Sample picture
 
Asi ve Asya erkenden hastaneye geliyorlar ertesi sabah... Bir evvelki gün verdikleri kan tahlilleri neticelenmiş... alıyorlar sekreteryadan. Asya heyecanlı... biliyor ki hemen şurada babasının odası... koştururak gidiyor önden... Asi meraklı... bir taraftan elindeki zarfı açma, bir taraftan Asya’ya sahip çıkma telaşı... derken kala kalıyor yazılanda... beyaz kağıtta ne saklı?

Asya’da , Demir’de heyecanlı... Camın farklı tarafları... ama gönül aynı tarafta olunca nasılda önemsiz bunun dışındaki her ayrıntı... Demir akşam çizdiği resmi dayamış cama... Asya’nın elinden düşmeyen o sihirli değnek yine ortalarında... Demir işyaşamında aktifken bile bu kadar zorlanmamıştı projelerini beğendirmede... çeşit çeşit alternatifler öneriyor kızına... “Ağaç evimizi böyle düşündüm... hemen karar verme...iyi düşün!”... Keşke önceden akıl edeymiş, ama şimdi soruyor işte ona...” Nasıl bir ev hayal ettin?”... “Demir ”abisi... “Babacığım” oluvermiş bir çırpıda... Sohbet uzayıp giderken Kızıldereli - Tarzan evleri arasında, Asi giriyor odaya... Eli sıvazlayarak kızının saçlarına uzanıyor önce... peşine, yanağına... Bu şefkat dolu paylaşımda Demir’in dokunuşlarını tattırıyor bence kızına... Çünkü biliyor ki, şartlar farklı olsa... Demir’in elleri dolanıyor olacaktı kızlarında...

Demir’in dikkati kızından sonra yöneliyor kadınına... Bu sabah yeşil gözler neden öylesine canlı acaba... ya gördüğü tebessüm dudaklarında... bir şeyler oluyor ama anlamadı daha. Derken gözü Asi’nin elindeki kağıtta... doğruluyor ... soru işaretleri bakışlarında... ne var sevdiğinin elindeki o kağıtta? Asya’nın uzaklaşmasıyla, bu sefer camda bir başka beyazlık beliriyor... ters tarafta... Koridordaki karşılaşmalarından bu yana... artık herşey düzüne akmaya başladı hayatlarında... buna o kadar inanıyorum ki... hikayelerini ben yazmışçasına e.minin hatta... Bu kağıt parçası da onların hayatlarında bir dönüm noktası aslında... Tahlil gösteriyor ki, Asya’nın dokuları babasınınkilere tam uyumlu... ihtiyaçları buydu... Ne var ki Demir endişeli... içi hiç rahat değil... kemiğe yapılacak bir müdahaleden bahsediliyor... ya kızına bir zarar gelirse... o daha küçücük bir çocuk... Asi, doktorun konuşmalarını... Asya’ya için bir risk olmadığını... kızlarına hiç bir zarar gelmeyeceğini hatırlatıyor Demir’e... Demir, gözünden bile... öpücüklerinden bile sakınırken onu... şimdi nası isteyebilir kızından böyle bir şeyi... Asya’nın gelişiyle bölünüyor konuşmaları... acıkmış Demir’in yavru kuşu... birşeyler yemek için dışarı çıkarken onlar, Asya’dan gelen hayat dolu öpücüğün karşılığını bile gönderemiyor Demir... dudaklarında kalıyor parmakları...

Asi ve Asya... hastane kantininde yemekte.. habire babası Asya’nın dilinde... Kızının dünyasını, hayallerini kurgulayış tarzını çok iyi bilen Asi, Asya’ya açıyor konuyu... “Babanı o odadan çıkarabilecek biri var, biliyor musun?... Sen...” Asya pek seviniyor bu habere... sihirli değneğine iş düşecek gibi görünüyor yine... Bu kez sihir, değenekte değil ama, Asya’nın kendisinde... acaba Asya babası için olur mu bir kez daha iğne... Oğlanlarla tükürük yarıştırıyor ya Asya... babasıyla da aşık atıyor iğne konusunda... “Babam iğne olmaktan mı korkuyor?”... Kötü oluyorum işte bunu duyunca... Baba’sının ‘O’ incinmesin diye göze aldığı şeyleri bir bilse... Asi yüzünde kocaman bir gülümseme... açık ve net cevap veriyor Asya’ya... “Hayır... korkmuyor”... açıklıyor kızına, doktor amcaların yardımıyla, Asya’da saklı ‘sihirli ilacı’ kan verir gibi verebilir babasına... Şimdiye kadar babası, kayığı, denizi ve dalgaları üzerineydi hayalleri Asya’nın... kendisinde saklı, çokca gerçek ama aynı zamanda hayali bir de ‘sihirli ilaç’ ekleniyor masalına...

