Asi ve Demir’in boşanma kararını İhsan’a söylemeye çalismalarinda nedense hep bir mihmandar arayışı sezdim baştan beri. Her ikiside boşanma konusunda emin olsaydılar eğer çoktan bu işi bitirirlerdi... ama ne e.minler... ne de istekli...
İhsan Bey ile terastaki konuşmaları masada devam ediyor. Bir başta İhsan diğer tarafta da Asi ve Demir. İhsan hala ayakta, o kadar şaşkın ki... neler olup bittiğini anlamaya çalisiyor... Bu arada oturmayı unutmuş gibi... Soruyor... “Ne kuşkusu?”... Sorunun nereden kaynaklandığını anlamaya çalisirken, Asi ve Demir’in gözleri ancak ara ara İhsan’a bakabiliyor. Demir’in elleri sandalyenin iki kolunda, sırtını arkaya dayamış. Asi’nin oturuşu daha tedirgin, sandalyenin ucuna oturmuş, öne doğru kaykılımış gibi... omuzundaki şala sarınışı... ellerini kucağında kenetlemesi... soğukluk hissi veriyor bana... içten gelen bir soğukluk... İhsan onları soruları ile yalnız bırakırken Asi kendini ısıtmak ister gibi kahve fincanına iki eliyle sarılmış, yudumluyor... Asi’nin boşanma kararına “hiç itiraz” etmemesini gündeme getiriyor Demir... birtaraftan adeta ikisi de boşanma konusunda hemfikir ise bu karar doğruymuş gibi... buna sarılıyor... diğer taraftanda Asi’nin hiç direnmemesinden alıngan... Asi’nin de aynı şekilde düşündüğünü söylemesi ile gözleri “gördünüz mü?” dercesine yerde gidip geliyor, çenesi harektleniyor... dudakları açılıyor.... bu mimik Demir’in mi M.Yıldırımın mı?... bilmiyorum... ama dikkat edin, Demir bunu hep yapıyor... yakışıyor da... Asi ve Demir gece şehre dönüyorlar... arabadan önce Demir iniyor... aracın motoru rolantide çalisir durumda... Demir arabanın önüne kadar geliyor... devam edip sokağa girecekmiş gibi... bir an için Asi’nin görüntüsü ekranda... dudaklar sıkıca kapalı ve aşağı sarkmış, gözler boşlukta gidip geliyor, kafasında sorular... yüreğim sıkışıyor onlar için, göğsüm ağırlaşiyor “bırakmayın birbirinizi” diye mırıldanıyorum koltuğumda kendi kendime... Asi gitmek ile kalmak arasında bir seçim arefesinde... aşkı için... kalıyor... ertesi gün bu hareketi için “asla yapmam diyeceğim şeyler yaptım, hala yapıyorum” diyecek... Asi’nin inmediğini görünce ona doğru seğirtiyor gecikmeden, yönünü değiştirip Demir... nasıl mutlu ediyor beni zorlansalarda aşklarına, birbirlerine sahip çikislari... arabanın kapısını açıp evlerine çagirisi...”gel”... onu teşvik edişi... farketmeden bir dönemeci aşiveriyorlar ilişkilerinde... hemde önemli bir dönemeci... Demir ile Asi’nin sokakta yürüyüşleri ve “O” kapıdan evlerine birlikte ilk girişleri hiç bir hayale geçit vermeyecek kadar soğuk. “Seninle birlikte olmak istiyorum artık” diyemediği için “senden ayrı kalmak istemiyorum artık” diyen Demir nerede? “Masum bir istek” için, tek bir sabah onun yanında uyanmak için, her şeyi göze alan, Demir nerede? Konuşmaya başlıyorlar evlerinde... İhsan Bey’in etkisi hissedilmeye başlanıyor... Aslında her ikiside birbirleri, ortak yaşamları için geçmiş alışkanlıklarını törpülemeye çalisiyorlar... Asi kaçmaktan Demir susmaktan vazgeçmeye çalisiyor... Konuşmalarının orta yerinde Asi kendine ne kadar ters bir davranış içinde olduğunu farkediyor...“ buraya neden geldim ki?”... masadan fırlıyor... peşinden de Demir... kırık kaburgalar kendini hatırlatıyor burada her ikisini de... Demir’in yüzü acıyla kırışıyor, sol eli medet umarcasına kaburgalarına gidiyor... Asi duraklıyor... ama hepsi o kadar... Demir tekrar kaçmasına müsade etmeyecek ama... “şu kaçıp gitmelere artık bir son versen”... Eşyalarını almaya çalisirken Asi’yi durduruyor... “aklından bile geçirme”... “gitmeyeceksin, konuşacağız”... Demir’in kırgınlığını, Asi’nin ise davranışının altında neyin yattığını anlatmaya ihtiyacı var... artık taşiyamıyorlar... Demir’in ağzından “Benim yerimde cezaevinde olsan, sen ne yapardın?” sorusu dökülürken kendi kendime gülüyorum. 