Nereden başlamalı bu güne... İlk Asi buluşmam geliyor gözümün önüne. Onda da tıpkı şimdiki gibi, laptopumun yanı başına koyduğum Asi-Demir ayracımla oturur bulmuştum kendimi günün sonunda. Benzer bir ruh hali içindeyim. Bir şeyler yazmam gerekiyor ama ne?
Basit bir buluşmaydı bu... Yaz boyu görüşemediğimiz iki-üç Asi dost buluşacaktık Bebek’de. Kahveler içilecek, hava tahmin raporları doğru çıkarsa biraz ıslanabilecektik bile. Gönül şemsiyesini unutmamıştı, ben de öyle. Aksilikler oldu... gelemeyenler... ama biz buluştuk Bebekte Gönül’le. Gönül her zaman oturduğu köşesinde... ben sessiz sakin halime bakmadan trafikte kavga bile edip bir edepsiz sürücü ile kendimi zor attım randevu yerine. Yaz boyu görmemişiz birbirimizi ama genel hal hatır sormalardan sonra hiç bir zaman çok almıyor Asi-Demir’e dönme... Her ne kadar Gönül bir gün öncesinden bana Murat Yıldırım’ın izin günü olduğunu ve rastlaşma fırsatımız bulunduğunu söylemiş olsa bile... ihtimal düşük. Burası, bu sayfalarda da belirtildiği gibi suyolu yaptığımız bir yer. Hiç rastlamadık şimdiye değin kendisine, ama Murat Bey’in bir kahve sözü de var daha önce tanıştığı Gönül’e... ayrıca sozbey/Sn. Saniye Hanım ile de bir konuşmaları olmuş böyle bir görüşmenin olabileceği üzerine... ama hiç bir şey net değil. Gönül sağ olsun bana bir şeyler aktarıyor ... rumuzlar, isimler... ama benim tanıdıklarım bu anlamda çok kısıtlı... belki geçmiş seferlerden biraz daha büyük bir ‘acaba’ içimde ama yine de hiç ümit etmiyorum, hayal kırıklığına uğramamak için. Derdim başka... Forumda Asi Bölüm ardındanlar ve sevgili usayken’in başlattığı Asi International hakkında konuşulacak bir sürü şey var... önümde kara kaplı defterim, bir taraftan notlar alıyorum. Derken Gönül arkamda birilerini takip ediyor... bir gariplik var... Murat Yıldırım ve beraberinde iki bey gelmişler... onu bana haber veriyor. Sonunda... arkamı dönüyorum gayriihtiyari... Murat Bey’i görüyorum birileriyle konuşarak arkamdan geçerek sahile doğru ilerliyor. Gözlerimi dikip bakacak halim yok... dönüyorum masaya tekrar. Neyse diyorum içimden... Bebek’e geldiğini gözlerimizle görmüş olduk böylece, hiç konuşma imkanı bulamasak bile, bu da bir gelişme.
Gönül ile kısa bir değerlendirme yapıyoruz... gelir gelmez masalarına gidip rahatsız edecek değiliz... biraz kendilerine gelsinler, sonra bir yetkiliyle haber gönderip görüşmek istediğimizi, bize birkaç dakikasını ayırıp ayıramayacağını sorabiliriz. Gönül o noktada Sn. Saniye Hanım’ı arayarak bize katılıp katılamayacağını ve kendisiyle görüşme isteğimizi Murat Bey’e aktarıp aktaramayacağını soruyor... bana dönüyor, “geliyor” diyor. Bir bekleme dönemi geçireceğiz belli ki... Murat Bey benim göremediğim bir açıda oturuyor. Arkadaşlarıyla sohbet ediyor, tavla oynuyor. Asi çekimleri arasında Sn. Tuncel Kurtiz ile de tavla oynuyor olduklarına dair bilgiler aklıma geliyor. Sn. Saniye Hanım bize katılana kadar kendimizi oyalamak ve vakitten kazanmak için yarım kalan işlerin üzerinden geçiyoruz... çok olmadan Sn. Saniye hanım bize katılıyor. Eşyalarını masamıza bırakarak, Murat Bey’in bulunduğu masaya gidiyor ve davetimizi iletiyor. Bilin bakalım ne oluyor... Murat Bey davetimizi kabul ediyor...
 
