Sample picture
 
Ali aylardır içinde biriktirdiklerini bir çırpıda anlatmaya çalışıyor... ard arda sıralanıyor çirkin itiraflar... Asi’nin gittikçe buz kesen yüreği sonunda Ali’nin suratında patlıyor tokat olarak... Fazla bile dayandığını hissediyorum... Kendinden çok Melek için geldi o tokat diye düşünüyorum, neden böyle düşündüğümü de pek bilemeden... ama hissettiğim bu... Asi’nin şaşkınlıkla, inanmazlıkla dinlediği Ali’nin sözel tacizine, kendisine aşık bir kadından “bir başka göze bakmaktan ... bir başka tene dokunmaktan” diyerek aşağılayıcı bir şekilde bahsetmesine daha fazla dayanamıyor... bir kadının bu şekilde kullanılmasına tepkili... Asi’nin tokadını sözleri destekliyor... “Melek’e olan aşkına inanmıştım”... gerçekten inanmıştı. Asi bunu Demir’e kolay kolay anlatamayacak... Ali haklı... taşların yerinden oynayacağı bir gerçek ama böyle bir gerçeğin saklanması daha büyük zararlar vereceği için önünde sonunuda bir şekilde gerçeğin ortaya çıkmasını sağlayacak, Asi.

Asi’nin yaptığı ilk şey kocasını aramak oluyor... Eskiden her sorununda, her daraldığında babasından destek alan Asi’nin hemen Demir’i araması evliliğini nasıl da sahiplendiğini gösteriyor bana... Karı-koca olarak iyide de kötüde de artık herkesten önce birbirlerinin geldiğini, gelmesi gerektiğini içselleştirdiğini, benimsediğini hissediyorum. Bu kadınsal bir yapı daha çok... Demir ise sorununda yine kendine... yalnızlığına dönecek... uzaklaşacak...

Bu arada Demir, Suriye’ye gidiyor, onun nezaretinde babasının mezarı açılıyor, DNA testi için örnekler alınıyor. Namık Bey’in arabasıyla geri dönerlerken bir taraftan da bundan sonraki prosedür hakkında bilgi veriyor savcı, Demir’e. Tam da bu sırada arıyor Asi, Demir’i. Asi’in ona ihtiyacı var... şiddetle ihtiyacı var... “ Demir, nerdesin?”... Demir’in dikkati, bu sorunun... karısının ses tonunun... ardına bakamayacak kadar dağınık... kendi sorunlarının içinde kaybolmuş... öylesine sorulmuş bir soru değil bu... sana ihtiyacım varken neden benimle değilsin diye avaz avaz bağırıyor aslında Asi... ama Demir’e ulaşamıyor... ona bu kadar ihtiyacı olduğu bir anda kocasının yanıtı bitiriyor Asi’yi... “şimdi uygun değilim, Asi” ... o kadarla da kalmıyor... “ işim bitmedi... çiftlikte kalsan iyi olur... dönemeyebilirim”... “ Tamam Demir, sana iyi işler” diyen Asi’nin ses tonu Demir için kızgınlık alabilir ama bizim için yalnızlığa itilmiş bir kadının kırgın ses tonu... Geçenlerde okuduğum bir yorumda “ Demir iyi bir koca olamadı. Karısı mutsuz, evinde huzur yok” diyordu... kabullenmek istememiş, içten içten itiraz etmiştim bu yoruma... acımasızca gelmişti... anlamsız ama beni üzmüştü Demir’e gelen bu eleştiri... gerçekten üzülmüştüm... ama maalesef doğru bir tespit... Demir, Asi’yi bu kadar severken bu nasıl mümkün olabilir.... belkide yanıtı... aylar evvel, bir başka yalnız adam ile ilgili yapılan yorumda, bir gazete küpüründe saklı... çünkü
“Sevmek Yetmiyor değişmeye !
İşin gücün varsa... Az çok olgunlaşmışsa yaşın... Benliğin senin için bir “koruma kalkanı” oluşturuyorsa... Kendine iyi kötü bir “kimlik” inşa edebilmişsen... Sütten bir ya da birkaç kez ağzın yanmışsa ve arzularınla yüzleşebilecek cesareti bulabiliyorsan... Bilirsin... Artık gittiğin her yolda yalnızlık gelir! Geldi mi de gitmez! Çünkü yalnızlık sadece bir ruh hali veya bir yaşam biçimi değildir. Yalnızlık dediğimiz aslında tek kişilik totaliter bir düzendir. Korkaktır bu düzen. Şefkat ve şiddet arasında gidip gelir. Ve aşkın o heyecan dolu anarşisine tahammül etmekte çok zorlanır. “ (I)... ardından devam ediyor ve soruyordu yorum, yalnızlığa alışmış biri aşkı seçebilir mi diye. Demir seçti... aşkları o kadar güçlü çünkü... farketti Asi’nin onun tamamlayıcısı olduğunu... tercihini yaptı... peşine düştü sevdiğinin... ama gerilerden gelen o alışkanlıklar bir anda bitmiyor ne yazıkki... zamana ihtiyacı var...