Kerim’in Demir’i ziyaretinde de konu... ilik nakli... Hiç kuşku yok ki Asya’nın canı yanmasın, hırpalanmasın istiyor babası... Ameliyat odasında düşünemiyor bile kızını... yapamaz bunu. Kerim can alıcı soruyu sormakta tereddütsüz... “Ama onu babasız bırakabilirsin... öyle mi?” Demir’i dünyadan soyutlayan ‘içeride’ ne yazık ki rüzgarım da yok fısıltılarımı taşıyacak... elim kolum bağlı... diyemiyorum ki...”Demir... farkında değil misin.. görmüyor musun... senin kızının sihrine olan ihtiyacından daha fazla, onların ihtiyacı sana ... nasıl bırakabilirsin ‘Üçümüz’ü sensiz, onları bir başına...

Antakya’da kalan aile üyeleriyle laptopundan görüntülü konuşmalar yaparak onların özlemlerini gidiyor, İstanbul’a gelmelerini engelleyor Demir. Bu konuşmalarından birinin tam ortasında dönüyorlar Asi ve Asya yemekten... Asya ilgi odağı olmaktan memnun... eller sallanıyor karşılıklı görüntüde... Bakla ıslanır mı hiç Asya’nın ağzında... haberler düşüyor tek tek “Anneanne herkesi iyileştiriyorum burda.... şimdi de babamı iyileştireceğim”... Demir’in gözleri kızında... tartıp biçiyor içten içten... kızını gözlemliyor açıkça... Asya’nın sihirli ilacı var ya... ondan verince, hemencecik çıkacak babası o adadan... Resimler yapmış bu arada Asya... hem de iki tane... Resimlerden ilkinde... babası, kendisi, bir de doktor amca... Asya sihir yapıyor iyileşmesi için babasına... Demir’in gözleri kayıyor bir ara Asi’ye... kendileri ortak bir karara varmamıştı ama Asi bir sürü şey paylaşmış belli ki Asya’ yla. İkinci resim de ise... ağaç ev... babasının sözü... ‘gelecekleri’ çizili o bir kaç çarpık kalem darbesinde. Asya’nın kendi çizgileriyle onları ağaç evde resmedişine dayanamıyor Demir... özlem dolu bir gülümseme kopuveriyor yüzünde... Asya çok güzel çizmiş... ama ya doktor amca izin vermezse. Asya’nın korkusu yok... annesi konuşacak onlarla... Hani kuzuyu da, annesi kurtarmıştı ya... üstelik annesinin herşeyi halledeceğini, annesine güvenmesi gerektiğini söyleyen de kendisi değil miydi ya... doktorlarla konuşup kurtaracak annesi babasını da... “Babacığım... artık gelmen lazım” diyor bir başka türlü dileyişte, Asya... Büyüklerin alamadığı sözü alıyor babasından kolayca... “Tamam mı?”... ‘Tamam...”...

Demir’in bağışıklık sistemini baskılayan tedavisi nakil koşullarına uygun olduğu için hemen amaliyata alınmaları mümkün oluyor.

