Demir’i en hazırlıksız yakalayan hangisidir... Asi’yi yanlız başina bulmak mı? Melek ile Ali’nin birlikte oluşları mı? Ali’nin yine kendi yöntemleriyle işini halletmekte olduğu mu? Melek’in büyüdüğünü görmek mi? Bir anda... hepsi ... Demir için bile çok fazla...
Asi, Demir’in varlığını ancak, onun yanından geçerek hışımla arabaya doğru giderken farkediyor. Ne yazık ki artık Asi’nin elinden gelen birşey yok sevdiği adamı bu üzüntüden koruyacak... Yüzü donmuş ifadesinden çikip endişeli bir hal alıyor... Demir’i takip etmekte son derece atik... onu yalnız bırakmamaya kararlı... artık koşar adımlarla peşinde... bir taraftan onu kolundan tutmaya çalisirken birtaraftan da “Demir, sakin ol” diyerek onu kendine getirmeye çalisiyor... Demir onun müdahalesi ile dururken, arabadakiler dışarıda olup biteni farkediyorlar...“İçeri girelim, sonra konuşursun Melek ile”... ama Demir’in o an konuşmak isediği Melek değil zaten... Kardeşi arabadan telaş ile çikip yanlarına gelirken, Demir ona bakmayı reddediyor... bakışlarını yere kaçırıyor... Asi, Melek’i uzaklaştırırken , gözlerini devirerek arabadan çikmakta olan Ali’ye dönüyor Demir... avını ürkütmek istemeyen bir panter gibi ağır artık... Ali elbette Demir’in sınırlarını ne kadar zorladığının farkında... sahte bir samimiyetle “meseleyi büyütmeyelim” gibi bir laf gevelerken Demir’e dokunma yanılgısına düşüyor tekrar... bir türlü ögrenemedi... kendisi Demir’e dokunabilme ayrıcalığına sahip kişilerden biri değil... Yumruklar... Sözler... ardarda geliyor... ta ki Asi onlara müdahale edene kadar... Demir’in çiftlik evi... Tam bir hesap sorma sahnesi... Melek , başi önünde büyük kanepede yalnız otururken Süheyla karışındaki koltukta, arkasında Asi ve Demir ayakta... karşilıklı iki “cephe” görüntüsü... Asi elleri aşağıya sarkık, Süheyla’nın arkasında geri planda kalmaya çalisirken Demir tabi olarak gergin bir görüntü veriyor. Şu an sessiz... ama sessizliği uzun sürmeyecek... bir eli kalçasında, diğeriyle de koltuğun arkasını kavramış... on parmağın onunuda seçebiliyorsunuz, pençe gibiler adeta... Hani Ali oralarda olsa, elinden kurtulamayacak gibi... önceleri koltuğu sanki kendisi ve Melek arasında bir bariyer gibi kullanırken, Melek’in Ali ile son zamanlarda yakınlaşmış olduklarını söylemesi ile artık kendini tutamıyor, Melek’e doğru hareketleniyor... en başta bir açıklama beklediğini söylemesine rağmen, her hangi bir şey dinlemeye hiç tahammülü yok... Kardeşinin sözünü “başi sonu yok” diye haykırarak kesiyor... hem de ne kesiş... ben bile yerimden irkiliyorum... “O adam bana ait ne varsa elimden almaya çalisiyor” diyerek Asi’yi de kırıyor bu arada ama hiç bir şeyin farkında değil... Asi’nin onu sakinleştirme çabalarina da ters cevap veriyor... yine aynı hata... konu ailesi olunca “sen bu işe karışma” diyerek Asi’yi dışlıyor Demir... kendi de farkında “kendisinde olmadığının”... o kadar doğal bir şekilde itiraf ediyor ki bunu da.... bir o bir de Asi kendisini bu kadar iyi tanıyor... Asi’nin onu anlıyor olması ise kırılmasına engel olamıyor... ama kaygısı hala Demir... onu bahçeye çikartarak sakinleştirmeye çalisiyor. Aynı akşam , çiftligin bahçesi... Demir, yine eller ceplerinde, bacaklar iki yana açılmış, akıl dengesini beden dengesiyle desteklemeye çalisir gibi... arkasından gelenin Asi olduğunu biliyor... hiç uzatmadan soruyor “bu ilişkiyi biliyor muydun?”