Daha fazla çiftlikte kalamayan Asi, evlerine dönüyor... düşünmeye, sakince olan bitenin değerlendirmesini yapmaya ihtiyacı var. Derken işi erken biten Demir’de evlerine dönüyor... yatakodalarına girmek üzereyken, salonda Asi’yi farkediyor... elindeki paltoyu sehpaya bırakıp Asi’ye doğru seğirtiyor... kolları içgüdüsel olarak kalkıyor ve Asinin göğsünde kavuşturulmuş kollarına uzanıyor... başparmakları okşuyor yavaştan Asi’nin kollarını... karısınınsa nazik kelimelerle oyalanacak gücü yok... cevaplara ihtiyacı var... gözlerini Demir’in gözlerine dikip duymak istediği cevapları almak için sorularını sıralıyor peş peşe... yanaktan verilmiş o minik öpücük kendini iyi hissetmesi için yeterli değil... kaşlar hala çatık... dudaklar hala büzülü... kollar hala göğsünde kavuşturulmuş durumda... Melek’den kaynaklanan sorunları dağ gibi hayatlarında... sanki başka dertleri yokmuş gibi... Demir’in, Melek – Ali evliliği hakkındaki olumsuz kararını değiştirip evliliklerine onay vermesi de, kocasının bu kararını, Asi’nin başkalarından duyması da Asi’nin sorunlarından... Bir taraftan “ona izin vermemeliydin” diyerek hatalı bir karar verdiğini ima ederken, bir taraftan da “herkesin karşısında birbirinden habersiz bir çift durumuna düştük” diyerek Demir’in bu kararını kendisinin söylememesinden duyduğu kırgınlığı dile getiriyor... Kastettiği aslında Ali karşısında güçsüz, savunmasız bırakıldığı. Demir’in takıldığı nokta ise, Asi’nin Ali ile yanlız konuşmuş olması... hala bunun cevabını almaktaki ısrarı Asi’yi kızdırıyor “ madem bu kadar önemli, yanımda olsaydın”... “ yoktum işte ... olamadım”.... her ikiside yaşadıklarını geri getiremezler... değiştiremezler... birbirlerinin yaşadığı çaresizliği anlayamazlar...

Demir görüntüye giriyor... yatak odalarında yalnız başına... giysileri hala üstünde , yatağın üzerinde bağdaş kurmuş... gözleri yine biryerlerde... ama bizimle değil, biliyoruz... dalmış... uzaklarda... Demir’i bu hallerinde gördüğümde... nedense bir erişkin olarak görünmüyor gözüme... minik kardeşine sarılıp kucağına alan o eski görüntülerdeki küçük erkek çocuğuna gidiyor hep aklım... hani diyorum ya Melek geçmişte bir yerlerde kalmış diye... aslında Demir’in de geriden gelen, bir türlü bugüne ulaştıramadığı yanları var... o da eksik ... o da geçmişte bir parça... “bitirilmemiş işleri” belkide Demir’in tabiriyle “çocukluğunda aldığı hala kapanmamış yaraları” ile... ailecek yaşadıkları travma ile... bir parçası hapis geçmişinde... Asi geliyor odalarına ... belki geç ama olsun... Demir neden böyle bir karar vermek zorunda olduğunu anlatıyor karısına... mutsuz olacağını bile bile nasıl da bu evliliğe izin vermek zorunda kaldığını... kaybetme korkusunu... suçluluk duygusunu... yenilgisini... Asi sessizce dinliyor kocasını... eli uzanıyor, Demir’in dizlerinde kenetlenmiş ellerine... çözüp ellerinde düğümlenen o acıyı sevdiği başı bağrına basıyor... sıcaklığıyla.... sonsuz gücüyle kocası için her zaman “orada” olacağını gösteriyor bir kez daha... dertop olmuş Demir’in acılarına yuva oluyor karısının kolları... saçlarını okşayan parmaklarla sakinleşiyor Demir.