Demir’in görmek istemediği bir manzara... kızı ameliyat masasında.. Asya’ya uzanan eliyle avucunu avucunun içine almış... okşuyor minik kıpırtılarda... Asya’nın eli soğuk olmalı, ameliyathanenin düşük oda sıcaklığında... ama Demir’in yapabileceğ hiç birşey o anda. Hani en olmadık zamanlarda , en saçma şeylere takarız ya... Demir’in de kızının soğuk tenine canının sıkıldığını hissediyorum e.mince... Asya babasının gerginliğiyle, kaygılılarıyla çelişen bir rahatlık içinde gülümsüyor annesine... hatta komik buluyor onu, başında bone, yüzünde maske... gülüşüyorlar birlikte. Hemşire ablanın elinden içilen bir sihirli şurup ile uykusu geliyor Asya’nın... Asi’nin başparmağı, kızının alın bölgesinde açıkta bırakılan bir kaç perçem saçta... içtiği sihirli şurup kadar, ihtiyacı var Asya’nın bu sihirli dokunuşlara da... Asi okşayarak kızının saçlarını, babasına sihir taşıyacağı uykusuna uğurluyor kızını... Asya’nın gevşeyen elinden düşen sihirli değneğini kapıveriyor Asi... çinnn.... çinnn... o sihirli değnek bir başka periye geçiyor o anda...

Demir kızına can verdi... şimdi de kızı ona can veriyor... Hala... ameliyat masasında bile... içinde kuşkular... almaktan , hele küçücük kızından ‘al’ıyor olmaktan doğan burukluklar... ama Demir o kadar karşılıksız verdi ki, hak ediyor bu alışı... duyuluyor sevenlerinin duaları. Asi, elinde sihirli değnek, Demir’in başucunda. Asya’nın varda, Demir’in yok mu ihtiyacı onun sihirli dokunuşlarına... herkesten... her zamankinden daha fazla var... Yine sevdiğinin eli yüzünde... Demir herşeye karşı durabilir, herşeye katlanabilir... hele sevdiğinin eli yüzündeyken böyle... Önünde önlük, yüzünde maske, elinde sihirli değnek... ama Demir’in sevdiği bu haliyle bile çok güzel görünüyor gözüne... Asi’de vermek istiyor... “Demirr....” ... alıyor sevdiği verdiğini...”Ben de seni çok seviyorum...”... fakat Asi biraz daha fazlasını istiyor... bir küçük şey daha ... bir kez daha birlikte el ele durmalılar cennetin kapısında... “Benimle evlenir misin?”... Doktorun operasyona başlayacakları uyarısıyla çıkmak zorunda kalıyor Asi... dışarı... Demir ‘in ruhunda sevdiğinin sesi... ondan talebi... vereceği cevabı... Asi’si... içeri...

Operasyon tamamlanıyor, doktorlar açısından her şey yolunda gitmiş ama iş operasyonla bitmiyor. Çok kritik bir süreç bekliyor onları, doktorlar e.min oluncaya kadar Demir orada kalmalı.

Demir odasında gözlerini açtığında... yalnız... ‘üçümüz’ün resmi ilk karşılaştığı. Asi’si kızları ile ilgileniyor olmalı... Gerçekten Asya’da uyanmış... üstünü değiştiriyor annesi... Asya geveze... bu halsiz haliyle bile çene durmuyor yine... “İlacı benden aldılar m?.. Babama verdiler mi?... Sihir ne oldu?..”... Asi’yi düşünüyorum... hem sevdiğinin, hem kızının yanında olmak için gösterdiği çabayı... ‘üçümüz’ için en doğrusunu yapma, bulma gayretini... Onun korkuları yok mu?.. Onun endişeleri yok mu?.. Ama kendinden evvel düşünmesi gereken sevdikleri... Hala önlerinde zorlu bir zaman dilimi... üstelik kızları sanıyorki babası biraz dinlendikten sonra gidebilecekler geri. Annesinin teleffuz ettiği, babasının o odada kalması gerektiğini söylediği yüzyirmi gün parmaklarına sığmıyor Asya’nın... “...çokmuş!..”... o kadar da değil... hemen geçecek... görecekler.