. “Tabi ki, hayır” falan demesini bekliyor olmalı... Demir’i şaşirtan pek az şey oluyor hayatta ama Asi’nin bu soruya cevabı onu şaşirtıyor... sakince dökülüyor ağzından kelimeler Asi’nin...“biliyordum, ikisi ile de ayrı ayrı konuşmuştum”. Bir anda konuşmaları farklı bir platforma taşinıyor. Artık konu Melek - Ali değil Demir ve Asi’dir... “ Ali ile bu yüzden mi buluştun?”... Bu sefer şaşirma sırası Asi’dedir... yüzündeki sakin ifade sesindeki yumuşaklık bir anda kaybolur... çenesi sert bir hareketle yukarı kalkar... gözlerinde soru işaretleri... kollar göğsünde bağlanmış... “sen nerden biliyorsun?”... Asi’nin sakınacağı bir şey yok, Ali bile olsa, kocasının görüşmesini hoş karşilamayacağı biriyle buluştuğunu söyleyebilecek, davranışını savunacak, “duymaman gerekiyordu” diyebilecek kadar kendinden e.min... ve hatta hesap sorma noktasındadır Demir’e... “ bizi birlikte gördün ve çekip gittin... neden yanıma gelmedin Demir?”... kocasının tepkisizliği... neredeyse onu umursamayışı... umursamadığını sanışı... sonradan yavaş yavaş koyacak Asi’ye ama şu anda da yetirence yakıcı... Demir “yine de söylemeliydin” diyebiliyor... Asi’ye olan güvensizliğinin ne kadar haksız bir zeminde oluştuğunu Asi’nin ilk sözleriyle hissediyor olmalı... tıpkı bizim gibi... Asi’nin saf ve net açıklamaları herşeyi anlatıyor zaten... evet Demir’in de nedenleri var... ama, yeterli mi... Asi boşuna mı çabaliyor? Asi, çiftlikten ayrılıyor... Merdivenlerden inmekte olan Demir, onun kendisini beklemeden ayrılmasına bir an duraklayarak ardından da alnını ovuşturarak tepki veriyor... Demir’i geçirmek için dışarı çikan Süheyla da durumun farkında...“ ne oldu, kırdın mı onu?” – evet kırdım.... “bu kızgınlıkla Asi’ye de mi yüklendin yoksa?” - evet yüklendim, hemde önceden ve çok haksızca ... gözlerinin söylediklerini ağzı yalanlıyor... “yok bir şey ... ” Evlerine peşpeşe giriyorlar... elimiz yüreğimizde beklediğimiz soru geliyor... “Ali ile beni beraber gördüğünde ne düşündün Demir?... “Hiç bir şey”.... “YALAN” diyoruz içimizden ... Asi’de en az bizim kadar tanıyor kocasını ama bizim kadar acımasız olamıyor ona karşi... hangi aşik kadın olabilir ki... “cevap ver Demir”... Demir’e doğru yaklaşirken bir ışık hüzmesinin içinde kalıyor yüzü... kirpikleri gölgeler oluşturuyor yanağında bir ara... saçları serbestçe yanaklarının iki tafından omuzlarına dökülüyor... mağrur ama aşik bir prenses... Demir’e “o en çok önem verdiği duygudan” bahsediyor; Güven’den. Demir’in gözleri apaçık ele veriyor nasıl da pişmanlıkların birbirini kovaladığını yüreğinde ama Asi’nin bunu duymaya da ihtiyacı var... Demir içinse sevdiğinin gözleri bir ayna... kendisine aşkla bakmaya alışmış gözlerinde incinmişlik, kırılmışlık var... Gözlerinden kaçabiliyor ona sırtını dönerek ama sözlerinden değil... “Beni suçladığın yerde şimdi sen duruyorsun Demir”.... Asi odalarına çekilirken Demir takip ediyor onu... Asi’nin peşinden giderken ne söylemeyi umuyordu bilemiyoruz... Ama cesareti kapının ötesinde onu bekleyen Asi’ye ulaştıramıyor ne yazık ki... Yalnızlıklarıyla başbaşa kalıyorlar yine o gece... Sabah, Demir salondan çikarken gözleri yatak odalarında... avludaki hareketlenme ile Asi de fırlıyor yerinden... Gözleriyle “hesap soruyor” Demir’e... “bana söyleyeceğin bir şey yok mu?”