Bu kadar kolay kurtulmaları mümkün değil ama... uykusuz bir gece onları bekliyor. Asi’nin gözleri kocasının üzerinde... uyumadığının farkında... Demir’in gözleri açılıyor en nihayet... başı karısına dönüyor... “ neden uyumuyorsun?”... sanki kendi uyuyabiliyor... “seni seyrediyorum”... Demir hareketlenip, Asi’ye doğru dönüyor... “böyle bana bakarken nasıl uyurum?”... bölüm boyunca görebildiğim tek güzel ifade beliriyor Demir’in yüzünde...

dondurup bu görüntüyü kendime bir kahve yapıyorum... yorumlamayı bırakıp eski yorumlarımdan parçalar okuyorum... ekranın yarısı görüntü yarısı yorum sayfalarım... Demir’in gözleri Asi’ye kenetlenmiş... durup durup bu bakışlara kayıyor gözlerim... birbirlerine kavuşmak için bu kadar mücadele veren Asi- Demir’den güç almak istercesine bende onların yorumlarımdaki aşklarına karışıyorum bir müddet için... sonrasında yorumumu kolaylaştırıyor mu bu?... Hayır... tam tersi, aşklarına duyduğum özlemi arttırıyor... o günleri arıyorum. Gecenin bir yarısı... sanal iki karakterin acıları bana niye bu kadar dokunuyor diye düşünüyorum... nasıl beni uykusuz bırakıyorlar... niye onlarla ilgili kendimi bu kadar yorup bana hissettirdiklerini yazacağım diye didiniyorum... boşver... bunu yapmazsan artık dünya dönmeyecek mi?.. yorumların olmazsa gün gelmeyecek mi?... ekranım kararıyor...

Ve gün geliyor... bu sabah İstanbulda yağmur var... Asi ve Demir mi yağıyor? Daha yatağımdayken sesi kulaklarıma geliyor... penceremin hemen dibinde, dalları bizim katımıza kadar çıkan kavak ağacının dallarına yağıyor Asi ve Demir... şubat ayındayız ama... damlalar, her nasılsa yaprak dökümünden kurtulup gövdesine tutunmayı başardıkları ağaca sıkı sıkı bağlı, kuru, kahverengi yapraklara çarpıyor ve süzülüyor toprağa... kalkıp bakıyorum... oluşmuş minik gölcükleri izleyerek yağmurun şiddetini anlamaya çalışıyorum... tam Asi-Demir yağmuru... daha fazla evde durmam mümkün değil... bir çırpıda hazırlanıp dışarı çıkıyorum... kapşonum sırtımda... kapatamıyorum... şemsiyem elimde... açamıyorum... ıslanmam lazım... benide sırılsıklam ediyor yağmur o kavak ağacı kadar en az... fırında pide yok ne yazık ki... olsa alacağım... fırıncının garip bakışlarına aldırmadan, kendimi değil ama aldığım taze simitleri koruyarak yağmurdan, eve dönüyorum... vazgeçemeyeceğimi anlıyorum onlardan... evet... ben yazmazsam dünya duracak... evet... ben yazmazsam gün olmayacak... hele ben yazmazsam, yağmur bir daha asla böyle yağmayacak... nasıl vazgeçerim... vazgeçmeyeceğim onlardan... başladığım işin sonunu getireceğim...

Demir’in şakağına dayanak yaptığı eli sayesinde başı yukarıda... biraz eğilse... karısının burnuna bir minik öpücük kondursa... Asi kendisini daha iyi hissedecek... ama belliki konuşma ihtiyaçları daha fazla... Demir Asi’den bir şey saklamamalı... sadece Demir’in konuşmasını beklemek değil, Demir yorucu... neden bu huyunu değiştirmeye çalışmıyor?.. “Daha yeni evliyiz... zamanla alışacağım”... ama böyle çok yıpranıyorlar... önemsenmediğini düşünmek... yok sayılmak... çok kötü bir duygu... herhangi biriymiş gibi davranılmak... uzak durulmak... katlanılmaz... Asi onun karısı... Demir’in kafası ne kadar karışık olursa olsun, kafasını karıştıran konu ne kadar asılsız olursa olsun, e.min olmasa bile yine de anlatmalı... Demir köşeye sıkıştığının farkında... “saldırarak savunmaya geçiyor”... bize çok tanıdık gelen kaşlarının havaya kalkışıyla soruyor... “sen bana herşeyi anlatıyor musun? ... benden sakladığın bir şey yok mu?”... ertesi güne bırakıyorlar devamını... Asi kendi tarafına çekilirken, Demir’in başı yastığına düşüyor...