Asya kucağında, Demir’i kendilerinden ayıran cama yanaşıyor Asi... ... Demir biraz daha kendinde... yüzündeki oksijen maskesi çıkarılmış ama genelde çok bitkin bir halde... odalarını ayıran camda hareketlenme gördüğünde çeviriyor başını hafifce. Asi ve kızı bir kez daha dünya gözüyle gözleri önünde... Göz göze gelen Asi ve Demir’in tanrıya birlikte şükrettiklerini biliyorum o anda... Demir’in ilk sorduğu Asya... “Canım... iyi misin?”... kızı kalkmış, ayakta... ama o yatıp dinlenmeli biraz daha... “Olur kızım... olur”.. Asya ayaklanmış ama hala başına koymaya yer arıyor ara ara annesinin omuzunda, boynuda... Demir’in gözleri zor açılıyor ama, pırıl pırıl göz kapaklarının altında... bitkin... boğazı da dudakları da kupkuru... kelimelerini bile zor toparlıyor, fakat biliyorum ki yüreğinin çarpıntısını, Asi’yi gördüğünde hissettiği göğüs sıkışmasını en hassas şekilde hissediyor bütün vücudunda... Bir şey söyleyecek... güç topluyor kaşlarında... Asi’nin sorusu geliyor merakla, umutla “İyisin değil mi?”.. “İyiyim... biriciklerimi gördüm daha da iyi oldum”... bir başka biriciği de olabilirdi şu an o görüntünün yanında... ama nasılda hepsinin hayatını çocukça yargılarıyla allak bullak edip, bencilce... acımasızca, son verdi hayatına.... Geçmiş için yapabilecekleri bir şey yok artık... oysa şimdi... Demir’in önünde bir parça gelecek umudu oluştu ya... o günlere geri dönmenin zor olmadığına inanıyor o da... Asi’yle paylaşabilir neyi varsa... hiç alışık olmadığı bu hasta adamı bile hatta... “Asi... cevap verememiştim...” Asi’nin başı hareketleniyor bir parça... gözlerinde soru işareti... Demir’in yanıtını beklemiyor şu an, belli... “Bana evlenme teklifin hala geçerli mi?”... Asi başını sallayabiliyor olumlu anlamda, boğazından çıkabilense ancak bir mırıldanma... Sanki olabilirmiş gibi başka türlüsü, bu cevapla rahatlıyor Demir... koca bir solukta yalnızlığı terkediyor bedenini sonsuza dek... Alnına doğru dönmüş kaşlarıyla birlikte göz kapakları da süzülüyor aşağıya bu rahatlamayla... Gözünü bile açacak durumda değil ama tek bir sözle ayaklarını yerden kesip, söz verdiği gibi eşikten... cennetin eşiğinden geçiriyor sevdiğini, Demir. “Evet...” ... Gücü mü sorguladık biz eski bölümlerde?.. Tek bir sözüyle dünyayı değiştiriyor Demir’ce... Güç biz görelim diye, burada işte... aşkının yüzüne zamanlar ve mesafeler ötesinden bu gülümsemeyi getiren şeyde... Antigone’deki aynı güneşimsi ifade Asi’nin çehresinde... tek fark, kızlarının saçları karışmış kendi saçlarına, rüzgarın savurduğu saçları yerine... yüzüne... bütününe... sevdiğinin bir ‘evet’ine...

Demir hastalığının hüküm giydirdiği steril odada geçiriyor sonraki günlerini... hassas geçen bu nekahat ve gözlem sürecinde çok yavaş oluyor gelişme... günler sonra sarılabiliyor ve koklayabiliyor kızını... kendine koşarak gelen Asya’yı kucaklayıveriyor bir hamlede... o sarılışta can var gözlerinde... bu küçük bedenden kendine geçen mucizesi dizlerinde... pembiş hastane önlüğü içinde bağrına basarken kızını, inanmakta güçlük çekiyor kendine... Asi ise izin verildiği ölçüde Demir ile birlikte... besliyor kendi elleriyle... Demir her geçen gün topluyor gücünü... hatta direniyor Asi’nin kendine uzanan elindeki yemeğe, bize yansıyan görüntüsünde... o el çekilmiyor ama geri, inatla duruyor yerli yerinde... ta ki bitirtene kadar yemeğini Demir’e... Aylar süren bu dönem yoruyor Asya’yı doğal olarak... Annesi, yeni bulduğu babası yanında , evet , ama evini özlüyor Asya... Elif ile evcilik oynamayı bile özlüyor... Dört ayın sonunda, çıkan sonuçlar beklenenden çok daha iyi. Ama yüzdeyüz e.min olmak için altı ay daha beklemeleri gerek... Demir’i korkutuyor bu söylem... taburcu olmayı beklerken, nereden çıktı bu altı ay?.. Sevindirici haberi oyalamadan veriyor doktor bey... tecritten çıkacak... dışarıdan takip edilecek hastalığı... yapması, uyması gereken bir sürü şey var ama yine de normal hayatına dönebilecek Demir... bir dakika bile fazla durmak istemiyor... çıkıyor yasaklardan... çıkıyor ‘içeri’den Demir...

