadar içi doldurulamazlar ki bu yaşananlar yanında... iyi ki hiç görünmemişler onlara... Alev alev gözleri Asi’nin... alamıyor Demir’den kendini... kala kalıyor onda. -Demir yapma... Ne yapıyor Demir... “Birkaç dokunuş” diyor gözleri “Sana hayallerimden hediye... başa çık bakalım çıkabilirsen bendeki Asi’yle... seninle uğraşıyorum ben böyle... her gün... her gece.” Baktırtırıyor Asi’yi kendine... Nasıl bir güçse...öpmeyecek onu inatla... Her ikisine de eziyet... onu bekletecek kendine... Ayrılmıyor onun gözlerinden... Asi’nin gözlerinin kendi dudaklarına kaydığı her sefer bir mücadele yaşanıyor Demir’de... ‘Eğil ve öp onu... bitir bu işkenceyi her ikiniz içinde...’ - Gitmem gerek... bırak beni Bırakıyor Demir onu bırakmasına ama gidemiyor hiç bir yere Asi... ne zaman uzandı, ne zaman dolandı acaba sevdiğine diğer eli. Gitmeli... hemen gitmeli. Biraz daha durursa burada kendini ona tamamen teslim edecek. Teslimiyetin de ötesinde... Demir öpmüyor onu madem... Asi uzanıp onu öpecek. Tek yapmak istediği gözlerini alamadığı dudaklarına uzanmak ve tatmak o yumuşak dokuyu. İçindeki bu vahşi kız da kim... nereden buldu onu. Demir farkında Asi’nin nasıl uyarıldığının... yüreğinin ikilemlerinin... istemekle... kendine hakim olmak arasında gidip geldiğinin. Aralarındaki o mesafeyi kapatmasına ramak kaldığının. Ama dev gibi problemler önlerinde... körpecik aşklarına ilave edemez böyle bir dokunuşun sarsıntısını... biliyor ki sarsılacaklar her ikiside... zaman vermeli Asi’ye. Zaman vermeli sorunlardan uzak ona gelmesi için... olmaz böyle. Gerçekleri getirip koyuyor sözlerine... “Sen hala o gururlu kızmısın, yoksa kolay bir yol mu seçeceksin?” Demir sözkonusuyken, gurur falan kalmadı Asi’de. En zor yolu... Demir’i seçecek Asi... belli oldu bu gece. Her gece onun kollarında hayal etti kendini Asi... bu geceyi bitirecek Demir’in kollarında gerçekte... ama acı bir gece bu gece... Babası tutuklanırken çiftliklerinin avlusunda, Demir’in onu saran kolları huzur veremeyecek Asi’ye. |
10. Bölüm
Kapsamlı Fragman |
|