Zorlanıyorum... İlk defa zorlanıyorum Asi ve Demir’i yorumlamaya... gözümün ve gönlümün gördüğünü bir çırpıda yazarak yorumlarımı oluştururken... beni en müşkül durumda bırakacak bölümün onların en nihayet birlikte olabildikleri sahneler olacağını düşünüyordum... yanıldım... birliktelikleri sonrası... onlar konuştu... ben sustum... Yazmak istediklerim rehin kaldı parmaklarımda... gözlerinde at koşturan... nasıl desem... ‘tadılmış’lığı... ‘yaşanmış’lığı ... dizginleyerek kağıda dökmekte zorlandım...
Her göz göze gelişlerinin, her dokunuşlarının ardında hakim olan... sevgi değil, zifiri bir sevda artık... beklenti değil, yaşanmışa özlem artık... büyüye ilave kimya artık... onlar hayellerinin gerçekleştiği, huzur dolu bir duraktalar artık... Vakıflı... gece... sonunda kendilerine saklı kalabilen bir zamanda, evliliklerini, tensel anlamda da yaşayabiliyor Asi ve Demir... yanyana sakince uzanmışlar... Asi’nin yüzündeki ifade katıksız bir mahçubiyet... nitekim sözleri de öyle... “Bakma öyle... utanıyorum’... ama bunu söylerken alabildiğine cesur... gözleri kocasının gözlerinde... Asi’ye bunu söyleten, öpülmedik tek bir anın, dokunulmadık tek bir hatıranın kalmadığı özgür, sarsıcı bir sevişmedir... yalnızlıklarını talan eden, birbirlerinin yanında olmak için çırpındıkları bir sevişme... Demir’in bakışları... çiçeğin ilk koklanışı... kanadın ilk vuruluşu... okyanusun ilk görülüşü... dokunuşları, çağlayandan akıp dinginleşen suların nehir kıyısına vuruşu misali Asi’nin kıyılarında... tenhalarında... gırtlağında yarım kalan yutkunma...“Buna alışman lazım” derken bakmak yetmiyor dokunmak zorunda... karısının tenine koşullanmış elleri daha fazla uzak kalamıyor... Asi Demir’e “Böyle olacağımız aklına gelir miydi?” derken hala sevişmelerinden direkt olarak bahsedemeyecek kadar utangaç... ama özüne dönmekte gecikmeyecek... Demir’in kinayeli yanıtı onu hareketlendiriveriyor... Utangaçlığı falan bir tarafa bırakıp kocasının karşısına dikiliyor... Elleri şakaklarında karşılıklı atışmaları başlıyor... Demir’in şehre ilk gelişinden başlayıp, yıkılan çitlere, Demir’in yüzüne gelen kırbaç darbesine kadar uzanan bir dizi hatıra arasında gidip geliyor konuşmaları... Asi’nin göl kenarında Demir’e hayallerini anlatışı kadar sarsıcı bir rahatlıkla Demir’in dudaklarından dökülüveriyor kelimeler “...aslında hep yanında olmak istiyordum... içimden bu kız benim olacak diyordum... Güneşim o benim”... zaman mı duruyor?.. bana mı öyle geliyor?.. onlar göz göze... peki bana ne oluyor?.. “Ama bana söylemedin, içinden konuştun...” Demir duygularının şiddettinden korktuğunu itiraf ediyor... bunu Asi’den iyi kim bilebilir... bir de biz... ahhh bir de biz... Asi onu gördüğünde kalbinin yerinden fırladığını söylerken ruhen çırılçıplak ... gözler ruhun aynasıdır derler ya hani... bu itirafın utangaçlığı ile gözlerini kapatıyor Asi... ama Demir göreceğini görmüştür çoktan... onlar birbirlerinin yüreklerini dinlerken, Büyüküstün ve Yıldırım olasımız geliyor hissetmek için o çarpıntıyı... Her bakışma, her dokunma, kışkırtıcı bir kılığa giriyor... Asi Demir’e sığınmış... başı kocasının omuzunda... bitkin... sessizleşmiş... Demir ona “üşüdün mü?” derken yeni edindiği alışkanlığını tekrarlıyor... Asi’nin elini dudaklarına götürüp öpüyor... tekrar öpüyor... perçinlemek ve sanki öpücükleriyle ısıtmak istercesine... Asi’nin başı halsizce dünüyor Demir’e... Demir’in hafif aralık dudakları karısına dokunuyor... minik bir öpücük daha sevgiliden gelen, üşümüş burnuna konuyor Asi’nin... Ateş yakarak Asi’yi ısıtmak için dışarı çıkıyor