 
 
Ayağında spor ayakkabıları, üzerinde bir eşofman altı ile açık renk göğsü baskılı bir t-shirt... kolunda spor bir saat... belli ki bu onun rahat bir günü... Yüzü tıraşsız, ama gerek Demir karakterindeki son hallerinden, gerekse zaman zaman basına yansıyan resimlerinden bu haline tanıdığız, yadırgamıyoruz. Tahmin edebileceğiniz gibi gayet güler yüzlü. Belki zaten önceden de tanıdığı iki kişinin, Gönül’ün ve Sn. Saniye Hanım’ın olduğu masaya davet edilmiş olduğunu bilmenin rahatlığı bu... gerçi herkese samimiyetle kulak verdiği hepimizce biliniyor. Bize yanaştığında en yakınında ben varım, hep birlikte kalkmamıza rağmen önce benimle el sıkışıyor. Kendimi tanıtıyorum... Korkmayın hemen... kendimi tanıtırken, “Mine” diyorum. “ e nokta min dersem, geldiği gibi geri döneceğinden korkuyorum. Beni tanıdığını sandığımdan falan değil, garip bulmasından endişe ediyorum. Herkesle tokalaşıyor... yer ayarlamaya çalışıyoruz... Gönül ve Sn. Saniye Hanım masanın bir tarafında, ben Sevgili Murat Yıldırım ile masanın diğer tarafında konumlanıyoruz... bakar mısınız şu işe!.. Mine’yi ‘e.min’ yapan o iki kişiden biriyle yan yana oturuyorum.
 
 
 
 
İzin isteyip konuşmalarımızı ajandama not alabilirdim belki, ama açıkçası bu o sırada hiç aklıma gelmedi, sohbetin doğal akışında ihtiyaç da hissetmedim. O nedenle konu başlıklarının sırasını karıştırıyor olabilirim, ayrıca Gönül’ün zaten sizlerle paylaştığı bilgileri de tekrarlamış olmamak için almayacağım. Bunları not olarak yazmak istedim şimdiden...

Gönül forumdan bahsediyor... televizyondizisi.com’dan... benim Asi-Demir yorumları yaptığımdan... Bize ne kadar vakit ayırabileceğini bilmiyorum... bu beş dakika da olabilir, yarım saatte... oysa onunla konuşulacak şeyler bir liste yapılsa saatlere ihtiyacımız var. Bu görüşmenin olacağına dair umutlarım bu kadar sönük olmamış olsa, bir liste yapacağım önceden ama uğraşmamışım bile. Gerçi böyle bir listeye ihtiyacım var mıydı, e.min’de değilim... daha çok sohbet havasında geçiyor konuşma. Murat Bey’e, Demir karakteri ile gönüllerimizde yer edindiği Asi dizisindeki forum paylaşanı arkadaşların hepsini tanıtmam mümkün değil. Buna zamanın yetmeyeceğinin farkındayım, ayrıca unutabileceğim tek bir arkadaşın bile bana sonradan dert olacağını adım gibi biliyorum. Ama Murat Yıldırım karşımdayken, muhakkak söz edilmesi gereken iki kişi var benden önce... sevgili Psikofat’dan bahsediyorum... ardından sevgili usayken’den... okyanus ötesinden görselleriyle gelenden... ve son olarak da birkaç cümle ile kendimden bahsediyorum; Murat Yıldırım’ı Asi Dizisi ile tanıdığımı, yeteneğine inancımı ve gerek kendisinin gerekse Tuba Büyüküstün’ün kariyerlerini ömrümün sonuna kadar takip edeceğimi söylüyorum.