... ahh birde Demir şu kaçıp gitmeleri bir son verse... Duvarlar üstüne üstüne geliyor olmalı Asi’nin odalarından çiktiginda... Demir’se fazla uzaklaşamıyor... Hayatındaki irili ufaklı pek çok şeyde olduğu gibi minik bir kız çocugunun sıcak pideyi ısırışında da karısını hatırlıyor... bu uyarana karşi koyması mümkün olmuyor artık... keyifle ve sevinçle fırına girip kendisi ve karısı için iki tane pide istiyor... Tıpkı yerinde Asi olsaydı onun yapacağı gibi yapıp, sıcak pideyi parçalayarak bir kısmını ağzına atıyor... aklında Asi... bunları nereden bildiğimi sormayın ... biliyorum işte... Evlerine geri döndüğünde Asi çoktan razı onunla pideleri paylaşmaya... Demir’in beklentisini boşa çikarmiyor... Daha kapı ağzındalarken onun parçaladığı pidenin bir parçasını da Asi koparıyor ağzına atmak için ve çay koymak için mutfağa yöneliyor... Demir ise yüzünde tebessümlerin en güzeli ile takip ediyor karısını... mutlu .... Asi ve Demir bir taraftan pidelerini ağızlarında gevelerken, bir taraftan da kahvaltı hazırlamaya başlıyorlar. Asi mutfak masasındaki meyve kasesini kaldırırken Demir’in yanından geçiyor bir ara. O kadar uzağından dolanıyor ki Demir’in adeta koca bir çember çiziyor onun etrafında... beni güldürüyor... tensel birliktelikleri bu kadar ertelenmemiş olsaydı bunu bir fırsat bilip sağ koluyla Demir’i sarmalayarak kendini öbür tarafa geçirirdi doğallıkla... diye düşünüyorum... belki Demir onu o kadar da çabuk bırakmazdı... diye düşünüyorum... düşünüyorum... sahne hızla akıyor... bende görüntüyü dondurmuyorum... ama hayalimde yakaladığım bu samimiyet mutfakta çekilen sahnenin keyfini arttıyor benim için. Bu arada Asi dolap, fırın, tezgah arasında, elinde bazen tava, bazen tahta kaşik mekik dokur, saçları sağa sola savrulurken, Demir’in gözleri hep karısını takip ediyor... Belki de o anki gündelik yaşamlarını paylaşabilmenin verdiği rahatlıkla Asi’nin akşam ona sorduğu soruya cevap verebilme cesareti gösteriyor... bir çirpida Asi’nin sorusunu tekrar ediyor...ve cevap veriyor... “çok öfkelendim” ... “içimden gelip o masayı devirmek geldi”... basit bir soru daha geliyor Asi’den “neden?”... bu sorunun cevabını “duymak” istiyor... Asi’nin bu sabah Demir’in suskunluğunu bozabildiği son nokta onu kıskandığını itiraf etmesi oluyor... “Kıskandın?”