Özgürlükte ilk göz göze geliş Asi’yle... ilk bakışlar... biriciklerinin gözleri de Demir’de... Demir’i ilk defa odasının dışında görmüş... kim tutabilir Asya’yı... annesi bile tutamıyor... Babasının bir tanesi koşuyor Demir’e... Kızı kucağında, kolları boynunda ama gözleri bu günü ona hazırlayan Asi’de... kendi kadar güçlü olan kadınında... Artık istedikleri kadar sarılabilecekler... Asya’nın sihri sayesinde odasından çıktı Demir... hastaneden de çıkıyor... bu ne mutlu bir gün... Annesi duydun mu?.. Duymaz mı... görmez mi... hala sabırla beklemez mi? Alınlarını buluşturuyorlar baba-kız... Demir soruyor “Annene de sarılmam lazım... izin var mı?”... Kızını yavaşça salıverirken kucağından yere, gözlerindeki tuhaf değişime odaklanıyorum Demir’in... çocuğundan sevdiğine bu duygu geçişindeki şaşırtıcı hıza... akışa... Sanki korkar gibi Asi... önce bir el dokunuşunda sevdiğinin yanağına... ama Demir hissetmeli onu bütün vücudunda... uzanıyor kadınına... Asi’nin bedeni Demir’e çarptığında, sarsılıyorlar... acıtıyor bu kavuşma... Başını alıp gidiyor Demir’in bedeni... dört yön kaybolmuş, bir tek Asi ... sevdiği boyunca kolları ... dalga dalga çekiyor demir yüreğe doğru... Gönül kabartıyorum görüntülerine... soruyorum... bu bir kavuşma mı? Yoksa her dalganın ardı veda mı?... Ayrılırlarken birbirlerinden Asi’nin saçları yine Demir’in yüzünün her yerinde... inanması zor ama öyle... şikayet etmez hiç, bırakır özgürce dolaşsınlar Asi’nin saçları karışarak kendiyle... ama bir refleks geliştirmiş artık, elleriyle sıvazlar Asi’nin kendindeki saçlarını ileriye.
Asi- Demir Antakya’da yine...

Asi Antigone’li bir antik peri... yanında Demir’i, kahramanı, sevdiği...çıplak ayaklar kumsalı arşınlıyor, hedef bu sefer imza eşiği... Tıpkı onulmaz e.min gibi, bir dönülmez yol tutmuş zaten birliktelikleri, göz göze geldikleri ilk saniyeden beri... eller hiç bırakmamışken elleri, aşk hala yok sayarken herkesi... bu bir formalite değil de nedir ki?.. İki saniyelik bir imza töreni... iki evet... onların gözlerindeki evet’e yetişmek için çok kısa... kavuşmaları için ise çok uzundur... Bu törenden geriye kalan e.minde... ne evetler, ne alna konan öpücük... Asya’nın babasının yüzüne düşürdüğü sihirdir. Onlar pek çok kaideye istisna bir çifttiler... hala öyleler... hiç bir şey yapmalarına gerek yok onları görmem için... birbirlerine bakmaları yeter... Bu geceki müşfik birlikteliklerini tutkuyla süsleyeceklerini görmem için Asi’nin Demir’i takip eden gözlerine bakmam yeter... daha fazlasını hayal etmek istemiyorum bu sefer... gördüklerim dünyaya bedel.

Ertesi sabah... görüntüde Asi-Demir... ne yaparsa yapsın kaçamıyor gibi e.min ... yine hayellerindeki bembeyaz bir yerde Asi-Demir... beş sene boyunca kadınının saçlarına takamadığı bütün beyaz çiçekleri yatağına taşımış bu sefer Demir ... şefkatle... tek tek... beyaz çiçeklerinin üzerine yaymış sevdiğinin kara saçlarını, ismini yazmış gece boyunca Demir... Yatağın ortasında birlikte, başlar başa verilmiş...... kim kimi seyrederek uyutmuş... biri birini nasıl bulmuş? Demir ilk defa Asi’ye doğru yüzükoyun... bu kıvrılış bir ipucu... bulun!.. Nasıl ayrışacaklar geceden... bu da kocaman bir sorun? Asya dalıyor odalarına ... hiç yabancı değil yatakta ki bu zıp zıp zıplama... dayatıyor babasının burnuna... akça kağıtta kara kalem çalışma... Geceden aşina beyazla karaya Demir... sevdiklerini ya hep ya hiç renklerde mi ağırlayacak hayatı boyu yoksa... belki de e.min’i suçlayacak... renklerden sebep... hepsini aldı, kullanıyor ya..