 

 
 
 
Bazen bizi hayal kırıklığına uğrattıklarını söyleyiveriyorum. ‘Savaş’ karakteriyle mesela... bu hayal kırıklığı da kendisini daha iyi projelerde görme isteğimiz. Yorumlarımdan birinde Demir için Murat Yıldırım’la tartışabileceğimi yazarken, gün gelip de yeteneğine olan inancımla kendisiyle böyle konuşabileceğimi tahmin bile edemezdim. Ama işte değer verdiğiniz biri için yapabiliyorsunuz bunu... ‘Savaş’ karakteri konusundaki sohbetimizde kendisini son derece gerçekçi buldum. Hayal görmüyor... şu noktada ne yapılması gerekiyorsa onu yaptığını düşünüyorum. Kariyerinde “Sadece burada ve şu anda... geçmişin sönmemiş küllerinden uzakta, yüreklerimiz iyice ufalanıp dökülmeden kalabilsek... zamanı burada ve şimdi durdurabilir miyiz...” diyen... varoluşu, gerçeği, zamanı sorgulayan... iyiliği, güzelliği bütün bunlarla aynı anda anan sahneler bıraktı geride. Hala ezberimizden söyleyebiliyoruz bunları biz bile... Bir sahnede, neredeyse felsefe tarihinin kilit kelimelerini kullanan replikler bıraktı geçmişinde... bunu yaparken belki farkındaydı, belki değildi... ama farklılandı. Her sanatçının hayatında çan eğrisini altüst eden bir çalışma olur... ‘Demir’de onun ulaşılmazı. Sevgili Murat Yıldırım için bunun erken dönemde kazanılmış olması belki olumsuz olanı. Son dönem forum yorumlarında rastladığım bir görüşü kendisiyle paylaşıyorum; yeni senaristlerin geçen sezona yayılan yalanları ve yanlışları elden geldiğince çabuk toparlayarak 2. sezona kendi damgalarını vuracakları konusunda okuduğum mesajlar sohbetimize giriyor. Bunun yanlış bir tahmin olmadığı yönünde o da bize görüşünü aktarıyor. Gittikçe daha iyi olacağını söylüyor. Projesine güveniyor. Senaryoya müdahale etme şansları olup olmadığını soruyorum. Elbette ki fikirlerini paylaştıklarını ama etkilerinin kurgunun gidişatının izin verdiği ölçüde olabildiğini bize söylüyor. Elleriyle konuşan Murat Yıldırım burada... masa üstünde bana yol çiziyor.
 
 
 
 
Sözü arada Gönül alıyor... sorularını soruyor... Murat Beyi’i ne tip rollerde görmeyi arzu ettiğini söylüyor. Tekrar aşk adamı tarzında rollere sıcak bakmadığını, zaten bir ara vermek istediğini bize tekrarlıyor. Tiyatro yapma isteği ağır basıyor belli, bizlerle de paylaşıyor. Onun bu konudaki arzusunu kendi ağzından dinlerken içimden ilk fırsatta hayallerine kavuşmasını diliyorum. Kendisi hakkında edindiğimiz bilgilerde, 2003 yılında dizi sektörüne girdiğini, 2010’a kadar 7 sene boyunca biraz da olayların akışıyla mesleğinde hareket ettiğini, bundan sonraki 7 senede ne yapmayı düşündüğünü soruyorum. “Bu röportaj gibi oldu” diyor... beni yanıtlamıyor, ama hiç kuşkum yok ki, Murat Yıldırım’ı geleceğe taşıyacak planlar kafasında çoktan hazır bekliyor. Her sorduğuma cevap vermesi gerekmiyor. Bütün bu soruları, kendim için soramazdım belki cesaret edip... ama Murat Bey ile böyle bir konuşma imkanı bulup da sormamak onun takipçilerine, bu fırsatı bulamayanlara haksızlık gibi geliyor. Çünkü biliyorum ki bu sorduklarımı pek çok izleyeni öğrenmek istiyor.
 