... Asi ise sevgi sözcükleri duymak istiyor... bir türlü duymak istediği sözleri onun dudaklarından alamamak bezdiriyor Asi’yi... Demir’i bırakıp gidiyor... Görsel bir şölen geliyor ekrana... Yıllara, yollara dayanmış köprü... gücün... “zorluklara karşi durabilmenin” simgesi gibi ...altından sakince akan Asi nehri ise “hayat”... dingin... zamana meydan okuyan... neredeyse sonsuzluğa uzanan... köprü ayaklarından alınan bir çekimle önce atı üstünde Asi ardından da ona doğru gelen Demir görülüyor... her ikisininde akisleri suyun üstünde... atın suda yürüyüşüyle çikan çirpinti sessinin ahengi hafiften algıladığmıız melodiyi bile geri plana itiyor... doğanın bestelediği muhteşem bir senfoni gibi... su... hayat... diye düşünürken, Demir’in sözleri giriyor... daha ilk cümlesinde “hayatla bağından” bahsederken... “... şimdi yalnız olmadığımı ögrendim...sen de varsın” derken... o anda... hayat’ın... su’yun... üstünde Asi ile birlikte durmakta... ortak bir hayatta... Güven’i temsil eden yeşil ise Asi’nin gözlerinde başlıyor ve onları doğanın görkeminde, binbir farklı tonuyla kucağında taşiyor sahne bitene kadar... etraflarında yerçekimine meydan okurcasına dolaşan minik uçuşanlar ise bu çekime tabiatın armağanı... Demir Asi’yle duygularını paylaşirken, Asi’nin ondan daha açık olmasını istemesindeki sebebi anlayamıyor...”illede özür mü dilemem gerekiyor, anlamıyor musun?” diye suçlarken erkekçe bir korku içinde... özür dilemesinin onu zayıf kılacağından çekiniyor... Demir farketmese de doğduğundan beri rolmodellerden gördüğü “koca” olmaya çalisiyor... kadınını hep koruyarak, hep kollayarak, onun sorunlarını kendi yöntemleriyle çözerek, doğruyu yaptığını düşünüyor... bu içgüdüsel davranışının Asi’ye hiç yer bırakmadığının farkında değil... Ama Asi Kerim’in Defne’yi eleştirdiği gibi “gölge” bir eş olamaz... Asi kendini ifade etmeye devam ediyor... “ bilmediğim çok tarafın varmış... kendini bu kadar önemsedigini bilmiyordum mesela”... Demir’in yüzü bu hiç beklemediği – hak etmediğini düşündüğü – eleştiriden dolayı darmadağan... araziyi satın almaya gelen çiftçiler ise Asi’ye ne demek istediğini örneklemek için vesile oluyor... Hayatlarından bu anlaşmazlıkları ayıkladıklarında ... işte o zaman... ancak o zaman... yaşamı gerçek anlamda paylaşiyor olacaklar... Gün son bulmak üzere... Asi henüz evde değil... Demir, onun paramparça ederek yere savurduğu fotografı yapıştırmaya çalisiyor... Gözleri... parmakları... Asi’nin çocukça bir taşkınlıkla çizdigi kırmızı kalp içindeki görüntülerinde... Belki de ikisine ait olan “o” yerde ve “o”nun sevgisinin kanıtıyla geçirdiği dakikaların etkisiyle, Asi geldiğinde onu gülerek karşilıyor. Aynı sıcıklık ve güler yüzle karşilık veriyor Asi... onu yarı yolda karşilıyor her zaman... dinlemeye... anlamaya... açık. Asi, Demir’in hemen dibinde, sandalyeye kollarını yaslayarak duruyor... mahçup bir gelin gibi başi önünde... “halinden memnum”... Demir çiftlikteki ters davranışlarının nedenini ona izzah etmeye çalisirken kapı çaliniyor... İhsan bey, en az Ç.Tekindor kadar iyi çakirkeyif baba taklidi yaparak evden içeri giriyor... “merhabalaaaaar.... iyi geceleeeer”... küçük küçük atılan adımlar... yayvan bir konuşma tarzı... Asi ve Demir onun arkasından göz göze gelirlerken babalarının bu haline içtenlikle gülüyorlar... ama son gülen İhsan olacak... Demir’in salonda kaldığı kanapeyi o gece işgal ederken, Demir’e yatakodalarında kalmaktan başka çare bırakmayacak. |