Sabah... Asi kahvaltı hazırlıyor... bardaklara doldurduğu çayın sesi geliyor kulaklarıma... arkadan perde hareketleniyor... Demir giriyor görüntüye... gözleri Asi’nin üzerinde... artık alıştınız... böyle zamanlarda donduruyorum kareyi... izliyorum karakterlerimi sessizlikte... Asi işine konsantre olmuş gibi ama aklı tam da orada değil... içine düştüğü açmazdan nasıl çıkacağının derdinde ... daha sonra, Ali ile aralarında geçen konuşmayı Defneye anlatıveren Asi için bunu eşiyle paylaşmak neden bu kadar zor oluyor. Diyeceksiniz ki Demir’in gerçekten de gider ve Ali’yi vurur. Artık buna hiç bir şey engel olamaz... bunu biliyorum... ama hepimiz de biliyoruz ki bunu Demir’in bilmesi gerekiyor... ve öğrencek de... Asi’nin yüzyüze bulunduğu sorunda eğer bu davranışta bulunan kişi Asi’nin hayatlarından uzak tutabileceği biri olsaydı zaten Asi bunu kendi başına halledebilir ve sorunu çözerdi, kocasına duyurmadan, duyurma ihtiyacı hissetmeden. Ama aileye karışacak bir kişiyle sorun yaşanıyorsa... bunu olaylar daha büyümeden ve gecikmeden Demir’le paylaşmak zorunda... Asi Ali’nin inkar edeceğini mi düşünüyor... evet inkar edecektir de...... ama eğer Demir böyle bir konuda Asi’ye inanmayacaksa zaten evlilikleri asla yürümez... bu evliliği (İhsan’in dediği gibi) temelden sarsacak bir durumdur ve zaten bitsin o zaman... bunun tam tersi olacağını düşünüyorum... Demir karısına sahip çıkacak ve korkuları nedeniyle, kardeşini kaybetme korkusu nedeniyle onay verdiği evliliği engellemek için tekrar harekete geçecektir...

Demir, peki Demir’in gözlerindeki nedir? Sorununu eliyle getirip Kerim’in okuması için masaya bırakan Demir, neden bunu Asi ile paylaşmaktan çekiniyor... neden bu kadar zor geliyor... Kuşlu Ev’de bulduğu kağıtta Kozcuoğlu ismi geçiyor... çekincelerinden biri... bunu biliyoruz... ama şunuda biliyoruz ki sonunda herşey ortaya çıkacak... oda bu kanıya varmış olmalı... bir an durakladıktan sonra söz verdikleri konuşmayı yapmak üzere, kararlı bir şekilde yemek bölümüne geçiyor... “günaydın”... birlikte oturuyorlar kahvaltıya.... onların böyle karşılıklı oturmalarından hiç hoşlanmıyorum... masa birbirlerine böyle meydan okurcasına karşılıklı oturmalarını gerektirmeyecek kadar büyük, yanyana oturmalılar muhakkak diye düşünyorum... Demir’in Asi’yi karşına alıp hayal kurduğu zamanlar geride kaldı... onlar artık evli... Asi, masalarını kendisi Demir’in sağında olacak şekilde hazırlamalı... rafadan yumurtalarına koymak için tuzlarına uzandıklarında parmakları birbirine dokunmalı, Asi ikinci tur çaylarını koyduğunda, şekerlerini Demir atıp karıştırmalı ikisi için... Asi ve Demir masayı paylaşmalı... hayatı paylaşmalı... paylaşarak çoğalmalı...