 
 
 
Kendisine ne içeceğini soruyoruz. Bir Türk Kahvesi ikram etmemize izin veriyor. Verdiği röportajlardan birinde, günde bir Türk kahvesi içtiğini okuduğumu hatırlıyorum. Aklım biraz daha başımda olsa, bunu kendisine tekrar etmezdim belki, o da zaten çok anlamıyor ne dediğimi ama, “Demek bu gün ki Türk Kahvenizi bizimle paylaşıyorsunuz” diyorum. Benim garip düşüncelerimin içinde ne olup bittiğini bilmediği için, gözleri anlamamazlıkla açılıyor biraz, sonra “bu gün kahve içmedim, evet” diyor. Kahvesinin yanında bir sigara yakıyor... yine ebeveynlik içgüdüsü sanırım... günde kaç tane sigara içtiğini soruyorum. “Çok değil” diyor... 3 kadar...
Kendisini çok genç bulduğumu söylüyorum, “Oğlum gibisiniz” diyorum... gülüyor. Gerçekten de öyle, çok genç... o kadar genç ki... Çocuklarımdan birkaç yaş büyük sadece, yan yana gelseler yaş farkı kapanabilecek gibi görünüyor gözüme. Masada aynı tarafta oturduğumuz için ancak benimle konuştuğu zamanlarda dönüp baktığında kocaman kahverengi gözlerini kaçırmamaya çalışıyorum. Minyon yüzünde gözleri kocaman görünüyor, baktığı zaman taa gözlerinizin içine bakıyor. Bu bakışta belki biraz da, ‘Bu insanlar deli mi ne?” düşüncesi yatıyor. Bizleri anlayabilmesi asla mümkün değil, bunu bildiğim için, üzerinde durmuyorum.

Özel bir soru sorup soramayacağım konusunda kendisinden izin istiyorum... Gözlerini benden kaçırıp, masaya dönüyor. Analizlerimde de kullandığım ‘kaş yarası’nı nasıl aldığını soruyorum. Önemli değil mi dedi, romantik değil mi dedi... oradaki cevabını tam hatırlamıyorum... ama bir bardaki kavga sırasında olduğunu söylüyor çekinmeden. Dilimin ucuna kadar geliyor sormak...”Kız meselesi miydi?” diye...
 
 
 
 
Bu aralarda bir yerlerde telefonu çaldı... sanıyorum iki kere... arayanlardan biri eşi Sn. Burçin Hanım’mış... kendisi yakınlarda bir yerde olmalıydı ki... bize katılma nezaketini gösterdi, onunla da tanışma fırsatı bulduk. Sn. Burçin Hanım’a bende buradan teşekkür etmek istiyorum, çalışmalarında başarılar diliyorum. Teşekkür’lere sıra gelmişken, Sn. Saniye Hanım’a da bir teşekkür göndermek istiyorum.

Zaman güzellikler içinde nasıl çabucak geçip giderse... gitmiş bizimki de öyle... başka neler söylenebilirdi kendisine... neler sorulabilirdi... e.minim binlerce şey... Kariyerinin bu noktasında bilemiyorum o kim... Sedat’tan, Mesut’a... Ali’den Demir’e... Savaş’dan... kime kısmet olacak. Murat Yıldırım’ın bütününde güzel yaşanmışlıklara, onu mutlu edecek projelere imza atmasını dilemekten başka da yapabileceğim bir şey yok... bunu diliyorum.
 