Demir’in sözü var... bir ağaç ev yapacak kızına... Kozcuoğlu çiftliğine gelip yardım istiyor aileden, kızına mahçup olmamak adına... Bu isteği nerelere çekiyor beni... Düşünüyorum... Demir’in bir yapısı var ki asla değişmeyecek... ehlileşmeyecek... taviz vermeyecek... bunu çok iyi biliyorum... Değerleri var, çiğnemeyecek, çiğnetmeyecek, bunu da biliyorum... Ama hastalığının dünyaya bakışını, kendine acımasızlığını yumuşattığını düşünüyorum... yardım istemenin kendini zayıflatmak yerine güçlendirdiğini, yardım istediği kişileri de zenginleştirdiğini farketmiş gibi bu hali... Demir’de Asi etkisi... gülüyorum asi asi...

Asya ve Demir, ağaç bakmak için yola çıkmışlar... ama düzgün ağaç bulmak bahane, buldukları ilk uygun ağacın altına oturmuşlar... Asya yere bağdaş kurmuş, babasının başına yastık olmuş... eğimli yamaç baba-kız’a, ağaç ev sohbetlerine yuva olmuş. Demir’in bu pervasızca toprağa serilişi... nasılda geride bıraktığı dört ayın taşıyor izlerini... o aylar, kendi için olduğu kadar sevdikleri içinde biliyor ki esaretti. Asya geliyor biraz sonra yanlarına... görüntüye girer girmez Demir’in yüzünde mucizevi bir aydınlanma... İki işi bir arada yapabilir Demir, Asya ile sürdürdüğü çocukça sohbetlerinin ardında, hep Asi... hep Asi... hep Asi vardı kafasında... işte şu an karşısında... “Hoşgeldin” diyor ... “Hoşgeldin hayatıma”... devam ediyor “... ‘gel’ sene...” o el nasılda en güzel ‘gel’lerinden birini uzatıyor Asi’ye... Demir’in üstüne doğuyor Asi sere serpe... çifter çifter yaşıyorlar o anları... yerine koymak için kaybolan ayları... yılları. Asi koynunda, kızının dokunuşları saçlarında... cennetin bir başka köşesi olan bu yamaçta... donduruyorum görüntüyü. Gözleri kapalı, dikkatten kaçıyor belki ama Demir hayal ediyor bambaşka şeyleri... Yüzündeki yumuşak çizgilere bakarken, Antakya’ya ilk geldiği gün tepeden şehri seyreden Demir’in görüntüsünü getiyorum yanına... Gözlerini gölgeleyen çatık kaşları, göz kapaklarının ardındaki karanlık bakışları... hudut tanımaz öfkesi... boydan boya suratında... Birazdan önüne çıkacak bu tersine kızla değişti hayatı... kozlarını paylaşmak için geldiği geçmişinde... kıskıvrak bağlandı... buldu ve yaşattı aşkı...

Görünen öyle ki... Kozcuoğulları, bu seninin hasadını hiç unutmayacak... Ailede mutluluklarında hasadı yapılıyor üst üste... peş peşe... Demir’in mucizevi iyileşmesinin yanısıra, üç evin tek oğlu Aslan’da evleniyor bir İnci tanesiyle... buda yetmiyor... geliyor yeni bir can... bir bebek... Defne ile Kerim sayesinde çiftliğe... Ağaç evin yapımına başlıyor erkekler... düğün hazırlığında kızlar, anneler... Ağaç evin kaba inşaatı bitip incesine gelince sıra, Asya hep babasının yanında. En sağlam çivileri o veriyor babasına... tamamlanacak duvarları takip ediyor sırayla tek tek Demir’in parmaklarında... Bir gün batımında tamamlanıyor nihayet ağaç ev... ‘bir dalda iki kiraz...’ aile arasında...