Demir bir an evvel konuşmaya başlamak istiyor... bütün sıkıntılarını anlatacak... gizli saklı kalmayacak... ama Asi’den de aynısını bekliyor... aynı açıklığı... bir tek sorusu var yanıt bekleyen... başka bir şey bilmesede olur... “neden Melek ile Ali’nin evlenmeleri hakkında fikir değiştirdiği”... Ali “hiç boş durmuyor” bu arada .. münasebetsiz çiçeği bölüyor konuşmalarını... kapıyı Demir açıyor çiçekçi çocuğa... delikanlıya bahşiş vermek için yine eli pantalonunun cebine gidiyor Demir’in... muhakkak ceplerinde bozuk para bulundurduğunu biliyorum... biliyoruz. Düğün gününde de ceplerinden çıkardı paralarını davulcuya bahşit verirken, fırında pide alırkende... Eğer bir elinde çiçek buketi olmasa, iki elinin birden ceplerini araştıracağını da biliyorum bozuk para için... Asi yeterince dikkatli olmazsa kocasının pantalonlarını yıkarken bol miktarda para telef ediyordur diye düşünüyorum... Çiçekler Ali’den geliyor... birlikte gelen kartta ise her tarafa çekilebilecek ifadeler var, akşam aile yemeğine davetin yanısıra... Demir’i kuşkuları iyice artıyor... daha evvel gösterdği “yersiz kıskançlığı” aklına geliyor olmalı... kuşkularını bastırıyor... bir gece evvel Asi’nin Ali ile ilgili sorularını yanıtsız bırakması, kardeşinin evliliği hakkında fikir değiştirmesi zaten yeterince rahatsız etmişti onu.. ama Asi’nin gelen karttaki mesajın sadece bir kısmını kocasına aktarması Demir’i rahatsız ediyor... okuduğu kartla Asi’nin söylem farkının bilincinde... bir şey saklı... bundan artık e.min... bilin bakalım ne oluyor?.. Demir içine kapanıyor ... yine susuyor... bazen susmak daha iyidir ... konuşmaktan vazgeçiyor...

Kahvaltı falan etmeyi bırakıp otele gitmek üzere çıkıyor Demir... Defne ile buluşacak olan Asi’de onun peşine takılıyor... Arabada akşam yemeği davetini kabul edip etmeyecekleri konuşuyorlar... konuşmak mı? ... Soğuk savaş!

Otel... Aralarında aşılmaz gibi görünen sorunları, Demir Kerim’e , Asi Defneye bir çırpıda anlattıyor... Demir’in savcı ile yaptığı konuşmanın bir kısmına kulak misafiri oluyor Asi... sabahki konuşmalarının bölünmüş olmasından, Demir’in ona sıkıntılarını anlatmaktan vazgeçisinden rahatsız ... peşini bırakmamaya kararlı bu sefer... Demir soyunma odasına kaçarak kurtulduğunu sanabilir Asi’nin sorularından ama yanılıyor... Asi Demir’i orada da buluyor... “konuş benimle... saklamaya çalıştığın ne?”... Demir de aynı şiddetle karşılık veriyor...”o zaman önce sen cevap ver... ben yokken ne oldu?”... bir şey olmadı... ama gözleri öyle söylemiyor...

Akşam... yatak odalarında yemeğe hazırlık yapıyorlar... herşeyin yeri değişik... Demir kol düğmelerini arıyor... yardımcı oluyor Asi ... “buradalar”... kol düğmelerini takmadan önce, boynuna kolyesini takmaya çalışan Asi’ye yardımcı olmak istiyor Demir... “ver... ben takarım”... elleri karısının zaptedilmez dalgalarını kena çekiyor yavaşça... birkaç hamle gerekiyor bunun için... karıkoca aynaya vuran görüntülerine bakıyorum... bize tanıdık gelen şeyler yakalamaya çalışıyorum... Asi’nin boynuna her gün aşklarını takmaya razı Demir’i arıyor gözlerim... Boyna konan tek bir öpücükle, Asi’yi kendinin yapan Demir’i arıyor... Elleri ... dudakları... ruhu... yanmıyor mu hasretle, diye düşünüyorum?... Aynada karısının bakışlarını arayan o bakışlar ne? Neden kendini esirgiyor... sevgisini esirgiyor... yakınlığını esirgiyor? Bu kadar zor mu sevgide bir olmak... sorunları aşmak? Kol düğmelerini alıp uzaklaşıyor Asi’den... sırtını dönüyor...