 
 
 
Bu arada son bir ayrıntıyı unutuyordum... Kalkmadan hemen evvel, bunu hak ettiğine çok inandığım sevgili usayken’e çantama atmayı akıl ettiğim bir ayraç imzalayıp imzalamayacağını can havliyle sorduğumu hatırlıyorum. “Elbette” diyor… nasıl bir şey beklediğini bilmiyorum ben ayraç deyince... ama hepimizin gönlüne taht kurmuş ‘Demir’ karakterinin unutulmaz sahnelerinden birinin yer aldığı, 2 Mayıs 2009’da ilk Asi Üye buluşması’nda asi dostlara dağıtmak için hazırladığım ayracın son kopyasından bahsediyordum. Elimde örnek olsun diye tuttuğum son parça... kıvrılmamış henüz... kesilmemiş henüz... altınla bezenmemiş, püskülü takılmamış henüz... ama o kesinlikle bir Asi-Demir parçası. Hazırlıklı da olmadığım için böyle bir şeye, masada sadece ajandama not almak için sıkıştırdığım kurşun kalemim var... onu kullanıyor... Sevgili usayken’e sözlü selamıyla birlikte, yazısını gönderiyor. Bu arada kendi ayracımın ajandamdan sarktığını fark ediyorum... Püsküllünden tutup çekiyor ve önüne bırakıyorum... bitmiş şekli bu olacak diye. Benim ayracıma not yazmıyor... dokunuşlarını bırakıyor.

Teşekkür ediyorum.

Murat Yıldırım’la tanışma / 29 Eylül 2010

 

 

 
Televizyondizisi ve Sevgili GÖNÜLCE’nin gayretleriyle gerçekleşen bu görüşme ile ilgili yorum ve görsellere de http://www.televizyondizisi.com/forum/index.php/topic,79.1740.html linkinden ulaşabilirsiniz. Forum’un Murat Yıldırım başlığında bu buluşmayla ilgili sayfalar dolusu paylaşım sizleri bekliyor.
 

 
I hope this translation helps...
Today Gönülce, e.min and sözbey met Murat Yıldırım at a café and talked over coffee. His sincerity and naturalness won their hearts once more. They felt him as close as their own son. They talked about Aşk ve Ceza, theater and his future projects. They mentioned some scenarios that might be suitable for him. Gönülce, especially expressed her wish to see him in action or physiological characters. MY replied that, in the future he wants to play characters different from what he has been playing. He also added that Aşk ve Ceza will be better in the upcoming episodes.
When they talked about their intention to gather MY fans for a breakfast for which the benefits will be donated to Özürlüler Vakfı (The Foundation of Disabled), he gladly accepted this offer. He is known for being sensitive to social (community) projects and his genuine heart. They hope to organize this gathering as soon as possible. After a while Murat Yıldırım’s wifeBurçin Terzioğlu joined them also. They praised her for her performance at the recent episode of Ezel and said that they would like to see her in romantic comedy genre again, in the future.
At the end of the conversation, they thanked both Murat Yıldırım and Burçin Terzioğlu for this opportunity and wished them good luck in their future projects and in life.

usayken /
www.televizyondizisi.com yabancı ziyaretçileri için hazırladığı açıklama yazısı
 