41.Bölümde Demir’in tepkilerini yorumlamaya çalisirken aynı arguman ile örneklemistim... Pisişik güçlerim mi var nedir?... Düz mantıkdan başka bir şey değil aslında... Ama öte yandan, duygularımız ile ilgili her şeyi de düz mantıkla çözemiyoruz... yada izzah edemiyoruz... Demir, Asi’nin katil olmayacağını bilir, bu konuda yüreğinde hiç kuşku olmaz... olamaz... Ama, bölümün ilerleyen dakikalarında Asi’ye başka bir konuda güvenemediğini göreceğiz... Ali ile ilgili konularda kuşkunun kendisini içten içe kemirmesine mani olamaz... Asi’ye güvenemez... Ali ile buluştuğunu duyunca onu arama ihtiyacı içine girer... Asi, ögrendigi zaman Demir’in ona güvenmeyişini nasıl karşilacak... tıpki Demir gibi...e.minim... Demir, Ali ile ilgili hassasiyetini, yatak odalarındaki kavgada da gündeme getiriyor... Demir’in ayna için kıskançlık yapıyor olmasını Asi şaşkınlıkla karşilıyor... anlam veremiyor... Demir’in “Ali’nin hediyesi neden bizim odamızın başköşesinde duruyor?” diye haykırışı herşeyi izzah ediyor aslında... Bir eli belinde diğeri aynayı gösterir durumda... adımları bir ileri bir geri... boynunda bir damar kızgınlıkla şişmiş... Bağırmak için zorlanmasından eli kaburgalarına gidiyor yine... Demir ikinci kez şaşirtıyor Asi’yi, ayna ile silahın evlerine gelişlerini birbirine ilişkilendirirek... Ve bu sefer sadece “odamız” değil “yatak odamız” sözcüğünü kullanarak... O aynanın ne o odada ne de o evde işi yok... Demir aynayı yere savurarak tuzla buz ediyor bizim yerimize... Konuşmaları... tartışmaları sırasında yaşananlar... kızgınlıkla sarfettikleri sözler... bunların söyleniş tarzı... sevgi sözcükleri... kıskançlıkları... güven... savunma... nasılda peşpeşe sıralanıyor... neye uğradığımızı şaşirıyoruz... Ya birbirlerinin isimlerinin dudaklarınından dökülüş... başka hiç kimse onlara birbirlerine seslendikleri gibi seslenmiyor... sevişemedikleri için doya doya tartışıyorlar... Kapının çalinmasiyla kavgaları son buluyor. Defne’nin onlara sığınması, Asi’nin ablasıyla, Demir’in de Kerim ile ilgilenmek zorunda oluşu nedeniyle kendi sorunlarını arka plana itiyorlar. Gece eve gelmeyeceğini bildirmek için Asi’yi aramaktan da geri durmuyor, Demir... bir başka evcimen yönü... Bu irili ufaklı ihtimamlarıyla onun Asi’ye sevgisini hep hissediyoruz. Otelde Kerim ile konuşken de derin empati duygusuna tanıklık ediyoruz... Olayın yanlışlığına, Kerim’in aldatma ihtimaline,“kaşi tarafında bunu yapabileceğini bir an düşünsene” diyerek dikkat çekmeye çalisiyor. Ertesi sabah Asi ve Defne kahvaltı masasında konuşurken dikkatimi en çok çeken şey ise Asi’nin “gurur ve önyargi” sözcüklerini telaffuz etmesi oluyor... Daha bu kelimeleri ilk duyuşumda dizinin kalbinde olduğumu hissediyorum... Jane Austen’in 18.yy eseri Pride and Prejudice... bir şifre... bir anahtar gibi...kilide... diziye oturuyor... aşk’ın tanımı içinde yer buluyor... “nikah masasında... Demir’e bakarken cennetin kapısında gibiydim”... Asi “ o kapıdan içeri asla giremeyeceğini “ sanıyor... Demir’in... dayanamayıp... akşam gelecek misarfirleri bahane edip ... Asi’yi görmeye gelmesi muhteşem... nasıl, nasıl güzel... ona yardım teklif edişi... parçalanmış aynayı atmak için ellerinden alışı... “sen yemek yapmayı biliyor musun?” diye soruşunda Asi’nin, ardındanda kendisinin yüzündeki muzip gülümse... harikalar... o kadar hasretiz ki yüzlerinde güzel ifadeler görmeye... aşkları bizi de yordu onları da... Mutlu bir mutfakları var... bu kesin... Ahşabın sıcaklığı, taş duvarların sağlamlığı bizi sarmalıyor... Sağa sola serpiştirilmiş rengarenk elbezleri, mutfak konsulu üzerindeki dolu meyve tabağı, duvara asılı tavalar, yumurta sahanları, hasır sepet, yine duvara dayanmış boy boy siniler, seramik çanaklarda çatal-bıçaklar, cam kavonozlarda baharatlar, hatta sonradan dikkatimi çekecek bir güveç... evet, evet... burası sımsıcak ve mutlu bir mutfak diye düşünürken bir anda toparlanıyorum... kulaklarım doğru mu duyuyor... Asi “bir sürü eksik var... neyse bu akşamı bir atlatalım da...” diyerek ucu açık bir söz söylüyor. Demir’in cevabıyla ağzım kulaklarıma varıyor...