Akşam yemeğinin katlanılmaz olmasını bekliyorduk zaten... öyle de oluyor... hele Ali’nin Asi’ye nikah şahitleri olmasını teklif etmesi... son noktayı koyduruyor yemeğe... Demir daha fazla dayanamıyor artık “kalkalım mı?”... peşpeşe giriyorlar konağın avlusuna... Demir içeri girmeyi bile bekleyemiyor... sesleniyor karısına “Asi”... yine o baş çevriliyor geriye doğru... saçlar yine savruluyor... bütün bu güzellikleri görmekten çok uzak o an Demir... israf ediyor bu anları... belki O da hayatlarını benim yaptığım gibi ara ara durdurup donmuş karelerde kendilerine, aşklarına, sahip oldukları ama ıskaladıkları, yok saydıkları güzelliklere bakmalı... ama aklı hala geride bıraktığı sorularda... “Bu cesareti nereden buluyor bu adam?”... Asi’yi deşerek, neler olduğunu öğrenmeye çalışıyor ama Asi’de sessiz bu konuda... onun bu asabi tavrı karşısında karısının konuşacağı varsada konuşamıyor... bunun farkında değil mi?... Asi içeri giriyor... Demir’in avluda oyalanırken masada gördüğü yarısı yanık Ali’nin notu Asi’nin bir türlü veremediği yanıtı veriyor ona... artık e.min...

Savcıdan gelen telefon ile Demir evden ayrılıyor... test sonuçları çıkmış... mezardaki kişinin Demir ile hiç bir kan bağı olmadığı kanıtlanmış... Demir geçmişiyle paralize olmuş durumda... en yaşamsal güdülerden bile uzak... neredeyse ezilecek...o kamyona karşı eli “dur” dercesine içgüdüsel hareketleniyor... peki yaşamındaki karabasanlara tepkisi ne... yalnızlığına kaçış... o gece eve gitmiyor Demir... telefon da etmiyor...

Babası ile alakalı olarak önce Süheyla ile konuşuyor Demir... ardından İhsan Bey’e gidiyor... Kozcuoğllu çiftliğinde herkes ambarda... Asi’nin organik fidelerinin başındalar... Demir içeri girer girmez herkese genel bir “kolay gelsin” deyip doğrudan İhsan Bey’in yanına gidiyor ve özel olarak konuşmak istediğini bildiriyor... Asi orada mı değil mi farkında bile değil... sanki yerde fidelerin başındaki karısı değilmiş gibi davranıyor... Asi de peşlerinden gidiyor Babasının çalışma odasına... kapıyı açıp giriyor içeri teklifsizce... Demir’in ilk tepkisi, babasıyla özel konuşmak istediğini tekrarlamak ama İhsan konuyu Asi’nin de bilmesi gerektiğini söylüyor... Demir’in babası ile ilgili bildiklerini anlatırken, birlikte İhsan’ı dinliyorlar... Demir’in bu arada ihsan beye hitabı “baba” değil... İhsan Bey... Asi’nin kafası karışık... Demir’in ki de öyle... Asi’yi bile almadan odadan çıkıyor...

Konakta görüyoruz Asi ve Demir’i... Demir dolaptan aldığı bir kaç parça eşyayı yatağın üzerine fırlattığı çantanın içine tıkıştırırken Asi onu konuşmaya zorluyor ama kocasının kabuğunu kırması imkansız... Demir sustukça her şey daha kötüye gidiyor... Asi’ye böyle mi güveniyor?... Zaten güvenmiyor, değil mi?... Ali’nin kartını okuduğunu... Ali ile arasında bir şey geçtiğini bildiğini söylüyor... şimdi ne olduğunu Demir de bilmek istemiyor artık ... Asi’yi de istemiyor... Neler oluyor?... Nedir bu?

“ Duyuş, içleniş, çırpınış, bitmemek için direniş, akmamak için sabrediş, kırmadan dökülüş, eğilmeden bükülüş... acı bakış, acı gülüş sonra da içindeki büyük yalnızlığın ortasında gerçeklerin yakasından tutuş... hıçkırış... özleyiş...

Uçmamış kuşların, uçanlara imrenişi bu... patlamamış silahların tetik sabrı bu... yakarış bu... kendinden kaçıp kendine varış bu...” (II)

(I) H.Babaoğlu, Makale,2008
(II) N.Ateş, Donan Gözyaşları, 1966