 
Sevgili kimay... Yeri geldikçe sanırım bu görüşmeyle ilgili, yazmayı unuttuğumuz veya gözümüzden kaçan detaylar çıkacak gün yüzüne. Hiç kuşkum yok. Bunlardan biri de Sevgili Murat Yıldırım’ın nerede oturduğuyla ilgili oldu senin mesajını okurken... Malum... seninle de bir kez buluşmuştuk o Gönül Köşesinde... Oyuncumuzu senin oturduğun yerde konuk ettik... belki bunu da bilmek isteyebileceğini düşündüm.
Ayracımızı beğenmene çok sevindim... ümit ediyorum ki alan bütün arkadaşlar da keyifle kullanıyorlardır. Ben öyle yapıyorum, zaten ayracın püsküllerinden de kullanılmaktan ne hale geldiği belli... Bu arada ayracın resmini sayfalarımıza taşıdığın için çok teşekkür ederim. Ben becerememişim... sana zahmet verdik ama iyiki de merak ettin ve getirdin resmi bize.
Sevgili simge... kısmet gerçektende... ne diyebilirim. Aslında Asi dostlarla buluşmalarımızı vesile edip defalarca bulunduk o mekanda... İlk önceleri belki daha fazla ama hiç düşünmeden böyle bir karşılaşmayı gittim bu defa. Gönül’ün bir ihtimal olabilir deyişlerine bile çok heveslenmek istemedim. O nedenle kısmet diyorum bir kez daha. Asi-Demir’de böyle bir anıya da sahip olacakmışım meğer... umarım Tuba Hanım’la da benzer bir sohbete imkan bulabiliriz. Bu görüşme eksik, o gün tamamlanmış olur e.min’de diye düşünüyorum bir yandan da.
Sevgili asiyim... seve seve paylaştım sevgili gönülce ile yaşadığımız bu tecrubeyi sizinle. Her cümlem... hepsi... gerçekten Demir’e mi çıkıyor?.. Bu dünyada Demir, Murat Yıldırım olmalıymış. Bu konuda kimse kuşku duymuyor. Aslında o, Demir’den farklı biri elbette. Ama kendinin de dediği gibi Demir onun içinde biryerlerde. Duruşları var... bakışları var... daha pek çok şeyle birlikte... Sohbetimiz arasında bir yerde masa üzerinde elleriyle birşeyler anlatması dikkatimi çekti... şimşek hızıyla ‘Demir eller – masa ‘ üzerine yazdığım birkaç analizim aklıma geldi.
26.bölüm
... Çünkü onları yok etmeye... batırmaya çalışan birinin yardımını kabul ettiler... bunu kabul edemiyor, anlamlandıramıyor Demir. Kızgınlığını frenlemeye çalışıyor mu... hiç de değil... Sözüm ona ellerini kenetlemiş, dirseklerine dayanmış kollarının önünde... ama işaret parmağı bir bir yazıyor sözlerini aralarındaki sehpaya...
Farklı bir sahne...
...Bugün onun önüne çıkan bütün masalar ellerinden kısmetleniyor, kesip biçerken buradakini de, sorunlarını sıralıyor. Kirayı ödemek için zorlanmaları, Aslan’dan para almaları... Demir’i ne duruma düşürdü, Asi farkında mı?
Sevgili alina... sormuştun neler söyledi Murat Yıldırım elleriyle sana diye... Bizim masamızın üzerinde de bir yolun açısını değiştiriverdi elleriyle...ellerinde karıştı sanki biraz birbirine. Ama benim bu konuda ne kadar tarafsız olabileceğimi tam kestiremiyorum. Sadece e.mince bir bakış demeliyiz belkide bu görüşe.
Sevgili usayken... dediklerin... Mine'yi 'e.min' yapan o iki kişinin yüreğimdeki ayrıcalığı... bu iki oyuncuyu forumlarda takip edenlerce artık çok bilindik sanırım. Onlar yere, göğe, denizlere... dağlara taşlara... Ben de davet edildiğim her foruma... Asi-Demir aşkını yazdım. Kırarım diye gözlerinin içine bakmaya korkarım dediğim o iki kişiden biriyle tanışma fırsatı buldum. Umarım Tuba Hanım ile de tanışma fırsatı bulurum. Kamışlıktan kestiklerinden beri feryad eden neyin şikayetinden bahseder bir büyük tasavvufçumuz... ben hiç şikayet etmiyorum. Onları yazmak için kesilmişim gibi sabırla yorumlarımı yazıyorum...... durmadan yazıyorum.
Ayracın ise seni 2009 Mayıs’ından beri bekliyormuş... ben sadece aracıyım...
Sevgili CoCo... asi-demir sevdalıları deyince sensiz nasıl olabilirdi... Çok sevindim seni de burada gördüğüme...
Sevgili kelebekler... asi-demir’li t-shirtlerinle imrendirdin bizi... hele dans sahnesi... Hangisi mi?.. Farketmiyor, aklımızda bizim de hepsi...
e.min / Murat Yıldırım tanışma yazısına gelen mesajlara cevaplar
 

 
Ayracımızı da dahil etmeden olmaz sanki sayfalara...