“ne eksik ise bir liste yap...” o akşamdan bahsediyor gibiler ama ya satır araları... geleceğe dönük bir vaadin izdüşümüdür bu... hiç kuşku yok... Onları ziyarete gelen İhsan’a kahve yapmak için mutfakta, musluk başinda Asi’ geliyor görüntüye... musluk elinde kalıyor çok geçmeden... yüzü gözü sırılsıklam yardım istiyor Demir’den... musluktan fışkıran sularla boğuşurken bir taraftan da Asi’ye laf yetiştiriyor Demir... “bu musluk nasıl elinde kaldı bilmem....” Asi Demir’in yemek yapması konusundaki imalarının intikamını almak için bir fırsat yakalamış, kaçırmıyor tabi ki... “bir tamirci çagirayim mı?”... Su hayattır ya hani, onların sorunlarla dolu yaşantısınada hayat veriyor... Aralarındaki buzları eritip, yakınlaştırıyor, birlikte gülüyorlar... Kahkalaları evin duvarlarında yankılanıyor... Demir’in işi muslukla bittiğinde, o da en az Asi kadar sırılsıklam, yüzünden gözünden sular damlıyor... Asi’nin ona içten içe güldüğünü görünce dayanamayıp elinde kalan suları silkeliyor yüzüne doğru... Asi su taneciklerinden irkilirken açıktan açığa gülmeden edemiyor artık... bir an için her şey unutuluyor... onlar genç... onlar aşik.. hayat güzel... Her ikisi de bahçeye, İhsan’ın yanına çiktiklarinda onun gitmiş olduğunu görüyorlar... Asi’nin elleriyle yaptığı kahveyi içmek Demir’e kısmet oluyor... Demir kahvesini yudumlarken bakışları Asi’nin yüzünde ... kıskandığı... su damlalarında... Bize hiç rahat yüzü yok... Asi’nin Ali ile buluştuğunu ögreniyor çok geçmeden Demir... Bir anda soğuk rüzgarlar esmeye başlıyor yine... Parmaklıklar ardından Asi ve Ali’ye bakan Demir’i “ kendine gel, Asi sevgilisiyle buluşmaya gitmiş bir aşik gibi mi duruyor“ deyip, sarsmak geliyor içimden. Demir hiç kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kıskanç bir koca gibi davranıyor ve güvenmiyor Asi’ye... Şimdi Asi’yi suçladığı yerdedir artık... Akşam... Yemek masası hazırlanmış... misafirler geliyor... Demir’i sokakta karşilıyor Asi, biraz da sitemkar, geç kaldığı için... tek söz yok Demir’den... yüzü allak bullak... masanın karşisındaki karısına kaçamak bakışlar atıyor, Asi başkalarını dinlerken... Asi o gün patlayan musluğu Demir’in tamir edişinden bahsederken, gözleri gururla bakıyor kocasına... hala o anların etkisi belli ki üstünde... hazırladığı masaya ve aşçilığına övgüler gelince gözleri Demir’in gözlerini aranıyor... onun da gözlerinde bir parça kendisiyle gurur duyduğunu görmek istiyor... ama nafile bir çaba... emrivaki yaparak tatlı için yardım etmesi bahanesiyle Demir’i mutfağa çekiyor... bir gayritabilik olduğunun farkında... ağrısı olduğunu düşünüyor... saf saf bu sıkıntısına dönük sorular soruyor... “Biz hala evliyiz Asi... hala benim karımsın... bunu sakın unutma” laflarına anlam verebilmesi mümkün değil elbete... Misafirler gittikten sonra yatak odalarındalar... Asi, neredeyse yatakla konsol arasına sıkıştırmış Demir’i, tek çikis yolunda da kendisi kapatmış... yanıt almadan kocasını bırakmamaya kararlı... soruyor “ne yapmışım ben?”... aldığı yanıtı da anlamlandırması mümkün değil... “hala birlikteyiz... hareketlerine dikkat et”... bu kaçıncı restleşmeleri... Konser akşamı... Demir bir yay gibi gergin... Asi’nin konser salonunu terkedişinin ardından Ali’nin de yerinde olmadığını gördüğü zaman belkide en korktuğu şeyin başina geldiğine inanıyor... Asi’yi gerçekten kaybettiğine... kuşkularının yersiz olmadığına... Gevşek adımlarla çevreyi kolaçan ederek Asi’ye yaklaşiyor.... Bir beklenti içinde... ama nadir olarak umduğumuzu buluruz... bu seferde farklı olmuyor... |