Demir... Asi’de peşinden... üstünde Demir’in kokusunu taşıdığını düşündüğüm kazağı... şehirli iş adamı kocasının ateş yakamayacağı inancında... nitekim de Demir ıslak odunları seçmiş... ama bu akşam Demir Asi’ye iş yaptırmamaya kararlı... boyun eğiyor Asi... Demir’in onun için birşeyler yapma arzusunu anlayışla karşılayarak. Kulübenin önünde yanan çıtır çıtır ateşin ısısını hissediyoruz... Demir Asi’yi bir battaniyeye sarıp sarmalamış... Karısının şakaklarına kondurduğu öpücükler daha şimdiden onu özlediğinin kanıtı... saçları saçlarına burada da karışıyor... Asi kendisinde güç bulamıyor gibi görünürken Demir son derece dinamik ... evlerine dönmeyi teklif ediyor ama sonunda orada kalmaya karar veriyorlar... sabah misafirhanenin penceresinden giren gün ışıkları ile uyanıyorlar... ilk önce Demir sıyrılıyor uykudan... yanında Asi’yi gördüğü andan itibaren bu hiç de zor olmuyor gibi... gecikmeden dönüyor karısına doğru... birtek yanında Asi varken yan dönüyor yatakta Demir... Gözlerindeki bu yeni ifadeye alışmamız gerekiyor diye düşünüyorum... biraz bilmiş... biraz tanıdık tatlarda dolaşan... biraz haylaz, hayal kuran... çokça Asi’ye doğru akıp duran... yüreklere ziyan bu ifadeye... Asi’nin elleri kocasının yanağında uyanır uyanmaz...“Bıkmadın mı bana bakmaktan?” diye sorarken, Demir’in başı olumsuz anlamda sallanıyor hafiften... bakmaya da, dokunmaya da hemen doyuverecekmiş gibi değil... aşkına vefalı, her fırsatı değerlendiriyor Demir... “Daha sensiz geçen gecelerin acısını çıkarmadım... hala inanamıyorum”. Hatıralarını eşeliyor bilinç altım farketmeden, benzer sözlerden sonra başlarına gelenleri hatırlıyorum... onlar kahvaltıya gitmek üzere kalkıyorlar... Ailevi ve işsel sorunlar dağ gibi yığılmaya başlıyor... Demir ve Asi ilk fikir ayrılığını Defne ve Kerim’in ilişkilerinde yaşıyor... Demir Kerim’im kafasının karışık olduğunu, ‘o’ kadının önemsiz olduğunu, zaman tanımaları gerektiğini söyler ve düşünürken, Asi Kerim’in sadakatsizlğinin kabul edilemez tarafını görüyor... haklı olarak... Sanayi ve Tarım arazilerinin yan yana olmaları sorunu çok daha büyük bir problem... Demir bu konuda elinden geleni yapmaya çalışıyor, ortaklarıyla konuşup fabrika arazisini başka bir yere kaydırma konusunda anlaşıyorlar... ama ne zaman işler böyle yolunda gitti ki... Ali ortalığı karıştırıyor... Asi ve Demir arabadalar.. Tarladan dönüyorlar... Ortağıyla buluşmak zorunda kalan Demir Asi’yi evlerine bırakıyor... Karı-koca sohbetleri, Demir’in yarım saat gecikeceği, Asi’nin hazırlayacağı yemek, üstüne sinen tezek kokusundan kurtulması için Demir’in önce bir banyo yapması önerisi üzerine sürüp giderken, alabildiğine doğallar... organik tarımdan kullandığı tezek kokusu buram buram etrafa yayılırken, Asi’nin bu kokuyu hiç almadıını söylemesi güldürüyor Demir’i... beni de... açıkçası hayal gücüm bu kadar kuvvetli iken ben bile kokuyu canlandıramıyorum Asi’nin üzerinde... Araba durduğunda karısı emniyet kemerini çözüp inmeye hazırlanırken Demir’in suratını kaplayan ifade ortağına yarım saatten bir dakika fazla vakit ayırmayacağını söylüyor bize... karısının yanağına konduracağı öpücüğü alırken koku falan umurunda değil gibi görünüyor... Asi arabadan indiğinde ondan henüz ayrılmaya hiç de hazır değil... dayanamayıp camı açıyor ve sesleniyor... “Asi ...” karısı ona dönerken sözlerini alıyor dudaklarından... “Geç kalma, olur mu?”... bu davetle, bu vaatle yüzü gevşiyor... mırıldanıyor çoktan gecikmiş olduğunu bilmeden... “Tamam , geç kalmam”... “Bize verdiği hayatı kemirmeye başlar ilk saatimiz” Seneka |