Aslan ile İncinin çiftlikte ki nikahı toplamış iki aileyi... gözlerimizin önünde son kez Asi-Demir dansı... Demir, şahin... kollar kanat misali, sınar sevdiğini. Asi, keklik, seker bir ona bir geri... kara saçlı kekliğini bulmuş şahin... tutabilir misiniz... taklalar attıkça atar yürekleri...

Ertesi sabah... Yalı... Daha bu evi ilk gördüğümde, hayal etmiştim Asi ve Asya’yı Demir’le ... ama alışamadım henüz Asi’yi Yalıda görmeye her nedense... Demir’in evi orası... başka nerede olabilirler ki aslında ama öyle işte... fırsatım olmayacak zaten alışmaya da... Demir, hasır bahçe koltuklarından birinde... heryer boş ama Asi, Demir’in dibinde.... alışmış onu elleriyle beslemeye, ortadaki koca meyve çanağına rağmen onlar Asi’nin avucunda ki bir kaç kirazı paylaşıyorlar birlikte... Ha geldi ha gelecek... bekliyorum... Demir Asi’yi kucağına çekecek... ama Asya var artık hayatlarında... babasının kucağına o çekiliyor çocukca... Ağaç eve konacak depodan çıkma eşyalar... Asi’nin ‘inatçı’lığına kenetlenmiş gözlerle burkarak geçip gidiyor bu sahnede...

Kızlarının ağaç evine taşıyorlar, depodan çıkma eşyaları Asi ve Demir... ama Asya titiz evsahibi... evi hazır olmadan ağırlayamaz kimseleri... haber verecek ne zaman misafir kabul edebileceğini. Asi kızını tanıyor... uyarıyor Demir’i... “Görürsün ... bütün yaz oradan çıkmayacak”... bu ilginç , diye düşünüyor Demir... onlarda kendilerine yapacak bir şeyler bulurlar artık. Eli elinde... hafiften iterek, hafiften çekerek, kızının görüş alanından uzağa, ağaç evin altına doğru yönlendiriyor karısını. İlgisinin karısıyla kızı arasında bölündüğünün ve her ikisininde şu sıralar Asya’ya ağırlık verdiklerinin farkında... Ama O, Asi’yi de ilgisiyle şımartmayı istiyor... hemde nasıl istiyor... sesi bulutlanıyor vermenin almanın birbirine karıştığı bu istekle... itiraf edebilse ... Demir de Asi’nin ilgisini istiyor delice... Hiç fırsatları olmadı önceki birlikteliklerinde, birbirlerine... Aylardır yanyanaydılar ama bir hasta gibi değil asice bir ihtimam bekliyorum diyor gözleri gezinirken sevdiğinde... anında ve çekincesizce karşılık buluyor gözlerinin sözleri... Asi’nin eli omuzundan aşırıp sırtını buluyor Demir’in... ensesinde hissedeceği dokunuşun öncüsü, tanıdık bir dalga içinde...... Demir’in elleri ise Asi’nin belinde... kavramıyor henüz, dinleniyor kendince... delirtircesine... dudak kıvrımları bulurken en keyif aldıkları köşeleri birbirlerinde... Asi koklarken Demir’i... Demir gözlerken, dudaklarının ondaki tesirini ... zamanın olmadığı bir boyuta hapsediyorum görüntülerini... bitiriyorum Asi-Demir’i...

Donan bu karede... birbirlerine mahkum ediyorum AsiDemir’i ... onları en yakıştırdığım hallerinde... elleri, dudakları, ruhları karışmış halde... öylesine birbirinde... e.min için ilelebet kalacaklar böylece... şarkım diyor ki... ‘bırak öylece kalsın... gerçek sevgi neymiş... bilmeyenler anlasın’... bin yıl gibi yaşanan bu sevgiyle ilgili son arzumu ben... kendim... fısıldıyorum görüntülerine.

Yakalandığım bu sağanaktan çıkmalıyım artık... acıyarak... kendim sağanak... müsade etmeliyim onlara... onlar ki yapabildi... e.min de noktasını alıp koymalı artık bir son bu masala... yolun açık olsun AsiDemir...
 
mine.